Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Aralık 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Hurafeler ve İslam'ın Hurafelere Bakışı
Doç.Dr.H.Mehmet SOYSALDI

Hurafelerin Ortaya Çıkması


Dinler tarihi incelendiğinde görülüyor ki, insanlar ilâhî dini tebliğ eden peygamberlerden zaman bakımından uzaklaştıkça eski dinlerden kalma bazı inanç, âyin ve âdetleri yeniden canlandırmışlardır. Böylece peygamberlerin tebliğ edip açıkladığı Tevhid (Tek Allah) inancından uzaklaşarak, eski batıl inançlarına yeniden dönmüşlerdir.
Her yeni gelen peygamber, insanları bu yanlış inançlarından uzaklaştırmak için büyük mücadele vermiştir. Fakat batıl inançlarından kopamayan, ilâhî gerçekleri idrak edemeyen bazı kavimler, peygamberlere karşı direnerek, bu yolda çok kan akıtmışlardır. Çünkü insanoğlu en çok inanç ve vicdanî konular üzerinde hassasiyet göstermektedir. İnsan; inancının yanlış, gittiği yolun tehlikeli olduğunu görse bile, çoğu zaman alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmez. Eğer bir de bazı menfaatlerinin yok olacağı endişesine kapılırsa daha da hassaslaşır. Aklı ve gönlü iyice yatmadıkça kanaatini değiştirmez. Birtakım ihtiraslar onu, daha da tutucu hale getirir ve sertleştirir.
İşte bu nitelikteki insanlar, peygamberlerin tebliğ ettiği ilâhî dinlere, daima karşı çıkmışlardır. Böylece ilâhî dini kabul edenlerle, etmeyenler arasındaki kavga, tarih boyunca sürüp gelmiştir. Peygamberlerin izinden giden gerçek din âlimleri yanlış inanç ve hurafelerle mücadeleye devam etmişlerdir. Ancak her devirde ve her toplumda, yanlışa ve batıla sapanlar daima olagelmiştir. Zira bir dinin esas ilkeleri, âyinleri başka bir din içerisine hemen aynıyle geçmese de, “hurafeleri” bir din ehlinden başka bir din ehline, bir hastalık gibi sirayet edebilmektedir. Çünkü insan toplulukları her yerde, bazı kültür ve eğitim farklılıklarına rağmen insan olma nitelikleri bakımından birbirinin aynıdır. Bu itibarla diğer din toplulukları içerisinde olduğu gibi, müslüman toplumlar arasında da hurafelere inananlar mevcuttur. Özellikle çeşitli kavim ve milletlerden insanlar İslam dinine girdikten sonra bu batıl inançlar daha da çoğalmıştır. Her kavim beraberinde “cahiliye” âdetlerinden bir şeyler getirmiştir.
Müslümanlar arasında görülen, fakat İslam'ın esas prensipleriyle bağdaşmayan bazı yanlış ve acaib âdetler, Müslümanlara eski Mısır, Bâbil, Hint, Acem, Fenike, Roma ve Helenler gibi ilkçağ kavimlerinden intikal etmiştir. Bazı batıl inanışlar da Yahudi, Hıristiyan ve Şamanlardan geçmiştir.
Bugün müslümanların çoğunluğu teşkil ettiği yerler, eski çağlarda hurafelerin çokluğu ile şöhret bulmuştu. Hint, İran, Mısır, Keldanistan, Filistin, Arap yarımadası kısaca Küçük Asya, vaktiyle çeşit çeşit kâhinler yetiştirmiş, acaib ve garip inançlara sahne olmuştu.
Bu hususta M.Şemsettin Günaltay, “Hurafattan Hakikata” adlı eserinde şunları yazmaktadır:
“Yıldızların vaziyet ve hareketlerinden hükümler çıkarma âdeti, insanlığa Keldânîlerin armağanıdır. Önceleri bir tapınma hissi ile başlayan efsane devri zamanla daha çok yoğunluk kazanmıştır. Halkın başına birer bela olan kâhinler, câhil kitleyi istedikleri gibi kullanmak, zâlim hükümdarları, kendi emirlerine boyun eğdirebilmek için, batıl inançların artmasını bütün şeytanlıklarıyla devam ettirip nüfuzlarını yükseltmişlerdir...”
Kahinlerin nüfuzu o dereceyi bulmuştu ki, savaş ve barış gibi büyük işlerden, yeme, içme, tıraş olma ve yıkanma gibi basit işlere kadar her şeyi kâhinlerin uygun görmesiyle yerine getiriliyordu. Kahinlerin dedikleri halk tarafından büyük bir hürmet, derin bir inanç ile karşılandığından kısa bir süre sonra gelenek hükmünü alıyordu.
Keldânîler ortadan kalkalı asırlar geçtiği halde sihirbazların, kâhinlerin ortaya attığı hurafeler, halen insanlığın önemli bir kısmında etkisini göstermektedir. Mesela, türbelerde kandil yakmak âdeti Fenikelilerden intikal etmiş bir adettir. Aslında Fenikeliler (Sur) şehrinin hamisi, servet, ticaret ve denizciliğin ilâhı olan (Melkâres)'in heykeli önünde sürekli kandil yakarlardı.
“Sihir ve reml, bakla dökmek, fala bakmak...” gibi hurafeler de Müslümanlara Mısır ve Âsurlulardan geçmiştir.
Müslümanlar arasına Süryânîlerden de bir çok batıl âdetin girdiği bir gerçektir. Süryaniler, güvercinlere kutsal hayvan nazarıyla bakarlardı. Bu inanç aynen Müslümanlara da geçmiştir. Süryanilerin Ruhanileri, ibadet esnasında, kan ter içinde kalıncaya kadar didinirlerdi.
Mahud “Kaf” dağı hurafesi de İran efsanelerinden geçmiştir. Eski İranlılar (Kaf) isminde kutsal bir dağ ile onun üzerinde “Anka” adında bir kuşun varlığına inanırlardı. Bu kuşa ait efsaneler Osmanlı Edebiyatına bile girmiştir.
İran kahramanı meşhur Rüstem ile Simer arasındaki maceralar, İran Edebiyatının en parlak hayallerinin süslü şekillerle yapılan levhalarına kaynak teşkil etmiştir. Ayrıca öteden beriden mana çıkarmak, bazı nesnelerde uğur ve uğursuzluk olduğuna inanma âdeti de Romalılarla putperest Arapların miraslarındandır. Romalılar kuşların uçuşundan, ötüşünden birtakım hükümler çıkarırlardı. Bu âdet aynıyla Araplarda da görülmektedir.
Bugün uğursuz saydığımız baykuş, Romalılar tarafından aynı şekilde kabul olunurdu. Bir Romalı, baykuşun ötmesini bir felaket başlangıcı olarak telakkî ederdi. Keldânîlerin kâhinlerine karşılık eski Arapların da Arrafları (falcıları) bulunurdu.
Eski Yunanlıların yarı tanrıları, Hıristiyanlığın yaygınlaşmasından sonra adlarını değiştirerek (Ay'a) namını almıştır. Bu geleneğin yerleşmesi zamanla türbeperestlik şeklinde, İslamiyete sokulmuştur.
İslam'dan önceki ilâhî din olan Hıristiyanlık içerisine de bir sürü batıl inanış sokulmuştur. Mesela, Hıristiyanların kutladığı “paskalya” bayramları bunlardan biridir. Bu bayram, kaynağı itibariyle, eski insanların tabiata taptıkları çağdaki cihanşümul yaz bayramının devamından ibarettir. M.Ö. 3000 yıllarındaki göçebe Yahudi kavmi bu bayrama “Pesah” adını verirdi. Tanrının merhametini celb için davarlarının ilk dölünden kurban keserlerdi. Yahudiler Filistin'e yerleşip ziraat hayatına geçtikten sonra bu kurban törenine hamursuz ekmekde karışmış oldu. Daha sonraları bu tören Yahudilerin Mısır'dan çıktıklarının şükranı olarak dini bir bayram sıfatını kazandı. Halbuki menşeinde bu tören (kışın ölüp, ilkbaharda dirilen) “Neşvünema” tanrısı şerefine yapılan müşrik bayramı idi.
Hıristiyanlar bu Paganizm (putperestlik) devrinin bayramını “kitaba uydurup” İsa'nın ölüp dirildiği şerefine yapılan muhteşem dinî bayram olarak kabul ettiler.
Çağdaş kültürün en büyük seviyesine erişen batılı milletlerin halk topluluklarında da eski çağlardaki müşrik inanışlarının kalıntılarını görmekteyiz. Aslında bugünkü milletlerin hiçbiri hurafelerden tam anlamıyla arınamamışlardır. İnandıkları dinin kuralları içerisine daha önceki dinlerden mutlaka birtakım inanışlar, âdetler girmiştir. Çünkü hurafe inanışları bir bulaşıcı hastalık gibi bir din ehlinden başka bir din ehline geçebilmekte ve girdiği yerde de izler bırakmaktadır. Mesela eski şamanist kavimlerin -ağaç kültü- (bazı ağaçları kutsal sayma âdeti) Hıristiyanlara geçerek “Noel Ağacı” olmuştur.
Üzülerek görüyoruz ki bu âdet yılbaşlarında Hıristiyanlardakine benzer şekilde, şimdi de bizim bazı müslüman “evlerine” ve “vitrinlerine” girmiştir. Oysa Hıristiyanlar bu ağaç “Kültü”'nü Hz.İsa'nın doğumu hakkındaki bir efsaneye dayandırarak kitaplarına uydurmuş ve ona dini bir hüviyet kazandırmışlardır.
İslam Dini eski “cahiliye” inanç ve âdetlerini bırakmayı kesinlikle emir buyurmasına rağmen, birçok âdet hala varlığını devam ettirmektedir. Hala, “kutlu” sayılan bazı mahallerdeki ağaçlara, vb. şu, bu niyetle “medet umarak” bez bağlayan, mum yakan, para atan, tuz serpen, bahçesinde, eşiğinde kurban kesen zavallı müslümanlar az değildir!...
Kızının nasibini açtırmak, gelinine büyü yaptırmak, bilmem neredeki “yeraltı hazinelerini” öğrenebilmek için “falcılara”, “üfürükçülere”, “muskacı ve büyücülere” koşuşturanlar, belki tahmin edilenden çok daha fazladır. Yazıktır ki, bunların sonucu olarak meydana gelen huzursuzluklar, avuç dolusu harcanan paralar, inanılmayacak ölçüde verilen hediyeler sihir-büyü neticesi bunalıma düşen gencecik insanlar ve acı felaketler. Bu tür işlerden para kazanan hoca kisveli sahtekarlar ve onlara çanak tutan sinsi simsarlar.
Kanaatimizce bütün bunlar, yüce İslam Dinini iyi bilmemenin, onun gönül doyurucu, ruh okşayıcı aklî ilkelerinden uzak kalmanın belirtileridir. Bilgisizliğin manevî sahadaki yıkımıdır. Bu türlü batıl inançlar Yüce Dinimizin prensipleriyle kesinlikle uyuşmaz, İslam dini bu tür söz ve davranışları yasaklamıştır.

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....