Arama


Bluesorrow - avatarı
Bluesorrow
Ziyaretçi
17 Şubat 2010       Mesaj #50
Bluesorrow - avatarı
Ziyaretçi
Ürdün'de paslanmayan Çeçen kaması

ARAP ÇÖLÜNE İNAT ÇEÇEN ÇEÇENCE'DEN VAZGEÇMİYOR

Fehim Taştekin

Çerkes ve Çeçenlerin neden Ürdün'de el üstünde tutulduğu hep merak edilir?

Ancak daha fazla merak edilmeyi hak eden bir başka nokta ise nedense gözardı edilir. Peki bu ayrıcılık ne zaman ve nasıl başlamıştır?
Bu sorunun cevabını Amman, Ceraş, Suweyleh, Naur veya Ruseyfa'da aramak yerine Londra'da bir günlük iz sürmenin ardından bulduğum Ürdün'ün ileri gelen Çeçenlerinden birinden almaya çalışıyorum.


Said Beano
Adı Said Beano. Aslen Çeçen. 1976-1979 yılları arasında Ürdün Bayındırlık Bakanı. Ondan önce 1962-1976 arası bakanlık müsteşarı. 1981-1982'de Su İşleri Genel Müdürlüğü görevinde de bulunmuş. Ayrıca 1983'te Danışma Konseyi üyesi. Eşi Suriyeli bir Çeçen.

Tavistock Hotel'in lobisinde "sen sağa otur, o zaman beni daha iyi görebilirim" diyerek oturma düzenini kendisi ayarlıyor. Sol gözünde bir problem olduğunu anlıyorum.

Protokolsüz bir samimiyet içinde sohbetimize başlıyoruz.

Ürdün kabinesinde Çerkeslerin kontenjanı var; Her dönem ya bir Çerkes yada bir Çeçen kabinede bakan koltuğunda. Ayrıca parlamentoda koltuk garantisi… 80 kişilik Ürdün Parlamentosu'nda 2 koltuk kral kontenjanından Çerkeslere tahsis edilmiş durumda. Parlamentoda toplam beş kişiler.
Ürdün kralı kendi güvenliğini Çerkeslerin ellerine bırakmış.

Beano'nun elde ettikleri makamlarda gösterdikleri başarı ve yararlılıklar nedeniyle övünerek sıraladığı çok sayıda insan var.

"Ürdün Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İhsan Şurdum. Arap-İsrail savaşında 4 İsrail uçağını düşürdü."

"Abbas Mirza, 1947-1950 arası İçişleri Bakanlığı yaptı."

"Muhyittin Kandour, müzisyen, yazar…"

Beano'nun listesi kabarık…

Beano, büyük sürgünle başlayan diaspora yaşamının talihsiz bireyleri olarak Ürdün gibi küçük bir ülkede yüzlerini güldüren ve kendilerine gurur veren bu ayrıcalıklı durumu anlatıyor.

Tüm bu ayrıcalıklı dünyanın bir nedeni olmalı?

Kuşkusuz Çerkesler bulundukları yerlerde güven telkin etmiş ve gösterdikleri sadakatle başkalarının davalarını kendi davaları olarak bilmişlerdi. Ürdün bunun tipik bir örneği.

Said Beano, "Ürdün Çerkesleri konusunda benim hafızama fazla güvenme, ben sana bu konuda kesin bilgileri fakla göndereceğim" diyor ama ben İstanbul'a döndükten sonra Beano'dan gelecek bilgileri bekleme sabrını göstermeyip Muhammed Kheir Haghandoqa'nın "The Circassian" adlı kitabına dalıyorum. Bu arada başka kaynakları da karıştırmadan edemiyorum.

Ceraş aslında bir Roman şehriydi ama Çerkesler 1868'de oraya geldiklerinde tamamen boştu. Amman da öyle. Issızlığının derinliğinde çok kadim bir tarih gizli. Asıl adı Philadelphia. Şehrin en eski medeniyet kalıntılarının gösterdiği tarih milattan önce 5500. Ancak bu ismi Mısır kralı Ptolemaios Philadelphos tarafından ele geçirildikten sonra aldı.
Roma ve Bizanslı yıllarda bu adla varlığını sürdüren şehir, 635'te Emevi ordularının idaresi altında çehresini değiştirerek 1300'te tamamen yerle bir edilinceye kadar insanlığa karşı gizemli şehir rolünü oynadı. Bu metruk şehre hayat verecek olan 1864'te anavatanları Kafkasya'dan sürülen Çerkesler olacaktı.

Amman'a ilk önce 1968'de Türkiye üzerinden Çerkeslerin Şapsıgh kolu geldi. Uzun süre Philadelphia'nın anfitiyatrosunda yaşam savaşı verdiler.

Ardından kardeşleri Kabardey, Abzekhler ve Bıjedughlar çöl diyarının yeni konukları oldular.

Amman, Vadisir, Suweyleh, Ceraş, Rufeysa, Zerka ve Naur Çerkeslerin yeni meskenleriydi.

Naur ve Ruseyfa'da Çerkesler gelinceye kadar insan yaşamı sözkonusu değildi.


1927 deki deprem sonrasında tarihi
Ceraş'tan bir görüntü
Şimdi Beano'ya kulak verelim: "Ürdün'de şimdi 15-20 bin Çeçen yaşıyor. Çeçenler Çerkeslerden çok sonra Ürdün'e ulaştılar. Buraya Çeçenlerin adım attığı gün 20 Mart 1903.

Çeçenler Zerka, Suweyleh, Sukhne, Azrek'e yerleştiler. Ben de Amman'a 12 kilometre mesafede olan Suweyleh doğumluyum. Suriye'de 3-4 bin, Irak'ta 1500-2000 Çeçen var. Kafkasya varlığı olarak Mısır'da daha ziyade Çerkesler bulunuyor."

Beano'nun tahminlerine göre Çerkeslerin bugün Ürdün'deki nüfusu 60 bin civarında. Çerkeslerin Şabsıkh, Kabardey, Bjedugh, Abzakh kolları ağırlıklı olarak burada yaşıyor. Ancak Çeçenlerle birlikte tüm Kafkas kökenlilerin nüfusunun 120 binin üzerinde olduğunu söyleyenler de var.

Osmanlının dağılmasıyla Amman'ı yeni roller bekliyordu. 1921'e kadar Amman kendi halinde küçük bir kasabaydı. Mavera-i Ürdün, birinci dünya savaşının ardından Filistin mandasının bir parçasıydı. İngilizler Ortadoğu'nun haritasını çizerken 1921'de bölgeyi Batı Filistin'den ayırarak, Hicaz Kralı ve Mekke Şerifi Hüseyin Bin Ali'nin oğlu Abdullah'a Mavera-i Ürdün Krallığı'nı bahşetmişti.

Çerkeslerin 570 yıllık ıssızlığın ardından hayatına damar olduğu Amman ise yeni krallığın başkenti olmuştu. Şehrin sahipleri ise Çerkeslerdi. Çerkeslerin sarayda yükselmeleri de böyle başladı.

Şehir batıdan Vadisir ve Sweyleh, kuzeyden Ceraş, doğudan Ruseyfa ve Zerka, güneyden Naur ile çevriliydi. Bu şehirlerin hepsini Çerkesler kurmuştu. Ürdün de hala neredeyse Amman'dan ibaret.

Amman'ın başkent olması Çerkeslerin önünü açtı. Bürokraside, orduda, sarayda nüfuslarıyla kıyaslanamayacak oranda büyük yer edindiler.
Ürdün doğumlu olup da başbakan olan ilk kişi bir Çerkesti. Adı Said El Müfti. 1950'de oturduğu başbakanlık koltuğunu dört kez işgal etti. Mirza Paşa'nın ardından Çerkeslerin lideri oydu. Ürdün'ün ondan önceki başbakanların çoğu Suriye kökenliydi. İlk kadın parlamenter de Çerkeslerden çıktı.

Kültürel telkinliklere gelince…

Diasporada sıkça yakınma konusu olan kültürel asimilasyon ve ana dilin konuşulması oranındaki trajik düşüşün Ürdün cephesini merakla soruyorum.

Çeçenler açısından şaşırtıcı bir durum sözkonusu. Beano "Çeçenlerin yüzde 99'u belki de tamamı kendi anadilini konuşabiliyor. Fakat Çerkeslerde durum biraz farklı. Belki Çerkesler arasında anadilini konuşma oranı yüzde 50 falandır. Hatta Amman'da yaşayan Çerkesler arasında ana dili konuşma oranı bu ortalamanın daha da altındadır. Buna karşılık mesela Naur'da Çerkesçe konuşabilme oranı çok daha fazla" diyor.

Çerkeslerin kendi kültürel değerlerine rağmen değil Çeçeni Çeçen, Çerkes'i Çerkes yapan değerlerle bu ülkede varlıklarını koruyabilmeleri asimilasyon etkisini de azaltan bir etken. Çerkeslerin sahip oldukları imkanlar doğal olarak kültürel faaliyetlerin de hem çeşitlilik kazanmasına hem de artmasına zemin veriyor.
Çerkes ve Çeçenlere ait çok sayıda organizasyon hizmet veriyor.

Beano'nun aktardıklarına göre Çerkes Yardımlaşma Derneği (El Cemiyet-ül Hayriye El Şerakis)'nin Çerkeslerin yaşadığı sekiz yerleşim merkezinde şubesi var. Kültür ve sanat etkinlikleriyle öne çıkan dernek Kral Hüseyin'in dul kalan eşi Aliye ile doğrudan bağlantılı. Aliye derneğin onursal başkanı.



Amman'daki Anfitiyatro
1974'te Amman, Vadisir ve Naur'daki Çerkes Yardımlaşma Derneği'nin kadın kolları Çerkeslere anadillerini öğretmek üzere Prens Hazma Okulu'nu kurmuşlar. Okulda Çerkesçe'nin yanı sıra dersler Arapça ve İngilizce olarak veriliyor. Okulun öğrencileri sadece Çerkeslerden oluşmuyor. İstemeyen öğrenci Çerkesce ders almıyor.

Kültürel aktivitelerle ön plana çıkan Nadi el-Cil adlı kuruluş çok profesyonel bir folklor ekibine sahip.

Çerkeslere ait Nadi Ehli ise spor aktiviteleri ile öne çıkıyor.

Çeçenlerin Zerka'da Nadi el-Kavkazi adında bir kulüpleri var. Bu kuruluş küçük bir askeri şehir olan Suweyleh'de çalışmalara başlamış ancak buranın kalabalıklaşması üzerine merkezini Zerka'ya taşımış. Bu kulüp de Naci Ehli gibi spor aktiviteleri ile öne çıkarıyor. Ayrıca Suweyleh'de bir şubesi olan Çeçen Yardımlaşma Derneği(El-Cemiyye El-Hayriyye Eş Şişaniyye) var. 1932'de kurulmuş.

Merkezi Suweyleh'de olan Çeçen Kadın Yardımlaşma Derneği (El-Cemiyye El-Hayriyye Eş-Şişaniyye En-Nisaiyye)'nin bir de Zerka'da şubesi var.

Beano ayrıca Suweyleh'de Prens Hasan'ın onursal başkanlığını yaptığı Çeçen-İnguş Dostluk Derneği adıyla bir kuruluştan bahsediyor. Kendisi 1989'da kurulan derneğin yönetiminde.

"Bu kuruluş Ürdün'e gelen Çeçen mültecilerin sorunlarıyla ilgileniyor" diyor.

Arap çöllerinde hayat kurmuş bu insanların yaşadıkları kültürel erozyon ne oldu? Araplardan ne aldı, onlara ne verdiler? Eşyanın tabiatı gereği birlikte yaşayan kültürler birbirlerinden zamanla ödünç değerler alıp-veriyorlar. Ürdün'deki Çerkeslerde Araplaşma, Türkiye'deki Çerkeslerde Türkleşme, Rusların egemenliği altındaki Çerkesya'da Ruslaşma tüm dirence rağmen kaçınılmaz olmuş. Çerkeslerde Arap etkisini ve kültürel yabancılaşmanın boyutunu soruyorum. Gülerek "Biz sonuçta Arabız. Çeçen kökenli Arabız" diyor.

"Peki Araplar sizden bir şeyler aldı mı?" sorusuna cevabı "Belki köylerde Çeçen ve Çerkeslerle yaşayan Araplar kültürden etkilendi ama sonuç da bir azınlığız" cevabını veriyor.

Ürdün'de Çerkesçe eğitim veren bir okulun olması çok büyük bir avantaj olmalı.

Çeçenlerin anadile sıkı sıkıya sarılma konusunda takdire şayan bir tutuculukları var. Beano'dan bunun nedenlerini öğrenmeye çalışıyorum ama çok fazla bir şey söylememekle birlikte Suudi asıllı bir Arap'la evlendikten sonra boşanan, bizim de Londra'da tanışma fırsatı bulduğumuz bir
Çeçen bayandan örnek veriyor:

"Raghat Mutabbakani'nin annesi Çeçen, babası Suudi Arabistan'dan bir Arap. Fakat o Çeçenceyi benden çok daha iyi konuşuyor. Ona bunu nasıl başardın diye sordum bana 'Kızlarım benden daha iyi Çeçence konuşuyor' diye cevap verdi. Üstelik bunlar Londra'da yaşıyorlar."

Peki Çeçenler ve Çerkesler Ürdün'de elit ve ayrıcalıklı bir tabaka olarak diğer toplumlar arasında kıskançlık konusu olmuyor mu? Aralarında kültürel çatışmanın da etkisiyle toplumlararası sıkıntılar yaşanmıyor mu?

Beano: "Ürdün çok açık bir topluma sahip. Diğer topluluklarla bir problemimiz yok. Doğru parlamentoda iki Çeçen-Çerkes kontenjanı var. Bu üç koltukta Çeçen yada Çerkesler oturuyor. Ayrıca kabine de genelde bir Çeçen yada Çerkes bulunuyor."


Amman'daki Anfitiyatro'dan bir görüntü
Tabi kabinede bir Kafkas kökenlinin olması kural değil teamül. Beano'nun kuzeni Semih Bey de geçen dönem bakandı. Şu an senatör olarak siyasi yaşamını sürdürüyor.

Beano Ürdünlü Çerkesler olarak Çeçenistan'daki soruna ilişkin görüşlerinin ne olduğunu da anlatıyor. Aslan Mashadov'u yasal bir lider olarak gördüklerini, Kremlin yanlısı yönetici Ahmet Kadirov'un ise Çeçen halkını temsil etmediğini düşündüklerini söylüyor.

Kopenhag'daki Dünya Çeçen Kongresi'nde daha önce Amerika'da yaşayan ve 2 yıldır doğduğu ülke olan Ürdün'de çalışmalarına devam eden Prof. Muhammed Şişani'nin şahsında Ürdün Çeçenlerinin temsil edildiğinin altını çiziyor. Malum bu kongreye katılan diasporanın temsilcileri Aslan Mashadov'un Çeçenistan'ın yasal lideri olduğunu deklare etmişlerdi.

Çeçen mülteciler hakkında Beano'dan bazı bilgiler vermesini istiyorum:

"Ürdün'de 400 Çeçen mülteci var. Birinci savaşta çok azdı. Fakat o zaman da 69 yaralı Çeçen gelmişti tedavi olmak için. Onlara tıbbi operasyonlar yapıldı. Amman'daki Ürdün Üniversitesi'nde anavatandan 30 Çeçen öğrenci var. Bunların eğitim masrafları Kral Abdullah'ın kendi kişisel bütçesinden ayrılan 100 bin dolarlık fondan karşılanıyor. Yine kendi hesabından Çeçen-İnguş Dostluk Derneği'ne Çeçen mültecilere harcanmak üzere 100 bin dolar bağışladı.

Dernek ise her mülteci için aylık 30 Ürdün dinarı vermektedir. Tıbbi yardım ve diğer yardım organizasyonları da sözkonusu. Mültecileri sadece Çeçenler ve Çerkesler değil tüm Ürdün halkı yardım ediyor. Hatta Suudi Arabistan'daki Harameyn İslam Vakfı'nın mültecilere yönelik bir yardım programı var. Gerçi bu yıl sonu itibariyle sözkonusu program sona eriyor. İsrail'deki iki Çerkes köylerinden (Reyhaniye ve Kfar-Kama) de bu mülteciler için yardımlar geliyor."

Yağmurlu bir Londra akşamında kahvemizi yudumlayarak çöle hayat veren Çeçen ve Çerkeslerin dünyasına işte böyle uzanıyoruz…


kaynak: ajans kafkas