Arama


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
28 Temmuz 2006       Mesaj #8
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi

Asit Yağmuru


Avni ÇETİNKURT
Çağımızda teknoloji dev adımlarla ilerlerken, maalesef etrafımızdaki çevreyi durmadan kirleterek bozmaktadır. Halbuki teknoloji geliştirilirken, çevremizin korunması ve muhafaza edilmesi de en az teknolojinin geliştirilmesi kadar ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü çevremizdeki düzene zıt hareket edilirse, zararı yine biz insanlar ve diğer canlılara raci olacaktır. Öyleyse çevrenin korunmasını daima ön planda tutacak bir teknolojinin geliştirilmesi zarureti vardır. Yoksa bir taraftan teknolojide baş döndürücü gelişmeler kaydederken, diğer taraftan dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmemiz muhtemeldir. Temennimiz çağımızda gelişen fenler ve ilimler vasıtasıyla kâinattaki âhenk ve düzeni idrak eden insanoğlunun bu âhenk ve armoniye uyan bir medeniyet teessüs ettirebilmesidir.

Asit yağmuru, insanların kömür, petrol ve diğer fosil yakıtları kullanması veya bakır ve nikel gibi metaller elde etmek için maden filizlerinin eritilmesiyle başlar. Kükürt ve azot oksitleri hava kirletici gazlardandır. Bunlar rüzgâr yoluyla ilerlerken, atmosferde sülfirik ve nitrik asit şeklinde uzun süreli çevre kirliliği problemlerine dönüşür. Daha sonra göl ve nehirlere, orman ve tarlalara dönüşleri "asit depozisyonu" diye adlandırılır. Çünkü kuru, mikroskobik partikül ve gazlarla düşebildikleri gibi, yağmur ve karla da düşebilirler.

Asit yağmuruyla gökten pek çok başka madde de gelir: Bazı nisbeten önemsiz zayıf asitler; kurşun, kadmiyum ve civa ihtiva eden zehirli metalleri; ve alkan, polychlorinated biphenyil ve polycyclic aromatic hidrokarbonlar gibi organik kirleticiler. Bunların bazısı "carcinogen" olarak da bilinir. Keza asit yağmurunda azot, kükürt, potasyum ve kalsiyum gibi bitki gıdalarından önemli miktarda yağabilir, fakat bu gübreleme işinde kullanılmaya çok az elverişlidir.

Asit yağmuru problemi hakkında ciddî ve umumî alâka on veya onbeş sene önce doğmuştur. Fakat problem 17. yüzyılda başlamış olabilir. 1666'da, Fumifugium adlı kitabında John Evelyn'in "smoake"ye karşı şiddetli saldırıları açıkça gösterdiği gibi, Londra'da kükürt kirliliği ciddî bir hâl almıştı. 1852'de, Angus Smith Kuzey İngiltere'nin sanayi şehri Manchester'in içinde ve civarında asit yağmuruna rastladı. Kükürt kirliliğini meydana getiren ve umumî bir kirletici olan sülfat birikintileri endüstri çağının başlangıcından itibaren Grönland buzullarında artış gösterdi.

Fakat asit yağmuru muhtemelen bu asr esnasında bilhassa II. Dünya Savaşından itibaren geniş tarım arazilerine yayılmaya ve milletlerarası bir problem olmaya başladı. Bu husus 1955'de İskandinavya'nın tarım arazilerinde asit yağmuruna rastlayan Earl Barrett ve Gunnar Brodin'in ekibi tarafından kaydedildi. Henry Houghton, New England'da asit sisi ve bulutu buldu. Eville Gorham da rüzgâr, şehirden ve sınaî bölgelerden estiği zaman İngiltere Göller Bölgesinde asit yağmuru gözledi. 1968 de, İsveç'te, Svante Oden, asit yağmurunun başlıca beynelmilel bir problem olduğunu gösterdi.

Geçen 20 – 30 sene boyunca Batı Avrupa ve Kuzeydoğu Amerika'da artış gösteren fosil yakıtların, bilhassa termik santrallerde kullanılmasıyla kısmî olarak atmosferde ciddî bir kirlilik başgösterdi. Çözüm sık sık emisyonları dağıtmak için 375 metreye kadar varan bacaların inşa edilmesinde bulundu. Maalesef bu da daha geniş coğrafî ölçülerde problemler meydana getirecekti. Aynı zamanda elektrostatik çökelticiler olarak adlandırılan hava kirliliği kontrol araçları emisyonlardan külleri uzaklaştırmak üzere kullanılmaya başlandı. Fakat küllerin alkali olması sebebiyle, onu asitten uzaklaştırmak asidi daha güçlü yapmaktadır.

Bugün asit yağmuru daha da kötüleşmektedir denilebilir. Ancak araştırmacılar bu soruya cevap verebilecek duruma gelmemiştir. Çünkü asit birikintilerini toplama ve analiz etme metodları değiştiği
Gittikçe artan kirlilik ekseriyetle asla oluşumuna sebep olur. Elektrik santralleri, endüstriler ve vasıtalar tarafından açığa çıkarılan kükürt-oksit ve azot-oksidler rüzgârla sürüklenip aside dönüştürülür. Oluşan asidler kısman amonyak gazı ve ekili topraklardan Çıkan partiküller ile nötralize edilir. Asidler kuru partiküller, gazlar ya da yağmur halinde Arz üzerinde depo edilebilir. Kumlu yelerdeki göller» kireç muhtevası düşük topraklar hızlı bir şekilde aside dönüşebilir.

gibi, toplama sahaları da değişti. Ne var ki, İskandinavya'da birçok yerdeki çökeltilerin asiditesi geçen yirmi yılda artış gösterdi. ABD'nin doğu eyaletlerinde 1950, 1960 ve 1970 yıllarında yürütülen üç araştırma, asiditenin arttığını ve geniş bir şekilde yayıldığını isbat etti. Hatta, asid yağmuru gittikçe kötüleşmese bile o göller ve dereler için açık bir tehlikedir.

ASİT KAYNAĞININ ARANMASI
Çökeltilerdeki kuvvetli asit tabiî kaynaklardan da çıkabilir. 1939 da Ottaviano Bottini, Vezüv'ün çevresindeki yağmurda hidroklorik asit buldu. Bu asit sadece volkandan gelebilirdi ve yağmur bir hayli asidik idi. 2,8 pH'a sahip olan bu yağmur sirkeyle kıyaslanabilecek kadar yüksek asit ihtiva ediyordu (1).

1979 da Thomas Hutchinson ve arkadaşları Arktik Kanada'da Smoking Hills'te asit birikintileri bulunduğunu bildirdiler. Orada, kömür yataklarından çıkarılan linyitin yanması atmosferde sülfirik asite çevrilen bol miktarda kükürt oksitleri üretir. Yakın gölcüklerde pH değerleri 1,8'e kadar düşen -limonla kıyaslanabilir- aşırı yüksek sülfirik asit konsantrasyonları bulundu.

Sahillerdeki ve deniz seviyesinden aşağıdaki tuzlu bataklıklar da asit birikmelerinin tabiî kaynakları olabilirler. Bunlar atmosferde sülfirik asit yapan kükürtlü gazlar salarlar. Bunlar asit emisyonunun muhtemelen ana kaynağı değildir. Zira, ABD'nin sahil kesimleri pek fazla asidik değildir. Bir şey daha var ki, sahilden içlere doğru ilerlerken, sodyum ve klor iyonlarında bariz bir düşme görülürken sülfirik asidi oluşturan kükürt ve hidrojen iyonlarında aynı düşüş görülmez. Bu da onların sahil şeridi bataklıklarında yapıldıklarına çok az ihtimal verdirir. Bu bataklıklar, keza, amonyak da çıkarırlar ki, bu sülfirik asidin bir kısmını nötrleştirir.

Her halûkârda sanayi ve trafik, asit birikmesinin başlıca kaynağıdır. Pek çok kükürt oksitleri elektrik üretim tesislerinden gelir. Keza fuel oil yakan veya kükürt ihtiva eden metal filizlerini işleyen endüstriler de önemlidir. Azot oksitleri ekseriya otomobil ve elektrik santrâllerinden kaynaklanır.

Bu gazlar rüzgârla ilerledikçe atmosferle reaksiyona girerek sülfirik ve nitrik asit yaparlar, bunlar sadece çıktıkları yeri değil uzak bölgeleri de kirletirler. Yüzlerce kilometrelik yolculuk esnasında asitler tamamen veya kısmen nötrleşir. (Meselâ; çimento tesislerinden çıkan tozlar, ziraat alanlarından rüzgârın getirdiği partiküller ve hayvan dışkısındaki amonyak, bu asidleri nötrleştirir) Bütün bu nötrleştirici maddeler kendileri de problem ortaya çıkarırlar. Bu sebeple bunlar asit yağmuruna tam bir çözüm değildir; Aksine onlar, asid yağmurunu kaynağına kadar takip etme teşebbüslerini zorlaştırırlar.

Tabiî hidroklorik asit yağmurunun Vezüv yakınlarında veya tabiî sülfirik asit yağmurunun Smoking Hills yakınlarında olduğu gibi, asitli yağmur yakınlara yağdığında kaynağı yakalamak çok kolaydır. Angus Smith ve Growther ile Ruston'un diğer ekibi İngiltere'de Manchester ve Leeds'ten uzaklaştıkça yağmurdaki asitin düştüğünü ve kömür yakmadan hasıl olan emisyonların tarım alanlarında asit yağmuruna sebep olduğunu anladılar.

Aynı şekilde diğer bir durum Wawa'da Superior gölünün kuzeyduğusundaki demir döküm tesisleri için de söylenebilir. Bu bölgedeki göllerin pH'i normalde 6 veya 7 iken, döküm tesislerine yaklaştıkça yüksek olan 3,2'ye kadar düşer. Bölgede tabiî olarak asitli suyla çamur ve çerçöp ihtiva eden göller vardır. Fakat bunlar kahverenkli oluşlarıyla kolayca ayırd edilebilirler.

Döküm tesisleri yakınındaki göllerin asiditesi diğer bir şekilde de tesbit edilebilir. Herhangi bir çözeltinin asiditesi pozitif hidrojen iyonlarının konsantrasyonuyla ölçülür. Sülfirik asit durumunda bunlar negatif yüklü sülfat iyonları tarafından dengelenir. Nitrik asitte ise negatif yüklü nitrat iyonları bulunur. Döküm tesislerine yakın göllerde yalnız pozitif hidrojen iyonları yüksek asidite meydana getirecek şekilde konsantre edilmez, aynı zamanda sülfat iyonları da on kat artar. Bunlar sadece fabrika artığı kükürtdioksidin havadaki oksijenle birleşmesiyle ortaya çıkmış olabilir. Kaynaklarından fazla uzakta olsalar bile asit kaynağını tesbit etmek hâlâ mümkün olabilir. İngiltere Göller Bölgesinde rüzgâr kuzeydoğudan estiğinde yağmur, sülfatça yüksek, kurumlu ve asidiktir. Aksine İrlanda denizinden batıya estiğinde, temiz, asiditesi düşük ve deniz tuzu yönüyle zengindir.

Asit yağmurunun vuku bulduğu yerlerde göl, nehir, deniz ve muhtemelen orman ve diğer çevrelerde muhtelif hayat şekilleri bozulur. Asit yağmuru lüzumlu besleyici gıdaları topraktan uzaklaştırır. Ayrıca aliminyum, mangen ve çinko gibi zehirli metalleri topraktan alarak nehir ve göllere katar. Göl ve nehir suları gayr-ı tabiî hale gelir. Bitki ve hayvan toplulukları değişir ve hassas cinsler, bilhassa balıklar neticede ölür giderler.

Sanayileşmiş ülkeleri tehdit eden bu hadiseden, memleketimiz gibi gelişmekte olan ülkelerin alacağı dersler olmalıdır. Yağmurlarımızdaki asitlik derecesi belki çok yüksek değildir ama iş işten geçmeden gerekli tedbirler alınmalı medeniyetimiz üzerinde "asitli bulutlar"_ oluşmasına meydan verilmemelidir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 20 Şubat 2019 23:51