Arama


jaws - avatarı
jaws
Ziyaretçi
30 Nisan 2010       Mesaj #14
jaws - avatarı
Ziyaretçi
img biodiesel

BİYOLOJİK YAKITLAR
27012009ys2
Yaşamımızın her alanında, başta petrol olmak üzere, enerjiye olan bağımlılığımız her geçen gün daha da artmaktadır. Bu bağımlılık, özellikle nüfus ve ekonomik büyüme açısından gelişmekte olan ülkelerde daha büyük bir hızla artmaktadır. 1975 yılında yaklaşık dört milyar olan dünya nüfusu, şu satırların yazıldığı an itibariyle (02 Kasım 2008, 23:02) 6,734,277,808 olmuştur
boioil

Diğer taraftan, petrol, doğal gaz ve kömür gibi karbon-bazlı yenilenmeyen enerji kaynaklarının (fosil yakıtların) mevcut rezervlerinin gittikçe azalacakları, başka bir deyişle eninde sonunda tükenecekleri bilinen bir gerçektir. Bugünkü tüketim oranları baz alındığında, yaklaşık olarak, kömürün 250, petrolün 40 ve doğal gazın 70 yıl sonra tükeneceği tahmin edilmektedir. Bütün bunlara bir de, dünya enerji kaynaklarının dünya genelinde adil paylaşılmadığı/tüketilmediği eklendiğinde, konu daha da ciddi ve stratejik bir hal almaktadır. Örneğin, dünya toplam enerji tüketiminin sırasıyla %35 ve %25’i, dünya nüfusunun yaklaşık %8 ve %6’sını oluşturan Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri tarafından gerçekleştirilmektedir.
bio fuels
Dünya enerji ihtiyacı perspektifinden bakıldığında, sınırlı miktardaki sözkonusu rezervlerin, etkin ve verimli alternatif enerji kaynakları geliştirilinceye kadar yeterli olup olmayacağı çok önemli bir konu haline gelmiştir. Bir yandan, yeni alternatif enerji kaynakları arayışları sürerken, bir yandan da karbon-bazli (fosil) enerji kaynaklarının daha ekonomik ve etkin kullanımı için büyük çabalar harcanmaktadır. Bu çabalar, hem enerji tüketiminin çok yüksek olduğu ABD ve AB’de, hem de büyük nüfusları bünyelerinde barındıran Çin ve Hindistan gibi ülkelerde daha ciddi düzeylerde ortaya konmaktadır. Ayrıca, disipline edilmeye çalışılan bu tüketim alışkanlığında, çevreye daha duyarlı bir yol da takip edilmeye çalışılmaktadır; özellikle sera etkisini azaltmaya yönelik olarak daha az sera gazı (SG) emisyonu hedeflenmektedir.
AB ülkelerinde, en yüksek SG emisyon artışı fosil yakıtları kullanan ulaşım araçlarından kaynaklanmaktadır. Bu durumu tersine çevirmek veya en azından azaltmak için yeni yasalar yürürlüğe sokulmakta ve 2020 yılına kadar ulaşım araçlarının en az %10’nun biyolojik yakıtları kullanması hedeflenmektedir. Bu oran şu anda yaklaşık %2 civarındadır. Başta biyodizel olmak üzere, biyolojik yakıtlar zaten uzun yıllardır, özellikle Almanya, Fransa ve İtalya gibi çevre bilincinin yüksek olduğu AB ülkelerinin önemli metropol kentlerinde şehir içi toplu ulaşım araçlarında kullanılmaktadır. Bu sayede, sözkonusu bu kentlerin belediyeleri kendilerini “yeşil belediyeler” olarak nitelemekte, bu uygulamalarını da kentlerinde yaşayan bireylere ve onların çevrelerine gösterdikeri saygının bir nişanesi olarak kabul etmektedirler. Bizim ülkemizde, irili ufaklı bütün belediyelerde benzer uygulamaları yaygınlaştırmamız, yasal düzenlemelerle teşvik edilmelidir.
Alternatif Enerji Kaynakları
Alternatif enerji kaynakları, fosil yakıtların yanmasına dayanan enerji çeşitlerinin dışında kalan enerji kaynaklarına verilen genel bir adlandırmadır. Bunlar arasında, güneş, rüzgar, hidrojen, biyolojik yakıtlar, dalga, hidroelektrik ve jeotermal enerjiler, başlıca alternatif enerji kaynakları olarak sayılabilir. Doğada sürekli var olan faktörlere dayalı olan bu kaynakların en önemli özelliği ise yenilenebilir olmaları (bu nedenle yenilenebilir enerji kaynakları da denilmektedir) ve doğaya zarar vermemeleridir.
Biyolojik Yakıtlar
Biyolojik yakıtlar, biyolojik (ölmüş mikroorganizma, bitki veya hayvan) atıkların, diğer bir ifadeyle karbon kaynaklarının, biyolojik yollarla dönüştürülmesinden elde edilen bütün katı, sıvı ve gaz yakıtlara verilen genel bir isimdir. Bu yönüyle, uzun yıllar önce yerin derinliklerinde hapsolmuş canlı atıklardan oluşan fosil yakıtlardan ayrılmaktadır. Teorik olarak, biyolojik yakıtlar herhangi bir biyolojik karbon kaynağından elde edilmelerine rağmen, en yaygın kaynak fotosentetik bitkilerdir. Biyolojik yakıtların en önemli özelliklerinden birisi, enerji kaynağı olarak kullanıldıklarında, atmosfere fazladan herhangi bir karbon salınımı söz konusu değildir. Çünkü bitkilerin kendisi zaten atmosferdeki karbon dioksidi fotosentezde kullanarak biyolojik yapılara dönüştürmektedirler. Üstelik bu kaynak, yenilenebilir, yani sürekli üretilebilir bir özelliğe sahiptir. Bu haliyle, en yaygın SG emisyonu kaynaklarından birisi olan karbon salınımı yönünden nötral sayılırlar. Halbuki fosil yakıtlar, bünyelerindeki yüksek orandaki karbonu atmosfere salarak, küresel ısınmayı önemli ölçüde artırmaktadırlar.
Fosil Yakıtların Sonu Gelirse Ne Olur?
Bilindiği gibi, dünya coğrafyasının birçok yerinde yaşanan bölgesel sorunların başında, değişik güçlerin enerji kaynaklarına erişim veya bunları kontrol atına alma arzusu yatmaktadır. Artan dünya nüfusu ve gittikçe şiddetini artıran küresel ısınma da dikkate alındığında, nitelikli su kaynaklarına sahip olan bölgelerin de yakın zamanda kızgın kazanın etrafında kümelenmeye başladıklarını görmek mümkün olacaktır. Bu kaynakların azalması veya tamamen tükenmesi durumunda yaşanacak kaosu ise kestirmek mümkün değildir. Bu kötü senaryoyu ortadan kaldırmanın yolu, bir an önce etkin ve verimli alternatif kaynaklar geliştirmekten geçer. Bu nedenle, dünya genelinde barışı mümkün mertebe egemen kılmanın temel yollarından birisi, azalan yada tükenen bu kaynakların alternatiflerini geliştirmek için harcanacak çabaları artırmak olacaktır. İleri teknolojilere sahip ülkeler, bu konuda akla gelmedik alternatifleri bile, olası bir çözüm kaynağı olabilir düşüncesiyle ciddi sınamalardan geçirmektedirler. Bölgesinde önemli bir güç olan ülkemiz, bu gücünü korumak ve tercihen artırmak için benzeri arayışlara ciddi destekler vermek zorundadır.