Arama

Rus Biçimciliği - Tek Mesaj #2

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
23 Mart 2010       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Rus Biçimciliği

20. yüzyılın başlarına değin yazın eleştirisi sanatçıya ya da sanat dışı alanlara yönelikti. Edebiyatın kendisi adeta unutulmuş gibiydi, bunun yerini sosyal tarihten ya da biyografik araştırmalardan oluşan bilgiler dolduruyordu. Güç ve etki akademik bilimde değil, gazetecilikte ve simgecilerin eleştirmenlerindeydi. Rus biçimcilerinin buna karşı ortak hedefini gösteren savları ise şuydu: Yazın; öznel estetikten, felsefi, psikolojik ve sosyolojik yorumlardan, dini eğilimlerden kurtarılmalıydı. Yazın böylece bilimsel temellere oturtulabilecekti. Bu yüzden uğraşı alanlarının odağına yazınsal ürünleri yerleştirdiler.
Eserlerini 1915 ile 1930 yılları arasında veren Rus biçimcileri, 1960’larda etkisini göstermeye başlayacak olan Fransız yapısalcılarına da esin kaynağı olmuşlardır. Hareketin başlangıcında ise fütürizm (gelecekçilik) ile ortak sloganları kullanırlar. Bu sloganlardan en önemlisi yazınsal değişimin temelinde anlamdan çok biçimsel değişimin etkili olduğuydu. Ancak 1930 yıllarında devletin sanat anlayışına ters düştükleri için suskunluğa bürünürler; ama etkileri temsilcilerinin ülke dışına çıkmasının da etkisiyle yayılımını sürdürür. Sovyetler Birliği’nden Çekoslovakya’ya gidip Prag Dilbilim Okulu'nu kuranlara katılan Roman Jakobson da bunlardandır. Rus biçimcilerinin en önemli temsilcileri arasında sayabileceğimiz isimler şunlardır: Boris Eichenbaum, Roman Jakobson, Vladimir Propp, Viktor Şklovski, Yuri Tinyanov, Boris Tomaşevski.
Rus biçimcilerinin temel ilkelerinden biri yazınsal yapıtı uğraşılarının merkezine almalarıdır. Diğeri ise yazının bir dizge olduğunu kabul etmeleridir. Onlara göre yazın kendi içerisinde bütünlüğü olmayan karmaşık bir yapı değildir. Yazının sistemli bir dizgesi vardır; ama bu dizge donuk değildir. Sürekli betimlenmek zorundadır ve böylesi bir tavır bilimseldir olması gerekendir. Tamamlanmış yetkin betimlemeleri, araştırmacılar değil; ancak eğitimciler isteyebilir. Rus biçimcileri araştırmalarında kesin sonuçlara ve kuramlara ulaşmamışlardır. Eichenbaum’un da belirttiği gibi Rus biçimcilerine göre hazır bilim yoktur, yanlışlıklar aşılarak gerçekliklere ulaşılır.
Rus biçimcileri; kendilerinden sonra ortaya çıkacak yeni eleştiriciler ve yapısalcılar gibi, yazının ve yazınsal yapıtların kendine özgü dinamiğini incelerler. Dinamik sözcüğü önemlidir; çünkü Tinyanov’un da önemle üzerinde durduğu gibi, Rus biçimcilerine göre yazınsal yapıtlar kendi içerisinde kapalı dizgeler değil, aksine bağlılaşım ve birleşim göstergeleriyle birbirine bağlı dinamik bütünlüktür. Onlar yeni eleştiriciler gibi tek tek metinlerin yapısını değil, yapısalcılar gibi bir metnin bir başka metinle ilişkisini araştırmak ve biçimsel mirasları, alışkanlıkları bulmak çabası içerisindelerdir. Rus biçimcilerinden Victor Vinogradov’un söylediği gibi, bireysel biçimler yazarın dilsel yaratımı açısından önemlidir; ama bu dilsel öğeler kendi içerisinde bir dizge oluştursa bile bu dizgenin diğer sanat dizgeleriyle kurduğu bağlantılar da unutulmamalıdır. Bu bağlantılar yazınsal dizgeyi oluştururlar.
Yazın tarihi de Rus biçimcileri için biyografilerden, psikolojiden, sosyolojiden, felsefeden oluşmuş bir süreç değildir. Ayrıca yazın öznellikten kurtarılmalıdır. Eichenbaum bu savı bir örnekle açıklar: Edebiyat tarihçileri şimdiye kadar ekseriya belirli bir şahsı tutuklamak amacıyla her halükarda dairede oturan bütün insanları tutuklayan zabıta gibi davranıyorlardı, üstelik orada caddeden geçen bir kaç kişiyi de onların arasına katıyorlardı. Buna benzer tarzda onlar ellerine ne geçerse tümünü okuyup tüketiyorlardı: Çevre bilgisi, Psikoloji, Politika, Felsefe gibi. Edebiyatın bir bilimi yerine evde kendilerinin imal ettikleri bir abur cubur ortaya çıkmıştı.
Kısacası biçimcilere göre yazın tarihi yazın’ın kendisi olmalıdır. Yazın tarihinde biçimlerin dinamiği ve dönüşümü incelenmelidir. Böylece biçimlerin evrimine (dizge değiştirimi) varılmalıdır. Bu yüzden hiçbir biçim geçmiş biçimlerden bağımsız olarak incelenemez. Yeni biçimler icat değil, örtülü bir biçimde önceki dönemde zaten var olan biçimlerin keşfidir. Yazın tarihi için de en önemli etki, yapıtların diğer yapıtlar üzerindeki etkisidir. Özetle söylersek, yazınsal süreklilik bir çatışmadır, önceden bulunan yapının yıkılması ve eski parçalardan da oluşan yeni bir yapının oluşturulmasıdır. En önemlisi de yeni biçimin yeni bir içeriği anlatmak için değil; sanatsal işlevi yitirmiş eski biçimin yerini almak için ortaya çıkmasıdır (Eichenbaum 1994: 90). Bu da “yazınsallık nedir”, sorusunun araştırılması ve yazın’ın kendine özgü yasalarının bulunma çabası demekti.
Eichenbaum’un önemle vurguladığı gibi, yazınbilim evriminin incelenmesinin amacı yazınsal türlerin kökenini ya da doğuş sorunlarını açıklamak değil, yazınbilim için önemli olan yazınsal dizge işlevlerinin açıklanmasıdır.
Rus biçimcilerine karşı olanlar ise onların ilkelerinin açık seçik olmamasını ya da eksik olmasını ve yazın dışı konulara kayıtsız kalmalarını eleştiriyorlardı. İlk belirsizlik “biçim”sözcüğünden kaynaklanıyordu ve bu belirsiz terimin anlamını değiştirmek onlar için çok önemliydi; çünkü bu terim bilimsel olmayan “öz”sözcüğüyle de birleştiriliyordu. R. Jakobson, bu terimin tekbiçimli dogmatik bir kavramı çağrıştırdığından da yakınır.
Rus biçimcileri şiir alanında önemli çalışmalar yaptılar. Dize, ritim, gündelik dil ve şiir dili gibi kavramlar üzerinde yoğunlaştılar. Özellikle günlük dil ile şiir dilinin karşılaştırılması, biçimcilerin, şiiri incelerken simgeciler gibi yazın dışı öğelere değil, yazın diliyle örtüşen öğelere ağırlık verdiğini gösteriyordu.
Şiiri diğer eserlerden ayıran nedir, sorusunu sordular. Cevabını ise alışkanlığı kırma, farklılaştırma veya yabancılaştırma diye çevrilebilen ostranenie kavramıyla açıkladılar. Bu şu demekti: Şiir dili günlük dilden farklı olduğu için algımızı odaklar ve işlediği konuları yepyeni bir bakışla görmemizi sağlar. Bunu da dil üzerinde alışılmamış biçimsel değişiklikler yaparak sağlar. Dil üzerinde gerçekleştirilen biçimsel deformasyonlar ise şiirin dış dünya ile olan ilişkisinden daha önemlidir; çünkü şiirin ve hatta bütün yazınsal eserlerin amacı gerçeği olduğu gibi yansıtmak değil; yeniden algılattırmaktır. Şklovski’ye göre yabancılaştırma, nesneleri hissettirmek, yaşam duygusunu vermek, taşın taştan olduğunu duyurmaktır. Bu yeniden duyurma ise biçimi anlaşılmaz kılarak, algılamanın süresini artırarak ve nesneleri yabancılaştırarak yapılır.
Rus biçimcileri, şiirin sadece imge yığını olmadığını, seslerin bile yalnızca anlama eşlik eden öğeler değil, aynı zamanda kendi başlarına anlamı olan özerk öğeler olduğunu savunmuşlardır. İmgelerin değişmediğini, her yeni şiirde yapılanın yeni imgeler yaratmak olmadığı, sadece dilsel gereçlerle imgeleri yeniden düzenleyip anımsatmak olduğunu öne sürerler. Böylece, “imgesiz sanat olmaz, sanat imgelerle düşünme sanatıdır ve şiir = imgedir” gibi imgeyi merkez alan anlayışlara karşı çıkarak imgenin Tanrı’ya ait olduğunu, kimsenin malı olmayacağını öne sürmüşlerdir. Üstelik imge yazınsal sanatları birleştirecek bir bağ görevi de üstlenemezdi; çünkü yazınsal değişim ya da gelişimin özünü imgeler oluşturamazdı. Şklovski’nin belirttiği gibi fütüristler de imge konusunda Rus biçimcileri gibi düşünüyorlardı ve simgecilere açtıkları savaşla Rus biçimcileriyle ortak cephede yer alıyorlardı.
Rus biçimcileri şiirin kurucu öğesi olarak ölçü (vezin) yerine “gereç” kavramını getirdiler. Böylece şiirin kuruluşunda sadece ölçünün etken olmadığını, örneğin ritm gibi öğelerin de kurucu öğelerin içinde önmeli işlevlere sahip olduğunu yaptıkları şiir incelemeleriyle göstermeye çalıştılar.
Çalışmalarının önemli taraflarından biri de şiir dili -günlük dil ya da şiir dili- çoşkusal dil biçiminde yaptıkları işlevsel ayrımlardır. Sadece bu ayrımları yapmakla kalmamışlar; aralarındaki sınırsal farkları da belirlemeye çalışmışlardır.
Roman ve öykü incelemelerinin temelinde de ostranenie kavramı vardır. Şiirde ortaya koydukları günlük dil/şiir dili karşıtlığının yerine roman ve öyküde syuzhet/fabula karşıtlığını koyarlar. Fabula gerçek yaşamdaki kronolojik sırayı gösteren olay örgüsünü ifade eder. Syuzhet ise olay sırasını yazarın özgürce değiştirip biçimlendirmesidir. Yazar olay örgüsü üzerinde yaptığı değişikliklerle gerçek yaşamdaki zamanı deforme eder, alışılmışı kırar ve anlatılan olayı yeniden algılattırır.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!