Arama


Tigin - avatarı
Tigin
Ziyaretçi
30 Eylül 2005       Mesaj #9
Tigin - avatarı
Ziyaretçi
Böylece Endülüs Müslümanları, ya Hıristiyan olmak veya adayı terk etmek ya da öldürülmek arasında muhayyer bırakılırlar. 1556 yılında II. Philippe ülkede bulunan Müslümanların dillerini dinlerini ve İslami yaşayış biçimlerini terk etmelerini amir bir kanun çıkarır.

Endülüs, fetihten itibaren İslam kültür ve medeniyetinin filizlenip boy saldığı ve geliştiği en başta gelen merkezlerden birisi olmuştur. Gerek Yahudi gerek Hıristiyan ve gerekse Avrupa'nın muhtelif bölgelerinden gelen kimseler için bir eğitim merkezi rolünü oynamıştır. Bu bölgede yaşayan Yahudiler ve Hıristiyanlar, kısa zamanda Arapça öğrenerek Araplar (Müslümanlar, L.Ş.) gibi yaşamaya ve düşünmeye başlamışlardır. Bir süre sonra bunlar Araplaşmış anlamına Mozarap (Müsta'rip) adıyla anılacak büyük bir kitle haline gelmişlerdir. Hatta Hermanus Allemagnus Latince'ye çevirdiği eserlerde Arapça'daki tenvinleri bile göstererek "İbn Roşdin Ebu Nasrin" gibi Arap dili kurallarına uyduruyordu.

Camileri, sarayları, kütüphaneleri, kağıt imalathaneleri, hastaneleri ve medreseleriyle Endülüs, o günkü Batı'nın gözünü kamaştıran parlak bir uygarlığa sahipti. John W. Draper'in deyimiyle, "700 sene sonrasında bile Londra'da bir tek sokak lambası bulunmazken... Sonraki uzun asırlar boyu Paris'teki evinin eşiğinden yağmurlu bir günde sokağa adımını atan bir Paris'li ayak bileklerine kadar çamura batarken, aydınlık ve temiz sokaklarıyla Endülüs kentleri pek ileri ve gelişmiş bir görünüm arz ediyordu".

Uzun asırlar boyunca Oxford Üniversitesi ilim muhitinde "hamama girip yıkanmak barbar ve dinsiz kimselere has bir gelenek olarak" nitelendirilirken, Nitzsche'nin deyimiyle " Kilise kendisini temizliğe karşı bile korur. Mağrip'liler İspanya'dan uzaklaştırıldıktan sonra alınan ilk Hıristiyan'ca tedbir, halka açık hamamların kapatılması oldu. Bunlardan yalnızca Kurtuba'da 270 tane vardı." Kastilya ve Leon Kralı VII. Alfonso bastırdığı paraların üzerine bir yüzünde Arapça "Alfonso Emirü'l Katolikin ( Katoliklerin kralı Alphonso ) diğer yüzüne de papanın ünvanı olarak "İmamü'l -Bîeti'l-Meshiyye" (Hıristiyan kilisesinin başkanı) ibaresini yazdırıyordu.

Toledo 1085 yılında VI. Alfonso tarafından zapt edildikten sonra da yaklaşık iki asır daha yazılı hukuk ve ticaret dili olarak Arapça kullanılıyordu. Hatta, Mozaraplar Latin dilinde yazarlarken bile Arap alfabesini kullanıyorlardı.

Piskopos Alvar, 854 yılında Hıristiyan gençlerin çok fazla etkisinde kaldıklarından, bu yüzden de Latince'yi bırakıp Arapça çalıştıklarından yakınmaktadır. Alvan şöyle diyordu :
"Müslümanların kutsal hükümlerini incelediğimiz ve felsefe sistemlerini -daha doğrusu hikmetli konuşmalarının aslını- öğrenmek için onların toplantılarında bulunduğumuz ve bunu da onların yanlışlarını ret maksadıyla değil ancak dillerinin son derece yumuşak edebi ve çekici güzelliği için yaptığımız halde, İncil'i okumayı ihmal ediyoruz. Kutsal kitabımızı incelemeye dalmış Latin büyüklerinin eserlerinden birisine göz atıp zaman harcayan bilgili bir adamı şimdi nerde bulabiliriz? Bol sözlü nazik tavırlı Hıristiyan gençlerimiz, elbiseleri ve arabaları ile gösteriş yapmakta ve yabancıların ilimleriyle şöhret kazanmayı iyi bir meziyet saymaktadırlar. Arab'ın fasih ve süslü dili ile başları dönmüş bir halde Müslümanların kitaplarını hevesle müzakere ediyorlar ve içindekileri hırsla yutuyorlar. Bunlar kilise edebiyatından hiçbir şey bilmedikleri halde İslami eserleri yaldızlı sözlerle methedip gidiyorlar."

Prof.Dr. Bekir Karlığa, Mavera, XI, Ocak (1987), s. 16-22; Şubat (1987), s. 17-28