Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hazîne-i Evrak (Osmanlı Arşivi, Arşiv)

Osmanlı devlet arşivi.
Önceleri sarayda iki evrak mahzeni vardı. Bunlardan biri Paşakapısı’nda, diğeri de eski Divanhane yeri yakınındaydı. Bütün kanunlar, nizamlar ve mühim emirler ait oldukları kalem defterlerine kayıt olunurlar ve bu defterler dolduktan sonra saraydaki evrak mahzenine gönderilirdi. Yeni kayıtlar ise Paşakapısı’ndaki (Babıali’deki) mahzende saklanırdı. 1846 yılından sonra sadrazamlık (Paşakapısı) arşivi, Hazine-i evrak adıyla anılmaya başladı.

Başta padişah olmak üzere, Enderun-ı Hümayun'da tam bir disiplin ve ahenkli bir terbiye sistemiyle yetiştirilen üst kademe Osmanlı devlet adamları, tam bir tertip ve düzenle yazdıkları evrakları usulüne uygun bir şekilde saklamaya itina gösterirlerdi.

Bugünün Bakanlar Kurulu demek olan Divan-ı Hümayun'da alınan kararların yazıldığı mühimme defterleri, gizli yazılan hüküm ve fermanların yazıldığı mektûm mühimme defterleri, orduvezir-i azamda bulunan mührüyle mühürlenen üç devlet hazinesinden biriydi. Hükümetin her toplantısından sonra bu mühürle mühürlenirdi. Zira milletin bütün hukuku bu kayıtlara bağlıydı. Devleti ayakta tutan dirlik (tımar) sisteminin dolayısıyla ordunun, verginin, sanayi, ticaret ve tarımın esasları mahzenlerdeki defterlerdeydi.


Divan-ı Hümayunda ve Babıali’deki evrak ve vesikaların çoğu parça kâğıtlar, bir kısmı da ciltli defterler hâlindeydi. Bu defter ve evraklar, senelerine göre tasnifleri yapılarak mahzenlerde saklanırdı. Mühim olanları, kese ve torbalara konulurdu. Her dairede işleme tâbi tutulan bir günlük evrak tomar yapılır, her ayın tomarı bir torbaya ve her yılın torbaları da bir sandık veya sandıklara konularak muhafaza edilirdi. Maliye Hazînedârbaşısı tarafından hazırlanan evrak keseleri, lüzumunda sadrazamın buyrultusu ile icap eden yerlere verilirdi. Yeni kayıtlar, Paşakapısı’ndaki (sonraları Babıali) mahzende saklanır, bakmak icap ettiği zaman veya tashih lüzumunda izinle saray mahzenindeki eski kayıtlara bakılırdı. Kalemlere gelen evraklar, işi bitsin bitmesin, akşam mahzene kaldırılır, sabah tekrar getirilirdi.

Padişahların hatt-ı hümayunları görüldükten sonra reis-ül-küttâba teslim edilir, o da her ay bunları birer torbaya koyup mühürledikten sonra hususi bir sandıkta muhafaza ederdi. Bu suretle padişahların sadrazamlara gönderdiği her türlü hatt-ı hümayunlar, ayrı ayrı torbalarda saklanırdı. Padişah okumak arzu ettiği zaman emanet olarak kendisine gönderilir, sonra geri alınarak tekrar yerine konurdu.

Evrakların muhafazasından Divan-ı Hümayun üyesi olan Nişancı sorumlu idi. Reis-ül-küttâb ve defter emini onun emrinde idi. Fakat 16. asır ortalarından sonra reis-ül-küttâb ile defter emini nişancının önüne geçtiler. Defter ve kayıtlarda yapılan her türlü düzeltme, nişancının kalemi ve marifetiyle yapılırdı. Nişancının bu vazifesi ile ilgili padişahtan başkasının sözlü emri geçersizdi. Hattâ sadrazam bile padişah tuğrası ve muvaşşah ferman ile evrak isteyebilir ve bizzat nişancı tarafından verilip alınırdı. Diğer nazırlar nişancının makamında teslim alırlardı. Tapu tahrir defterinde yapılacak bir kayıt tashihi için nişancıya yazılacak fermana bizzat sadrazam padişahın tuğrasını çeker, nişancı da kendisine gelen fermanın köşesine; “Defteri gele” diye yazarak defter eminine gönderirdi. Güzel bir şekilde tasnif edilen milyonlarca vesika ve defter arasından istenilen defteri süratli bir şekilde bulup çıkaran defter emini de, defterhane kesedarı vasıtasıyla defteri nişancıya yollardı. Nişancı, defter üzerinde gerekli tashihi yaptıktan sonra oraya fermanı da ekler, defterhaneye gönderirdi. Talî derecedeki defterlerin başka yerlere gönderilmesi icap ettiği durumlarda, sadrazamın defter eminine yazdığı buyruldu ile defterhaneden çıkarılarak istenilen yere gönderilir ve defter emini tarafından takip edilirdi. Defter iade edilince ne kadarı dışarıda kaldığı deftere kaydedilirdi. Son devirlerde nişancının derecesi düşmesine rağmen kayıtlarda yapılacak tashihler, yine onun kalemiyle yapılırdı. Fakat tımar ve zeamet işlerine, divan-ı hümayun reisi olan reis-ül-küttâblar bakardı.

Sefer durumunda lüzumlu defterler de birlikte götürülür, nişancı ve defter emini merkezde birer vekil bırakarak sefere iştirak ederlerdi. Defter emini defterleri muhafaza eder, nişancı da gerekli kayıt ve tashihleri yapardı. Devletin her türlü hukuki bilgilerine sahip olan nişancı haricinde, hiç kimse padişah dâhi olsa eski evraka tashih için dahi hiçbir şekilde bir çizik çizemez veya silemezdi. Nişancı da sadrazamdan padişah tuğrası çekilmiş ferman almadan kendisi hiçbir işaret koyamazdı. Değişikliğe fermanı da eklerdi. Vesikaların çalınmasında veya tahrif edilmesinde rolü olanlar cezalandırılırdı.

Osmanlı Devleti'nde millî arşivcilik konusunda ileri derecede teşebbüs, devrin maliye nazırı olan Safveti Paşanın 1845’te Enderun’daki tarihi vesika ve defterleri bir tertibe koyması ile başlamıştır. Günümüz anlayışına uygun arşivcilik 1846’da Hazine-i Evrak dairesinin kurulmasıyla başlar ve bu da bugünkü Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün çekirdeğini teşkil eder. Hazine-i Evrak nezaretinin başına getirilen Hasan Muhsin Efendinin kıymetli çalışmalarıyla arşive dahil vesikaların tertibi ve arşivin çalışma tarzını belirten 1849 Hazine-i Evrak nizamnamesi ile Türk arşivciliği belirli bir düzene girmiştir.