Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
5 Aralık 2009       Mesaj #5
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
VII. HARP AKADEMİSİ ÖĞRENİMİ VE BURADA KİŞİLİĞİNİ ETKİLEYEN İNSANLAR, OLAYLAR

Mustafa Kemal’in Harp Okulu’ndan “neşet” tarihi olan 28 Kanunusani 1317, yani 10 Şubat 1902 Pazartesi tarihi, Harp Akademisi’ne girdiği tarihtir. Kara Harp Okulu Arşivi’ndeki “1315 Duhullülere Mahsus Künye Defteri”nde Ahmet Tevfik, Mustafa Kemal, Recep Fahri ve Ali Şevket’in yer aldığı sayfanın başında, “Manastır Mekteb-i İdadisi’nden vürud eden şakirdan” başlığının devamında “duhül” ve “neşet” tarihleri yazılıdır. Ayrıca Mustafa Kemal’in “çiçek künyesi”nin üzerinde “3. Ordu Erkan-ı Harbiye Birinci Sene Namzetliğine” yazılmıştır. Aynı ibareler, Ahmet Tevfik ve Ali Şevket’in künyelerinin üzerinde de bulunmaktadır.

1848 yılında Harp Okulu içinde “Erkan-ı Harbiye Sınıfları” adı ile kurulan Harp Akademisi, Esat Paşa’nın Harp Okulu Öğretim Başkanlığı’na atanması (1899) ndan sonra, yani Mustafa Kemal’in Harp Okulunda öğrenime başladığı sırada yeni bazı düzenlemeler yapılmıştır. O zamana kadar Harp Okulu’ndan “erkan-ı harp sınıfları”na geçen öğrencilere “erkan-ı harp” (kurmay) deniliyordu. Esat Paşa, bunu değiştirmiş, “erkan-ı harp namzedi” (kurmay adayı) şekline çevirmiştir. Bundan sonra Harp Akademisi öğrencileri kısaca “namzet” (aday) olarak anılmaya başlanmıştır. O zamana kadar Harp Akademisi’nin 15 kişiyi geçmeyen öğrenci sayısı, yine Esat Paşa’nın çabalarıyla kırka kadar yükseltilmiştir. Fakat, bu öğrencilerden ordunun ihtiyaç fazlası kısmına kurmaylık hakkı verilmemiş, bunlar “mümtaz” adı altında ve yüzbaşı rütbesiyle kıtalara çıkarılmışlardır.

Bu uygulamanın 1902 yılından itibaren başladığı görülmektedir. Bu yıldan itibaren Erkan-ı Harbiye Sınıflarından “Çok İyi” derecede başarı sağlayanlara “Kurmay”, ve “İyi” derecede bitirenlere “Mümtaz” ünvanı verilmeye başlanmıştır. Bu usul, 1909 yılına kadar devam etmiştir. Mümtazlar arasında “kurmay” ihtiyacını karşılamak üzere sonradan “kurmaylıkları” onananlar da çoktur. Bu dönemde, Erkan-ı Harp Sınıfı öğrencileri, “Kurmay Yüzbaşı” olarak mezun olmuşlar ve iki yıl sonra da “Kıdemli Yüzbaşılığa” yükselmişlerdir.

Mustafa Kemal Akademi’ye başladığı yıl sınıf mevcudu, topçu ve süvari okullarından gelenler ve değişik sebepler dolayısıyla bir üst sınıftan kalanlar ile birlikte 43 kişidir. Mustafa Kemal ilk yılını 1922’de yayınlanan anılarında şöyle anlatır: “Erkan-ı Harp sınıflarına geçtik. Mutad olan derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların fevkinde olarak ben de ve bazı arkadaşlarda yeni fikirler peyda oldu. Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık...”

Kara Harp Okulu Arşivi’ndeki, elle yazılmış (matbuu olmayan) 16 No’lu Numara Defteri’ne göre Atatürk’ün Harp Akademisi’nde okuduğu dersleri, notları ve buradaki ders başarısı şu şekildedir:

Sınıf mevcudu kırkiki kişi olan Akademi birinci sınıfta, toplam 580 olan ders notlarından Mustafa Kemal, toplam 479 not almıştır ve başarı sırası 8’dir.

Mustafa Kemal’in, Akademi ikinci sınıfında kırk kişilik sınıf mevcudu içinde toplam 480 puan aldığı görülmektedir ve 6. sıradadır.

Mustafa Kemal Kurmay Yüzbaşı olarak yeminini 08 Teşrinievvel 1320 (Hicri: 11 Şaban 1322), Miladi 21 Ekim 1904 Cuma günü eder. Mustafa Kemal 29 Kanunuevvel 1320, yani 11 Ocak 1905 Çarşamba günü “Erkan-ı Harbiye Yüzbaşılığı ile mektepten neşet ederek sunuf-u selasede bölük idare ve kumanda etmek üzere atik 5 nci Ordu’ya memur buyrulmuştur.”

57 nci Dönem Akademi mezunu toplam 37 kişidir. Bunların 13’ü “Kurmay”, 27’si de “Mümtaz” olmuşlardır. Mevcut bilgi ve belgelere göre Mustafa Kemal Kurmay olarak Akademiyi bitiren 13 kişi arasında 5 nci olmuştur. Dönemin birincisi Ali İhsan Sabis, ikincisi Asım Gündüz, üçüncüsü Ahmet Sedat Doğruer, dördüncüsü Ahmet Tevfik, altıncısı Mehmet Hayri Turhan, yedincisi Mustafa İzzet Yavuzer, sekizincisi Ali Seydi Uğur, dokuzuncusu Ali Fuat Cebesoy’dur. Diğer üç kurmay da sırasıyla şunlardır: Süleyman Şevket Demirhan, Kemal Ohri, M. Şevki (kurmaylığı geri alınmıştır).

Mustafa Kemal Atatürk’ün Akademi’deki öğretmenleri arasında kendisini derinden etkileten öğretmenler vardı. Bu öğretmenler ve girdikleri dersler şunlardır: Topçu Feriki (Tümgeneral), Ahmet Muhtar (Eski Osmanlı Seferleri Tarihi), Kurmay Binbaşı Refık Bey (Napolyon Ve Sair Savaşlar), Kurmay Yarbay Nuri Bey (Tabiye), Pertev Paşa (Demirhan), (Kurmay görevleriyle I866 ve 1871 Prusya-Avusturya, Prusya-Fransa Savaşları), Kurmay Albay Hasan Rıza Bey (Pertev Demirhan'dan sonra), Kurmay Albay Zeki Bey, Kurmay Yarbay Fevzi Bey.

Sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal'in öğretmenlerinden Nuri Bey ile ilişkileri konusunda şunları anlatmaktadır: "Mustafa Kemal ve ben yeni öğretmenlerimiz içinde en çok Trabzonlu Nuri Bey'i sayıyor ve takdir ediyorduk. Nuri Bey gerçekten geniş kültürlü, çağına göre aydın düşünceli, stratejide üstat sayılan bir kurmay yarbaydı. Tabiye okutuyordu. Aradaki uzaklığı korumakla beraber öğrencilerine karşı içten ve ağabeyce davranıyordu. Yalnız ders vermekle yetinmiyor, genç kurmay adaylarının çeşitli sorularını da yanıtlamaktan zevk duyuyordu.

“Bir erkânıharp zabiti, askerlik dışında kalan bilgilerle de donanmış olmalıdır. Yarın hepiniz birer kumundan olacak, sorumluluk yükleneceksiniz.” Diyordu. Nuri Bey, Birinci Dünya Savaşı seferberliğinde Kolordu Kumandanı olmuş, fakat savaşa girmeden önce bir kaza sonucunda ölmüştür

“Şimdi, Mustafa Kemal'in hayatında etkisi olan bir olaydan söz etmek istiyorum.

Yarbay Nuri Bey, bir gün Tabiye dersinde gerilladan genişçe bir şekilde söz etti. “Gerilla nedir, ne değildir?" konusu üzerinde uzun uzun durdu. Açıklamada bulundu ve bir ara: “Arkadaşlar,” dedi. “Gerilla olmak ne kadar güçse, onu bastırmak da o oranda güçtür.”

“Arkadaşlar, kendisinden birkaç örnek vermesini rica ettiler. Mustafa Kemal ise konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, olayın ülkenin herhangi bir yerinde olmuş gibi açıklanmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Onu arkadaşım Tevfik Selanik de destekledi. Bunun üzerine Nuri Bey: “Öyle ise, Boğaz'a ait haritalarınızı açın:" Emrini verdi.

Dersten sonra Mustafa Kemal, Nuri Bey'in arkasından gitti: “Efendim bu söylediğiniz gerilla gerçek olabilir, değil mi?” Nuri Bey kendine özgü olan ve her zaman kullandığı 'nev'ima' sözcüğünü de ekleyerek: “Olabilir,,” dedi. “Fakat artık bu kadarı yeterli.”

“Bu olaydan Mustafa Kemal çok söz etmiştir. Sayın Profesör Afet İnan, kendisinden dinleyerek edebi bir üslupla kaleme almıştır. Benim bu yazdıklarım, yalnızca belleğimde kalan keskin çizgilerdir.

“Mustafa Kemal, bu Tabiye dersinin ilk uygulama alanını Trablusgarp Savaşları'nda buldu. Bana Tobruk'tan yolladığı bir mektupta, Kurmay Yarbay Nuri Bey'in gerilla metotlarını başarıyla uyguladığını yazıyordu.”


Gerek kendisinin, gerekse arkadaşlarının anılarından öğrendiğimize göre Mustafa Kemal Akademi’de kültürel çalışmalara çok önem veriyordu. Gazete çıkarmak işi burada Harbiye’den daha düzenli bir şekilde yürütülüyor, kürsüden “konferans” niteliğinde konuşmalar yapıyor ve bunların metinlerini arkadaşlarına dağıtıyordu.

Mustafa Kemal, 26 Haziran 1902 Perşembe günü Kuzguncuk'ta Ali Fuat Cebesoy'un babası İsmail Fazıl Paşa’nın Kuzguncuk'taki köşkünde misafır ediliyor. O gece orada kalıyor, ertesi 27 Haziran Cuma günü köşke gelen Osman Nizami Paşa ile tanıştırılıyor. Osman Nizami Fransızca ve Almancayı -edebiyatı dahil- anadili gibi bilmekte, İngilizceyi de yanlışsız konuşabilmektedir. O gün tanışıp görüşüyorlar. Osman Nizami Paşa, II. Abdülhamit’in baskı rejimini yumuşatacağına dair hiçbir belirti olmadığına işaret ettikten sonra şöyle diyor:

“İstibdat idaresi, bir gün elbette yıkılacaktır. Fakat onun yerine Batılı manada bir idare gelip memleketi her bakımdan acaba kalkındıracak mıdır? Ben buna inanmıyorum."

Mustafa Kemal kuşkuludur. Nizami Paşa Abdülhamit'in adamlarından biri olabilir mi? Kendisinin ağzını arayan bir hafiye midir ? M. Kemal, bu olasılıklara karşın gene de düşüncelerini cesaretle söylemeye kararlıdır. Diyor ki:

" Paşa Hazretleri! Garplı manadaki idareler de zamanla gelişmişlerdir. Bugün uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyeti ve cevheri vardır. Fakat bir- inkılap vukuunda bugün iş başında olanlar yerlerini muhafaza etmeye kalkarlarsa o vakit buyurduğunuzu kabul etmek lazım getir. Yeni nesiller içerisinde her hususta itimada layık insanlar çıkacaktır. "

Osman Nizami Paşa susuyor, olumlu ya da olumsuz hiçbir cevap vermiyor. Aynı günün akşamı ayrılmak üzere veda eden Mustafa Kemal'e şunları söyler:

“ Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen, bizler gibi yalnız Erkân-ı Harp zabiti olarak normal bir hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma. Sende, memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum."

Osman Nizami Paşa yanılmamıştır. Çünkü Mustafa Kemal, gençlik çağlarından beri geleceğin Atatürk'ünden belirtiler ve ışıklar vermiştir.

Takdir edersiniz ki, Atatürk ve Onun önderliğinde kurduğumuz Milli (Üniter), Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatma ve yarınlara taşıma bilinci ancak, Atatürk'ü doğru anlamak ve doğru anlatmak ile oluşturulabilir, kökleştirilebilir.

Büyük Önderin aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken, Onu ve Düşüncelerini daha iyi ve daha doğru anlama ve anlatma azminde olduğumuzu belirtir, saygılarımı sunarım.

Dr. Ali GÜLER