Arama


_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
9 Aralık 2009       Mesaj #6
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Psikanaliz: Temel Kavramlar ve İlkeler

Freud’un, kişiliğin ve insan davranışının anlaşılması konusundaki en büyük katkısı bilindışı kavramını açıklayışı ve insanların farkında olmadıkları bilinçdışı güçler tarafından yönetildikleri yönündeki görüşleridir.


İnsanın Doğası / İçgüdüler ve Psişik Enerji

Freud insanların Triebe (içgüdüler/dürtüler) adını verdiği doğuştan getirilen güçler tarafından güdülendiklerini ifade etmektedir. İnsanın bütün zihinsel (ve fiziksel) faaliyetleri bu içgüdülerce gerçekleştirilir ve yönlendirilir. Bedenin herhangi bir yönü gereksinim hissettiğinde içgüdü harekete geçer.

Freud insan davranışının temel amacının hoş olan şeylere yönelip hoş olmayan şeylerden kaçınmak olduğunu belirtmektedir. İçgüdülerin 4 ortak özelliği vardır: Kaynak, Amaç, Nesne, İtici güç


Freud, kuramının en son şeklinde insanların iki temel içgüdü olan cinsellik ve yıkıcılık tarafından yönlendirildiğini ifade etmiştir

Cinsellik içgüdüsü (Eros): Cinsel içgüdüler, erotik olan ve haz veren yaşantıları belirleyici niteliktedir. Yaşamsal süreçleri korumaya hizmet eden ve türün devamlılığını sağlayan her türlü içgüdü bu grupta yer alır ve geniş bir biçimde cinsel içgüdü (eros) olarak adlandırılır.

Ölüm İçgüdüsü (Thanatos): Freud’un en radikal fikirlerinden biri de, yaşamın, kendi öncesine yani varolmama durumuna dönme eğiliminde olduğu ve tüm insanların bilinçdışı bir ölüm içgüdüsü tarafından yönlendirildikleri şeklindeki düşüncesidir. Yıkıcılık içgüdüleri olarak da adlandırılan ölüm içgüdüsünün işleyişi, yaşam içgüdüleri gibi açık olmadığı için bunlar hakkında çok fazla fikir sahibi değiliz. Ölüm içgüdüsünün önemli bir türevi saldırganlıktır.


Psişik Enerji (Libido) ve Kateksis

Açık gözlenebilir davranışların fiziksel enerji tarafından gerçekleştirilmesi gibi zihinsel faaliyetler de sürekli olarak psişik enerjinin harcanmasını içeren dinamik süreçlerdir.

Freud cinsel içgüdü ile ilişkili gördüğü psişik enerjiye libido adını vermiştir. Libido tamamen intrapsişiktir.

Kateksis bir kişi ya da nesnenin zihnimizdeki sembolüne bağlanan enerji miktarıdır. Psikanalitik kuramda her davranış kateksis ve antikateksis süreçleri ile açıklanabilir.

Kateksis libidonun bir nesneye yönlendirilmesi, antikateksis ise içgüdünün doyurulmasını engelleyen iç ya da dış herhangi bir engeldir.

Nesne ne kadar önemli ise kateksis, yani o nesneye bağlanan libido miktarı o kadar fazla olacaktır.


Psişik Determinizm ve Parafrakslar

Psişik determinizm ilkesine göre ruhsal yapıda gerçekleşen hiçbir şey
nedensiz ya da rastlantısal değildir. Tüm zihinsel (ve fiziksel) davranışlar, kendisinden önceki nedenlerle belirlenmiştir ve kestirilmesi (tahmin edilmesi) olası yollarla gerçekleşmektedir. Psikanalitik kuramda mucizelere, tesadüflere

ya da özgür iradeye yer yoktur.

Rastlantısal düşünceler, bilinen bir adın ya da sözcüğün anımsanmaması, dil ve kalem sürçmeleri bizzat yapılan kazalar, hatalı hareketler, rüyalar ve nevrotik davranışların tümünün altında belirli nedenler vardır ki bunlar çoğu kez bilinçdışındadır. Freudiyan sürçmeler (hatalar) olarak adlandırılan bu tür davranışlar yaygın olarak parafraks olarak anılmaktadır.

Parafraksa yol açan öncüller kolay tespit edilebilen yalın nedenler olabileceği gibi karmaşık ve kestirilmesi güç şeyler de olabilir. Dil ya da kalem sürçmeleri de Freud’un üzerinde çokça durduğu parafrakslardır.


Parafraksların bir diğer türü olan, kişinin kendi sebep olduğu kazalar (öz zedelenmeler), kendisini cezalandırmak isteğinin bir sonucu olabilir.


KİŞİLİĞİN YAPISI

1. Topografik Model: Bilinçdışı, Bilinçöncesi, Bilinç


Freud’a göre; ruhsal yapımız, bilinç, bilinçöncesibilinçdışı (bilinçaltı)
ve olmak üzere üç düzeyden oluşmaktadır. Topografik model olarak adlandırılan bu açıklamaya göre kişilik, bu üç farkındalık düzeyinde işlev göstermektedir.

Bilinçdışı:

Bilinçdışı, farkında olmadığımız ancak sözlerimizin, duygularımızın ve davranışlarımızın çoğunu yönlendiren tüm istek, dürtü ve güdülerden oluşur. Bilinçdışının içeriği bilince ancak sansürden geçebilecek kadar gizlendikten ve çarpıtıldıktan sonra çıkabilmektedir. Bilinçdışı ruhsal yapının en derin katmanıdır ve içgüdüsel dürtülere ve hatırlandığında kişi açısından fazla tehdit edici olacağı için bir şekilde bastırılmış olan anılara ev sahipliği yapar.

Bilinçöncesi:

Bilinçöncesi, o an farkında olunmayan ancak kendiliğinden ya da yeterli bir çaba ile bilince gelmesi mümkünolan yaşantıların ve bilgilerin bulunduğu katmandır. Bilinçdışı ve bilinç arasında köprü vazifesi görür.Hatırlayabildiğimiz her türlü anı ya da bilgi bilinçöncesinde yer
alır.

Bilinç:

Bilinç ise o an farkında olunan her türlü duyum ve yaşantıların bulunduğu düzeydir. Bilinçruhsal yapımızın doğrudan farkında olduğumuz tek düzeyidir. Düşünceler bilince iki farklı kaynaktan gelebilmektedir. Birincisi duyu organlarımız aracılığıyla algıladığımız ve fazla tehdit edici olmayan, dış dünyadan gelen bilgilerdir. İkincisi ise ruhsal yapı içinde, bilinçöncesinde yer
alan tehdit edici olmayan veya bilinçdışında yer alan ve tehdit edici olmayacak kadar gizlenmiş,çarpıtılmış olan bilgilerdir .

2. Yapısal Model; İd, Ego, Süperego

Freud, 1920’lerin başlarında, topografik modeli terk etmemekle birlikte,
kişiliğin organizasyonuna ilişkin görüşlerini gözden geçirerek, kişiliği oluşturan üç yapı olduğunu belirtmiştir: İd, Ego ve Süperego.
Bu aynı
zamanda yapısal model olarak da adlandırılan kişilik yapısı modelidir.

İd:

Türkçede ilkel ben olarak da adlandırılan id, kişiliğin ilkel, içgüdüsel yönlerini kapsar.


ØRuhsal yapının doğumda var olan bütününden oluşan id, içgüdüleri ve psişik enerjinin tüm kaynağını içerir

ØTamamen bilinçdışı düzeyde işlev gösterir ve kişiliğin en eski ve temel bileşeni olarak bedensel süreçlerle (içgüdüsel biyolojik dürtülerle) yakın temas içindedir.
ØBiyolojik gereksinimleri psikolojik gerilimlere (arzulara) dönüştürür. İdin tek motivasyonu, bu içgüdüsel kateksisin boşalması yoluyla ve artan gerilim sonucunda ortaya çıkan nahoşluk duygusundan arınarak haz elde etmektir. Diğer bir deyişle id, haz ilkesi (pleasure principle) doğrultusunda hareket ederek acıdan kaçınır ve haz elde etmeye çalışır.
ØTümden mantık dışı ve ahlak dışı olup realite (gerçek) kavramından yoksundur.
Øİlk orijinal seçimi engellendiğinde yedek nesne (obje) imgelerine yönelir. Gerilimi gidermek için önce bunu ortadan kaldıracak nesnenin imgesini oluşturur. İd’deki bu mantık dışı (irrasyonel), dürtüsel, imge üretici düşünce tarzına birincil süreçler (primary process) denir. Birincil süreçler hakkında:

*Dürtüleri dizginleme, gerçek olanla olmayanı ayırt etme yeteneğinden yoksun, düş yönelimli, mantıkdışı düşünme tarzlarıdır

*Gelişmekte olan bebeğin en zor görevi birincil ihtiyaçlarının doyumunu ertelemeyi öğrenmesidir.

Ego:

ØEgo, idin arzularının ifade edilmesini ve doyurulmasını sağlar.

ØOrganizmanın gerçek dünya ile ilişkisini düzenlemek ve dış dünyanın üstesinden gelmesini sağlamak için 6-8. aylarda, id’den evrimleşerek gelişir ve id’in amaçlarına ulaşmasına yardımcı olur.
ØEgo, zihindeki imgelerle gerçek dünyadaki nesneler arasında ayrım yapabilir. Bu sayede organizma, oluşan gerilim giderilmeden önce nesne elde etme ve tüketmeyi öğrenir.
ØGerçeklik ilkesinesnenin dış dünyada karşılığının bulunup bulunmadığını belirleyene dek gerilimin boşaltılmasını geciktirir.
ØEgo’nun gerçekçi düşünmeyi, akıl yürütmeyi, karar vermeyi,problem çözmeyi ve haz ertelemeyi içeren düşünce tarzlarına ikincil süreçler (secondary process) adı verilir.
ØEgo’nun şekillenmesi ben-ben olmayan (self-nonself) arasındaki farklılaşmaya yol açan yaşantılar sonucu gerçekleşmektedir. Bu daha çok kişinin kendi vücudu ile ilgilidir. Bebek kendine dokunduğu zaman dokunulmuşluk duygusuna yol açtığını, diğer objelere dokunduğunda ise bunu hissetmediğini görecektir

ØOlgunlaşmakta olan çocuk, id’in istekleri için çevreyi doyum kaynağı olarak algılamaktadır. Bu yolla çocuk gerçek (reality) ile id imgeleri arasında ayırım yapmayı da öğrenir, buna gerçeklik sınamasıyer alan gerçeklik sınaması egonun, gereksinimin doyurulması amacıyla bir plan yapması ve bu planın işleyip işlemeyeceğini sınamasıdır (reality testing process) denir.

Øİd’in haz arayıcı doğasının aksine ego, gerçeklik ilkesine uyarak ve ikincil süreçler aracılıyla gereksinimi doyuracak uygun bir nesne ya da uygun çevresel koşullar bulunana dek içgüdüsel doyumu erteleyerek, organizmanın güvenliğini sağlar ve bütünlüğünü korur.

ØEgo idin gereksinimlerin doyumunu sağlamaya çalışırken toplumun beklentilerini ve ahlaki standartlarını da dikkate alır.

Süperego:

ØBir kimsenin toplum içerisinde etkili bir biçimde yaşayabilmesi için, o toplumun değerler sistemini ve kurallarını kazanabilmesi gerekir. Bunlar sosyalizasyon süreci ile kazanılır ve psikanalitik kuramdaki yapısal modele göre süperego olarak adlandırılır.

ØKişiliğin en son gelişen yapısı (bileşeni) olan süperego, toplumsal norm ve davranış standartlarının içselleştirilmesini temsil eder.
Øİnsan organizması bir süperegoya sahip olarak dünyaya gelmez. Çocuklar, anne-babaları, öğretmenleri ve benzeri diğer figürlerle aralarındaki etkileşimler sonucunda bunu kazanırlar.
ØSüperego, egodan 3-5 yaş civarında ayrılmaya başlar, anne-baba, öğretmen ve diğer otorite figürlerinin özelliklerini benimser.
ØSüperego, vicdanı yönlendiren bir araçtır. Bu şekilde vicdan hoş olmayan düşünce ve davranışları cezalandırır
ØSüperegonun büyük bir bölümü bilinçdışında yer almakta ve id’le çok sıkı ilişki içinde bulunmaktadır. Id’in hoş olmayan dürtülerini lanetlemekle birlikte yalnızca egoyu etkileyebilmektedir. Bu şekilde, yasaklanmış dürtüler ve davranışlar süperego ve ego arasında gerilime neden olmakta veya kaygıya (moral kaygı) yol açmaktadır.
ØSüperego vicdanego ideal olmak üzere iki alt sistemden oluşmaktadır.
ØEbeveyn kontrolünün yerini öz-denetime bırakmasıyla süperegonun tamamıyla geliştiği kabul edilir.
ØÖzdenetim gerçeklik ilkesince gerçekleştirilmemektedir. Şöyle ki: Süperego, toplumca kabul görmeyen her türlü id dürtüsünü bütünüyle engellemeye çalışırken, aynı zamanda kişiyi düşüncede, sözde ve eylemde mutlak mükemmelliğe zorlamaktadır. Ego’yu mükemmeliyetçi hedeflere ulaşmaya çalışmanın, gerçekçi hedeflere ulaşmaya çalışmaktan daha iyi olduğuna ikna etmeye çalışır

Kaygı


Freud, egonun görevinin oldukça zor olduğunu belirtmektedir. Çünkü ego, hem idin arzularını yerine getirmekle, hem de dış dünyanın nesnel gerçekliği ile başa çıkmakla yükümlüdür. Bunları yaparken de süperegonun katı kısıtlamalarını dikkate almak zorundadır. Bunlar aynı zamanda, ego’nun görevini yerine getirirken karşılaştığı üç tehdit kaynağıdır. Ego bu tür tehditlere karşı kaygı (anksiyete) ile tepki verir. Bu ise yoğun sinirliliğe benzeyen ve oldukça rahatsızlık verici bir duygudur.


Kaygı, kişiyi uygun davranışa hazırlayan öz-koruyucu bir işlevi yerine getirse de, çok kısıtlı miktarı normal ve arzu edilir düzeydedir. Freud kaygıyı kaynağına bağlı olarak üç başlık altında incelemiştir:

1- Gerçekçi Kaygı

2- Nevrotik Kaygı
3- Ahlaki (Moral) Kaygı

1-Gerçekçi Kaygı:

Dış dünyadaki gerçek bir tehlike ya da tehdit algısına karşı duygusal bir tepki olarak ortaya çıkan gerçekçi kaygı temel olarak korku duygusu şeklinde yaşanmaktadır.


Gerçekçi kaygıya neden olan şey dış dünyada olduğu için bu tehdit kaynağından uzaklaşmak mümkün olabilir.

2- Nevrotik Kaygı:

Id’in tehlikeli ve güçlü dürtülerinin ego tarafından kontrol edilemeyeceği ve kabul edilemeyen bu dürtülerin bilinç düzeyine ulaşacağı yönündeki tehdide karşı verilen duygusal tepkidir. Daha çok çocukluk yıllarındaki cezalandırmalarla ilgilidir. Çocukluk yıllarında gerçekçi kaygı biçiminde yaşanmış olan nevrotik kaygı yetişkinlik yıllarında daha çok otorite figürlerinin varlığı durumunda ortaya çıkar.

3- Ahlaki Kaygı:

Ego ve süperego arasındaki çatışmadan kaynaklanan kaygı, moral kaygı olarak adlandırılmaktadır. Öngördüğü kuralları çiğneyen her türlü düşünce ya da davranışın cezalandırılması ile ilgilidir. Temel olarak utanç, suçluluk ve cezalandırılma korkusu biçiminde yaşanır.
Ego Savunma Mekanizmaları

Kaygının temel işlevi, kabul edilemeyecek içgüdüsel dürtülerin bilinç düzeyinde algılanmasını engellemek, bu dürtülerin uygun zamanda ve uygun yollarla doyurulmasını sağlamaktır. Ego savunma mekanizmaları kişiyi aşırı derecedeki kaygıdan korumanın yanı sıra, sözü edilen bu işlevlerin yürütülmesine de yardımcı olur.


Savunma mekanizmaları ego tarafından, id, süperego ve dış dünyadan gelen tehditleri savuşturmak ve bu tehditlere eşlik eden kaygıyı azaltmak amacıyla kullanılan mekanizmalardır.

Temel işlevleri:

(1) Dürtünün bilinçli davranışta ifadesini bulmasını engellemek

(2) Yaşanan kaygının yoğunluğunu azaltmaktır.


Savunma Mekanizmalarının Tümü İçin Geçerli Olan Temel Özellikler:

(1) Savunma mekanizmaları bilinçdışı süreçlerdir ve kişi bunları kullandığının farkında değildir.

(2) Bilinçdışı baş etme mekanizmaları oldukları için kişiyi aldatıcıdırlar, yaşanan kaygının birey için daha az tehdit edici olması için gerçeklik algısını çarpıtırlar.
(3) Savunma mekanizmaları nadiren tek başlarına kullanılırlar, genellikle iki ya da daha fazla mekanizma kişi tarafından aynı anda kullanılır.

Bastırma (Repression):

En temel savunma mekanizması olan bastırma, daha ayrıntılı mekanizmalar için temel oluşturmanın yanı sıra kaygıdan kaçınmanın en doğrudan yoludur. Temel olarak kaygı yaratacak düşünce ve duyguların bilincin dışında tutulmasıdır. Birey, rahatsız edici bir duygu, düşünce ya da anıyı bilinçdışına iterek (bastırarak) bir daha hatırlamamak üzere unutabilir.

Yansıtma (Projection):


Kişinin kendi kabul edilmeyecek dürtü, duygu, düşünce ve davranışlarını diğer insanlara ya da nesnelere yüklemesini içerir. Bu şekilde kişi kendi kusurları için başkalarını ya da başka şeyleri suçlar. Birey, kabul edilmeyecek dürtü, duygu ve düşüncelerini önce bastırmakta sonra başka kişilere yansıtmaktadır.


Yansıtmanın bir diğer şekli de kişinin kendi yetersizliklerinin sorumluluğunu başka şeylere ya da başka kişilere yüklemesidir.


Yer Değiştirme (Displacement)

Yer değiştirme mekanizmasında içgüdüsel dürtü kabul edilebilir bir nesne ya da kişiye yönelir. Bu yolla gerçek hedefine yöneltildiğinde benlikçe kabul edilemeyen kaygı yaratan duygu ya da davranışlar asıl hedefinden daha az kaygı yaratacak bir hedefe yöneltilmiş olur.


Yer değiştirme, yetişkinlerin küçük can sıkıcı uyarıcılar karşısında aşırı duyarlı
tepkiler göstermelerinde de sıkça karşımıza çıkar.

Akla Uygunlaştırma (Rationalization):

‘Mantığa bürüme’ ya da ‘neden bulma’ olarak da adlandırılan akla uygunlaştırma mekanizması gerçeği çarpıtmayı ve bu yolla benlik saygısını korumayı hedefler.


Bahane bulma olarak açıklanabilen bu mekanizma benlikçe kabul edilemeyen
davranışları haklı göstermek için görünüşte makul açıklamalar bulmayı ve bunlara inanmayı içerir.

Karşıt Tepki Geliştirme (Reaction Formation):

Ego bazen yasaklanmış bir dürtünün, düşünce ve davranışta tam karşıtını ifade ederek kendini koruma yoluna gidebilir.

Koruyucu bir süreç olarak karşıt tepki geliştirme iki aşamada gerçekleşir. Öncelikle benlikçe kabul edilemeyen dürtü, duygu, düşünce bastırılır, daha sonra ise tam karşıtı bilinç düzeyinde ifade edilir.

Burada bilinç düzeyinde ifade edilen duygu, düşünce ya da davranışın aşırılığı,
abartılmışlığı ve katılığı dikkat çekicidir. Karşıt tepki geliştirme ile doğal tepki gösterme arasındaki fark ilkinin abartılı özellik göstermesidir.

Gerileme (Regression):


Kaygı yaratıcı durumlar karşısında daha önceki bir dönemin gelişmemiş, çocuksu davranış biçimlerine dönmeyi içeren gerileme mekanizması, yaşamın önceki, güvenli ve hoş olan bir dönemine geri çekilerek kaygıyı hafifletmenin bir yoludur. Psikanalitik kurama göre kaygı durumunda yaşamımızda kendimizi en son güvende ve korunaklı hissettiğimiz döneme geri dönüş yaparız.

Yüceltme (Sublimation):


İlkel dürtülerin asıl amaç ve nesnelerinden ayrılarak toplumca kabul edilen ya da onaylanan davranışlarla doyuma ulaşması anlamına gelen yüceltme, sağlıklı ve yapıcı bir savunma mekanizmasıdır. Çünkü yüceltme yapılırken dürtünün ifadesi tamamıyla engellenmemekte yalnızca yönü, nesnesi değiştirilmektedir. Burada, diğer mekanizmalarda olduğu gibi dürtünün bastırılması söz konusu değildir.


Yadsıma (Denial):

Benlikte kaygı yaratacak bir durumun, gerçeğin yok sayılması ve algılanmamasıdır
Ego hoş olmayan gerçek bir durumla yüzleşmeyi reddederek de kendini korumayoluna gidebilir. Yadsımanın bastırmadan farkı, kaygı yaratan kaynağın id dürtülerideğil dış dünyadan gelen tehditler olmasıdır.

Düş Kurma (Fantasy):

Kişinin karşılanmamış, doyurulmamış gereksinimlerinin imgelem (düş kurma)
yoluyla doyurulmasıdır. Genellikle yadsıma ve düş kurma bir arada kullanılmaktadır.

Özdeşleşme (Identification):

Bir savunma mekanizması olarak özdeşleşme; kişinin hoşuna gitmeyen özelliklerinden kaynaklanan olumsuz duygularını, kendisini, sahip olmayı istediği özelliklere sahip bir kimsenin yerine koyarak, onun gibi davranma eğilimi şeklinde açıklanabilmektedir.


Kaybetmenin acısını azaltmak için yitirilen nesnenin özelliklerini benimsemek ya da egonun kendisine karşı düşmanca davranan bir kimsenin özelliklerini benimsemesi de özdeşleşmenin farklı biçimleridir.


Yapma-Bozma (Undoing):

Suçluluk duygularına karşı geliştirilen yapma-bozma mekanizması hoş olmayan duygu ve düşüncelerimizden kurtulmayı ya da bunların ortaya çıkarabileceği/çıkardığı olumsuz durumu düzeltmek niyeti ile sergilenen büyüsel/törensel davranışları içerir.

Kaynak:
Kişilik Kuramları
Banu Yazgan İnanç-Esef Ercüment Yerlikaya