Abdurrahman el-Gafiki, 732 yılında ırmak boyunca ilerlemesine devam ederek Poitiers ( Paris; 334; Madrid; 973) şehir dışındaki yerleşim mahallerini zabtederekTours (Paris'e 234, Madrid'e 1073 Seville'e 1620 km) kentini kuşatır. Sonbaharın bu yağışlı ve soğuk günlerinde geriye dönerken Clain ile Vienne ırmaklarının birleştiği Chatellerault yakınlarında (Poitiers'e 35; Tours'a 70 km) Merovenj hükümdarlık ailesinin saray nazırı Charles Martel ile karşılaşır. Yedi günlük bir bekleyişten sonra Ekim 732'de Abdurrahman bizzat saldırıyı başlatır, ancak savaş esnasında şehit düşer. Büyük savaş olmamakla beraber, o gün akşama kadar iki ordu birbirine karşı koymuş, akşamleyin karanlıktan istifade eden Müslümanlar geri çekilmişlerdi. Ancak, ertesi gün durumdan haberdar olan Charles Martel, Müslümanları takibe yeltenmemiş ve böylece Müslümanlar bundan sonra bir daha bu bölgeye saldırıda bulunmamışlardır. Ne var ki batılı kaynaklar bu karşılaşmayı fazlasıyla abartmışlar, hatta "tarihte cereyan eden neticesi kesin harplerden biri" olarak nitelendirmeye çalışmışlardır. Dahası ünlü İngiliz tarihçisi Gibbon, Müslümanlar Poitiers önlerinde durdurulmasaydı Sarrasinler (Zebaniler anlamına gelen bu kelime Ortaçağ boyunca Batı'da Müslümanlar için kullanılmıştır) Cebeli Tarık kayalığından Loire ırmağı kıyılarına kadar dört yüz yerleşim merkezinin üzerinde muzafferane yürüyüşlerini devam ettiriyorlardı. Ve daha dört yüz yerleşim merkezini de alarak Polonya sınırına ve İskoçya dağlarına kadar gelmiş olacaklardı. Rein (Almanya ) nehrini geçmek, Fırat ve Nil ırmaklarını geçmekten çok daha kolaydır. Ve Arap deniz filosu Thames ( Londra ve Oxford'dan geçen ırmak ) nehrine hiçbir deniz savaşına katılmaksızın girebilecekti. Ve Oxford'daki okullar (8 üniversite ) bugün Kur'anı ezberleyecek, bu okulların yüksek kürsülerinden sünnetli bir halka Muhammed'in vahyinin kutsallığı ve gerçekliği anlatılacaktı."diyor. Buna karşılık Müslüman kaynaklar bu olayı Rum diyarındaki Balatü'ş-Şüheda (şehitler yolu) da Abdurrahman el-Gafiki'nin şahadetinden öte kayda değer büyük bir olay olarak görmezler.
Diğer taraftan Akdeniz kıyılarından güney Fransa'ya giren Müslümanlar, 725 yılında Anbese İbn Süleym el-Kelbi komutasında Aude ırmağı üzerindeki Carcasonne (Kargaşûne: Paris'e 904, Narbonne'e 61 km) ve Nimes (Nîms: Paris'e 710 km) kentlerini hiçbir mukavemet görmeksizin de ele geçirirler. Rhone havzası boyunca ilerleyişlerine devam ederek, bölgenin en önemli yerleşim merkezlerinden Lyon'u (Paris'e 460, Madrid'e 1242, Seville'e 1789 km) kuşatmışlar ve buradan hızla geçerek aynı yılın Ağustos ayında Bourgonie bölgesindeki Autun'u (Paris'e 293, Lyon'a 186 km) zaptetmişlerdi. Poitiers savaşından sonra Müslümanlar tekrar Güney Fransa üzerinden harekete geçerler. 735 yılında Narbonne'daki vali Yusuf İbn Abdurrahman ( Batı kroniklerinde Jusephi bin Abderaman ), Arles'i (Paris'e 729 km) zapteder, 737'de Avignon'u (Paris, 686) alarak, yeniden Lyon'u kuşatır. Charles Martel ve onun oğlu Pepin, Müslümanları bu bölgeden çıkarmaya çalışırlarsa da ancak 759 yılında Pepin'in Narbonne'u zaptı ile Müslümanlar Pyrenelerin batısına geçerler. Fakat 793'te Abdülmelik İbn Mugis ve 841'de Abdülvahid ibn Yezid el- İskenderanî komutasındaki İslam orduları Narbonne'u tekrar kuşatırlar. Ama burada bir garnizon tesis edemezler. Nihayet 1020 yılında bir Sarrasin akını daha Narbonne'da görülür.
Böylece Hz. Peygamber'in vefatından seksen yıl sonra Müslümanlar, Hicaz çöllerinden kalkıp, İberya Yarımadası'na ayak basıyorlar ve bundan yirmi yıl sonra da -yani Hz. Peygamber'in vefatından yüzyıl sonra- Paris'in 234 km. yakınlarına kadar uzanıyorlardı. İnanılması çok güç bu gerçeği Philip K. Hitti şöyle ifade etmiştir: "Resululahın vefatından yüz yıl sonra onun yerine hükümet eden ve Dimaşk'ta oturan İslam halifeleri, Çin'den Fransa içlerindeki Gaul'ler ülkesine kadar uzanan bir imparatorluğa başkanlık ediyorlardı".
Endülüs'ün fethindeki ilerleyiş dönemi 759 yılında Narbonne'un Charles Martel'in oğlu Pepin tarafından geri alınmasıyla birlikte sona erer. Bundan sonra çekiliş devri başlar. Ancak tarihinin her döneminde Müslümanlar bir yere çok hızlı girerler fakat çok yavaş ve zor çekilirler. Nitekim Kuzeyden başlayarak bütün adadan çekiliş yaklaşık 730 yıl sürecektir. 778 yılında Pepin'in oğlu ve Carolingiens imparatorluğunun güçlü temsilcisi Charlemagne, Pyreneleri aşarak Zaragoza'ya kadar ilerlerse de Ronceveaux'da Bask'ların ve diğer Hıristiyan zümrelerin desteğiyle geri püskürtülmüştür. Nitekim ünlü Chanson Roland destanı bu olaydan kaynaklanmakta ve kısa zamanda Fransa'da yayılmaktadır. 793 yılındaki Müslüman akınlarına karşı İspanya serhaddı adıyla bir sınır muhafazası teşkil eden Charlemagne'den sonra, Aquitaine kralı Louis 801 yılında Barcelona'ya hakim olmaya çalışır ve 811 yılında Tortosa'yı (Turtûşe) işgal eder. Ancak buradan ileri geçemez.
755 yılında Endülüs'e ayak basan Emir Abdurrahman, 756 yılının Mayıs ayında Kurtuba'yı zaptederek, kendi adına hutbe okutur ve Endülüs Emevi hükümdarlığını kurar. Bu büyük devlet, halife unvanını taşımaya başlayacak olan III. Abdurrahman döneminde gücünün zirvesine ulaştı. 1031 yılına kadar sürecek olan Emevi hakimiyeti süresince, Hıristiyan alemi Endülüs'e karşı herhangi bir saldırıda bulunmak şöyle dursun, parlak islam medeniyeti karşısında aşağılık hissine kapılırlar. "Batı Hıristiyanı, Hıristiyanlığı ve zannettiği gibi Roma'nın varisi olmasıyla mağrurdu. Buna rağmen iyice farkına varamadığı bir hoşnutsuzlukla, İslam medeniyetinin kendi medeniyetinden çok daha üstün olduğunu hissetmekteydi. İslamın kudreti Katalonya'dan Tunus'a kadar bütün Batı Akdeniz'e hakimdi."
Diğer taraftan, -bir sonraki bölümde anlatılacağı gibi- 831 yılında Sicilya Müslümanlar tarafından fethedilmiş ve papalık iki yıl vergi ödemek zorunda kalmıştı. Bu gelişmeler Hıristiyan Batı dünyasını çok ürkütüyor, Ancak kuvvetli olan düşmana karşı bir şey yapamıyordu.
976 yılında halife Hakem'in ölümünden sonra Emevi sarayına asıl adı Muhammed İbn Ebî Âmir olan bir kumandan hakim olur. Elde ettiği başarıdan dolayı "el- Mansur" lakabını alır (İspanyollar arsında Almanzor diye şöhret bulmuştu). 981 yılında Leon Krallığının güneyindeki Zamaro'yı (Zemmûre) aldığı gibi, 986'da Barselona'yı (Berşelûne) fethetti. Ve 996'da Leon Krallığını yağmaladı. Bu krallığın toprakları içerisinde bulunan, Kudüs ve Roma'dan sonra Hıristiyanların hac yerlerinden üçüncü sırada yer alan St. Jacob'un (Şent Ya'kub) mezarının bulunduğu Compostella şehrini tahrip etmiş, ancak Santiago kilisesine dokunmamıştı. el-Mansur'un 1002 yılında vefatıyla birlikte Emevi Devleti'nin gücü zayıflar, iç ihtilaflar-savaşlar sonucunda 1031 yılında yıkılıncaya kadar da bir varlık gösteremez.
Bunu fırsat bilen Büyük lakabı ile anılan Nevarre kralı Sancho III, 1014 yılında Leon ve Kastille krallarıyla anlaşarak Müslümanlara karşı harekete geçer. Fransa kralından da yardım istelerse de, kral yardıma yanaşmaz. Büyük Sancho Cluny rahiplerinin desteğini sağladı Papalık da Zaracoza emrine saldırdığı ve ayrıca Müslümanları sıkıştırmak üzere Barselona Kralı Raymond -Berenger-I 'i teşvik ettiği için Gaskonya dükü Sancho- Guillaum'u kutsayarak göklere çıkarıyordu. Ve böylece ilk kez Müslümanlara karşı girişilen mücadele dini bir niteliğe bürünmeye başlıyordu. 1063 yılında Müslümanlara karşı büyük bir saldırıya hazırlanan Aragon kralı I.Ramiro'nun Grado kentinde bir Müslüman tarafından öldürülmesi üzerine bütün Hıristiyan alemi harekete geçti ve papa II. Alexandre İspanya'da hac uğrunda mücadele edeceklerin günahlarının af edileceğini bildirdi ve papalığın hizmetinde bulunan Norman savaşçısı Guillaume de Mentreuil Kuzey İtalya'da asker toplamaya başladı. Aragon kraliçesinin kardeşi Elbes de bir ordu teşkil etti. Aquitainne dükü Guy-Godefroi ise daha büyük bir ordu hazırladı. Pyreneleri aşan bu ordu Zaragoza yakınlarındaki Barbastro (Berbeştrû) kentini kuşatıp yağmaladı. (Bu saldırı, Endülüs Müslümanlarına karşı Avrupalıların ilk toplu Haçlı Seferi sayılamaktadır, L.Ş.)
1073 yılında Aragon kraliçesinin kardeşi ve Rouey dükü Ebles tarafından hazırlanan yeni bir sefere katılmaları için papa VII. Gregorius tüm Hıristiyan krallarını bu sefere katılmaya davet ederek, Hıristiyan şövalyelerinin kafirlerden (Müslümanlar) zaptedecekleri bütün topraklardan istedikleri gibi yaralanacaklarını ilan etti.
1078 yılında Kastilia Kralı VI. Alfonso, Bourgogne dükü I. Hugue'un de desteğiyle Toledo'ya (Tuleytula) karşı bir sefer tertip etti. Papa VII. Gregorius Guy-Godofroia'yı bu sefer katıldığı için kutsadı ve böylece Batı literatürüne "Reconquista" diye geçen İspanya'nın yeniden zaptı harekatı başladı ve 1085 yılında VI.Alfonso, Toledo'yu zapteetti.
Doğudan Selçukoğulları'nın Malazgirt meydan muharebesini kazanıp ondan önce ve sonra Bizans'ı sıkıştırmaları, güneyden Sicilya Müslümanlarının papalığı vergi vermeye mecbur etmeleri, Batı'dan Endülüs'te gelişen olaylar, uzun sürede uyumakta olan Hıristiyan aleminin uyanarak papalığın buyruğu altında toplanmalarına neden oldu.1085 yılında Toledo zaptedildi, 1091 yılında Sicilya'daki son Müslüman yerleşim merkezi olan yer kaldırıldı ve 1096 yılında (Doğu Türk-İslam diyarı üzerine, L.Ş.) haçlı savaşları başladı. Endülüs'te Emevi hakimiyetinin son bulup küçük krallıklar devrinin başlaması üzerine Kuzey'den Hıristiyanların saldırısına uğrayan bu küçük devletler kendilerini koruma yollarını araştırdılar. Sevilla hükümdarlığını ellerinde bulunduran Benî Abbad'ın daveti üzerine Afrika'daki Murabıtlar hükümdarı Yusuf İbn Taşfin, yarımadaya geçerek 1086 yılının 23 Ekim'inde Badacoz ( Batalyevs) yakınlarındaki ez- Zellâka Savaşı'nda (İspanyolca Sacralias, bugün Sagrajas adıyla anılıyor) VI. Alfonso'yu mağlup etti. Daha sonra ünü destanlara konu olan el-Sid, (el Cid Campeador de Vivar) Murabıtlar'a (Almoravidas) karşı Alfanso'nun saflarında savaşmıştı. Murabıtlar'ın 1147 yılında yıkılışından sonra İspanya'da Muvahhidler (Almahodes) hanedanı hakim oldu.1212 yılında el-İkâb Savaşında birleşik Hıristiyan ordusu karşısında yenilen Muvahhidler tekrar Afrika'ya dönerler. el-İkâb meydan savaşı, Kurtuba'nın 100 km. doğu cephesinde cereyan eder.
Bu savaş bir bakıma Endülüs Müslümanlarının da kaderinin dönüm noktası olur. Kısa bir zaman sonra bütün Endülüs şehirleri birer birer Hıristiyanların eline düşer. 1236 yılında Kurtuba III. Ferdinand tarafından zaptedilir. Sütun ormanı diye ünlü Kurtuba Ulu Camii Assomption de la Viege'nin anısına kiliseye çevrilir. 1246-1248 de Seville III. Ferdinad'ın orduları tarafından zaptedilir.Ve Seville Ulu Camii kiliseye çevrilerek İspanyollar arasında "Girelda" diye şöhret bulan minaresi çan kulesine dönüştürülür. Zaten "Tavâif-i Mülük" (Mülûkü't-Tavâif, Beylikler) şeklinde küçük devletciklere bölünmüş olan Endülüs Müslümanlarını, Kastilyalılar birbirine düşürerek yok etme metodunu başarı ile uygularlar. En son ayakta kalan devletcik Granada (Gırnata) bölgesine sıkışıp kalmış olan Nasrîler (Benî Ahmer Emîrliği) Kastilya Hıristiyan devletleriyle iyi ilişkiler kurarak (Çoğu zaman İspanyol krallara, bazen de Afrika'daki Merînîler gibi İslam hükümdarlarına tâbi olarak, L.Ş.) bir süre daha -etkisiz de olsa- varlığını devam ettirir. Daha çok güzel sanatlar alanında büyüleyici başarılarıyla İspanya Hıristiyanlarının dehşetinden korunur. Nihayet bütün adaya hakim olan Aragon kralı Ferdinand ile Kastilya kraliçesi İsabelle'in 1469 yılında evlenerek bir hükümdarlık altında toplanması ile "Reconqueista" hareketinin son adımı da atılır. İki ay süren bir kuşatmadan sonra son Gırnata Emiri Ebu Abdullah (İspanyolca Boabdil) 2 Ocak 1492'de şatafatlı bir törenle şehrin anahtarlarını kral ve kraliçeye teslim eder. Kendisi de eşini ve aile fertlerini alarak görkemli el-Hamra'nın üst tarafında ve Sierra Nevada dağlarının eteğindeki kayalık tepeye çekilir ve bugün İspanyolların "El-Ultimo Suspiro del Moro" (Mağrib'linin son iç çekiş yeri) dedikleri yerden teslim ettiği hazineyi göz yaşlarıyla seyreyler.
M.Akif'in mısralarıyla :
Endülüs tacı elinden alınan bahtı kara,
Savuşurken o güzel mülkü verip ağyara,
Tırmanır bir kayanın sırtına etrafa bakar;
Bırakıp çıktığı cennet gibi zümrüt ovalar,
Başlar ağlatmaya biçareyi hüngür hüngür!
Karşıdan valide sultan bunu pek haklı görür,
Der ki : "Çarpışmadın erkekler gibi düşmanlarla;
Şimdi hiç yoksa kadınlar gibi olsun ağla !