MASALINA DÖN PRENSES..
Gecedeyim; ömrümün raylarını saydığım tünel misali gözlerindeyim. Gül kokulu bir mevsimdeyim. Bu saatlerde ben meçhullerdeyim... Sen yanımda değilsin, sen içimdesin, kalemimin süzülüşündesin, yanımdan alanlar hayaline de ambargo koyamazlar ya, sen hayallerimdesin... Söylenmemiş, yazılmamış, duyulmamış, yaşanmamış bir şey olmalı! Bakışlarım, seslenişlerim, gülüşlerim ve dudaklarımdan içeri sızarak dilimin ucunu yakan tuzlu gözyaşlarım yalnız sende anlam bulmalı. Adını sen koymalısın; hüznümün de, sevincimin de, yazımın da, güzümün de, bu masalın da adını sen koymalısın.
Bir kış masalı işittin mi hiç? Hani yüreklere usul usul yağan kar tanelerinin masalını? Karları soğuk zannedenler bu masalı işittiklerinden beri karların bazen yaz güneşinden bile sıcak olabileceğini bilirler. Bir kış masalı demiştik değil mi? Karlar kadar temiz bir sevdanın bu diyarda kirlenmeden kalamayacağını da söylemiş miydik?
Onlarca masalı taşıdın heybende ve bir masal prensesi olup çıktın. Her masal bağından bir üzüm tanesi almaya zorlarken beni, nereden bilirdin benim sadece bir masal prensesi istediğimi...
Masallar mutlu biter prensesim. Hayat her dem acıyla doludur da masallar hiç olmazsa mutlu biter. Meselâ avcı kıyamaz Pamuk Prenses'e, meselâ masalın sonunda Cadı Kraliçe ölür ve prenses kendisini çok seven bir prensle mutlu olur. Ya da Keloğlan her türlü engeli keskin zekâsı sayesinde aşıp prensese kavuştuğunda asıl prensesinin Cankız olduğunu anlar ve mutludur en az Cankız kadar. Alis de mutludur beş çayı içerken Harikalar Diyarı'nda.
Masal prensesleri kadar güzelken ne işin vardı bu elem diyarında bilmiyordum. Masalından kovulmuş olamazdın; çünkü masal başkahramansız olmazdı. Kötü bir hükümdarın zulmünden kaçmış hiç olamazdın; ne kadar kötü olursa olsun hükümdar, masumane güzelliğin karşısında çözülürdü yüreğinin zulmet urganları. Ancak bir uyuyan güzel olabilirdin sen.
Masal ülkesinde derdine bir çare bulamamışlardı. Bütün efsuncuların, tüm hekimlerin ve seni iyileştirmeye yeltenen herkesin başı bir bir gitmişti de güzel gözlerin açılmamıştı bir türlü. O yüzden, belki bir çaresi bulunur umuduyla, "hayat" dedikleri bu diyara gönderilmiştin. Oysa gönderildiğin diyarda çareler çoktan tüketilmişti prenses! Bu diyar gözyaşı diyarıydı ve parası yoksa prenseslere bile ayrıcalık tanınmazdı.
Bu diyarda insanlar satılırdı prenses, açlık sefalet kol gezerdi bu diyarda. Kimisi kuş tüyü yatakları beğenmez, ekmek bulamazdı yemeye kimisi. Bu diyarda insanlar inanamaz, inandığını söyleyemez, söylediği sözü unutur, unuttuğunu aramaz, aradığını bulamaz, bulduğuyla yetinmez, yetinmesi gerekenle mutlu olmaz, mutlu olduğunu üzer, üzdüğünden özür dilemez, özür dilemek gururuna dokunur, gururunu üç kuruşa satar, sattığı mal bozuk çıkar... Yani senin anlayacağın prenses burada her iş çıkara bakar.
Prenses... Üzüm gözlü prenses, aslında seni doğru diyara göndermişler, bu diyarda karıncayı incitmemiş, aklından bir kez olsun kötülük geçmemiş, saf, temiz insanların gözlerini açarlar; ama açana kadar da ******* ağlatırlar! Bu diyarın karanlığına bulanmadan, gözlerin açılmadan dön masalına! Dedim ya seni burada çok üzerler prenses!...