Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
"Asya Büyük Hun İmparatorluğundan sonra, her bakımdan temsil ettiği Türk kültürü itibariyle ikinci süper Türk İmparatorluğu niteliğinde olan Göktürk hakanlığı Türk sözünü ilk defa resmi devlet adı benimsemekle bütün bir millete ad verme şerefini kazanmış, Doğu Sibirya'daki Yakut Türkleri ile batıda Ogur (Bulgar) Türklerinin bir kısmı dışındaki Türk asıllı bütün kütleleri kendi idaresinde birleştirmiştir" . 552 yılında Juan Juanlar (Moğollar)'a ani bir zafer elde eden Göktürkler Bumin Kağan önderliğinde devletlerini kurmuşlar böylece Göktürk yönetim anlayışı tarih sahnesine çıkmıştır .
Kazanılan bu zafer sonunda 'İl Kağan' unvanını alan Bumın, aynı zamanda Göktürk Devletinin kuruluşunu da ilan etmiştir. Nitekim bunu dört yüzlü yılların başında Juan Juan hükümdarı She-lun Kağan unvanını kullanmaya başladığından dolayı Bumın Kağan'ın Juan-Juanların yerini aldığını göstermek için 'Kağan' unvanını kullanmasından çıkarabiliriz. Ancak Bumın Kağan söz konusu bu unvanı, milattan evvel Büyük Hun İmparatorluğu'ndan beri kullanılan Türkçe 'İl' (devlet) kelimesiyle beraber kullanılmıştır. Böylece 'İl' in 'kağanı' yani devletin hükümdarı mertebesine yükselmiş olduğunu göstermektedir. Eşinin unvanı da Hatun (K'o-ho-tun) olarak anılmaktadır. "Bu noktada Göktürk yönetim anlayışında enterasan bir durum ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki; Bumın İl Kağan ünvanını alışı Büyük Hun İmparatorluğu'na bağlamakta kağan unvanını, Hunların hükümdarlık unvanı Ch'an-yü ile aynileştirmektedir. Göktürklerin yerlerini aldıkları Moğol Juan Juanların yerine, Hunlara bağlanmaları her ikisinin de Türk olmasından kaynaklanmadır" . Göktürkler'in kendi varlıklarını güçlendirme ve meşrulaştırma çabaları bununla da kalmamış; başkent olarak eski Hun İmparatorluğu'nun başkenti Ötüken'i seçerek devletin temellerini Türk unsuru esasına dayandırmış, Tabgaçların sonraları Çinlileşerek Wei adını almalarında yaşanan erime (asimile) olasılığını önlemiştir.
1.Göktürk egemenliği yıllarında idari açıdan asıl örgütlenme Mukan Kağan (Beg Han) döneminde gerçekleşmiştir. "Anlaşıldığına göre Göktürk çağında Türk adı yalnızca Türk kavminin (ırkının) adı olarak değil; daha çok Türk Devletini karşılayan bir deyim olarak söylenmişti. 585 yılında ünlü Göktürk Kağanı İşpara'ya Çin İmparatoru tarafından yazılan bir mektupta 'Büyük Türk Kağanı' şeklinde hitap ediyordu. Artık bu çağda Çinlilerde Türklerin büyüklüklerini kabul etmişlerdi" . Gerçekten de Göktürkler bu özellikleri nedeniyle Türk yönetim tarihi içinde Türk adının kullanılması bakımından ilk devleti olma özelliğini taşımaktadırlar.
Yukarıda da belirtildiği gibi temellerini ulusal esaslar üzerine oturtan Göktürkler, yönetim sistemlerini de daha Mukan Kagan zamanında başlıca üç unsur üzerine dayandırmışlardır. Nitekim bu amaçla ilk unsur devletin tamamlayıcısı ve belki de en önemli öğesi olan 'siyasi otorite'dir ki, bu da Hun İmparatorluğundan getirilen 'Kut' kavramıyla açıklanmaktadır. Tıpkı Hun İmparatorluğu'nda olduğu gibi Gök-Tengri, bir kere daha adaleti ve iyiliği yaysın diye Türk Budununu görevlendirmiş, onları da (Hunlar'dan farklı olarak) A-shih-na (Asena) Ailesi altında toplamıştır. Bu bağlamda ülke genelinde vergi toplama, savaşlara karar vererek seferlere çıkma, ordunu bütün eksiklerini tamamlayarak komutanlık etme gibi hak ve görevler bizzat Hakan sorumluluğuna bırakılmıştır.
Göktürk yönetim sisteminin temellerini atan ikinci unsur ise, Ülke ya da Ulus kavramıdır. İmperium Hukukuku'nun (ki bu hukuk, devlet başkanının ülkeyi yalnızca yönetmek ve korumakla görevli olduğunu belirten anlayıştır) Ortaasya şeklini oluşturan bu anlayış, ülkenin Çin yönetim geleneğinden farklı olarak Türk Ulusunun yücelmesi için Tanrı tarafından yetkilendirdiği Kağanın doğrudan sorumluluğuna bırakan, ancak kendi özel mülkiyetinden sayılmayan, emanet niteliğinde değerlendirilmiştir . İşte bu görüş, aynı zamanda Kağanın yaptığı her türlü eylem ve işlemlerin denetime açık olmasını sağlamıştır. Buna göre hakan, devletini öncelikle bağımsız kılacak (Oksızlık), Tanrı adaletinin yayılması için fetihlerde bulunacaktır.
Göktürk yönetim sisteminin üçüncü unsurunu ise Halk (Kün) oluşturmaktadır. Yine 'İmperium Devlet Sistemi'nin getirisi olan 'Kün' anlayışı, döneminin öteki devletlerinde uygulanan sisteminden farklı olarak 'vatandaş' kavramının bir uzantısı olmuştur. Nitekim bu dönemlerde başta Çin olmak üzere bir çok devlet halk kavramını 'köle' kavramıyla eş düzeyde görürken, atlı, göçebe bir toplum olan Göktürkler böyle bir anlayışın kendilerine yük olacağını düşünerek köle edinme yoluna gitmemişlerdir .
Mukan Kağanın ölümüyle birlikte tahtta meydana gelen değişiklik Göktürk yönetim sisteminde bir dönemin kapılarını kapamıştır. Kendisinin bıraktığı vasiyete uyularak, Toy'unda onayıyla Taspar (T'a-po) Kağan olmuştur. Göktürk Devleti'ndeki bu iktidar değişimi öncelikle Çinle olan ilişkileri yeniden gündeme getirmiş; Çin içindeki çekişmeyi körükleyen Göktürkler, kısa süre içinde Chi ve Chou hanedanlıkları arasındaki yarışı kızıştırma yolunu tercih etmiştir. Ne var ki Taspar Kağan, önceleri bu durumdan epeyce yararlansa da sonraları Budizm Dinini seçerek ülkenin kendisinden sonra felakete sürüklenmesine neden olmuştur.
Bu gelişmeler sonucunda, yaklaşık elli yıl kadar süren idari kargaşa her ne kadar devletin işleyişini geçici bir süre durdursa da, aslında devletin gücünü düşünüldüğü kadar yok etmemiş aksine varlığını çok zayıfta olsa korumasını sağlamıştır. Çünkü Göktürk yönetim anlayışı iki temel karaktere sahip olmuş ve bunları korumasını bilmiştir. Nitekim birincisi devletin köklerinin oldukça derin bir yapıda gelişmesi ve yurttaşların tarihin uzak köşelerinden getirdikleri kültüre sahip olmasıdır. Böylece devletin başı yanlış kararlar alsa da, taban bu kararlara gerektiğinde uymayan bir çok yönetici çıkararak yıkılmayı engellemiştir.
Göktürk Devletinin tamamıyla tarih sahnesinden çekilmesini önleyen ikinci bir anlayış ise, Türklerin bu dönemlerde dağınık ve göçebe yaşamı sürmesi, geniş coğrafyalara yayılması, üstünde yaşadıkları alanları yurt olarak görmesidir. Nitekim bu ikinci alışkanlık öteki ulusların aksine Göktürkleri sürekli bir devletleşme sürecine itmiştir. Ayrıca Çin kaynaklarına bakıldığında, iktidara gelen bütün Çin hanedanları, Türk boylarıyla uzunca uğraşmak zorunda kalmışlar, kesin bir sonuç elde edemeyip ancak varolan iktidar kavgalarını körükleyerek durumu yönetmeye çalışmışlardır.
682 yılında yeniden şekillenen yönetim anlayışını ilk kağanlık dönemi içinde 'millet' ve 'milli devlet' üzerine temellendiren Göktürkler, 'ikinci kağanlık' döneminde de yönetim sistemlerini aynı ölçüler içinde üç ana başlık altında şekillendirmişlerdir. Sistem olarak temel yönetim felsefesini koruyan Göktürkler, devletin örgütlenmesini daha kesin ve çarpıcı ifadeler altına almışlardır. Nitekim ilk ifade bu noktada günümüzde devletin tamamlayıcısı ve belki de en önemli öğesini oluşturan siyasi otoritedir ki o da 'kut' (kutsallık) kavramıdır. Kül Tegin Anıtı'nın doğu yüzünde yer alan "üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta , ikisi arasında da insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk Budunun ilini, töresini tutuvermiş, düzene sokuvermiş ifadesi, devletin öncelikle siyasi bir sistem üzerinde şekillendiğini göstermekte, siyasi sistemde de yalnızca Türklere ait olan Gök Tengri'nin bağışıyla (Kut vermeyle) gerçekleşebileceğinin kanıtlanmasında güzel bir örnek teşkil etmektedir. Tengri, Türk Ulusunu görevlendirmesine karşın yönetime hiç bir zaman doğrudan karışmaz. Tengri'nın yüklediği kutsal görev öncelikle kağanların sorumluluğuna bırakılmıştır. Devletin olası bir zayıflığında kağandan bu yetki ve görevlerin alındığı düşünülür. Nitekim Çin kaynaklarında genişçe yer alan ve daha önceden de belirtilen Bilge Kağan'ın yönetimi eline alması olayı bu düşüncenin en çarpıcı örneğidir. Gök Tengri tarafından bu kadar geniş yetkilerle donatılan hakan, 'Bozkır Kültürü' geleneğinin doğal bir sonucu olarak ülkede hem tanrının gölgesi hem de devletin en üst yöneticisi olma sıfatını kazanmaktadır. Göktürk İmparatorluğunun bütün dönemlerinde Hunlar'dan getirilen bu gelenek sonucunda beylerin ve boy başkanlarının yasama ve yürütme sorumlulukları bütün ülke ve ulusun temsilcisi olarak Hakan'a bırakılmıştır. Ülke düzeyinde vergi toplama, silah altına çağırma, ordunun bütün yönetim ve düzenleme işleri hakan tarafından bizzat yönlendirilmiştir. Anıtlarda "Türk Kağanı Ötüken Ormanında oturursa ilde sıkıntı yoktur. İleride Şanduğ Ovasına kadar ordu sevkettim. Denize ulaşmama az kaldı. Beride Dokuz Ersime sefer ettim, Tibet'e ulaşmama az kaldı ..." ifadelerinde devletin sınırlarının belirlenmesi olayı bu yönetimin tipik özelliğidir. Buradan yola çıkarak Göktürk hakanlarının genel niteliklerini "töre" kavramı içinde bulabiliriz. Toplumsal yaşamın bir araya getirdiği zorunluluklardan doğan, ancak yazılı olmayan ve Gök Tanrı tarafından Kağana öğretilmiş olan "töre" (törü), halkın yaşamlarını sürdürmesi açısından 'Küç' (savaşçılık) ve 'Ülüg' (üretkenlik) gereksinimlerini karşılayan vazgeçilmez bir yaşam biçimindedir. İşte bu nedenle Kağan töreyle eşit konumda, Tengri'nin altında, insanoğlunun üstünde sayılmıştır . Buradan yola çıkarak kağan yada törenin, gerektiğinde bütün ülkede geçerli olmak üzere yenilikler yapmak, ülkenin yönetsel ve ekonomik işlerini düzenleme yetkisini aracılara yani Toy'a devrederek, iktidar anlayışını karizmatik bir tipe soktuğu öne sürülebilir.
Göktürk Kağanlığı yönetim sisteminin dayandığı ikinci temel ise, bağımsızlık (oksızlık)'tır. Göktürk Devletinin birinci evresi tamamlandığı dönemde ve daha sonradan anıtlarda da geçen İl'i olan budun İlsiz kalması, Kağanı olan budunun kağansız kalması yakınmaları bu gerçeğin yakın bir anlatımıdır. Bağımsızlık 'ülke' kavramıyla desteklenir. Kendisinden önce kurulan Hun İmparatorluğundan kalan bu kavram, Bozkır yaşam kültürünün ayrılmaz bir parçası olan bağımsızlıkla birlikte değerlendirilmiştir. Bu nedenle İmperium Hukukunun Ortaasya şeklini oluşturan yönetim anlayışı, ülkenin Çin yönetim geleneklerinden farklı olarak Türk Milleti'nin yücelmesi için Tengri'nin kut verdiği Kağanın doğrudan sorumluluğuna bırakan, ancak kendi özel mülkiyetinden sayılmayan, emanet niteliğinde değerlendirilmiştir. İşte bu değerlendirme de, kağanın yaptığı bütün eylem ve işlemlerde sorumlu, danışma ve denetime açık bir tutum takınmasını zorunlu kılmıştır. Nitekim Göktürk Anıtları bu sorumluluk anlayışının, devletin sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağı düşüncesinin ürünü olarak dikilmiştir.
Göktürk yönetim sisteminin üçüncü temelini ise halk (Kün) oluşturur. Yukarıda da belirtildiği üzere 'Kün' düşüncesi, bağımsızlığın ve kağana emanet edilen ülke anlayışının bir sonucudur. Asya Hunları'nda olduğu gibi Göktürk ülkesinde de Türk soyundan gelen bütün boylar 'Kün' olarak değerlendirilmiş; Hun yönetim sisteminde de görülen köle anlayışını engellemiştir. Özellikle Orhun Anıtlarında sıklıkla geçen kul deyimi gerçek anlamıyla 'mülkiyet' ve 'temel haklar'dan mahrum kimseler için değil, bazı siyasi ve uygarlık haklarının kaybedilmesi anlamında 'esirlik' kavramı içinde ele alınmıştır. Nitekim Göktürklerce Türkistan olarak nitelendirilen Aral ve Hazar Gölü Bölgeleri civarında bulunan Balasagun Kenti'nde Sağdaklıların çoğunlukta olması nedeniyle, güvenlik ve adalet işleri Göktürk yöneticilerinde kalmak şartıyla bu topluluğun derebeylerine bırakılmıştı . Bu anlayış, aynı zamanda geniş halk kitlelerinin yönetimde söz sahibi olduğu, sınıfsal devlet kavramının olmadığı, Tengri tarafından görevlendirilen kağanın toplumunu sürekli ileriye ve ekonomik yada sosyal açılardan çağının en gelişmiş toplumunun yaratılması için yükümlü tutulduğu 'Sosyal Hukuk Devleti' kavramını çıkarmıştır. Bu kavram ise yalnızca Göktürk yönetim örgütünün düzenlenmesinde temel zorunluluk olarak değerlendirilmeyecek, günümüze kadar kurulan tüm Türk devletlerinin de şekillerini belirleyecektir.
Örgütlenme açısından ele alındığında temellerini yönetimin geleneksel davranışlarından değil, doğrudan Hakan'a yada yönetime Gök Tengri tarafından verilen üstün güçlere dayanarak, karizmatik meşru devlet ilkesinden alan Göktürk yönetim sisteminde devlet örgütü oldukça karmaşık ve bol sayıda bürokratlardan oluşan yapı göstermektedir. "Kağan, hatun, şad, yabgu, (unvan olarak hemen kağanın arkasından gelenler) bey (boy başkanları), çor ve irkin (erkin) veya sekin (büyük komutanlar), tigin ve inan-çu (prensler kağanın çok yakınları), aygucı (kağanın danışmanı), ilteber (federe Kök-Türklerin başındaki temsilci), tadun (tabi boy ve kentler nezrinde vergi ve haraç amiri), çabuş (başkomutan), tutuk (askeri vali), tarkan (dirlik sahibi ? yüksek rütbeli komutan), buyruk (subay), boyla (göç başkanı), taygun (yönetici alumcı (vergi işleri), öge, şadpıt, kuğapıt, buga, böke, çiğri, şengün, yarkan vs. (hepsi subay) bu memurlara ayrıca adlarını bilmediğimiz, fakat Uygurlarda olduğuna göre, Kök-Türk kağanlık yönetiminde de, haydi haydi olması gereken altı dış işleri bakanı ile üç iç işleri bakanını eklemek gerekir" .
Göktürk Devlet örgütü, Ortaasya Türk geleneklerinin bir getirisi olarak yönetici ailesinden yapılan seçimlerle şekillenir. "Göktürk toplumunda bu mevkilerin aslen Asena, kısmen de Asete uruklarına tahsis edilmiş olduğu kesindir. 1.Göktürk Kağanlığını kuran Bumin Kağandan, 2.Göktürk Kağanlığının son kağanı Tengri Kağan'a kadar bütün Göktürk kağanları birer Asena idi. Unutmamak gerekir ki, Asena Uruğundan sadece Göktürk kağanı çıkmaz, On ok, Karluk, Basmıl, Hazar ve Peçenek Kağanları da bu uruktandır. Yüksek mevkiler hep onlarındı. İlliğ Kağanın gazabından kurtulmak için Çin'e sığınan İnisi Yin-noi tiğin, atısı T'uli küçük kağan , öbür atısı Yu-se ise şaddır. Hatta bu Asenalar Çin'e sığındıktan sonra bile İmparatorluk sarayında daima yüksek mevkilere getirilmişlerdir. Zamanı geldiğinde kullanılmak üzere..."
İşte bu noktada Göktürk yönetim sisteminin kurumsal yapısına göz atmakta yarar vardır. Bilindiği gibi Göktürk Toplumunda öteki Türk Toplumlarında görüldüğü gibi en küçük aileden (oğuş) başlamaktadır. Ailelerin birleşmesinden Urug, uruglardan Boy (bod), Boylardan nihayet Budun (millet) meydana gelmektedir. Başında genellikle arazinin genişliğine ve nüfusuna göre yabgu, şad, ilteber vb. gibi ünvanlar taşıyan idarecilerin bulunduğu budun, müstakil veya bir 'il'e tabi olabilir il (devlet) ise, arazili millet ile birleşmiş halkı (bodun, kun) ile, müşterek hukuki nizamı (töre) ile yurdu koruyan ve milleti refah, huzur ve barış içinde yaşatan bir siyasi kuruluştur. Yine devlet, emniyet ve adaleti sağlamayı amaç tutan, kuvvetli, sözü geçen bir hakimiyete itaat eden teşkilatlanmış müstakil bir örgütlenmedir. Bu siyasi birliğin Türklerde nitelenme tarzı ise 'devlet baba' şeklindedir . Dönemin Çin ,Hind ve Bizans topluluklarında 'baba' kavramı ülkeye verildiği halde, bozkır yaşam gelenekleriyle yoğrulmuş olan Göktürkler'de 'baba' kavramı ulus, dolayısıyla devlet (siyasi bir erek) üzerine nitelendirilmiştir.
Göktürk yönetsel sisteminin yukarıdaki gibi beliren kuramsal yapı anlayışı, örgüt alanında Kağan (yürütmenin başı olarak) Ayukı (yasama ve yürütme olarak) Yarkı (yargı) üçlemesiyle şekillenmektedir. Devletin ve yürütmenin başı olan kağan, hükümdar ailesi arasından seçilse de Hun kaynaklı geleneklerin etkisiyle seçimle belirlenmiştir. Böylelikle Göktürk devlet örgütünün Hunların aksine her iki kanatta da belirli bir örgütlenmenin olduğu yerel örgütlerin Eliglerin takdirine bağlı olarak şekillenmediği anlayışı ortaya çıkmıştır.