Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Aralık 2009       Mesaj #18
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
3. PEYGAMBERE KARŞI ÇIKMA VE ONUNLA MÜCADELE ETME

b. Peygamberi yalanlamaları

“Size Rabbimin vahyettiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediğiniz şeyleri Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum. (Allah’ın azabından) sakınıp da rahmetine nail olmanız için içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikr (kitap, öğüt) gelmesine şaşırdınız mı?
Söylenenleri dinledikten sonra onu (Nuh’u) yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Çünkü onlar kör bir kavim idiler.
Şeybani bu ayetin tefsirinde şu noktalara değinir. Hz. Nuh en uzun süre yalanlanan ve kendisine en az taraftar bulan bir peygamberdir. Ayette geçen “risalât” tan uzun süre kendisine vahyolunan emir, nehiy, zecr, vaaz, tebşir, inzar gibi çeşitli meselelerle kendinden önceki peygamberlere indirilen sahifeler (İdris (as)’a verilen 300 sahife ve Şit (as)’a verilen 50 sahife) kastedilmektedir. Nuh (as) hem kendine indirilen vahyi hem de kendinden önceki peygamberlere verilen sahifelerdeki vahyi kavmine tebliğ ediyordu. Fakat Nuh’un (as) tüm güzel, tatlı, şefkatli ve iyi tebliğine rağmen kavmi onu yalanladı. Çünkü onlar kör bir kavimdi yani kalpleri körleşmişti.
“Onlara Nuh’un haberini oku: Hani o kavmine demişti ki: Ey Kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geldiyse, ben yalnız Allah’a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın. Sonra işiniz başınıza dert olmasın, bundan sonra (vereceğiniz) hükmü bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.
Eğer (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız, (zaten) ben sizden bir ücret istemedim. Benim ücretim Allah’tan başkasına ait değildir. Ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum.
Yine de onu yalanladılar. Biz de hem onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılıp da (inanmayanların) sonu ne oldu.”
Burada sunulan bölüm, Hz. Nuh'un kıssasının son bölümüdür. Uzun uyarıdan, uzun boylu hatırlatmadan ve onların uzun bir süre peygamberin mesajını yalanlamalarından sonra gelen en son meydan okuyuş bölümüdür. Bu bölümde ne gemi konusuna, ne kimlerin ona bindiğine, ne Tufan'a, ne de bölümle ilgili detaylara ilişkin açıklamalara yer veriliyor. Çünkü burada önemli olan meydan okuyuşu ve yalnız Allah'dan yardım dilemeyi, Peygamber'in ve onunla birlikte onların azınlıkta oldukları halde kurtulmasını, çoğunluğa ve kuvveti ellerinde bulundurmalarına rağmen, peygamberin mesajını yalanlayanların helâk oluşunu ön plana çıkarmaktır. Bu nedenle surenin akışı kıssanın bütününe yayılmıyor, bir tek bölümde yoğunlaşıyor. Bu bölümün de detaylarına girilmiyor, özellikle sonunda alınan neticelere ağırlık veriyor. Zira kıssanın burada ele alınmasından amaç budur.
"Onlara Nuh'un hikâyesini anlat, hani o soydaşlarına demişti ki; "Ey soydaşlarım, eğer karşınıza çıkıp Allah'ın ayetlerini hatırlatmam ağırınıza gidiyorsa, ben Allah'a dayandım; siz de Allah'a ortak koştuğunuz putlarla birlikte ne yapacağınızı kararlaştırınız, sonra vardığınız karardan dolayı başınız ağrımasın; arkasından şahsıma ilişkin kararınızı bana hiçbir mühlet tanımaksızın uygulayınız."
Eğer benim yaptıklarım sizi zor durumda bıraktıysa ve artık siz benim aranızda kalmama, sizi Allah yoluna çağırmama, Allah'ın ayetlerini size hatırlatmama tahammül edemeyecek duruma geldiyseniz, işte siz ve yapabilecekleriniz! İstediğinizi yapın!.. Bense kendi yolunda yürümeye devam edeceğim. Ve bu konuda Allah'dan başkasına dayanmayacağım.
"Ben Allah'a dayandım.Yalnız O'na dayandım. O, bana yeter. Başka dostlara ve yardım edicilere ihtiyacım yoktur. Siz de Allah'a ortak koştuğunuz putlarla birlikte ne yapacağınızı kararlaştırınız. Yapacağınız işin girdisini-çıktısını belirleyiniz. Dayanışma içinde bütün hazırlığınızı görün. Sonra vardığınız karardan dolayı başınız ağrımasın. Tam tersine, aldığınız tavır hakkındaki düşünceniz net olsun. Yapmayı kararlaştırdığınız şeyde bir karışıklık, bir kapalılık, bir kararsızlık ve vazgeçme olmasın!
"Arkasından şahsıma ilişkin kararınızı uygulayınız." İyice düşünüp taşındıktan; meseleyi bütün boyutları ile değerlendirdikten ve hiçbir tereddüde meydan bırakmayan kesin yargıdan sonra, benim şahsımla ilgili planınızı ve kararınızı uygulayınız.
"Bana hiçbir mühlet tanımayınız." Hazırlık yapmam ve önlem almam için bana zaman tanımayınız. Benim bütün hazırlığım başkasına değil, yalnız Allah'a dayanmamdır. Bu gerçekten kışkırtıcı, apaçık bir meydan okuyuştur. Bu sözü, elinde yeterli güç ve kuvveti bulunduran, kendi hazırlığına tam anlamı ile güvenen kimseden başkası söyleyemez. Çünkü buradaki ifade, düşmanın öfkesini kendi üzerine çekme, dokunaklı sözlerle onların kendisine saldırmalarına yol açan anlamına gelmektedir! Peki Hz. Nuh'un sırtını dayadığı güç ve hazırlık neydi? Yeryüzünün bütün güçlerine karşı ne vardı elinde?
İman onunla beraberdi. Bütün güçlerin önünde küçüldüğü, çoğunluğun önünde dize geldiği bütün önlemlerin karşısında çaresiz kaldığı kuvvetli bir iman. Hz. Nuh'un arkasında kendi dostlarını, şeytanın dostlarının elinde bırakmayan yüce Allah vardı! İşte bu yalnız Allah'a imandır ki, sahibini bu evrende yeralan bütün canlı ve cansız varlıklara egemen olan büyük kuvvetin kaynağına kavuşturur. Dolayısıyla bu meydan okuyuş bir aldanma, bir öfke, bir intihar değildir! Bu gerçekten büyük olan kuvvetin, kesin iman sahipleri karşısında sönükleşen, eriyip giden basit, geçici kuvvetlere meydan okuyuşudur.
"Eğer çağrıma sırt dönüyorsanız, ben sizden herhangi bir ücret istemiş değilim, benim emeğimin karşılığını verecek olan sadece Allah'dır." Eğer siz benden yüz çevirecek ve uzaklaşacak olursanız, ne haliniz varsa görün! Ben zaten sizi doğru yola iletmek için yaptığım çalışma karşılığında bir ücret istemiyorum ki, sizin bana sırt çevirmenizle benim ücretim azalsın!
"Benim çabamın karşılığını verecek olan sadece Allah'dır." Sizin böyle bir tavır takınmanız, benim inancıma bağlılığımı sarsmaz. Ben kendimi bütünüyle Allah'a teslim etmekle emrolundum:
"Bana müslümanların, Allah'ın buyruklarına teslim olanların ilki olmam emredildi." Madem ki bana böyle emir verildi, ben müslümanlardanım. Peki sonuç ne oldu?
"Yine de onu yalanladılar. Biz de onu ve gemideki arkadaşlarını boğulmaktan kurtararak boğulanların yerine geçirdik ve ayetlerimizi yalanlayanları boğduk."
“Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik. Böylece kendisini ve çevresini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık. Onu, ayetlerimizi yalanlayan kavimden koruduk. Gerçekten onlar fena bir kavim idi. Bu yüzden de topunu birden (suya) gark ettik.”
Nuh peygamberin kavmi: "Peygamberleri yalanlayınca kendilerini suda boğduk." Halbuki onlar sadece Nuh peygamberi yalanlamışlardı. Ama Nuh peygamber -selam üzerine olsun- onlara hep peygamberin kendi kavmine sunduğu değişmez ve tek inanç sistemini getirmiştir. Bu yüzden Nuh peygamberi yalanladıkları zaman, bütün peygamberleri yalanlamış oldular: "Böylece onları diğer insanların ibret alacakları acı bir örneğe dönüştürdük." Örneğin; Nuh kavminin yaşadığı Tufan olayı, üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen unutulmamıştır. Düşünen, düşündüğünden yararlı sonuç çıkaran bir kalbe sahip olan herkes, bu olaya baktığında mutlaka ondan ibret alır. "Ve zalimler için acıklı bir azap hazırladık." Bu azap hazırdır, bir daha yeniden hazırlama gereği duyulmaz.
“Nuh’un kavmi de, elçileri yalanladıklarında onları suda boğduk. Ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere azıklı bir azap hazırladık.”
“Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti. Bu ayette kavim sadece Nuh’u yalanladığı halde neden “peygamberleri yalanladı” şeklinde çoğul gelmiştir. Bu konuda Razi şu açıklamayı yapar.
“İfadenin böyle kullanılmasının iki sebebi vardır. İlki, onlar her ne kadar Nuh’u yalanlamışlarsa da ne var ki bu manen tüm peygamberleri yalanlamayı kapsar. Zira peygamberlerin bilgi kaynağı tektir ve değişmez. İkincisi ise Nuh’un kavmi, ya zındıklardan ya da Brahmanlardan oldukları için Allah’ın tüm peygamberlerini yalanlamışlardır.
“Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud kavmi de yalanladı. Ad, Firavun ve Lut’un kardeşleri, Eyke halkı ve Tubba kavmi de hepsi peygamberleri yalanladı. Böylece benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu.”
“Onlardan önce Nuh kavmi, Ad kavmi, sarsılmaz bir saltanatın sahibi Firavun, Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da peygamberleri yalanladılar. İşte bunlar da peygamberlere karşı birleşen topluluklardır. Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu.
Bunlar tarihte Kureyş'ten önce yaşayan milletlerin örnekleridir: Hz. Nuh'un toplumu, Ad toplumu, yere kazıklar gibi çakılan Ehramların sahibi Fira'avn, Semud toplumu, Lut'un toplumu, sık orman içinde yaşayan ve Eykeliler diye bilinen Hz. Şuayb'ın toplumu. "İşte bunlar da peygamberlerine karşı birleşen kabilelerdir." Bunların hepsi peygamberlerin mesajlarını yalan saymışlardı. Azgın, taşkın ve zalim olan bu toplulukların halı nice oldu? "Yalanladılar da azabımı hak ettiler." Hakkettikleri cezaya çarptırıldılar. Yok olup gittiler. Geride yenilgilerini ve yıkılışlarını simgeleyen kalıntılar dışında hiçbir şey bırakmadılar!
”Onlardan önce Nuh kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini )yalanlamış, her ümmet kendi peygamberini yakalamaya azmetmişti. Batılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunu üzerine ben onları yakaladım. İşte (bak) cezalandırmam nasılmış gör. İnkar edenlerin cehennem ehli olduklarına dair Rabbinin sözü gerçekleşti.”

c. Peygamberi sapıklıkla itham etmeleri

“Andolsun ki Nuh’u peygamber olarak kavmine gönderdik de dedi ki: Ey Kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.
Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz. Dedi ki: Ey Kavmim! Ben de herhangi bir sapıklık yoktur. Fakat ben alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Size Rabbimin vahyettiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum. Ve ben sizin bilmediğiniz şeyleri Allah tarafından gelen vahiyle biliyorum.”
Bu dosdoğru apaçık saf çağrıyı Nuh'un toplumunda sapık ve yoldan çıkmış kimseler nasıl karşıladılar? "Soydaşlarının ileri gelenleri ona `Senin açık bir sapıklık içinde olduğunu görüyoruz' dediler." Müşrik Araplar'ın Peygamberimize; "Sapıttı, İbrahim'in dininden döndü" demeleri gibi. Sapıklığı üst noktaya varanlar, işte böyle onu sapık sayarak hidayete çağırıyorlar! Hatta yaratılışında bozulma bu dereceye ulaşınca, küstahlık da işte bu dereceye varır! Mihenk ölçüsü, Allah'ın hatasız ve yanılmaz terazisi olmayınca, işte böyle ölçüler değişir, değer hükümleri geçersiz kalır ve arzularıyla hüküm verilir. "Nuh onlara dedi ki; `Ey soydaşlarım, bende bir sapıklık yoktur, tersine tüm varlıkların Rabbi tarafından gönderilen bir peygamberim. Size Rabbimin mesajlarını iletiyorum, size öğüt veriyorum ve Allah'dan gelen vahiy sayesinde sizin bilmediklerinizi biliyorum."

d. Peygamberi delilikle itham etmeleri


“Biz Nuh'u soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. O dedi ki; "Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilahınız yoktur. Allah'dan korkmaz mısınız? Soydaşlarının önde gelen kâfirleri dediler ki; "Bu adam tıpkı sizin gibi bir insandır. üzerinizde üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bize bir melek gönderirdi. Onun söylediklerini eski atalarımızdan hiç duymamıştık. Bu adam bir deliden başka bir şey değildir. Bir süre için onu gözetim altında tutunuz. Nuh "Ya Rabb'i, onların bu yalanlamaları karşısında bana yardım et" dedi. O'na vahiy yolu ile bildirdik ki; "Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca bir gemi yap. Emrimiz gelip de tandır kaynamaya (her yandan sular fışkırmaya) başlayınca her canlı türünün birer çifti ile boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini gemiye bindir. Zalimler konusunda bana başvurma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır. "
“Onlardan önce Nuh'un soydaşları da yalanlamışlardı. Onlar kulumuz Nuh'u yalanlayarak "Bu adam delidir" dediler, onu görevinden alıkoydular. O da "Ben yenik düştüm"yardım et bana" diye Rabb'ine dua etti. Göğün kapılarını açarak bardaktan su boşanır gibi bir yağmur yağdırdık. Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Her iki yönden gelen su belirlenen bir görevi yerine getirmek üzere birleşti. Onu çivilerle tutturulmuş tahtalardan yapılan bir gemiye bindirdik. Mesajı inkar edilen kulumuza ödül olarak bu gemi gözetimimiz altında yüzüyordu. Biz onu bir ibret dersi olarak geride bıraktık. İbret alan yok mu? Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?

e. Peygamber ve müminlerle alay etmeleri


“Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti. (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan sadece alemlerin Rabbi olan Allah’tır. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Şöyle cevap verdiler: “sana hep düşük kimseler tabi olmakta iken biz sana hiç iman eder miyiz.” Nuh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize! Ben iman eden o kimseleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
Yani “Sana düşük meslek sahipleri, fakirler, miskinler tabi oluyor. Onlar düşüncesiz ve görüşleri zayıf oldukları için senin söylediklerini hiç araştırmadan, düşünüp taşınmadan hemen sana uyuyorlar. Halbuki düşünseler sana tabi olmayacaklarının farkına varırlar.
Yani "ey soydaşlarım, sizin `ayak takımı' dediğiniz insanları ben iman etmeye çağırdım, onlar da iman ettiler. Benim insanlardan, iman etmeleri dışında hiçbir beklentim yoktur. Ben çağrı çabalarım karşılığında maddi kazanç istemiyorum ki zenginlerle sıkı-fıkı olayım da fakirler ile arama mesafe koyayım. Benim gözümde bütün insanlar birdir. Kim insanların malını umursamazsa, onun için fakirler ile zenginler bir olur"
"Benim ücretimi verecek olan Allah'dır. Bu iş yalnız O'na düşer. Başkasına değil. Ayrıca: "Mü'minleri de yanımdan kovacak değilim."
Anlaşılan bu sözde seçkinler Hz. Nuh'a, ya açıkça, ya da dolaylı biçimde dediler ki; "Bu ayak takımını yanından kov; o zaman sana iman etmeyi düşünebiliriz. Biz bu ayak takımı ile senin yanında bir araya gelemeyiz, ya da onlarla aynı yola giremeyiz." Hz. Nuh'un bu isteğe verdiği karşılık kesindir; "Hayır, onları kovmam söz konusu değil. Ben böyle bir şey yapmam. Onlar iman ettiler. Bundan sonraki işleri yüce Allah'a kalmıştır, artık benimle bir işleri yok. Çünkü onlar Rabblerine kavuşacaklardır. Fakat görüyorum ki, siz gerçeklerden habersiz bir toplumsunuz."
Sizler insana yüce Allah'ın terazisinde kıymet kazandıran gerçek değerlerin neler olduklarını bilmediğiniz gibi, tüm insanların en sonunda yüce Allah'ın huzuruna varacaklarından da habersizsiniz.
"Ey soydaşlarım, eğer ben o mü'minleri yanımdan kovacak olursam, Allah'a karşı beni kim savunabilir? Bunu hiç düşünmüyor musunuz?" Orada Allah var. Yoksulların da zenginlerin de, zayıfların da güçlülerin de Rabbi olan Allah. Orada Allah insanları burada geçerli saydıklarınızdan farklı déğerler ile değerlendiriyor, onları tek bir terazide tartıyor. Bu terazi, iman terazisidir. Buna göre sözünü ettiğiniz mü'minler yüce Allah'ın koruması ve gözetimi altındadırlar. O halde;
"Ey soydaşlarım, eğer ben o mü'minleri yanımdan kovacak olursam Allah'a karşı beni kim savunabilir? Eğer ben yüce Allah'ın koyduğu ölçüleri çiğner de O'nun mü'min kullarına karşı haksızlık edersem, beni O'ndan, O'nun gazabından kim kurtarabilir. Eğer sahte yeryüzü değerlerini onaylayarak Allah'ın değerli saydığı o insanları hor görürsem, Allah'ın karşısında bana kim arka çıkabilir? Oysa yüce Allah beni o sahte değer yargılarına uymak için değil, onları değiştirmek için gönderdi. Size gelince pençesine düştüğünüz sapıklık, size insan fıtratının sağlıklı ve dengeli ölçüsünü unutturmuştur.
Onlar Hz. Nuh gemiyi yaparken onunla alay ediyorlardı. Kur’an-Kerim’de onların bu alayları şöyle anllatılır.
“Gemiyi yapmaktaydı. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi. "Artık siz, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azab kime gelecek ve sürekli azab kimin üstüne çökecek.”
Onların Hz. Nuh’la nasıl alay ettikleri konusunda müfessirler şunları nakleder.
- Onlar “Ey Nuh sen Allah’ın peygamberi olduğunu iddia ediyorsun. Ama şimdi marangozluğa başladın” diyorlardı.
- “Eğer sen iddianda doğru olsaydın tanrın seni zor ve güç işten müstağni kılar ve böylesine yorulmana ihtiyaç bırakmazdı.”
- Nuh’un kavmi daha önce hiç gemi görmemiş ve ondan nasıl istifade edileceğini bilmiyorlardı. İşte bu yüzden şaşırıyorlar ve Nuh’la alay ediyorlardı.
- O gemi gerçekten çok büyüktü ve Hz. Nuh onu sudan çok uzak bir yerde yapıyordu. Onlar “ Burada su yok sen gemi yapıyorsun bu gemiyi nehire veya denize götürmen de mümkün değil sen aklını oynatmışsız delirmişsiz” diye alay ediyorlardı.
- Bazı rivayetlerde “Ey Nuh sen ne yapıyorsun?” diye sorduklarında Nuh (as) “Su üzerinde yürüyen bir ev yapıyorum” cevabını verince gülerek onunla alay ediyorlardı.
“Sizin bizle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz” ayetini Beğavi “Sizin bizi cahil gördüğünüz gibi biz de sizi azap geldiği gün cahil göreceğiz ve siz alay etmenizin sonucunu göreceksiniz.” şeklinde anlamıştır.

f. Peygamber ve müminlere karşı kibirlenmeleri

“Nuh dedi ki: "Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağırdım. Fakat benim çağırmam, .sadece benden uzaklıklarını artırdı. Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
Buradaki kibirden anlaşılan şudur: Onlar hakka boyun eğmeyi ve Allah Rasulü'nün uyarılarını kabul etmeyi kendileri için şeref kırıcı bir şey olarak görüyorlardı. Mesela, tıpkı salih bir kimsenin bir şahsa bazı nasihat ve tembihlerde bulunmasına karşılık o kimsenin dudak bükerek dönüp gitmesi gibi. Yani, o kibri yüzünden nasihatleri kabul etmemektedir.

g. Allah ve Resulüne asi olmaları

“Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım. Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim. Dedim ki: "Rabbinizden bağışlanma dileyin; doğrusu O, çok bağışlayandır. Size gökten bol bol yağmur indirsin. Sizi, mallar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın. Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz. Oysa sizi merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz? Aralarında Ay'a aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır. Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir. Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır. Yeryüzünde dolaşabilmeniz, orada yollar ve geniş geçitlerden geçebilmeniz için, onu size yayan O'dur. Nuh dedi ki: "Rabbim doğrusu bunlar bana isyan ettiler. Ve malı, çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular."
h. Peygambere eziyet ve işkence etmeleri
“Nuh (as) gece gündüz, gizli açık kavmini imana davet eder dururdu. Oldukça sabırlı birisi idi. Peygamberlerden hiç birisi Hz. Nuh’un karşılaştığından daha ağırı ile karşılaşmış değildir. Kavmi yanına girer ve yere yığılıncaya kadar onun boğazını sıkar dururlardı. Meclislerde onu döverler ve kovarlardı. Bununla beraber onlara beddua etmezdi. Fakat Hz. Nuh’un sabrı ve tebliğdeki ısrarı kavminin ancak azgınlığını ve davetten kaçıp uzaklaşmalarını artırıyordu. Hatta onlardan birisiyle konuşacak olursa o kişi elbisesi ile başını sarar, sarmalar ve kulaklarını da onun sözlerinden hiçbir şey işitmesin diye parmaklarıyla tıkardı.”
“Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
Mücahid ve Ubeyd b. Umeyr derler ki : Kavmi Hz. Nuhu baygın düşünceye kadar döverdi. Hz. Nuh ayılıp kendisine geldiğinde ise “Rabbim kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar”derdi
İbni Abbas: Hz. Nuh kavmi tarafından dövülür sonra da bir keçeye sarılarak öldü düşüncesiyle evine bırakılırdı. Sonra yine dışarı çıkar onları davet ederdi. Nihayet kavminin iman edeceğinden ümidini kestiği bir sırada bir adam asasına yaslanarak oğluyla birlikte yanına geldi ve oğluna şöyle dedi. “Oğlum şu yaşlıya dikkatle bak. Sakın seni aldatmasın. Oğlu da “Babacığım sen bana asanı ver” dedi. Babası asasını ona verince o da asayı aldıktan sonra “Beni yere bırak” dedi. Babası bırakınca asa ile Hz. Nuh’un üzerine yürüdü ve onun başına vurup yaraladı. Başından kan akarken Nuh şöyle dedi. “Rabbim kullarının neler yaptığını görüyorsun. Eğer senin kulların hakkında dilediğin bir hayır varsa onlara hidayet ver. Eğer dilediğin bundan başkası ise hükmünü verinceye kadar da bana sabır ver. Zaten sen hüküm verenlerin en hayırlısısın”
Nuh kavmini dine davet ederdi. Onlar da Nuh’u taşlarlardı. O kadar taş atarlardı ki taşların içine gömülür kalırdı. Öldü sanırlar ve bırakır giderlerdi. Cebrail gelir onu çıkarırdı sabah olunca yine kavmini dine davet ederdi.
“Nuh'a vahiy yolu ile bildirildi ki; "Daha önce inananlar dışında soydaşlarından başka inanan olmayacaktır. Onların yaptıklarından dolay üzülme. Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap, zalimler konusunda bana başvurma, çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır.”
“Rabbim ben mağlup oldum sen bana yardım et” ayeti aslında Hz. Nuh’un ne kadar eziyet ve işkence gördüğüne bir işarettir. Zira tahammül edemeyecek bir hale geldiğinde bu sözü söylemiş ve tüm benliğini sarsan bu sıkıntıdan kurtulmak istemiştir. Tahammül ettiği zamanlarda ise zaten kavminin hidayeti için dua ediyordu. Dayanamayacak hale geldiğinde sanki “Ey Rabbim yapacağım tebliğ artık onlara fayda vermeyecek, onların bana verdiği sıkıntılara da artık benim katlanacak halim kalmadı onlara karşı mağlup oldum. Sen bana yardım et.” diye dua eder.
“Rabbim yeryüzünde kafir bırakma” ayeti de Hz. Nuh’un çektiği eziyetlerden ve maruz kaldığı işkence ve ızdıraplardan ne kadar canının yandığını gösterir. Zira ancak derinden yara alan kişi beddua eder.
Hasan Telli
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....