Arama


Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Şubat 2010       Mesaj #12
Avatarı yok
Yasaklı
Büyük kütleli yıldızların yaşamları, Büyük Patlama'dan bu yana yaşanan en büyük patlamalarla son buluyor. Ve araştırmacılar artık, ölen güneşlerin şifresini çözüyordur.

Stan Woosley, ilk gençlik yıllarından beri kimyasal elementleri seviyor ve bir şeyleri havaya uçurmaya bayılıyor. Çocukluk yıllarını, 1950'lerin sonlarında Teksas'ta (ABD) geçiren Woosley, 'Potasyum nitrat, potasyum perklorat ve potasyum permanganatla birçok farklı şeyi karıştırarak elde edilebilecek herşeyi yaptım,' diyor. Woosley, patlayıcı karışımlarını Fort Worth'taki (Teksas, ABD) bir golf sahasında test ediyordu. Denemelerini, 'Kavanozun kapağını sıkıca kapatıp olabildiğince hızla uzaklaşırdım' diye özetliyor.

Günümüzde California Üniversitesi'nde (Santa Cruz, ABD) gökbilimci olarak görev yapan Woosley artık daha büyük (çok daha büyük)patlamalarla uğraşıyor. Evrenin oluştuğu dönemden beri meydana gelen en güçlü patlamaların bazılarını, süpernovaları (yıldızların ölümünü) inceliyor.

Bu patlamalar, hemen her saniye, genellikle insanın hayal dahi edemeyeceği kadar uzak galaksilerde, yüz milyarlarca yıldız parlaklığında ve genişleyip soğuması aylarca süren ateş topları olarak meydana geliyor. Gezegenimize yakın bölgelerde çok sık oluşmadıkları için şanslıyız. İçinde bulunduğumuz galaksideki son süpernova 1604'te patladı. Gece gökyüzünde Jüpiter'in parlaklığına rakip olan bu patlama, gökbiliminin öncülerinden Johannes Kepler tarafından büyük bir dikkatle izlenmişti.

Böylesine uzakta meydana gelmelerine rağmen süpernovalar insan bedenini doğrudan etkiliyor. Hücrelerimizdeki karbon, havadaki oksijen, bilgisayar çipleri ve kayalardaki silisyum, kanımızdaki ve makinelerdeki demir, yani hidrojen ve helyumdan ağır olan atomların hemen hepsi, evrenin ilk dönemlerinde meydana gelen yıldızların içinde oluştu ve milyarlarca yıl önce patladıklarında tüm evrene saçıldılar.

Gökbilimciler, onlarca yıldır, insanoğlunun kökenlerini anlamak amacıyla (ve bazı durumlarda da sadece patlamalara karşı duyulan meraktan hareketle) milyonlarca yıl boyunca huzurla parıldayan yıldızların nasıl olup da aniden patladıklarını anlamaya çalışıyor.

Son dönemlerde iki önemli keşif yapıldı. Biri, uzayın derinliklerinden gelen ve Dünya'ya ulaşan yüksek enerjili gama ışını patlamalarına ilişkin bir bilgi. Gökbilimciler, onlarca yıldır, bu patlamaların kökeninin ne olabileceği üzerinde düşünüyordu ve uzay araçları yakın dönemlerde yanıtın ortaya çıkması yönünde ikna edici kanıtlar sunarak tartışmaya son noktayı koydu. Bu yanıt, Woosley tarafından on yılı aşkın bir süre önce ortaya atılan görüşle örtüşüyordu: Birçok gama ışını patlaması, asıl patlamadan dakikalar önce süpernovalardan yayılan erken uyarı sinyalleridir.

Bu bağlantı bir diğer gizeme, asıl patlamaya doğru ilerleyen olaylara bir bakış sunuyor. Araştırmacılar bu konuda da ilerleme kaydetti. Yanıt için gökyüzü yerine süpernovaların bilgisayarda üretilen modellemelerini izleyen bazı araştırmacılar son felaketi tetikleyenin ne olduğunu bulmuş olabileceklerini düşünüyor. Yap bozun eksik kalan parçası, hayal edilemeyecek kadar güçlü yankılar (yıldızların son gösterileri) olabilir.

Gökbilimcilerin, genellikle gökcisimlerini onlar yok olmadan incelemek gibi bir aceleleri yoktur. Ama bugünlerde yüzlerce gökbilimci acil bir durum olduğunda göreve çağrılan doktorlar gibi zamanında işlerinin başında olabilmek için, cep telefonları ve çağrı cihazlarını yanlarından ayırmıyor. Tümü, Swift adlı uzay aracından gelecek bir sinyali bekliyor.

2004'te fırlatılan Swift, gama ışınları için gökyüzünü tarıyor. Bir patlama saptadığında, merkeze odaklanmak ve geriye kalan ışığı tam olarak belirlemek için teleskoplarını gama ışınlarının kaynağına doğru çeviriyor.

Ayrıca yeryüzünde bekleyen ve daha büyük teleskoplarla daha yakından gözlem yapabilen gökbilimcilere de çağrı gönderiyor.

Swift, 18 Şubat 2006'da, Koç takımyıldızı doğrultusunda bir yerlerden gama ışını geldiğini saptadı. Uydu, üç dakika içinde patlamanın yerini belirlemiş ve dünyaya uyarı sinyali göndermişti. İki gün sonra Arizona'da (ABD) bir telekoskobun başındaki gökbilimciler patlamanın genelde olduğundan çok daha yakın bir yerde, yakındaki, küçük bir galakside olduğunu saptadılar.

Gökbilimciler daha önce patlamalar ve süpernovalar arasındaki bağlantının izini sürmüşlerdi. Ama bu patlama çok yakındaydı ve Swift tarafından çok hızlı bir biçimde saptanmıştı. Araştırmacılar bunun, gama ışını patlamalarının, patlayan bir yıldızın sahneye koyduğu gösterinin ilk sahnesi olduğu konusundaki kuşkularını doğrulayacağını umuyordu.

18 Şubat'taki bu patlama, genelde olduğundan çok daha uzun, her zamanki birkaç saniyenin aksine yarım saatten fazla süren bir gama ve x-ışını selinin ardından görünür ve kızılötesi bölgelerde ışınımda bulundu. Patlamadan geriye kalan bu ışık izleyen üç gün içinde sönmeye başladı ve ardından sahneye süpernova çıktı.

Şili'nin kuzeyindeki Çok Büyük Teleskop'la gözlem yapan gökbilimciler patlamadan geriye kalan ışığı izlerken bir parlama olduğunu fark ettiler. Yıldız, gama ışını patlamasından bir iki dakika sonra patlamıştı ama enerjisinin çoğu görünmeyen, morötesi ışınlar ve x-ışınları biçimindeydi. Görünür ışık daha yavaş parlamıştı ve şimdi, sonunda, patlamadan geriye kalan ışığı bastırıyordu. Gökbilimciler bir gama ışını patlamasının süpernovaya dönüşmesini baştan sona ilk kez izliyorlardı

Kaynak:National Geographic
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:33