Arama


kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #1296
kambis - avatarı
Ziyaretçi
SANDIK BEKÇİSİ VEYA
BİR ÖMRÜN HİKAYESİ
Kapıyı açıp içeri girdiğimde yüreğim ağzıma geldi korkudan.Ninemle burun buruna gelmiştik çünkü.Ne yapacağımı kestiremedim.Halbuki her zaman cam kenarındaki sedirinde oturur halde görmeye alışkındım onu.
Gözlerinde anlam veremediğim bir heyecan vardı.Her zamanki ağır aksak hallerinden eser yok,tam aksine kıpır kıpırdı.Bembeyaz iğne oyalı namaz örtüsü bile hafif kaymış,belli ki bir telaşla dikilmişti kapıya.
“Geldin mi yavrumun yavrusu yavrum” dedi,büyük bir sevgiyle.Sabahtan beri benim okuldan gelmemi beklemiş.Elime bir çift yün çorap tutuşturdu.Kilim desenli yün çoraplar aklımı başımdan aldı.Bu kadar mı canlı olurdu renkler,bu kadar mı hayat dolu...Desenler öyle kibar öyle haraketliydi ki çorabın etrafına serpiştirilmiş çiçekleri koklayasım geldi.
“Gel bakalım bugün senle işimiz var” deyip kolumdan çeke çeke beni odasına götürdü.
Uzun zamandır odasına girmemiştim ninemin.Vaktim olmuyordu ki.Dersler,sınavlar derken neredeyse aile efradının yüzünü bile unutacak hale gelmiştim.
Odada ilk gözüme çarpan atlas duvar halısı oldu.Ninem odasına hayvan ve insan figürleri asmazdı.Duvar halısı el dokuması bir şaheserdi.İpleri kök boyasıyla boyanmış,deseni de dokuyan kişinin kendi eseriymiş.
Anlattığına göre köyündeki çocukluk arkadaşı,ahretliği dokumuş bu halıyı.kavuşamamış sevdiğine,düğünlerine iki ay kala şehit düşmüş sevdiği.
Acısını,hasretini,vuslatını,sitemini,gözyaşını dökmüş her ilmeğe.Ninemim dediğine göre eğer bu kızcağız bu halıyı dokumayaymış,köyün delisi olur çıkarmış.
Odadaki sandığın başına geldiğimizde,bir kez daha sendeledim.Aman Yarabbi!bunlarda neydi?Boyumun iki misli kadar üst üste yığılmış yorganlar,yün yataklar.
Sandığa ulaşmamız için bunların kalkması gerektiğini söylediğinde nerdeyse bayılacaktım.Ama o kadar heyecanlı ve kararlıydı ki sonunda pes ettim ve zor da olsa yorganları birer birer indirdim.
Bu kadar yorganının yatağının olduğunu bilmiyordum.Anlattığına göre bu sakız gibi beyaz yorganlar ve her biri hemen hemen yedi kilo ağırlığında yataklar gelecek misafirler için,her evlenecek kıza çeyiz olarak yapılırmış.
Benim arkadaşlarım geldiğinde uyumayız ki;biz sabahlarız.Yatağa ihtiyacımız yok şimdiki zamanda.Zaten kanepeler var diye geçirdim aklımdan.
Sonunda sandığa ulaştığımızda bir çok güzellikle karşı karşıya idim.El oyması sandık büyük bir titizlik ve ustalıkla yapılmıştı.Ninem bu sandığı marangoz olan dedemin kendi eleriyle onun için yaptığını anlattı.
. Anlatırken,dedem için gözyaşlarını tutamamıştı.Dedem vefat ettiğinde ninem babama hamileymiş.Bir bebekleri olacağını söyleyememiş utancından.yirmi yaşında dul kalmış,babamı tek başına büyütmüş
Dedem öyle varlıklı biri de değilmiş.Nineme kala kala başını sokacağı bir ev ve vuslat anını beklemeye,hem de büyük bir sabırla beklemeye yetecek kadar uzun bir ömür kalmış.
Çocukken ninem namazdan sonra dua ederken ben de yanına oturur avuçlarımı açardım.Hatırlıyorum da bazen Allah’a “Ya Rab.. Sana da hayat arkadaşıma da hasret kaldım.Vuslat anımı bekliyorum.” diye dua ederdi.
Topu topu bir yıllık bir hayat arkadaşlığı...Bu vefa,bu sadakat başka hangi milletin kadınında vardır bilmiyorum.Ama benim ninemde vardı işte.
Titreyen elleriyle sandığın kapağını besmele çekerek açtı.İlk gözüme çarpan sararmış bir resim oldu.Bu karayağız delikanlı dedemdi.Ne kadarda yakışıklıymış...Babamdan bile...
Naftalin kokusunun büyüsü odayı kaplarken ilk defa bu kokudan nefret etmedim.Hoşuma bile gitti diyebilirim.
Kanaviçeler,etamin seccadeler,iğne oyalı yemeniler,namaz örtüleri,kilim desenli el dokuması heybeler,danteller,oyalar,babama ait bebek kıyafetleri bile vardı sandıkta.yok yoktu neredeyse.
Ne gereği var bu kadar çul- çaputu saklamanın diye düşünülebilir.Hadi onları geç babamın bebekliğine ait patik,şapkaya ne demeli.
Ninem görmüş geçirmiş kadın söylemeden anlardı bazı şeyleri. “Hatıra yavrumun yavrusu,hatıra” dedi.
Bunlar bir ömrün hikayesiydi.Her hayat bir romandır ya,herkes yazar değilki hayatını nakşetsin satırlara.İşte bazı hayatlarda eserleriyle,el emeği göz nuru eserleriyle anlatır hayat hikayelerini arkadan gelen nesillere.
Sandığın dibinden bir bindallı çıkarıp üzerime giymemi söylediğinde çok şaşırmadım.Hemen ninemin dediğini yapıp üzerime geçiriverdim bindallıyı.
Yeşil kadife üzerine sarı sim iplerle lale desenleri işlenmiş bir şaheser daha....ninemin gelinliği...
“Bunu” dedi yine sesi ağlamaklı ve titreyerek “düğününde,kına gecende giyersen beni çok mutlu kılarsın”.
Bu teklife nasıl hayır denebilirdi ki.”tamam nineciğim” dedim giyerim inşallah.
Yün çorapları yere atmışım,hiç farkında değilim.Yere eğildi çorapları itinayla aldı elime tutuşturdu.Belli ki hatıraları dahi incitmek yoktu onun edep defterinde. “Bu yün çoraplar ve sandığın içindeki her şey sana hediyem” dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim,ninemin elini öpüp az önce fırlatır gibi açıp açıp bir kenara attığım her biri bir hatıra,her biri bir değer,her biri bir sanat eseri olan çeyizleri özenle katlayıp yerine yerleştirdim.
Odadan çıkarken ninem yatsı namazını kılmak için seccadesine doğru ilerliyordu.Eminim namazının sonunda yine duasında Rabbisine ve yetmiş yıllık hayatı boyunca sadece bir yıl aynı yastığa baş koyabildiği hayat arkadaşına kavuşmak için dua edecekti.
Ertesi gün onsekizinci yaş günümdü.Sabah erkenden kalkıp doğru ninemin odasına girdim.Elinde sararmış karayağız bir delikanlının resmi,dudağında hafif bir tebessüm,beyaz namaz örtüsü hiç bozulmamış halde uyur gibiydi.
Rabbi duasını kabul buyurmuştu.......
Şule Aydın.
22-11-2005