Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
09:40, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 06 Aralık 2025 - 09:40
Arama
MaviKaranlık Forum
Osmanlı İmparatorluğu - Duraklama Dönemi
-
Tek Mesaj #10
asla_asla_deme
VIP
Never Say Never Agaın
12 Nisan 2010
Mesaj
#10
VIP
Never Say Never Agaın
DURAKLAMA DÖNEMİ (1579-1699 ):1579 Sokullu'nun ölümünden, 1699 Karlofça Antlaşması'nın imzalanmasına kadar geçen sürede devletin ilerlemesinin yavaşladığı ve güç kaybına uğradığı dönemdir.
Osmanlı Devleti'nin Genel Durumu
Kanunî döneminde Osmanlı Devleti, sınırlarını büyük ölçüde genişletmiş ve dünyanın en güçlü devletlerinden biri durumuna gelmişti. Osmanlı Devleti, bu durumunu II. Selim ve IV. Murat zamanlarında da devam ettirdi.
Bununla beraber, egemenlik altına alınan ülkelerin sürekli denetim altında bulundurulması zorunluluğu; batıda Avusturya, doğuda İran ile yapılan savaşlar ve iç sorunlar, Osmanlı Devleti'ni giderek zor durumda bırakmaya başladı. 16. yüzyılın sonunda ve 17. yüzyılda, giderek Osmanlı Devleti'nin ilerleme gücünün azaldığı, bazı fetihlere (Podolya ve Girit'in alınması) rağmen bir duraklamanın başladığı açık olarak görülür.
Sokullu Mehmet Paşanın 1579'da ölümünden sonra, ülke yöne timinde, askerî alanda ve ilim kuruluşlarında çöküş başladı, uzun süren savaşlar nedeniyle, ülkenin sosyal ve ekonomik dengesi bozuldu. Bu dönemde fetih hareketlerine devam edilmekle beraber, askerî zaferler, çöl uzun süren savaşlar sonunda kazanılabildi. Devleti güçlendirmek amacıyla bazı yenilikler yapılmaya çalışıldı. Ancak, yapılan yeniliklerin köklü değişiklikler olmaması, iç ve dış sorunların giderek artması nedeniyle istenilen sonuç alınamadı.
DURAKLAMANIN NEDENLERİ
16. yüzyılın ikinci yarısı ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nin durumuna kısaca bakıldığında devletin sorunlarının iç ve dış nedenlerden kaynaklanmakta olduğu görülür.
A- İÇ NEDENLER
Devlet idaresinin Merkezi yönetimin bozulması
Askeri teşkilatın bozulması
İlmiyenin(eğitimin) bozulması
Maliyenin(Ekonomi) bozulması
Toplum yapısının bozulması
Coğrafi keşifler sonucu Osmanlı ticaret gelirlerinin azalması,Avrupaki altının çoğalmasıyla Akçenin değer kaybetmesi
Toprak sisteminin bozulması
Eyalet yönetiminin bozulması
Toplum yapısının bozulması
Osmanlı toplumunun kozmopolit yapısı
B- DIŞ NEDENLER
Devletin doğal sınırlarına ulaşması(Doğuda İran, Kuzeyde Rusya,Batıda Avusturya)
Avrupa da merkezi krallıkların kurulması(Topun kullanılması,Feodalitenin çözülmesi)
Avrupa'da Rönesans ve Reform sonucu bilim ve tekniğin gelişmesi
Avrupa'nın coğrafi keşifle zenginleşmesi(Altın ve gümüş Avrupa'yı zenginleştirdi)
DURAKLAMANIN NEDENLERİ
16. yüzyılın ikinci yarısı ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nin durumuna kısaca bakıldığında devletin sorunlarının iç ve dış nedenlerden kaynaklanmakta olduğu görülür.
A- İÇ NEDENLER
l.Osmanlı İmparatorluğu'nun Çok Uluslu Bir Karaktere Sahip Olması İmparatorluğun Karakteri :
Osmanlı İmparatorluğu değişik ırk, dil, din ve kültürde olan milletlerden meydana gelmişti. Müslüman halk imparatorluğu yönetiyor ve yeni topraklar fethediyordu.
Fakat zamanla yeni fethedilen yerlerde düzenli bir sistem kurulamadı.
Merkezden uzak yerlerin yönetiminde problemler ortaya çıktı.
Sınırların genişlemesi de aynı hızla devam etmedi.
Devletin kuvvetli ve adaletli yönetimi devam ettiği sürece çeşitli milletler bir arada huzur içinde yaşıyordu. Fakat devlet düzeninin bozulması ve kanunların tam olarak uygulanmaması hoşnutsuzluklara neden oldu.
Padişahların Durumu
Osmanlı İmparatorluğu'nda bütün güç padişahlarda toplanmıştı. Dolayısıyla onların durumu ülkeyi doğrudan etkiliyordu. Osmanlı padişahları genellikle ülkeyi kendileri yönetir ve sefere ordunun başında giderlerdi Duraklama Devrin'de bu durum ortadan kalktı.
Tahta geçen bazı padişahların küçük yaşta ve tecrübesiz olmaları
Bu devrin Osmanlı padişahları devlet yönetimini kendi ellerinde tutmuyorlar ve ordunun başında sefere gitmiyorlardı.
Kanunîden sonra yerine geçen II. Selim ve onun oğlu III. Murat, devlet işleriyle yeterince ilgilenmedikleri gibi, savaşlara da gitmediler.
17. yüzyılda, devletin başına geçen padişahların bir kısmı, çocuk yaşta tahta çıkmışlardı.
Padişahların iyi yetişmemiş olması
Padişahların tecrübesizliğinden yararlanan saray kadınlarının ve ağalarının devlet yönetiminde etkili olmaları
Şehzadelerin sancaklara gönderilmemesinden dolayı, devlet işlerinde yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadan devletin başına geçmeleri
Sokullu Mehmet Paşa öldüğünde padişah III. Murat idi (1574-1595). Bu hükümdar zayıf iradeli birisiydi. III. Murat devrinde devlet yönetimine saray kadınları karışmaya başladı. Ahmet (1603-1617) çocuk yaşta, 14 yaşında, hükümdar oldu.
Bu zamana kadar şehzadeler sancağa çıkıp tecrübe kazanırken I.Ahmet bundan mahrum kalmıştı.
I.Mustafa (1617-1618) ve (1622-1623) yıllarında iki defa padişah olmasına karşılık hükümdarlık yapacak durumda değildi.
I.Osman (1618-1622) iyi niyetli olmasına karşılık devlet yönetimi konusunda tecrübesizdi. II. Osman'da 14yaşında hükümdar olmuştu.
IV.Murat (1623-1640) XVII. yüzyılın en değerli padişahı olmasına karşılık yeterli devlet adamlarına sahip değildi.
I.İbrahim (1640-1648) uzun yıllar sarayda kafes hayatı yaşadığından hükümdarlık konusunda çok eksikti.
IV. Mehmet (1648-1687) yedi yaşında padişah oldu. Devlet işlerini tamamen Köprülülere bıraktı.
2- Veraset Usûlünün Değişmesi
Osmanlı Devleti'nin veraset yönetimi Duraklama Devrinde
değişikliğe uğradı. Osmanlı klasik devrinde farklı olarak, l. Ahmet zamanında (1603-1317) padişahlığın babadan oğula değil, Osmanlı hanedanı içinde "ekber ve erşad" yani en büyük ve en akıllısına geçmesi esası benimsenmiştir.
Bu sistemin kabulünden sonra şehzadelerin sancağa çıkma usûlü kaldırılmış, onun yerine kafes usulü getirilmiştir.
Sancağa çıkma usulünün kaldırılmasıyla şehzadeler saraya hapsedilmiş, yönetim konusunda tecrübe kazanmadan padişah olmuşlardır.
Sancağa çıktıktan sonra hükümdar olan son padişah III.Mehmet'tir. Kafesten tahta çıkan ilk
hükümdar da I.Ahmet'tir.
Osmanlı Veraset Sistemindeki Değişmeler
Osman ve Orhan Beyler zamanında ülke hükümdar ailesinin ortak malı idi.
I.Murat'tan itibaren ülke sadece padişah ve oğullarının sayıldı.
Fatih Sultan Mehmet en güçü olanın tahta geçme anlayışını getirdi. Ülke padişahın malı sayıldı. (Kardeş katliyle amaç ülkenin birliğini sağlayarak bölünmesini önlemek ve en güçlü olanın başa geçmesi sağlamaktı.)
1. Ahmet (Duraklama Devri) döneminde yapılan değişiklikle Osmanlı Hanedanı içinde en yaşlı ve akıllı olanın (EKBER ve ERŞED) padişah olması esası benimsendi.
3- Devlet Adamlarının Yetersizliği
4- Devlet adamlarının pek azı makamlarının gerektirdiği tecrübe ve bilgiye sahip olması
5-Önceki devirlerdeki gibi devlet adamlarında tecrübe ve bilgiye bakılmadan rüşvet ve iltimasla devlet makamları dağıtılması
6-Rüşvetle göreve gelenler, verdiklerini geri almak için halka ağır vergiler yüklüyorlardı ve bu tutumlarıyla, ülkede hoşnutsuzluğa neden olmaktaydılar.
7- Diğer yandan, görevin gerektirdiği yeterlikte olmadıklarından, işlerin aksamasına neden oluyorlardı.
8- Sadrazamlar görevlerinde fazla kalamıyorlar ve azlediliyorlardı.
XVII. Yüzyılda bu göreve 61 kişi gelmiştir. Bunlar içinde sadrazamlık görevinde dört saat kalanlar bile vardı. Halbuki bu zamana kadar geçen üç yüzyılda Osmanlı Devleti'nde 55 sadrazam görev yapmıştır. 17. yüzyılda göreve getirilen sadrazamlar ve diğer devlet adamları, getirildikleri görevlere uygun nitelikte değildiler.
9- Önceden ilmiye zümresi (ulema, ilim adamları) geleceklerinden emin oldukları için, kendilerini ilme verirler, adaletten ayrılmazlardı. Duraklama Döneminde kadılık, müezzinlik, müderrislik de satılmaya veya etkili kişilerin akraba ve çocuklarına verilmeye başlandı.
10- Saray Kadınlarının Yönetimde Etkili Olmaları
Padişahların çocuk denilecek yaşta hükümdar olmaları anneleri yani Valide Sultanların devlet yönetiminde etkili olmalarına neden olmuştur. Valide Kösem Sultan ve Turhan Sultan bu dönemin meşhur şahsiyetleridir. Ayrıca padişah hanımlarının ve cariyelerin de yönetimde etkileri görülmüştür.
Eyalet Yönetiminin Bozulması
12- Eyaletlere iltimas (kayırma) ya da rüşvetle tayin edilen valiler, kadılar ve diğer görevliler bilgi ve tecrübe bakımından yeterli değillerdi.
13- Bunlar gittikleri yerlerde halkı soyuyorlar, merkeze iyi görünmek için de bol bol hediyeler gönderiyorlardı.
14- Her tarafta eşkiyalar türedi. Geniş ölçüde ayaklanmalar meydana geldi.
15- Halkın can, mal ve namus güvenliğinin kalmaması Osmanlı yönetiminde yeni problemlere neden oluyordu.
XVII. yüzyılın başında I. Ahmet tarafından çıkarılan "Adaletnâme" de bu durumun önlenmesi için gerekli tedbirler belirtilmiştir.
Ordu ve Donanmanın Bozulması
III. Murat döneminden itibaren kapıkulu ocaklarına kanunlara aykırı asker alınarak sayılarının artırılması
Yeniçerilerin geçim sıkıntısını ileri sürerek askerlik dışında işlerle uğraşmaları
İltizam sisteminin yaygınlaşması üzerine tımar sisteminin önemini kaybetmesi ve eyaletlerde
asker yetiştirilmemesi
Denizcilikle ilgisi olmayan kişilerin donanmanın başına getirilmesi Avrupa'da meydana gelen harp teknolojisindeki gelişmelerin takip edilmemesi
Devşirme Sisteminin Bozulması
Bu dönemde Kanun-u Kadim'e aykırı olarak Yeniçeri Ocağı'na rastgele kişiler alındı. Yeniçerilerin sayısı artarken değerleri azaldı. III. Murat oğullarının sünnet düğününde halkı eğlendiren bazı Hıristiyan hokkabaz ve canbazları Yeniçeri Ağası Ferhat Ağa'nın karşı çıkmasına rağmen ocağa aldı. Böylece o zamana kadar uygulanan devşirme sistemi bozuldu. Devşirme sisteminin uygulanmaması sonucunda askerlikle ilgisi olmayan kişiler ocağa girmiş ve ocağın disiplini bozulmuştu.
Yeniçeri İsyanlarının Artması
Özellikle XVII. yüzyılda yeniçeriler sık sık ayaklanarak ülkede askeri diktatörlük kurdular. Çıkardıkları isyanlarla istediklerini yaptırmaya başladılar. II. Osman'ın öldürülmesinden sonra etkilerini gittikçe artırdılar. Bu dönemden itibaren "Ocak devlet içindir" anlayışının yerine "Devlet ocak içindir" anlayışı aldı. Bu durum II. Mahmut devrinde Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına kadar devam etti.
Eyalet Askerlerinin Öneminin Azalması
Kapıkulu askerlerinin bozulduğu sırada eyalet askerleri de tımarlarının dağıtılmasındaki adaletsizlik ve haksızlık yüzünden eski güçlerini kaybettiler. Dirlikler beylerine, sancak beylerine ve savaşçı eyalet sipahilerine verilmesi gerekirken askerlikle ilgisi olmayan saray mensuplarına ya da para bulmak amacıyla mültezimlere veriliyordu. Dirlik sahipleri dirliklerinin bulunduğu sancaklarda oturmuyorlardı.XVI. yüzyılda tımarlı sipahilerin sayısı 140 bin kişi iken XVII. yüzyılda bu sayı yetmiş bine düşmüştü. Bütün bunlar Osmanlı Devletİ'nin hem askeri kuvvetten mahrum kalmasına, hem de imparatorluk ekonomisinin temeli olan tarım ve hayvancılığın gerilemesine neden olmuştur.
Osmanlı Donanmasının Bozulması
Osmanlı donanması Barbaros Hayreddin Paşa'nın vefatından sonra yerine denizci olmayan Sokullu Mehmet Paşa'nın tayin edilmesiyle XVI. yüzyılın ikinci yarısında bozulmaya başladı. Bundan sonra da denizcilikle ilgili olmayan kişiler donanmanın başına getirildi. Girit'in fethinden sonra da donanmaya önem verilmeli.
Askerlik Konusunda Avrupa'daki Gelişmelerin Takip Edilmemesi
Avrupa'da XV. ve XVI. yüzyıllarda ordu ve donanma konusunda önemli gelişmeler meydana geldi. Bu gelişmeler sonraki dönemlerde de devam etti. Osmanlı Devleti ise XVIII. yüzyıla kadar bu gelişmelerden habersiz kaldı.
Yeniçeri teşkilatında "OCAK DEVLET İÇİNDİR" ilkesi yerini "DEVLET OCAK İÇİNDİR" ilkesine bırakmaya başlamıştır.
Siyasallaşan Yeniçerilerin kanunların dışına çıkmaları, görevlerini yapmamaları, devlet
yönetimine müdahale etmeleri ve devletin olanaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmaları
Eyalet askerleri de tımarların dağıtılmasında gösterilen adaletsizlik ve haksızlık yüzünden eski önemlerini yitirdiler. Bu durum da tımarlı sipahilerin bozulmasına,imparatorluğun ekonomik temeli olan tarım ve hayvancılığın gerilemesine yol açtı.
Padişahların ordunun başında sefere çıkmamaları.
Not: Ordunun başında ilk kez sefere çıkmayan padişah II. Selim 'dir.
(İlmiye Teşkilatının) Eğitim Sisteminin Bozulması
Osmanlı eğitim sisteminin temelini oluşturan medreselerin çağın gerisinde kalması ve Avrupa'da eğitim alanında meydana gelen yeniliklerin takip edilmemesi Pozitif bilimlerin medreselerin müfredatından çıkarılması Medrese öğrenimi görmemiş pek çok kişiye ilmi rütbeler verilmesi
Yeni doğmuş çocuklara müderrislik ünvanının verilmesi ve beşik uleması diye adlandırılan bir sınıfın ortaya çıkması
17- Osmanlı eğitim sisteminin duraklama devrinde, önceki devirlerdeki üstünlüğü devam etmedi. Avrupa Coğrafya Keşifleri, Rönesans ve Reform hareketleri ile büyük bir gelişme göstermişti. Osmanlı uleması ise bu gelişmelere ayak uyduramadı.
18- Tıp, felsefe, matematik, gibi bilimlerde ders okutabilecek müderris yetişmedi.
19- Pozitif bilimler tamamen ihmale uğradı.Medreselerde okutulan pozitif bilimlerin ihmal edilmesi bilim ve teknik alanında Avrupa'nın gerisinde kalınmasına sebep olmuştur.
20- Medrese öğretimi yapmayan birçok kişiye ilmi rütbe verilmeye başladı. Rüşvet ve iltimas ulema arasında da görüldü. Bazı kişilerin yeni doğmuş çocuklarına "müderrislik" payesi verildi. Böylece "beşik uleması" denilen yeni bir sınıf ortaya çıktı. Rüşvet ve iltimas o derece yaygınlaştı ki III. Murat'ın ve daha sonra oğlu III. Mehmet'in hocasının oğlu henüz küçük yaşta Mekke kadısı, arkasından İstanbul kadısı tayın edildi. Bu çocuk iki ay sonra Anadolu Kazaskeri olduğunda henüz yırmidokuz yaşındaydı. Diğer oğlu ise yirmibeş yaşında İstanbul kadısı oldu.
21- Bu devirde ulema nüfusunu kendi çıkarları için kullanmaya başladı. Bazen askerlere karşı, bazen de askerlerle beraber saraya hücum ettiler
22- İlmiye sınıfının bozulması, bu sınıfın denetimindeki adalet, eğitim ve belediye işlerinin de bozulmasına yol açmıştır.
Toprak Yönetiminin Bozulması
24- 16. yüzyılda devletin en çok önem verdiği konuların başında, toprak yönetimi geliyordu. Toprak konusunda en küçük bir düzeltme dahi sadrazamın onayını gerektiriyordu. Dirlikler, hak edenlere veriliyordu, böylece bu kişiler, gayret ve fedakârlık hissi ile daha çok çalıştıklarından üretim düşmüyordu. 17. yüzyılda dirliklerin, hak edenlere verilmeyip satılmaya başlanması sonucu toprak gelirlerinde azalmalar görüldü.Bu durum sadece ordunun bozulmasına değil, ekonomik, sosyal ve idari alanda bir çok problemin doğmasına sebep olmuştur.
25- Tımar sisteminin bozulmasıyla üretim azalması, askerden kaçma ve iç göçün artması NOT:Tımarlı Sipahilerin zayıflaması, devletteki askeri dengeyi bozdu. Yeniçerilerin dahada güçlenmesine neden oldu.
Ekonomik Durumun Bozulması
Duraklama devrinde maliye bozuldu ve gelir kaynakları azaldı. Masraflar ise giderek arttı. Bu durumun ortaya çıkmasında şunlar etkili oldu
27- Savaşlarda elde edilen ganimetlerin, yabancı devletlerin verdiklerj vergilerin ve hediyelerin azalması.
28- XVII. yüzyılda savaşların uzun sürmesi ve genellikle yenilgiyle sonuçlanmasının savaş masraflarını arttırması.
29- Saray masraflarının artması (Örneğin Kanuni zamanında beş milyon akçe olan sarayın mutfak masrafı III. Murat devrinde yirmi bir milyon akçeyi bulmuştur.)
30- Sık sık padişah değişikliği yüzünden, ödenen cülus bahşişlerinin artması.
31- Kapitülasyonlar yüzünden gümrük gelirlerinin azalması.
32- Savaşların uzun sürmesi, güvenliğin bozulması, tımarların iyi yönetilememesi yüzünden toprak gelirlerinin azalması.
33- Coğrafi Keşiflerin etkisiyle ticaret yollarının yön değiştirmesi ve gümrük gelirlerinin büyük ölçüde azalması
34- Coğrafi Keşiflerle Avrupa'ya gelen altın ve gümüşün çeşitli yollarla gümrüksüz olarak Osmanlı ülkesine girmesi ve Osmanlı parasının değer kaybetmesi
35- Avrupalıların sömürge yoluyla elde ettikleri gelirler altın ve gümüş miktarını arttırdı. Bu durum Osmanlı parasının değerinin düşmesine neden olmuştur.
j) Osmanlı Devleti'nin ihtişamına paralel olarak ülkede lüks ve israfın artması k) Venedik ve Fransa'ya verilen kapitülasyonlardan sonra İngiltere ve Hollanda'ya kapitülasyon verilmesi
l) XVII. yüzyılda Avusturya ve İran ile yapılan savaşların yüklü harcamalara yol açması m) İhracatın azalması, ithalatın artması ve kapitülasyonların giderek Avrupalı devletlerin sömürü aracı haline gelmesi
n) Sömürgelerden Avrupa'ya yüklü miktarda altın ve gümüşün gelmesi, bu madenlerin bir miktarının Osmanlı ülkesine girmesi ve paranın değerini düşürerek enflasyonu artırması
Vergilerin yükseltilmesi üzerine köylerde yaşayan insanların vergilerini ödeyemeyerek tarımsal üretimi bırakmaları
p) Rüşvet ve iltimasın yaygınlaşması
Toplum Yapısının Bozulması
Yönetim, ekonomi adaletteki bozulmalar Anadolu, Rumeli ve diğer eyaletlerde iç isyanların çıkmasına neden olmuştur.
XVII yüzyılda doruk noktasına ulaşan Celâli isyanlarıdır. Çıkan isyanlar sonunda halk büyük zararlara uğramış, isyanların yoğunlaştığı yerlerde hayat çekilmez bir hal almıştır.
Tarım ve hayvancılık zarara uğrayınca önemli bir geçim kaynağı gelir getirmez olmuştur.
Nüfusun hızla artması ile de Anadolu ve Rumeli topraklarında başıboş dolaşan binlerce insan ortaya çıkmıştır.
İç isyanların bastırılmasında kullanılan yöntemler de halkla devlet arasındaki güveni sarstı.
Bütün bunlarla ahlakı kültürel ve ekonomik açıdan bozukluklar giderek yaygınlaştı.
Nüfusun artışı ile işşiz ve topraksız insanların ortaya çıkmıştır.
Osmanlı toplumunun değişik din, mezhep ve uluslardan oluşması nedeniyle bu unsurlar merkezi otoritenin bozulmasıyla dağılma eğilimi içine girmişlerdir.
Tımar sisteminin bozulması, j) Nüfusun artması
k) Devletin çok uluslu ve çok dinli bir yapıda olması
DIŞ NEDENLER
İmparatorluğun Doğal Sınırlara Ulaşması
Doğal sınır, coğrafî engeller ve güçlü devletler anlamına gelir.
Devlet çöl, dağ ve deniz gibi doğal engellerle karşılaştı. 16. yüzyıl sonlarında imparatorluğun sınırları doğuda İran dağlarına, Azerbaycan ve Hazar Denizi'ne kadar genişlemişti. Güneyde Büyük Sahra'ya ve Hint Okyanusuna kadar uzanmıştı. Batıda ise sınır Adriyatik'e dayanmıştı. Bu nedenle mevcut sınırların daha fazla genişlemesi artık olanaksız duruma gelmişti.
Bunun yanı sıra, özellikle Avrupa'da güçlü devletlerle komşu durumuna gelinmişti. Devletin ilerleme gücünün tükendiği bir dönemde, merkezden uzak sınırların ötesinde yeni fetih hareketlerine girişmek son derece sakıncalıydı, ancak bu durum yöneticilerce dikkate alınmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu XVI. yüzyılın sonunda 20 milyon kilometre kareye ulaşan genişliğe ve 100 milyona yaklaşan bir nüfûsa sahip olmuştu. Osmanlı imparatorluğu bu dönemde çok kuvvetli devletlerle sınır olmuş, büyük denizlere ve çöllere kadar olan ülkeleri ele geçirmiştir. Bu durum devletin ilerleme imkânlarını sona erdirmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun sınırları doğuda İran dağları, Azerbaycan ve Hazar Denizi'ne, Umman Denizinden Habeşistan'a ve oradan da büyük Sahra ve Fas'a uzanmıştır. Kuzeyde bütün Karadeniz kıyıları, Kırım yarımadası, Ukrayna stepleri ve Macaristan'ın büyük kısmı ele geçirilmiş, batıda ise sınır Adriyatik ve Yunan Denizi'ne ulaşmıştı.Osmanlı imparatorluğu güneyde Büyük Sahra ve Hint Okyanusu'nu aşamamış, doğuda İran Dağları doğal sınır oluşturmuş ve Safevi Devleti Osmanlı ilerlemesini durdurmuştur. Batıda Osmanlı'nın karşısına Avusturya, Lehistan, Venedik ve Roma Germen imparatorluğu çıkmıştır. Duraklama Devrinde doğuda ve batıda uzun süren savaşlara girilmiş ve bu savaşlarda doğru dürüst kazanç elde edilmemiştir. Kuzeyde gittikçe güçlenen Rusya'da önemli bir problem oluşturmuştur.
Avrupalıların Osmanlı Devleti'ne Karşı Olan Durumları : (Haçlı ruhunun yeniden canlanması)
Osmanlılar Rumeli'ye ayak bastıkları andan itibaren Avrupa Hıristiyan dünyasının tepkisiyle karşılaştılar. Zaman zaman ittifaklar kurarak Osmanlıların karşısına çıkan Avrupa orduları ilerleyişi durdurmak istedilerse de başarılı olamadılar. Balkanlarda bulunan krallıklar Osmanlı ilerlemesini durduracak güçte olmamalarına karşılık XVI. yüzyıl Avrupa'nın güçlü devletleriyle mücadeleler başladı. Osmanlı ilerleyişinin hızı kesilince Avrupalılar büyük saldırılara başladılar.
Avrupalıların Bilim ve Teknikte ilerlemeleri
Avrupalılar Rönesans ve Reform hareketleri sonunda gelişmelerini engelleyen faktörleri ortadan kaldırdılar. Bilim ve teknik sahasında önemli gelişmeler gösterdiler. Avrupa bu gelişmelerle ekonomi ve teknik sahasında çok güçlendi, fikir hayatı gelişti. Askeri bakımdan büyük ordular kuruldu, yeni silahlar yapıldı. Denizcilik sahasında önemli ilerlemeler meydana geldi.Buna karşılık Osmanlı Devlet teşkilatı bozulmuş, ordunun gücü ortadan kalkmış, bilim ve teknik alanlarında ise önemli bir ilerleme meydana gelmemiştir.
Avrupalıların Coğrafya Keşiflerini Gerçekleştirmeleri
Avrupalılar XV. yüzyıl sonlarında ve XVI. yüzyılda coğrafya keşiflerini yaptılar. Keşfettikleri yerlerin değerli madenlerini Avrupa'ya taşıyarak sömürgeciliğe başladılar. Bu durum Avrupa'nın zenginleşmesine ve sanayi için gerekli sermayeyi elde etmelerine neden oldu. Yeni ticaret yollarının bulunmasıyla da Avrupalılar kendilerine gerekli mallan doğrudan almaya başladılar, İslâm ülkelerinin aracılığına ihtiyaç duymadılar. Bu durum başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere İslâm Dünyasının gümrük gelirlerinden mahrum kalmasına, dolayısıyla fakirleşmesine neden oldu.
Bütün bu nedenlerle Osmanlı Devleti "Duraklama Devri" ne girdi. Anarşinin Hortlaması Ve Köprülüler
IV. Murad'ın yerine kardeşi İbrahim Han (1640-1648) geçti. Onun saltanatı yıllarına Samur Devri denmektedir. Saltanatının ilk yarısı, ağabeyinin devrinin devamı gibidir. İkinci yarısında huzur bozulur ve anarşi hortlar.
Bu hükümdar zamanında büyük ve uzun bir Venedik savaşı başlar. Donanma-yı Hümayun İstanbul'dan hareket eder (30 Nisan 1645). Büyük bir Türk ordusunu Girit adasına çıkartmaya başlar (24 Haziran sabahı). Hanya fethedilir (22 Ağustos). Resmo alınır ve Kandiye muhasarası başlar (7 Temmuz 1647). İpsara'da Venedik donanması ezilir (9 Mart 1648). Ancak Kandiye bir türlü düşürülemez. Bütün Avrupa'dan çok büyük ölçüde yardım alan Venedik Cumhuriyeti Girit'te tutunmak için büyük azim gösterir ve Kandiye kalesini vermez. İki tarafın akıl almaz kayıpları içinde savaş uzayıp gider. Venedik, Ege ve Doğu Akdeniz'de son üssünü kaybetmemek için azimli gibidir.
Sultan İbrahim, bir ihtilalle tahttan indirilip ağabeyi II. Osman gibi katledilir. Yerine büyük oğlu IV. Mehmed'in (1648-1687) saltanatı başlar. Ancak yeni padişah 6.5 yaşında olduğu için iktidar çeşitli ellerde dolaşır. Önce Kösem Mahpeyker Büyük Valide Sultan saltanat naibesi olur. IV. Murad'la İbrahim Han'ın annesi ve IV. Mehmed'in babaannesidir. Türk tarihinin en meşhur kadınıdır. Fakat bu iyi bir şöhret değildir. Zekâsı derecesinde muhteristir. Onun 3 yıllık (1648-1651) saltanat naibeliği devrine Ağalar Saltanatı denir. Zira gerçek iktidar "ağalar" denen Yeniçeri ağalarındadır. Kösem Sultan iktidarı onlarla paylaşır. Devir yolsuzluk, rüşvet ve anarşi devridir. Kösem Sultan öldürülür. Yerine gelini IV. Mehmed'in annesi Hadice Tarhan Valide Sultan, saltanat naibesi olur. O, kayınvalidesi gibi nefsi için her şeyi yapabilen, yalnız şahsını düşünen bir kadın değildir. Çok yüksek ahlâklı, akıllı, devletin üzerine titreyen bir genç kadındır. Cihan devletinin naibesi olduğu zaman ancak 24 yaşındadır. Devletin uçuruma gittiğini gören devlet adamlarınca desteklenir. Kösem ortadan kalkar kalkmaz onunla işbirliği yapıp devleti soyan 38 ağa idam edilir.
Tarhan Sultan, tam 5 yıl çok akıllı denge hesaplarıyla devletin yüksek menfaatlerini savunur ve adam arar. 10 sadrazam değiştirir. Hiç birisi beklenen liyakatı gösteremez. Nihayet müşavirlerinin tavsiyesiyle bir hayli korka korka, pek de ümitli olmayarak, ihtiyar, şöhretsiz bir vezire, Köprülü Mehmed Paşa'ya mühr-i hümayunu verir (15 Eylül 1656). Köprülü'yü istediği selahiyetlerle donatır ve naibelikten şan ve şeref içinde çekilir. 29 yaşındadır ve oğlu IV. Mehmed artık 15 yaşına gelmiştir. Fakat II. Selim tipinde, devlet işlerine karışmak istemeyen bir hükümdardır. Bütün selahiyet Köprülü Mehmed Paşa'da toplanır. Böylece 1683'e kadar 27 yıl sürecek Köprülüler devri başlar ki, bazı tarihçilerce hatta Kanunî devri ile mukayese edilmeye lâyık görülen bir şan ve şevket devridir.
Anarşinin Hortlaması Ve Köprülüler
İhtiyar Köprülü'nün üstadı IV. Murad'dır. O padişahı taklid etmeye çalışır ve zulmuyle beraber taklid eder. Epey kan döker. Fakat anarşinin kökünü kazır. Erdel'e giderek buradaki anarşiyi bertaraf eder. Sonra Anadolu'da Celalîler üzerine yürür. Kırım Hanı Mehmed Giray, Pripet bataklıklarının doğusunda Çernigov'un 150 km. batısında Konotop zaferini kazanır (12 Temmuz 1659). 120.000 Rus askeri muharebe meydanında kalır ve 50.000'i Türklere esir düşer. Başkumandan Prens Trubeçkoy ve bütün maiyyeti ölüler arasındadır.
Köprülü'nün 5 yıllık iktidarının son günlerinde tarihin en büyük İstanbul yangını olur
(25 Temmuz 1660). Şehirde 8.000 ev, 300 saray, 360 cami ve mescid, 100 ticaret hanı, 40 hamam ve daha pek çok bina yanar. 4.000 kişi yanarak ölür veya yaralanır. Köprülü'nün yerine 27 yaşındaki oğlu Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa, aynı geniş selahiyetlerle sadrazam olur (30 Ekim 1661).
56.5 yıllık bir sulhtan sonra Almanya'ya harp ilan edilir (12 Nisan 1663). Uyvar fethedilir (24 Eylül). İkinci defa Alman seferine çıkan Köprülüzade, Serinvar'da Almanlar'ı ezer (5 Haziran 1664). Fakat Sen-Gotar'da Almanlarla yenişemez (1 Ağustos). Türkiye'ye çok büyük avantajlar sağlayan Vasvar anlaşması (10 Ağustos 1664), Türk-Alman Harbi'ne son verir. Köprülüzâde Girit işini bitirmeye karar vererek adaya geçer. 3 yıl Girit'te kalır. Nihayet Kandiye fethedilir (27 Eylül 1669). Venedik savaşı biter, Polonya savaşı başlar. IV. Mehmed, 2 Polonya seferi yapar (1672-1673). İlkinde Kamaniçe fethedilir, Polonya ve Galiçya alınarak sınırlar kuzeye doğru fevkalade ileriye götürülür.
Bucaş anlaşması (18 Ekim 1672) ile Polonya bu Türk fütuhatını kabul eder. Fakat şartlarına riayet etmediği için ertesi yıl tekrarlanır. Zorawno anlaşması (27 Ekim 1676), 4.5 yıllık Türk-Leh savaşına son veriri ve Bucaş anlaşmasını teyid eder. Polonya, lüzumsuz şartlarla çok ağır şartlarla ezilmiş olur ve bu ülkede jeopolitik sebeplere oturmayan geçici bir Türk düşmanlığı başlar.Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa, 41 yaşında ölür (2/3 Kasım 1676 gecesi). Hayatının büyük bir kısmı cephede geçtiği için yerine uzun yıllar kaymakamlık (sadrazam vekilliği) yapan eniştesi ve akranı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadrazam olur (1676-1683). Köprülüzade'nin 15.5 yıllık sadareti hem Türkiye tarihinin en uzun süren iktidar devirlerindendir, hem de çeşitli bakımlardan en bahtiyar yıllardandır. Merzifonlu devrinde bu parlaklık zirvesini bulur.
İlk büyük Osmanlı-Rus savaşı 1677'de başlar. O zamana kadar Rusya Türkiye için tamamen ikinci sınıf bir devlettir. Kırım Hanı'nın basit bir tabiidir. IV. Mehmed, Rusya üzerine ikinci seferi yapar (1678-1680). Edirne anlaşması (11 Şubat 1681), bu savaşa son verir. Osmanlı devleti yeni avantajlar sağlar. Mesele, Osmanlı himayesinde bulunan Ukrayna'ya Ruslar'ın müdahalesinden doğmuştur.19 yıla yakın süren Almanya ile sulh, şimdi Çekoslovakya'da kalan Osmanlı topraklarına Alman imparatorluğunun müdahalesi ile bozulur. IV. Mehmed, Edirne'den Almanya'ya hareket eder (1 Nisan 1683). Fakat Belgrad'da kalır.
Anarşinin Hortlaması Ve Köprülüler
Ordu yoluna Sadrazam ve Serdar-ı Ekram Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın kumandasında devam eder. Mustafa Paşa, Kanûnî'den 154 yıl sonra Viyana'yı, Almanya imparatorluğunun başkentini kuşatmaya başlar (14 Temmuz 1683). Kendisinden çok emindir ve bir kaç stratejik ve teknik hata yapar. Bütün Avrupa ayaklanmış ve Almanların yanında yeralmıştır. Büyük bir Haçlı ordusu Viyana'ya yaklaşırken Sadrazam'dan hakaret gördüğü için ona diş bileyen Kırım Hanı Murad Giray Han, düşman ordusuna yol verir ve tek kurşun atmaz. Viyana açıklarında Türklerin Alamandağı dedikleri Kahlenberg'de geçen büyük meydan muharebesinde (12 Eylül 1683), Türk sağ kanadına kumanda eden Vezir Damad İbrahim Paşa'nın ihaneti yüzünden büyük bozgun olur.
Akşam saat 7' de Viyana kurtulur ve bütün Avrupa kiliselerinde şükran çanları çalar. Serdar-ı Ekrem, Budin'e (Budapeşte) geldikten (22 Eylül) sonra, Vezir Kara Mehmed Paşa, müttefik ordunun başkumandanı Polonya Kralı Sobiesky'yi Ciğerdelen meydan muharebesinde -bugünkü Çekoslovakya topraklarında- bozar (7 Ekim). Fakat çok az kuvveti vardır. İkinci Ciğerdelen muharebesini kaybeder (9 Ekim) ve Estergon düşer (1 Kasım).
Düşmanlarının propagandasına kanan IV. Mehmed sadrazamı azletti (15 Aralık). Merzifonlu, Belgrad'da idam edildi. (25 Aralık 1683). Bu da felaket oldu. 1656'da
Merzifonlu'nun kayınbabası ve manevî babası Köprülü Mehmed Paşa'nın iktidara gelmesinden önceki devir başladı. Bir türlü muktedir vezir bulunamadı. Bir sürü liyakatsiz adam birbirini takip etti. Bu sırada Tarhan Valide Sultan'ın ölmüş bulunması, IV. Mehmed'i, dalkavuk olmayan, gerçekleri söyleyen, devlet dostu, tarafsız bir müşavirden mahrum etmişti.
1683 Sonbaharında Türkiye, iki buçuk asır sürecek bir çekilme, gerileme ve çökme devresine girmişti. Viyana kuşatması vesilesiyle Avrupa'yı bir defa daha karşısında birleşmiş buldu. Ancak bu kerre tarihinde ilk defa olarak birleşmiş bir Avrupa'yı yenmeyecek, yenilecektir. Buna rağmen daha 90 yıl kadar bir duraklama devri yaşayacak güçtedir. İspanya'nın Hristiyan aleminin Osmanlı imparatorluğu olan bu devletin nasıl zirveden baş döndürücü bir şekilde yuvarlandığı hatırlanırsa, Osmanlı-Türk inhitatının oldukça yavaş tecelli ettiği ortaya çıkar.
Bu, şüphesiz Türk cihan imparatorluğunun temellerinin pek sağlam atılmış olmasındandır. Bu üstünlük, bir asra yakın bir zaman geçmeden gerçekleşmeyecektitr. Ancak Batı, üstünlüğünün bütün sebeplerini hazırlamıştır. Bütün imkânları ele geçirmiştir veya geçirmek üzeredir. Başta Okyanuslar üzerinde hakimiyet kurması gelmek üzere Doğu'nun henüz farkına varamadığı bir çok değerlere sahip olmuştur. Doğu pek azametli olan mirasını yemektedir. Bu miras, az zamanda tükenecektir.
Felaket Seneleri
1683-1699 büyük savaşına Felaket Seneleri denir. Bu yıllarda Türkiye, tek başına kudretli bir koalisyonla savaşmıştır. Almanya İmparatorluğu, Rusya imparatorluğu, Polonya krallığı ve Venedik Cumhuriyeti, bu koalisyonun büyük devletleridir. Bunlara, Türkiye'nin hemen daimî denecek şekilde harp halinde bulunduğu İspanya krallığı ile bir sürü orta ve küçük boyda devlet de eklenebilir.
En büyük cephe Alman-Türk harbinini cereyan ettiği Macaristan idi. 1684 kuşatmasını savuşturan Budin, 18 Haziran 1686'da Müttefiklerce yeniden kuşatıldı ve çok şiddetli bir savunmadan sonra 2 Eylülde düştü. Şehirdeki (Budapeşte) bütün Türkler kılıçtan geçirildi. Bir kısmı Tuna yoluyla kaçabildi. Budin Beylerbeyisi Vezir Abdurrahman Abdi Paşa, şehitler arasında idi. Şehirdeki 81 cami ve bu adede uygun binlerce Türk bayındırlık eseri temellerine kadar tahrip edildi.
161 yıl önce Kanûnî'nin Macaristan'ı kazandığı Mohaç sahrasında geçen meydan muharebesinde (12 Ağustos 1687) Türk ordusu bozuldu. Macaristan'ın büyük kısmı Almanlarca işgal edildi. Diğer cephelerde de durum iyi değildi. Venedikliler, Atina'yı (25 Eylül 1687) ve Mora'yı aldılar. Yalnız Polonya ordusu Kamaniçe'de bozuldu (3 Eylül 1687). IV. Mehmed tahttan indirildi. 46 yaşında idi ve 39 yıldan fazla bir zamandan beri tahtta bulunuyordu. Yerine sırasıyla kardeşleri III. Süleyman (1687-1691) ve II. Ahmed (1691-1696) geçti.
Almanya cephesinden kötü haberler gelmekte ve İstanbul'u alt üst etmekte devam etti. Eğri (14 Aralık 1687), İstolni-Belgrad (6 Eylül 1688) düştü. 1688'de bugünkü Macaristan'ın hemen hemen tamamı kaybedilmiş bulunuyordu. Bozgun devam etti. Belgrad (8 Eylül 1688), Banyaluka (4 Eylül), Zvornik (4 Ekim) birbiri ardı sıra Almanların eline geçti. III. Süleyman sefer-i hümayuna çıkmaya karar verdi. Edirne'den Sofya'ya geldi (6 Haziran-25 Haziran 1689). Fakat ileri gitmedi. Batucina ve Niş'te Türk orduları Almanlarca bozuldu (30 Ağustos ve 24 Eylül 1689). Çare olarak Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa, sadarete getirildi (25 Ekim 1689). Köprülü Mehmed Paşa'nın ortanca oğlu ve Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa'nın kardeşi idi. Sert tedbirler aldı, sefere çıktı (13 Temmuz 1690) ve Belgrad'ı geri aldı. Bu sırada Almanlar Erdel'i de işgal ettiler (4 Aralık 1691).
Köprülüzade Almanlar üzerine ikinci seferine hareket etti (14 Haziran 1691). Fakat Salankamen'de şehit olması üzerine Ordu-yı Hümayun bozuldu (19 Ağustos).
Venedikliler Girit'e asker çıkarmak istediler. Fakat defedildiler (28 Ağustos 1692). Ama Sakız adasını işgal edebildiler (21 Eylül 1694). Bu günlerde IV. Mehmed'in büyük oğlu II. Mustafa amcasının ölümü üzerine tahta çıktı (6 Şubat 1695). Vesir Mezomorta Hüseyin Paşa Venedik donanmasını Sakız Boğazı ve Koyun Adaları açık deniz muharebelerinde ard arda iki defa bozdu (9 ve 18 Şubat 1695) ve Sakız'ı geri aldı (22 Şubat). Yera'da Venedik donanmasını bir defa daha bozdu (19 Eylül).
Felaket Seneleri
II. Mustafa ilk seferine çıktı. Transilvanya'da Lugoş meydan muharebesinde Alman ordusunu yendi (22 Eylül 1695). Çar Büyük Petro ise Azak (Rostov Hanlıkları) önünde bozuldu (13 Ekim 1695). Fakat ikinci teşebbüsünde Azak'ı aldı (6 Ağustos 1696). II. Mustafa, Almanlar üzerine ikinci sefer-i hümayuna çıkıp Olaş'ta Alman ordusunu bozdu (27 Ağustos 1696). Ertesi yıl üçüncü seferini yaptı. Ancak Senta'da (11 Eylül 1697) Tuna köprüsünün çökmesi üzerine iki yakada kalan Türk ordusu bozuldu. Bu suretle Macaristan'ı geri almak için açılan sonuncu sefer netice vermedi. II. Mustafa bir yıl içinde çok büyük hazırlıklar yapıp Macaristan'ı almak istiyordu. Fakat herkes harpten bıkmıştı. Dehşetli bir sulh isteği vardı. Padişah boyun eğdi.
Sulh müzakereleri uzun sürdü, çetin geçti. Türk baş murahhası Reisülküttab Mehmed Rami Efendi tarafından büyük dirayetle idare edildi. Bu suretle Karlofça Barış Anlaşması imzalandı (26 Ocak 1699). Osmanlı devletinin toprak verdiği ilk anlaşmadır. Bu suretle 16 yıl devam eden ve Osmanlı tarihinde Felaket Seneleri diye anılan büyük savaş bitti. Türk kaybı çok mühimdi: Almanya'ya 249.000, Venedik'e 42.000, Polonya'ya 45.000, Rusya'ya 20.000, toplam 356.000 km2 toprak veriliyordu ki, en mühimleri Macaristan, Hırvatistan, Slovenya, Slovakya, Transilvanya (Almanya'ya), Mora (Venedik'e), Podolya, Türk Galiçyası (Venedik'e), Azak (Rostov) çevresi (Rusya'ya) idi.
II. Mustafa Edirne Vakası (22 Ağustos 1703) denen uğursuz bir ihtilalle tahttan indirildi ve bir kaç ay sonra kederinden öldü. Yerine kardeşi III. Ahmed (1703-1730) padişah oldu. 40 yıla yakın bir zamandan beri padişahların daa çok Edirne'de oturmak adetlerine de son verildi. II. Mustafa, şehzadeliğinde seferlerde bulunarak yetişmiş son harp adamı padişahtır ve ondan sonra padişahların bizzat orduya kumanda etmeleri, sefere çıkmaları adeti kalkmıştır.
XVIII. asrın eşğinde Türkiye devleti, Viyana Bozgunu ile patlak veren büyük ve derin zaaflarını ortaya koymuş durumdadır. Eski gücünden çok şey kaybetmiştir. Ancak temelleri o derece sağlam atılmıştır ki, gerilemesi ve çökmesi için daha asırlar gerekecektir. İkinci cihan harbinden sonra İngiliz ve Fransız imparatorluklarının bir kaç yıl içinde ve Türkiye'nin karşılaştığı dış baskı ve tecavüzler olmaksızın nasıl yıkılıverdiği hatırlanırsa, Osmanlı devletinin yaşama gücü anlaşılır. Osmanlı gücünün, dünyanın geri kalan güçlerinin üzerinde veya onlara eşit olduğu XVI. asır çok geridedir.
Fakat hala devlet, kendisinden sonra gelen en kudretli iki devletin toplam gücü üzerindedir. Ancak Avrupa, müspet bilgi ve tenkidî görüş, teşebbüslerindeki azim ve devamlılık, çalışkanlık ve ileriyi görüş, hırs ve istekle, çoktan Doğu'yu ve Doğu'nun en büyük ve ileri temsilcisi Türkiye'yi geçmişti veya geçmek üzereydi. XVIII. asır içinde hemen bütün müesseseleriyle Avrupa'nın Türklere üstünlüğü açığa çıkacaktır.
Felaket Seneleri
Üstelik Okyanusları ele geçirmesi, Batı'ya büyük bir maddî güç ve zenginlik
kazandıracak, sermaye birikmesi yoluyla dünyanın en büyük kısmını ele geçirmeye hazırlanacaktır. XVIII. asrın ortalarından itibaren Hindistan'daki pek kudretli Türk imparatorluğu birden çöküvermiştir.
1700'de dünya nüfusu 684 milyon kadardır. Asya'da 454.9 milyon, (%67.5), Avrupa'da 134.4 milyon (%19), Afrika'da 71.1 milyon (%10.4), Kuzey Amerika'da 10.8 milyon (%1.6), Güney Amerika'da 10.6 milyon (%1.5), Okyanusya'da 3.1 milyon (%0.5). Büyük devletlerin yüzölçümü ve nüfusları şöyledir: Türk imparatorluğu (15.914.606 km2 , 77.985.000 nüfus), Hindistan Türk imparatorluğu (Timuroğulları) (4.622.885 km2 , 170.000.000 nüfus), İran Türk Safevî İmparatorluğu (1.956.791 km2 , 18.000.000 nüfus), Çin İmparatorluğu (12.268.208 km2 , 120.000.000 nüfus), Fransa krallığı (4. 494.364 km2 , 21.406.000 nüfus), Büyük Britanya krallığı (1.833.478 km2 , 9.011.000 nüfus), (ilaveten aynı kralın hüküm sürdüğü Hollanda: 1.021.274 km2 , 7.530.000 nüfus), Almanya imparatorluğu (803.821 km2 , 22.479.000 nüfus), İspanya krallığı (15. 086.003 km2 , 30.405.000 nüfus), İsveç krallığı (1.278.023 km2 , 4.500.000 nüfus), Venedik Cumhuriyeti (72.683 km2 , 4.800.000 nüfus), Rusya İmparatorluğu (14. 568.540 km2 , 12.000.000 nüfus), Polonya krallığı (760.407 km2 , 12.000.000 nüfus), Fas imparatorluğu (3. 051.699 km2 , 8.000.000 nüfus).
III. Ahmed devrinde dış siyasetin esası Karlofça ile verilenlerin geri alınmasıdır. Bu siyaset silahla yürütülmüş, Rusya ve Venedik'e Karlofça'da verilenler geri alınmış, Almanya'ya verilen topraklar ise büyük gayretlere rağmen geri alınamamış, Polonya'ya verilenler ise alınmak istenmemiştir. Zira Bâbıalî'nin siyaseti Polonya'yı var gücüyle Almanya ve Rusya'ya karşı desteklemek ve bu iki devlet arasında ezilmesini sağlayabilmektir. Prut seferi (1711) ile Rusya'ya baş eğdirilmiştir. Bu sefere kumanda eden Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Baltacı Mehmet Paşa, bugün tamamen masal olduğu kesin şekilde anlaşılan ithamlarla lekelenerek düşürülmüştür. Bu yıllarda İsveç kralı XII. Karl'ın yıllarca Türkiye'de kalması, Avrupa diplomasisinin en mühim davalarından biri haline gelmiştir.
Sonra Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Damad İznikli Şedid Şehid Silahdar Ali Paşa, Mora'yı Venedik'ten geri almıştır (1715). Macaristan'ı Almanya'dan geri almak üzere ertesi yıl çıktığı seferde ise Petervaradin meydan muharebesinde (5 Ağustos 1716) şehid düşmüş ve ordu bozulmuştur. Almanya ve Venedik ile savaş, Pasarofça anlaşması (21 Temmuz 1718) ile sona ermiştir. Bu anlaşma ile Venedik Karlofça ile aldıklarını (Mora vs.) geri veriyor ve bu suretle büyük devletler arasından çıkıyordu. Almanya'dan ise verilenlerin istirdadı şöyle dursun Banat (Tameşvar), Belgrad ve Semendire gibi mühim topraklar ve şehirler bırakılıyordu. Bu anlaşma ile III. Ahmed saltanatının ilk devri kapanır.
Felaket Seneleri
III. Ahmet'in ikinci saltanat devrine "Lale Devri" denir (1718 - 1730). Sadrazam Damat Nevşehirli İbrahim Paşa'nın iktidar yıllarıdır. İbrahim Paşa, iç huzur sağlanılmadıkça ve Avrupa'nın teknik bakımından bazı üstünlükleri alınmadıkça, fütuhat, hatta istirdad siyasetinin mümkün olmadığı inancındaydı. Lale Devri, parlak bir devredir. Savaşlardan, ihtilallerden bunalan İstanbul'un ve onu taklit eden Türk şehirlerinin, hayatın maddi zevklerinden faydalanmak istemesidir. Türk sanatları ve kültürü için bir canlanıştır. Sulh siyasetine rağmen İbrahim Paşa, 1722'den itibaren Doğu'da fütuhata başladı. İran'da Safevi hanedanının çökmesinden doğan büyük buhran, bu fütuhatı mümkün kılıyordu. Batı İran ve Kafkasya'nın İran'ın elinde bulunan ülkeler, toplam olarak 290 000 km2 büyüklüğünde çok değerli topraklar, Türkiye'ye geçti.
Yeniden Hazar'a dayanan Osmanlı devleti, XVI. Asır sonlarındaki doğu sınırını buldu. Hemedan Anlaşması (4 Ekim 1727) ile İran, bu fütuhatı tanıdı. Fakat bu sırada ortaya çıkan, Türklük'ün son cihangiri Nadir han (sonra Şah), Tebriz'i geri aldı. Bu ortamda, uzayan İbrahim Paşa iktidarını kıskananlar, çok aşağılık bir ihtilal çıkartarak, Paşa'yı idam ettirdiler. III. Ahmed, tahttan indirildi (1 Ekim 1730).
Tahta, III. Ahmet'in yeğeni (II. Mustafa'nın oğlu) I. Mahmud (1730 - 1754) geçti. "Patrona İhtilali'ni çıkaranları az zamanda temizledikten sonra, daha mûtedil şekilde Lale Devri'nin hemen bütün geleneklerini devam ettirdi. Onun çeyrek asrı bulan saltanatı, Türkiye'nin son şevket ve bahtiyarlık çağlarından biridir. Almanya ve Rusya imparatorluklarına karşı Türkiye'nin tek başına yaptığı savaş (1736 -1739), Osmanlı devletinin zaferiyle kapandı. Böylece Türkiye henüz, çok güçlü iki imparatorluğu birden tek başına yenebileceğini açıkça ortaya koydu. Belgrad Anlaşması (18 Eylül 1739), Pasarofça ile Almanya'ya verilmiş toprakları Türkiye'ye iade etti. 22 yıl sonra Belgrad, Türkiye'ye dönmüş oldu. İran ile savaş, 1746'ya kadar sürdü. İran'dan yapılan fütuhatın terki ve Kasr-ı Şirin (1639) esaslarına dönülmesi ile son buldu.
XVIII. asrın ortasında, 1750'de, dünya nüfusu 700,4 milyona erişmişti: Asya 447,1 milyon (% 64), Avrupa 152,3 milyon (% 21,7), Afrika 75,1 milyon (% 10,7), Kuzey Amerika 11,7 (% 1,7), Güney Amerika 11,1 milyon (% 1,6), Okyanusya 3,1 milyon (% 0,3), Büyük Devletlerin durumu - ehemmiyet sırasıyla - şöyledir: Türkiye İmparatorluğu (15,538,000 km2, 76,2 milyon nüfus), Fransa Krallığı (1,871,962 km2, 22,7 milyon), Büyük Britanya Krallığı (5,396,262 km2, 13 milyon), Çin İmparatorluğu (10,797,408 km2, 180 milyon), İran Türk İmparatorluğu (1,751,791 km2, 16,5 milyon), Almanya İmparatorluğu ( 834,009 km2, 26,3 milyon), Hindistan Türk İmparatorluğu (3,103,243 km2, 140 milyon), Rusya İmparatorluğu (16,517,455 km2, 15 milyon), Afganistan İmparatorluğu (1,652,042 km2, 15 milyon), Polonya Krallığı (790,400 km2, 15,6 milyon), Prusya Krallığı (121,224 km2, 2,4 milyon).
I. Mahmut'un yerine kardeşi III. Osman (1754-1757), sonra amca oğulları - III. Ahmet'in oğlu - III. Mustafa (1757-1774) ile kardeşi I. Abdülhamit (1774-1789) geçti.
MsXLabs.org & OT
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar...
.
Cevapla
Kapat
Saat: 09:40
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...