Arama

Montesquieu - Tek Mesaj #4

JuNe - avatarı
JuNe
VIP WaMPiR
11 Şubat 2010       Mesaj #4
JuNe - avatarı
VIP WaMPiR
Montesquieu (1689-1755)

Montesquieu’nun doğumu, İnsan Hakları Bildirisinin İngiliz Parlamentosunca onaylandığı yıla, yani büyük Fransız devriminden tam yüz yıl önceye rastlar. Ailesi Bordeaux’nun eşrafındandı. Daha çocukluğunda büyükleri gibi onun da Parlementoya girmesi kararlaştırılmış, eğitimi ona göre düzenlenmiştir. Bu yüzden, Fen Bilimlerine karşı duyduğu eğilimi körletmek zorunda kalmıştır. 1716 yılında da, amcasının ölümü üzerine Bordeaux Parlamentosuna başkan seçilmiştir.

1721 yılında yayımladığı ilk eseri “Acem Mektupları” (Lettres Persanes), büyük ilgiyle karşılanmıştır. Paris’i görmeye gelen iki İranlı’nın, kurulu düzeni, görenekleri, gelenekleri, yeni bir gözle incelemeleri, en olağan durumlar karşısında şaşkınlığa düşmeleri, birçok doğruyu sarsmak, yerleşmiş kanıların sakatlığını belirtmek bakımından verimli bir yol olmuştur. Fransız ulusu belki de ilk defa olarak, kendisine doğru diye belletilenlerin bir yabancı açısından bakılınca ne denli eğri görünebileceklerini anlıyor, XIV. Louis krallığının, zorbalığa kayarak nasıl soysuzlaştığını, şaşmaz sanılan bir çok değerin kofluğunu iki Acemin ağzından dinliyordu. Gerçi Montesquieu, çağının Doğuya karşı beslediği ilgiden yararlanmış, İranlı’ları konuşturmuştu ama, bir göstermelikten başka bir şe değildi bu; aslında, bu yergilerin, bu alayların tümü, daha sonraları kaleme alacağı “Yasaların ruhu” (De l’esprit des lois) adlı incelemesindeki ana fikirlere dayanıyordu.

Acem Mektupları Montesquieu’yu pek çekemeyen Voltaire’in “böyle hafif uslupla yazılmış bir eseri herkes kaleme alabilirdi” hükmüne rağmen; daha ilk yılında dört baskı yapmış ve yazarının 1725 yılında Fransız akademisine seçilmesine neden olmuştur. Fakat Monsetquieu’yu sevmeyenler, akademi üyeliği için, sözde Paris’te devamlı ikamet şart koşan bir hükmün mevcudiyetini ileri sürerek, bu seçimi iptal ettirmişlerdir. Bunun üzerine Montesquieu, 1726’da Bordoeux bürosunu satarak başkente yerleşmiş, bu sayede nihayet 1728 yılında yeniden akademiye girebilmiştir.
“Hayatımda hemen hemen hiç üzülmedim, sıkıntı da çekmedim” diyebilen Montesquieu’nun en büyük merakı gezmek, dünyayı görmekti. Gençliğinde, “Binbir Gece Masalları”nı, Jean Chardin’in “İran ve Doğu Hindistan” adlı yolculuk notlarını okurdu. 1728’den 1731 yılına kadar çeşitli ülkeleri dolaştı, kendine malzeme topladı ama, Doğu’ya kadar bir türlü uzanamadığı için, bu konuda Chardin’in verdiği bilgiyle yetinmek zorunda kaldı. Fransa’ya dönünce, babadan kalma Brede şatosuna yerleşti, geceli gündüzlü bir çalışma dönemine girdi. Acem Mektupları’nın sağladığı ünle, bu başarı sayesinde elde ettiği Fransız akademyası üyeliğiyle yetinmek istemiyor, ilk eserinde ortaya koyduğu gözlemleri bilimsel bir yönteme vurmayı tasarlıyordu, “Romalıların büyüklüğü ve düşüşü” adlı incelemesi bu alanda giriştiği ilk deneme oldu. Tarih çalışmalarının bu kadar ilerlediği günümüzde bile Romanın neden büyüdüğünü, neden düştüğünü anlamak, altından kalkılamayacak kadar zor bir iş iken, Montesquieu’nun bunu kendi çağının imkansızlıkları içinde başarabilmesi zekasının üstünlüğüne en büyük kanıttır.

Nihayet devlet ve siyasi teorisi bakımından haklı olarak en büyük ve önemli eseri sayılan “De L’esprit Des Lois” (Kanunların ruhu) nu, yirmi yıla yakın bir çalışmadan sonra, 1743’te tamamlamış, 1748’de Cenevre’de bastırmıştır. Montesqueiu, bu eserini basılmadan önce yakın arkadaşlarına okumuş. Onlar da, bu kitabın on sekizinci yüzyılın en önemli eseri olduğunu belirterek, yayınlamasından doğacak tehlikelere işaretle basılmamasını tavsiye etmişlerdi.

Otuz bir kitaptan oluşan eser, altı kısma ayrılmıştır. İlk sekiz kitap hukuk ve hükumete tahsis olunmuştu; Onu takip eden beş kitapta da askeri ve mali meselelerden bahsedilmektedir. Üçüncü kısmı teşkil eden altı kitapta örf, adet ve iklim şartlarının tesiri incelenmiştir. Dördüncü kısmın dört kitabı, iktisadi meselelere ayrılmıştır. Beşinci kısımdaki üç kitap dinden, son beş kitapta Roma, Fransız hukukları ile feodal hukuktan bahsetmektedir.

Papa tarafından okunması yasak listeye geçirilen bu büyük eserin değeri çok geçmeden anlaşılmış ve dünyanın dört bucağından övgüler yağmaya başlamıştır. Esasında Montesquieu’yu düşman olan Voltaire bile 5 Ocak 1759’da bir Hollandalıya yazdığı mektupta “Kanunların ruhu” hakkında şunları yazıyordu : “Kabul ediyorum ki, Montesqueiu’nun zaafları vardır. O, bazen bir tarif yerine bir epigram bir yeni fikir yerine bir antitez sunmaktadır. Buna rağmen o, her zaman için düşünen ve okuyanı düşündüren başarılı ve derin bir bilgin olarak kalacaktır. Kanunlar hakkındaki kitabı, başkalarına hükmedenler için imtihan verip, diploma almaları gereken bir ibret hazinesi olmalıdır. O baki kalacak, broşür yazarları ise faniliğe karışacaktır” Son yıllarını daha çok la Brede şatosunda istirahatle geçiren Montesquieu 1755’te ölmüş ve St. Sulpice kilisesine gömülmüştür.

Montesquieu’nun XVIII nci yüzyıl aydınlık çağı düşünürlerinden olduğu ve eserinin metodu ile olduğu kadar savunduğu siyasal ve hukuki görüşleri ile de modern bir düşünür olduğu bugün kabul edilmektedir. Ancak Montesquieu XVIII nci yüzyılın ilk yarısının gelenekçi, tutucu ortamında yaşamıştır. Bu nedenle Montesquieu geleneklere bağlı bir kişi olmaktan da kurtulamayacaktır. Soylu bir kişi olan düşünür bu sosyal sınıfın yüceliğine inanmıştır, hukukçu ve hakim olması nedeniyle bazı ayrıcalıklara sahiptir ve bunları da korumak istemektedir ve Fransa krallarının mutlakiyet tutkularının bu “ara organlara” gereken önemi vermemelerinden yakınmaktadır. O dönemde İngiltere ve Hollanda da gelişen görüşler karşısında Montesquieu tutucu ve çekingen, bir düşünür olarak görülür.
Ne MUTLU TÜRKÜM Diyen !Türkiyem