Arama


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
3 Ağustos 2006       Mesaj #1265
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İçimdeki Korku



Oysa benim de ağıtlarım var geçmiş uzaklara... Bu şehrin elini açmış dilenci zavallılığında, sönmüş ateşleri, kurutulmuş suları, bitmiş havaları, kaybolmuş toprakları ile
kaynatılmış bir gençliği eleyerek, duvarına mutlu gün fotoğrafları asmış biri olmak korkusu ile yazıyorum...
Biliyorum kim ne derse desin konuşmayı öğrenmiştik biz, usul usul, sakin sakin konuşmayı... Kiminle, nasıl ve nerede sorusu dışında oldukça makul bir sayıda da küçük ayrıcalıklar olmasını istemiştik bir çok kere... Yeni çağlara uyarlanmış Cyrano de Bergerac masalları uydurmadık mı hiç? Şu gün oturduğum rüzgarlı kayanın üzerinde havaya
şiirler saçan bir esrik olduğum geliyor aklıma... Ama düşün lütfen, sen olsaydın Marsyas’ın yerinde, almaz mıydın o kavalı yolda gördüğünde... Ben aldım... Hem de bile bile derimin yüzüleceğini... Biliyordum çünkü anlatmışlardı, biliyordum çünkü görmüştüm. Yalnızca
bir hoşçakal demek gelmişti içimden, yeni bir merhabaya açmak istiyordum bedenimi.
Rüzgar değişimin ilk habercisi... Umutların gökkuşağı... Serin bir banyo... Köpüksüz, sabunsuz, kurulanmasız. Kayalarla doldurulmuş denizlerin üstünde yürümenin tek ayrıcalığı var. Yalnızca denizde esen bir rüzgarı koklamak. Arınmak onunla eski günahlardan, sonra da savurmak dip balıklarının midelerine... Kimse yemeye yeltenmiyor bu balıkları... Kimse adlarını bile bilmiyor bu balıkların. Ben de bilmiyorum. Hadi kalk, ılık bir rüzgar al önce, sonra da koyu bir ateş... Değişimini giy üstüne, kayana çık ve kal orada. Yeni bir kaval aramadayım ben, yüzdürmem gerek eski derimi. Seni bırakıyorum ve bu sefer biliyorum ne gidişi bu... Kandırmaya çalışmayacağını biliyorum. Sonsuz bir özgürlüğe uçmak isteği ile
yarışmayacağını biliyor gibisin.
Kim böyle yaptı seni, ne içirdiler ruhunu satman için? Kim ne biçim bir haberci gönderdi sana? Hangi uğursuz kabus galip geldi düşlerine? Koşmayı hangi kötürüm kaza yasakladı ki, bir yatakta ölümü bekliyorsun? Söylemeyi istemiyorum sana bunları ama söyle bana, ne biçim bir kefen dokudular üstüne?
Evet gidiyorum... Sana onları da anlatmak istiyorum geleceklere ve eski günlerimi tavaf eden büyümüşlere...
Hadi uyan lütfen, gitmemi istemediğini söyle... Yeni sevmeye ayrılırken yollar, yeni dünyalara gir. Unut eskini, benliğini uyut. Senliğimi geri ver bana. Çokluk kendimi anlattım sana ya, beni olabildiğinden daha fazla tanıdığını düşünebilirsin. Oysa benim de
ağıtlarım var geçmiş uzaklara... En çok da yalnız gecelere... Biliyor musun, yeni çağlara uyarlı sevmelerde yaşıyoruz artık ne yazık ki... Düşlerle boyalı duvarların arasında yaşıyorduk eskiden. Ve kimilerimiz hiç sıyrılmadı düş boyalı küplerin büyüsünden...
Bir sabah uyandılar sonra. Sokaklara çıkılmaması gereker düdük sesleri dolaşıyordu. Çıkmadılar onlar da. Yeni düşler yoktu artık. Peşlerinde eski pişmanlıklarını ve yeni düşlerini sürüklüyorlardı. Kırılmış orduların neferlerine yakışırcasına başları önde omuzları
düşmüş birer birer girdiler yeniden biçilecekleri hızarlara... Onlardan biri olmak istemeyenlerse... Onlar zaten kendilerini kaybetmemek için bulabildikleri en kalın zincirleri bellerine bağlamışlardı çoktan.
Soylu asil hayallerime ihtiyacım var yeniden. Reklamların hangi kuşağına sıkıştım ki ben?.. Ara sıra korkuyorum kendimden. Belki de gidişlerimin tekmesi bunlar. Kendimden korkmam bu yüzden. Yeni hayatlar bulmaya gidiyorum. Her neyse sen bilmiyorsun bunları. Bunlar da benimle gidecek. Ve gelmek istersen de bilmeyeceksin. Benim
düşlerime yetişmene imkan yok ki...
Evet gidiyorum, terk ediyorum beni... Bu sefer biliyorum ne gidişi bu, söylemiştim söylüyorum...
Saat henüz çok erken, sense gizlerinin farkında değilmiş gibi
uyumadasın şehrin bir yerlerinde. Yeni dertler aramak gerek diyerek,
son çekilişinden beri köşene sana ne de başkasına yakınamadım
kendimi...