Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Nisan 2010       Mesaj #28
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
ALLAH’IN MUCİZE OLARAK GÖNDERDİĞİ DEVEYİ ÖLDÜRMELERİ

Semud kavmi Salih (as)danmucize istemeleri üzerine sert bir kayanın içinden Allah onlara bir dişi deve çıkardı. Bu dişi deve bir gün tek başına vadinin bütün suyunu içer ve onun misli kadar da onlara süt verirdi. Bu sütten daha lezzetli ve daha tatlı bir süt asla içilmiş değildi. Devenin verdiği süt tüm kavme yetiyordu.[1] Fakat azgınlık ederek deveyi öldürmeye karar verdiler. Kavmin en bedbahtı olan Ebu Zema kimsenin kendisine güç yetiremediği güçlü ve oldukça şerli bir kimse idi. Bu kişi Allah’ın mucizevi olarak göndermiş olduğu deveyi öldürdü. [2]
Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız."[3]
“Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vaadettiğin şeyi getir, bakalım." Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da kendi yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.”[4]
Hz. Salih'in (a.s.) dişi devesini yalnızca bir kişi öldürdüğü halde[5] bütün kabile bu suçun ortağı sayılmıştır. Çünkü bütün kabile o kişiye arka çıkmış, desteklemişti. Bir birey tarafından işlenmiş olsa bile, bir toplum tarafından tasvip görülen veya bir toplumun iradesini yansıtan her suç, toplumun suçudur. Onu yapan kişi ise burada sadece bir maşadır. Kur'an'a göre, bir birey tarafından işlenen ve ilgili toplum tarafından da kabul gören bu suç bir millî suç sayılmaktadır.[6]
Deveyi kesen kişi, daha kesmeden önce orada toplanmış olan halka şöyle dedi. “Sizin hepiniz deveyi kesmeme razı olmadıkça ben kesmeyeceğim.” Onların hepsi razı olduklarını belirttiler. Fakat orada olmayan bir kadın vardı. Onun da razı olması için evine vardılar ve ondan rızalık istediler. Kadın razı oldu. Sonunda herkesin isteği ve rızası olunca adam deveyi kesti.[7]
"Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah'ın devesi; onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyetiy)le dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir." Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir. Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve onunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, aziz olandır.”[8]
Salih (as) kavmine “Şu dünyada üç gün yaşayın. Bu Allah’ın size vaad ettiği üç günlük bir mühlettir. Bu üç günün sonunda onun katından gönderilecek bir azapla siz helak olacaksınız.”[9] Mühlet verilen günler Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleriydi. Cumartesi helak oldular.[10]
Kavmi deveyi kestiğinde Hz. Salih onlara şöyle dedi. “Size üç gün daha faydalanın. Helak olmanıza delil ise yarın yüzleriniz sararacak, ikinci gün yüzleriniz kızaracak ve üçüncü gün yüzleriniz kararacaktır.” Hz. Salih’in dediği gibi hepsi de gerçekleşti.[11]
"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin; eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim. Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir. Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar." Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular. Böylece azab da onları yakaladı. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.[12]
Semudluların mucize talebi üzerine, dişi bir deve yaratılmıştı. Bu deve onların görmeye alıştıkları sıradan bir deve değildi. Çünkü onun yaradılışı harikulade bir nitelik taşımalıdır ki, mucize kabul edilebilsin. Şayet Hz. Salih (a.s) mucize olarak sıradan bir deveyi gösterecek olsaydı, bir peygamberden beklenmeyen bir davranış olurdu bu. Nitekim ayetin siyak ve sibakından da böyle anlaşılıyor. Ayrıca Kur'an'ın birçok yerinde bu devenin mucize niteliği taşıdığı açıklanmıştır. Örneğin A'raf ve Hud surelerinde, Allah'ın bu dişi devesinin bir ayet (mucize) olduğu belirtilirken, İsra suresinde daha belirgin bir ifade kullanılmıştır.
"Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin onları yalanlamış olmasıdır. Semud'a açık bir mucize olarak dişi deveyi verdik. O yüzden kendilerine zulmettiler. Oysa biz o mucizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz. (Oyun ve eğlence olsun diye değil)".
Herhalde Araplar için “Bir gün kuyularınızdan ve pınarlarınızdan bu dişi deve su içecek, bir gün de sizin hayvanlarınız ve bu sıra hiç bozulmayacak" sözünden daha büyük bir meydan okuma olamazdı. Çünkü, Araplar arasında çoğu kez kan dökülmesi ve canların verilmesi ile sonuçlanan savaşların ve kan davalarının en önde gelen nedenini su oluşturuyordu. Dolayısıyla, Hz. Salih'in (a.s) meydan okuması tüm kavmine karşıydı ve halk tarafından, ardında büyük bir güç olduğuna kanaat getirmeden kabul edilmesi mümkün değildi. Böyleyken, Hz. Salih (a.s) ardında hiç bir dünyevî güç olmadığı halde bu meydan okumada bulundu ve tüm kavmi bunu ses çıkarmadan kabul etmekle kalmayıp bir hayli gün buna boyun da eğdiler.
A'raf ve Hud Sureleri'nde buna bir de ilave vardır; "Bu sizin için bir ayet olarak Allah'ın dişi devesi; dolayısıyla bırakın onu Allah'ın arzında otlasın ve kötülükle ona dokunmayın."[13] Yani meydan okuma, yalnızca bir gün arayla devenin su içmesiyle sınırlı olmayıp tarlaları, bahçeleri, hurmalıkları ve otlaklarında dilediği biçimde serbestçe otlamasını ve kendisine kötü niyetle dokunulmamasını da içine alıyordu.
Bu, meydan okumayla karşılaşır karşılaşmaz, hemen deveye saldırıp derhal ayaklarından keserek öldürdükleri anlamına gelmez. Gerçekte, deve tüm kavim için bir sorun haline gelince, halk iyice öfkelenip ondan nasıl kurtulacaklarına dair birbirlerine danışmaya başladılar. Sonunda, Şems Suresi'nde anıldığı üzere, kibirli bir reis buna bir son verme görevini yüklendi: "En şakileri ayaklandığı zaman..."[14] Aynı olay Kamer Suresi'nde de anılmaktadır: "Bir yoldaşlarını çağırdılar, o da çekip bacaklarını kesti."[15]
Deveyi öldürmelerine sebep olan hadise hakkında Kurtubi şunları nakleder. “Semudlular dişi deveyi öldürmeden önce içki içiyorlardı. İçkilerine su katmak için suya ihtiyaç duydular. O gün su sırası devedeydi. Deve suyu içiyor onlarda sütünden alıyorlardı. Aralarından birisi kalkıp etrafını gözetledikten sonra “Artık burada susuzluktan yanan insanları rahatlatacağım” deyip gitti ve dişi deveyi öldürdü.[16]
Kur'an'ın başka yerlerinde geçtiğine göre, deve öldürülünce Hz. Salih (a.s) şöyle dedi: "Yurdunuzda üç gün daha metalanın."[17] Bu zaman sona erince şafak vakti sıraları şoke edici bir patlama oldu ve ardından şiddetli bir deprem tüm halkı bütünüyle helâk eti. Sabahleyin, bir çitin çevresinde hayvanlar tarafından çiğnenmiş kuru çalılar gibi cesetler oraya buraya saçılmış durumdaydı. Ne taştan köşkleri, ne de kayalar içinde oyulmuş barınakları başlarına gelen felaketten kendilerini koruyamadı. "Üzerlerine tek bir sayha (korkunç bir ses, patlama) gönderdik; ağılcının (çitinin) kuru çalıları gibi saçıldılar."[18] "Kendilerini o sarsıntı yakaladı da, yurtlarında yüz üstü düşe kaldılar."[19] "Sabaha girerlerken kendilerini o sayha yakaladı. Kazandıkları kendilerinden hiç bir şey savmadı."[20]
“Gerçek şu ki biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine gönderenleriz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret. Ve onlara, suyun kendi aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Her su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun. Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından biçip yere devirdi. Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış? Çünkü biz onların üzerine bir tek çığlık gönderiverdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler.”[21]
Bu ifadelerden, bu devenin bir süre aralarında serbest bir şekilde dolaştığı ve onun su içtiği gün kimsenin su almaya cesaret edemediği anlaşılmaktadır. Ancak bir süre sonra kavmin ileri gelenleri, bir adamı kışkırtmış ve deveyi öldürmesi için onu teşvik etmişlerdi. O adam da kışkırtmalar sonunda, cesaretini göstermek için deveyi öldürmüştür. Bundan anlaşıldığına göre, onlar bu deveden çekiniyor ve arkasında büyük bir güç olduğuna inandıkları için, ona el kaldırmaya cesaret edemiyorlardı. Bununla beraber Peygamberin hiçbir gücü olmamasına karşın, yine de bu deveyi öldürmekten çekiniyorlardı.[22]
“Allah'ın elçisi onlara dedi ki: "Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin." Fakat onlar, onu yalanladılar, deveyi de yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir etti, kırıp geçirdi'; orasını da dümdüz etti. (Allah, asla) Bunun sonucundan korkmaz.”[23]
O vakit Allah'ın Resulü, yani "Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik."[24] âyetiyle onlara peygamber olarak gönderildiği bildirilen Salih (a.s) onlara şöyle demişti: "Allah'ın devesi" (sakındırma mânâsı üzere mansup olmakla fiili zikredilmemiştir.) Yani, sakının, dokunmayın Allah'ın devesine, peygamberine mucize kıldığı deveye ve onun sükyasına, yani gününde onun suvarılmasına mahsus olan suyuna da dokunmayın.
Fakat o en azgın kişi ve beraberindekiler ve dolayısıyla o kavim o Allah'ın elçisini yalanladılar. Söylediklerine, o "sakın ha yapmayın" demesine ve korkutmasına inanmadılar da onu, o deveyi devirdiler, vurup öldürdüler.
AKR'ın asıl mânâsı, bir hayvanın ayaklarını biçip yıkarak öldürmektir. Rabb'leri de günahları sebebiyle onları yere vurup sürte sürte ezdi, hışmını basıverdi, azabını uygulayıverdi. "Onları korkunç bir gürültü yakalayıverdi."[25] "Onları bir sarsıntı tutuverdi."[26] ve "Alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakalayıverdi."[27] buyrulduğu üzere bir gürültü, bir sarsıntı, bir alçaltıcı azap yıldırımla çarpıp yere sererek hepsini kırdı geçirdi. Hem de onu eşit yaptı. O yere vurmayı, o azabı yalnız en azgınlarına ve bizzat onun beraberinde bulunanlara değil, Salih peygambere iman etmeyen, susmak ve dokunmamak suretiyle o azılıya katılmış bulunanların hepsine, çoluğuna çocuğuna eşit şekilde uyguladı. Hepsini düpedüz kökünden yok etti. Yahut, yeri üzerlerine geçirip düzleyiverdi. Bu tesviye (düzleme) de önceki tesviyenin bir k arşılığı demektir.
DEMDEME, açıklandığına göre fiilinin tekrarıyla elde edilen bir fiildir. Demme, boya veya yaldız sürmek, badana yapmak, gemiyi zift ile kalafatlamak gibi, bir şeyi bir şeye sürüp sıvamaktır. Yeri düzlemek, bir kimseye şiddetli azap etmek, bir adamın başını ezmek ve halkı kırıp geçirmek mânâlarına gelir. "Demdeme" bunun tekrarlanmış şekli olarak katlısını yapmaktır ki, fiilde birbiri ardınca bir yinelenme ile her tarafından kaplıyacak bir kuşatma ve kuvvet ifade eder. denilir ki, "kabri, üzerine yıkıp basa basa tamamen düzledi" demektir. Cevheri "Sıhah"ında der ki: "Bir şeyi demdeme yaptım demek, onu yere yapıştırdım ve sürte sürte ezdim." demektir. "Kamus"ta: "Kavme demdeme etti ve kavmin üzerine demdeme yaptı demek, onları öğütüp yok etti." demektir ki tekrar tekrar düzlemek, azap etmek mânâsından alınmıştır. Aynı şekilde hışım, öfke ve gazap mânâsına gelir. denilir ki, "onu hışım tuttu" demektir. Hışım ve öfkeyle homurdanarak söz söylemek mânâsına da gelir. "Ona karşı öfkeli öfkeli gürleyerek söyledi." demektir.
Tefsirciler burada başlıca tekrarlanan "sıvama" ve "kabri tamamen bastırma" mânâsından; günahlarını başlarına geçirip üzerlerine öfkeyle azabı uygulamak ve köklerini kazıyarak yok etmek, kırıp geçirmek mânâlarına tefsir etmişler ve "onu dümdüz etti" fiilindeki zamirinin de işaret ettiğimiz gibi demdeme mastarının ve bu karine (ipucu) ile Arzın yerini tuttuğunu söylemişlerdir ki, birisi azabın eşit şekilde hepsine genelleştirildiğini, birisi de o yok etmenin, onların yere geçirilmesi suretiyle olduğunu ve oturdukları yerlerin başlarına geçirilip düpedüz bir harabeye çevrildiğini veya yok olmalarıyla yerin düzlenmiş bulunduğunu ifade eder. Bu zamirin "demdemen" mastarının yerini tutması daha açık ve şu zamiri de uygundur.[28]

[1] Kurtubi, c.7, s.389

[2] Buhari, Tefsir, 91, Müslim, cennet, 49, Tirmizi, Tefsir, 91, Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/17, Kurtubi , c.7, s. 392

[3] Araf, 23

[4] Araf, 77-78

[5] Şems: 12-14

[6] El-Askar, Zübdetü’t-Tefsir, s.205, Mevdudi, c.2, s.59

[7] Abbudrezzak b. Hemmam, , Tefsir-i Abdurrezzak, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1999, c.2 , s.83

[8] Hud, 64-66

[9] Meraği, c.4, s. 332

[10] Beydavi, tefsir, c.1, s.462

[11] Abbudrezzak b. Hemmam, Tefsir-i Abdurrezzak, c.2 , s.83

[12] Şuara, 154-159

[13] Hud, 64

[14] Şems, 12

[15] Kamer, 29

[16] Kurtubi, c.7, s.393

[17] (Hud: 65).

[18] (Kamer: 31).

[19] (A'raf: 78).

[20] (Hicr: 83-84).

[21] Kamer, 27-31

[22] Mevdudi, c.6, s.55

[23] Şems, 13-15

[24] Araf, 73

[25] Hıcr, 73, 83

[26] A'râf, 78, 91, 155

[27] Fussilet, 17

[28] Elmalılı, c.8, s.479
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....