Arama


kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
4 Ağustos 2006       Mesaj #1270
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Senin Kadar
Özel Bir Kişi...
Öğrencileri tarafından olduğu denli, öğretmen arkadaşları tarafından da sevilen genç bir öğretmen, birgün derste öğrencilerine, hiç de beklemedikleri bir haber verdi:
"Bugün sınav yapacağım" dedi. "Lütfen kağıt ve kalemlerinizi hazırlayınız."
Öğrenciler, bir sınav beklemiyorlardı; o nedenle hazırlıklı değillerdi. Öğretmenin sınav sorusunu bildirmesini beklerken, hoşnutsuzlukları yüzlerindeki asık ifadelerinden anlaşılıyordu.
Öğretmen, sorusunu açıkladı:
"Herkes kağıdına, sınıftaki tüm arkadaşlarının isim- lerini yazsın."
Bir süre bekledikten sonra da, sınavın ikinci "soru"sunu bildirdi:
"Şimdi herkes, listede yer alan arkadaşlarının adının altına, o arkadaşları hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ve duygularını yazsın."
Ders sonunda öğretmen sınav kağıtlarını topladı ve evine gitti. Evde, her öğrencisinin adını ayrı bir kağıda yazdı ve altına da, tüm arkadaşlarının o öğrenci hakkında yazdıklarını sıraladı.
Öğretmen, Pazartesi günü derse girdiğinde, öğrencilerinin sabırsızlıkla onun dağıtacağı sınav kağıtlarını beklediklerini gördü ve gülümsedi. Sonra da, her bir öğrencisine, kendisi için özel olarak hazırladığı kağıtları dağıttı.
Kağıdına bakan her öğrenci birden hareketleniyor, yüzü aydınlanıyor, hemen yanındaki arkadaşıyla fısıltıyla konuşmaya başlıyordu. Arkalarda oturan sessiz bir öğrenci, "Aman Tanrım! Arkadaşlarımın, benim varlığımın ayırdında bile olmadıklarını sanıyordum" diye haykırdı. "Oysa beni ne kadar da seviyorlarmış."
Sınıf içinde bir daha bu sınavdan hiç söz edilmedi. Öğretmen, öğrencilerin ailelerine bu sınavdan söz edip etmediklerini hiçbir zaman öğrenemedi. Ama önemli olan "bu sınavın başarıyla sonuçlanması ve amacına ulaşmış olmasıydı."
Öğrenciler, birbirleri hakkındaki düşüncelerini öğrenmiş olmaktan memnundular ve bu etkinlikle ilgili hiçbir olumsuz eleştiride bulunmamışlardı.
Aradan yıllar geçti, öğrencilerin herbiri mezun olduktan sonra farklı meslekler edindiler ve yaşamlarını farklı görevlerde sürdürmeye başladılar. Ama öğrencilik yıllarını ve arkadaşlarını asla unutmadılar.
Öğretmen, öğrencilerinden uzun yıllar haber alamadı. Birgün, bir kız öğrencisinden, çok sevdikleri arkadaşları Mark’ın Vietnam’da öldüğünü ve öğretmenlerinin, sınıf arkadaşlarının cenazesine katılmasını istediklerini bildiren bir mektup aldı. Cenaze töreni, iki gün sonra kasabanın merkezindeki kilisede yapılacaktı.
Ö
ğretmen, öğrencisinin cenazesine gittiğinde, yoğun bir kalabalıkla karşılaştı. İlk kez böyle bir askeri cenaze törenine katılıyordu. Şaşkınlığını gizleyemeden çevreyi seyretmeye başladı. Bu genç yaşında yaşama veda eden öğrencisi Mark, biraz ileride, bayrağa sarılı tabutun içinde yatıyordu. Mark’ın ailesi ve arkadaşları birer birer tabutun başına gidiyorlar ve onun için son kez dua ediyorlardı.
Askerlerden biri öğretmenin yüzüne dikkatlice baktı ve yanına yaklaştı:
"Affedersiniz" dedi. "Siz Mark’ın matematik öğretmeni değil miydiniz?"
Öğretmen, hayret ifadesi dolu gözleriyle askere baktı ve yavaş bir sesle "Evet" dedi.
Asker, "Tahmin etmiştim" dedi ve söylemek istediğini bir çırpıda söyledi:
"Mark sizden o kadar çok söz etti ki!" dedi.
Daha sonra Mark’ın anne ve babası geldi öğretmenin yanına ve oğullarının cenazesine katıldığı için kendisine teşekkür ettiler. Sonra da onu, Mark’ın arkadaşlarıyla birlikte yemeğe davet ettiler.
Yemekte Mark’ın babası, "Size bir şey göstermek istiyoruz" dedi ve titreyen parmaklarıyla cebinden çıkardığı bir keseyi öğretmene uzattı:
"Bunu, vurulduktan sonra Mark’ın üzerinde bulmuşlar" dedi. "İçindeki kağıdın size hiç de yabancı gelmeyeceğini düşündük."
Öğretmen, keseden çıkan bir hayli yıpranmış kağıdı alır almaz, içinde yazılanları hemen hatırladı. "O günler" gözlerinin önünde canlanmıştı. Katlanmış sayfaları titrek elleriyle açmaya çalışırken, yanaklarından birkaç damla yaş süzüldü. Evet! "O günler"deki sınıf arkadaşlarının, Mark hakkındaki düşüncelerini ve duygularını yazdıkları kağıttı bu.
"Size ne kadar teşekkür etsek azdır" dedi Mark’ın annesi. "Gördüğünüz gibi onun hakkında yazılanlar Mark’ın, ömür boyu üzerinde taşıdığı değerli bir hazinesiydi."
Mark’ın arkadaşları birer birer öğretmenlerinin çevresini sardılar.
Charlie başladı söze.
"Ben de listemi hala saklıyorum" dedi. "Evdeki çalışma masamın en üst çekmecesinde saklıyorum onu."
Chuck’ın eşi aldı sözü. Heyecanlı heyecanlı konuşuyordu:
"Chuck da o listeyi düğün albümümüze yerleştirmemi istedi" dedi. "Hala orada duruyor onun listesi."
Marilyn karıştı söze:
"Evet benimki de iki kalın kapak arasında duruyor ama" dedi. "Günlüğümün arasında saklıyorum benim listemi..."
Öğretmenin bir başka öğrencisi Vickie ise, elini çantasına götürdü ve cüzdanını çıkarıp, içinden, büyük bölümü sararmış sayfaları çıkardı:
"Benimki de hep çantamdadır; her zaman yanımda taşırım" dedi. "Sanırım o günkü sınavımızın kağıtlarını hepimiz saklamaktayız."
Vickie son tümcesini söylediğinde, öğretmen artık gözlerinden taşmakta olan yaşları tutamıyordu. Mark ve onu bir daha asla göremeyecek arkadaşları için ağlıyordu.
***
H
emen hemen tümümüz, sonsuza dek yaşayacağımızı sanıyoruz. Aslında yaşam öylesine kısa ki. Göz açıp kapayıncaya dek tükenip, gidiveriyor. Hiçbirimiz ne zaman veda edeceğimizi bilmiyoruz yaşama. Çevrenizde, sevdiğiniz, değerinin ayırdında olduğunuz her kişiye, onu ne denli çok sevdiğinizi, sizin için onun ne denli çok anlam taşıdığını, hadi hemen şimdi söyleyin. Bunu şimdi ertelerseniz, korkarız ileride bir gün söylemek için geç kalmış olabilirsiniz. Deneyin, göreceksiniz, hiç de zor değildir "Seni seviyorum" diyebilmek...
Karşınızdaki kişinin gözlerinin mutlulukla parladığını, sevilmenin heyecanıyla onun, yaşama ne denli bir coşkuyla dört elle sarıldığını göreceksiniz.
Yaşam dediğimiz de zaten, bu insansal lezzetin tadına varabilmek mutluluğu değil midir?•
alıntı