Arama


Tigin - avatarı
Tigin
Ziyaretçi
30 Eylül 2005       Mesaj #4
Tigin - avatarı
Ziyaretçi
CEZAYİRLİ TÜRKLER'İN ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARINI KUZEY AFRİKA'YA NAKLİ VE NETİCELERİ
Prof. Dr. Ercüment KURAN

2 Ocak 1492'de Endülüs Müslümanlarının hakimiyetindeki son şehir Gırnata, Katolik İspanyol hükümdarları Ferdinand ve İzabella'ya teslim oldu. Böylece İspanyollar'ın "Reconquista" dedikleri, İberya Yarımadası'nın Hıristiyanlar tarafından geri alınması hareketi tamamlandı. Bilindiği gibi, Müslüman Araplar'ın 711'de fethine başladıkları bu yarımada İslam medeniyeti 800 yıla yakın bir zamanda yüksek bir seviyeye ulaşmıştı. Endülüs hakimiyeti sona erdikten sonra memlekette kalan Müslümanlara İspanyollar "morisko" veya "mudejar" adını verdiler. "Mudejar" sözü Arapça "mudeccen"den bozma olup Osmanlı kaynaklarında çok kere "müdeccel" şeklini almıştır.

Gırnata'nın teslim antlaşmasında Müslümanlara can ve mal emniyetiyle din ve ibadet hürriyeti tanındığı halde, İspanyollar bu şartlara uymadılar ve 1499'dan itibaren onları hıristiyanlaştırmaya başladılar. Bunun üzerine müdeceller ayaklandılar. İsyan Gırnata bölgesinde geniş bir sahaya yayıldı. İspanya Kralı 1501'de çıkardığı bir fermanla Müslümanları ya Hıristiyan olmak veya İspanya'dan çıkmak zorunda bırakınca da müdecceller dinlerini korumak için dağlık bölgelere sığındılar. Bazıları da görünüşte Hıristiyanlığı kabul ettiler.

Endülüslü Müslümanlar bir çok defa Fas hükümdarlarına mektup yazarak yardım istemişlerdir. Fakat, bu sıralar İspanyol ve Portekizliler'in Mağrib kıyılarını istilaya girişmeleri sebebiyle Faslılar din kardeşleri lehine bir davranışta bulunmadılar. Gırnatalı Müslüman bir şair, XVI. yüzyıl başlarında, Osmanlı padişahı II. Bayezid'e gönderdiği manzum şikâyetnamede müdeccellerin acıklı halini arz etmiştir. Ne var ki, 1499'da Venedik'e karşı açılan savaş 1503'de Osmanlıların zaferiyle sona ermişse de, ardından İran şahı Safevi'nin kışkırttığı Alevi Türkmen aşiretleri Anadolu'da ayaklanmışlardır. Bu yüzden II. Bayezid'in Endülüs Müslümanlarının yardım isteklerini cevapsız bıraktığı kuvvetle muhtemeldir.

Gırnata'nın düşüşünden öncede, 1486 yılı ortasında, son Endülüs hanedanı olan Beni Ahmer'in bir elçisi İstanbul'a gelmiş ve Ebu'l -Beka Salih bin Şerif'in ağıtını padişaha sunarak yardım istemişti. O yıllarda Osmanlı Devleti'nin denizaşırı sefere çıkacak donanması bulunmaması ve Malta Şövalyelerinin Cem Sultan'ı 1482'den beri ellerinde rehine tutmaları bu isteğin yerine getirilmesine imkan vermemişti. Bununla birlikte, Türk Korsanı Kemal Reis'in, Osmanlı devleti hizmetine girdiği 1494'den önce, 1487 yılında gemileriyle İspanya kıyılarını vurduğu anlaşılmaktadır.

Osmanlı Türklerinin Endülüs Müslümanlarına yardım elini uzatması Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatı başlarında gerçekleşmiştir. Şöyle ki Oruç ve Hızır adlı iki kardeş Türk denizcisi Antalya valisi Şehzade Korkut'a tabi olarak Hıristiyanlara karşı Akdeniz'de mücadele ederken, Şehzade Selim'in babası Bayezid'in yerine, 1512'de padişah olması ve kardeşi Korkut'u öldürtmesi üzerine, cezalandırılacakları korkusuyla Mağrib taraflarına kaçmışlardı. Oruç Reis Tlemsen civarında İspanyollarla savaşırken 1518'de şehit olmuş, Hızır Reis ertesi yıl Cezayir şehrini zaptetmişti. Anavatandan uzak bu diyarda kendi kuvvetleriyle tutunamayacağını anlayan Hızır Reis, Yavuz Selim'e müracaat ederek Osmanlı devletine tabiiyetini bildirmişti. Bu arada Sultan Selim ölmüş, yeni padişah Süleyman 1520 yılında Hızır Reis'e 2000 yeniçeri ve topçular gönderdiği gibi, onu Cezayir-i garb beylerbeyliğine tayin etmişti. Bu tarihten itibaren Barbaros Hayrettin adıyla tanınan Hızır Reis, 1525'den Kapu'dan paşalığa getirildiği 1533'e kadar 70. 000 müdecceli gemilerle İspanya'dan Kuzey Afrika'ya taşıdı.

Hayrettin Paşa Kapudân-ı Deryalık görevine başlamak üzere İstanbul'a giderken, mutemet adamlarından Hasan Ağa'yı Cezayir'de vekil bırakmıştı. Memleketin batısında Vehran şehri 1509'dan beri İspanyollar'ın hakimiyeti altında bulunuyordu. Mukaddes Roma İmparatoru ve İspanya Kralı V. Karlos, Barbaros'un 1534'de işgal ettiği Tunus'u, ertesi yıl geri almıştı. 1541 Ekimi sonunda Karlos, Cezayir'i de ele geçirmek maksadıyla, büyük bir donanmayla gelerek şehrin doğu kıyısına asker çıkardı. Lakin Hasan Ağa'nın kumandasındaki Cezayir kuvvetleri karşısında yenilgiye uğradı ve çekildi. Bu durumdan cesaretlenen Gırnata müdecelleri, aynı yılın sonlarında, Osmanlı padişahına bir mektup gönderdiler. Mektupta Faslıların yardım etmemesinden şikayet olunduktan sonra, Hayrettin Paşa'nın Endülüs Müslümanlarını Hıristiyan zulmünden kurtardığı şükranla belirtiliyor, Paşanın Cezyir-i Garb Beylerbeyliğine yeniden tayini istirham olunuyordu. Ancak bu dilek gerçekleşmedi ve Hayrettin Paşa 1546 yılında öldü. Söz konusu mektupta dikkate değer bir husus İspanya'da 364.000 Müdeccel yaşadığının kaydedilmiş bulunmasıdır. Ülke nüfusu 1541'de 6 milyon tahmin olunduğuna göre, Müdeccellerin sayıları epeyce yüksektir.

1558 'de İspanya tahtına oturan II. Filip'in zamanında Müdeccellerin durumu daha da kötüleşti. Çünkü, Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemeleri memlekette kalan Müdeccel ve Yahudileri şiddetli baskı altında tuttu. 1567'de çıkarılan bir kanunla Müdeccellerin kendilerine mahsus elbise giymeleri, evlerinin kapılarını kilitlemeleri, hamama gitmeleri ve Arapça konuşmaları yasaklandı. Buna tepki olarak Müdecceller 1568 yılında isyan ettiler. İki yıl süren isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Cezayir-i garb beylerbeyi Uluç Ali Paşa Endülüs mücahitlerine silah ve mühimmat yollamışsa da, Kıbrıs seferine hazırlanmakta olan Osmanlı Devleti doğrudan yapmamış ve adanın fethinden sonra İspanya'ya donanma göndermeyi tasarlamıştır. Kıbrıs 1561 Ağustosunda fetholundu. Lakin, aynı yılın Ekiminde Osmanlı donanması İnebahtı deniz muharebesinde Müttefik Hıristiyan donanması tarafından bozguna uğratılınca Endülüs Müslümanlarına yardım tasarısı gerçekleşmedi.

İspanyollar Müdeccellere son darbeyi XVII. yüzyıl başlarında vurdular: Kral III. Filip 22 Eylül 1609 tarihli bir fermanla onları memleketten kovdu. 300.000 kadar Müdeccel vatanlarını terkettiler. Bu facia karşısında Osmanlı Padişahı I. Ahmed Endülüs göçmenlerine elden gelen yardımı yapmalarını Cezayir, Tunus ve Trablusgarb beylerbeyine emretti. Ayrıca İngiltere, Fransa ve Venedik nezdinde teşebbüslerde bulundu. 1610 sonbaharında elçilikle İngiltere'ye gönderilen Müteferrika İbrahim Efendi, Kral'a padişahın bir namesini sundu. Bunda "İngiltere'ye iltica eden Berberilerin İngiliz gemilerine konulup, salimen Memalik-i Osmaniye'ye yollamaları 'rica ediliyordu. Bu teşebbüs sonuç vermedi. Padişahın Fransa kral naibesi Marie de Medicis'ye yolladığı mektubun ne derece fayda sağladığı bilinmemektedir.

I. Ahmed'in Venedik dojuna 1614 Haziranında yazdığı Türkçe mektupta şöyle denilmekteydi: "... zikrolunan Müslüman müdeccel taifesi İspanya'dan kalkup memalik-i mahrûsamıza gelürken Venedik vilayetine uğradıklarında menzil ve merâhilde ve mağberlerde kendülerine ve davarlarına ve esbab u erzaklarına ahd ü emana muhalif bir ferdi dahl ü taarruz etdirmeyüb emin ve salim memalik-i mahrûsamıza îsâl eyleyesiz. Şimdiye değin hüsn-i ihtimâmınız zuhûra getürüldük acilden bu fukaranın dahi suhûlet ile dar ül-eman olan memâlik-i mahrûsamıza gelmelerine müsâadeniz zuhûru ve tahsil-i rizay-i iktizanıza bâdi ve esas-i müsâlaha ve muâhedenin istihkâm ve imtidâdı olacağında iştibah yoktur. Ona göre takayyüd gösterüb merzi ül-hal ve merfih ül-bâl revâne kılmalarına say ü himmet eyleyesiz"

Müdeccellerin bir bölümü Osmanlı memleketlerine göç ettiler. Çukurova'ya ve Suriye kıyısına iskan olunanlar üretici hale gelinceye kadar beş yıl süreyle vergiden muaf tutuldular. İstanbul'ûn Galata semtine de yerleştirildiler. Oturdukları mahalledeki cami bu sebeple Arap Camii adını aldı. Müdecellerin çoğu Fas, Cezayir, Tunus ve Trablusgarb'a gittiler. Ziraat ve sanayide gelişmiş bir toplum olduklarından yeni vatanlarının iktisadi ve içtimai hayatına katkıda bulundular. Yerli halkla karıştılar; fakat Endülüslülük şuurunu kaybetmediler. Endülüs üslubu mimari de öncelik taşıdığı gibi, Endülüs musikisi Kuzey Afrika ülkelerinde hala yaşamaktadır.

Bu yazı, Endülüs'ten İspanya'ya (TDV, İst. 1996) adlı kitaptan alınmıştır.