Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mart 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İskitler (4.Bölüm)

Gene Hipokrat'a göre, İskitler genellikle su kenarında, dört tekerlekli arabaların içinde yaşarlardı. Arabalar keçe ile örtülü bir ev gibi yapılırdı. Yağmur ve rüzgârın girmediği bu arabaların bazılarını iki çift, bazılarını da üç çift öküz çekerdi. Hayvanların otlanmasına bağlı yaşarlar, bir yerde ot biterse başka yerlere göç ederlerdi. Genellikle pişmiş et yerler, kısrak sütü içerler ve sütten yaptıkları peynirleri çokça kullanırlardı, iklim nedeniyle hayvanlar küçük kalır ve gürbüzleşemezdi. Bölgeleri genellikle soğuk rüzgârlı ve karlıydı. Soğuk ve rüzgâr hayvancılık için engel oluştururdu. Mevsimler arasında pek fark olmadığı için İskitler yaz kış benzer yemekleri yerler, kar ve buzların çözülmesiyle gelen suları kullanırlardı. Çok yemek yedikleri için fazla çevik değillerdi. İskitler semizlikleri ve derilerinin tüysüzlüğüyle birbirlerine çok benzerlerdi.


Bedenlerinin rutubet etkisinde kalmasından ve gevşekliği nedeniyle hemen tüm uzuvlarında dağlamalar görülürdü. At üzerinde daha iyi durabilmesi için çocuklarını kundaklamazlar bu nedenle de boyları kısa kalırdı. Soğuğun etkisiyle İskit ırkının rengi yanık kırmızıydı. Yine soğuğun etkisiyle aşka ve sevişmeye düşkün bir ırk değillerdi. Ayrıca sürekli ata bindiklerinden dolayı erkeklerin cinsel güçlerinde azalma olmaktaydı. İskit kadınları ise şişman ve gevşek etli olurlardı. Sonradan kısırlaşan erkeklere toplumda kadın gözüyle bakılır ve onlar da bunu benimseyerek kadın elbisesi giyip kadın gibi yaşamlarını sürdürürlerdi. Kulak arkasındaki damarları keserek kan akıtma yoluyla İskitler kısırlıklarını iyileştirmeye çalışırlardı. Tanrıların kurban istediğine inanarak da çoğunlukla hastalanan bazı hayvanları kurban ederlerdi.

İskit hekimleri ıhlamur yaprağına bakarak bir hastalığın geleceği hakkında haber verirlerdi. Bir anlamda falcılık da denebilecek bu yol ile hastanın durumunu belirlemeye ve buna göre iyileştirmeye çalışırlardı. Kendilerine göre geliştirdikleri tıp yöntemleri halk arasında yaygınca kullanılırdı. Halk hekimliği İskit toplumunda epeyce yaygındı.

İskitlerin ölüler için uyguladıkları özel törenler vardı ve krallar için ayrı cenaze töreni yapılırdı. Kralın hizmetçilerinden elli tanesi seçilir ve bunlar kral için özel olarak boğdurulurdu. Bu törenlerin bazen bir yıl sürdüğü de görülmüştür. Normal olarak bir cenaze töreni kırk gün sürer ve ölen adam tüm dostlarının evlerine birer gün götürülür, ondan sonra toprağa verilirdi. Ölülerin mumyalanması da İskitler'de görülen bir başka gelenekti. Eski Türklerin yok olmayı kabul etmemeleri İskitleri de etkilemiş ve ölülerin mumyalanması yoluna gidilmiştir.

İskit-Saka İmparatorluğu, tarihin en eski çağlarında Türklerin kuzey yolu ile hem Anadolu'ya hem de Avrupa'ya gelmelerini göstermesi açısından son derece ilginçtir. Batılı tarihçilerin ileri sürdükleri gibi, Türkler ilk kez Osmanlılarla Avrupa'ya gelmemişler, aksine İskitler aracılığıyla en eski çağlarda Avrupalı olmuşlardır. Türkler bu açıdan hem Asyalı, hem de Avrupalı bir ulustur. Nitekim bu gerçeği çok iyi kavrayan Atatürk, hem İskitlere, hem de Hititlerle Sümerlere tarih incelemelerinde çok önem vermiştir.

Türkler İskitler döneminde Kafkasya yoluyla ilk kez Anadolu'ya gelmişler ve yerleşmişlerdir.