Arama


rambo3947 - avatarı
rambo3947
Ziyaretçi
5 Mayıs 2010       Mesaj #2
rambo3947 - avatarı
Ziyaretçi
Nasıl bir Dünya istiyoruz? Amerika gibi mi? Zengin ve vurdumduymaz, kendine dönük ve haris? Avrupa gibi mi? Kendisini arayan, politikasını belirleyemeyen! Her üyenin kendisine öz istekleri bulunan! Asya gibi mi? Zenginleşmeye çalışırken fakirleşen ama prodüktivitesini yükseltebilen. Afrika gibi mi? Bir dilim ekmek, bir ilâç için savaşan. Yoksa bir Güney Amerika gibi mi? Kendisini toparlamaya çalışırken, ayağına her gün çelme takılan. Yoksa her ülkedeki gibi günlük nafakalarını çöplüklerden toplayan insanlarınki koku, pislik ve eziklik içeren bir dünya mı?

Ben, belki eski okuldanım! Belki de karşımdakini düşünüp kendimi unutanlardan. Haksızlıklardan, düzensizlikten, birbirlerini açlıktan ya da zenginlikten yiyenlerden. Komşusunu, arkadaşını, yanında çalışanı unutanlardan, Önündekini, ardındakini ezip geçenlerden, annesini, babasını, ailesini unutanlardan. Can kardeşlerinin ellerinden tutmayanlardan. Sokaktaki yaşlı kadına yardım etmeyenlerden. Kendisini Kral, ötekini kul kabul edenlerden yorulmuş bir insanım.

Günümüzde globalleşmenin ana tema olduğu, insanların haklarının unutulduğu, bir hiç, bir lira uğruna insanların telef edildiği bir dünyanın içinde yaşadığımızı unutmuyorum. Bu içinde yaşamak istediğimiz bir dünya mı? Siz bunun içinde yaşamak mı istiyorsunuz?

Teknoloji her geçen gün bizi bir başka kademeye doğru çok hızlı adımlar ile götürürken bizler insan olduğumuzu unutmaya mı başladık yoksa? İstediğimiz dünyanın, rahat bir dünya olduğunu unutmaya mı başladık, günlük hayat koşuşturmasının içerisinde?

Tarlasında hâlâ eliyle, öküzü ile çalışan rençper yalnız bizim ülkemizde mi var sanıyoruz? Yok hayır! Her yerde var! Her ülkede var. Hasadını eskimiş bir orak ile yapan yalnız bizde mi var? Bizde mi var çocuğunu okula yollayamayan yalnız? Yalnız bizde mi var, okullarındaki eğitimi gerileyen, ama ilerliyormuş gibi gözüken? Yok hayır! 4,5 milyara yaklaşan nüfusu ile Dünyamızın her yerinde var bu sorun. Amerikanın kuzeyinde, güneyinde, Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da ve bizde de.

Ama üzülmeyin, bu günler de geçecek demek istemiyorum artık. XXI. Yüzyıl hepimizin olacak diyemiyorum artık. Her şey düzelecek diyemiyorum artık. Çünkü düşünmeden, çalışmayı, sandalı sallamamayı, arabayı devirmemeyi öğretiyorlar bizlere. Öğrenmek istemiyor musunuz, o zaman dışlıyorlar bizleri. Çok konuşuyor, çok yazıyoruz diye. Çok biliyorsunuz, insanları ayaklandırı- yorsunuz diye.

Yani, bileceğiz ama öğretmeyeceğiz! Göreceğiz ama söylemeyeceğiz! Duyacağız, duymadık diyeceğiz. Gençliği yetiştirmeyeceğiz. Din, Irk, Renk farkı gözeteceğiz. Zihinleri ferahlatmayacağız, bilgimizi paylaşmayacağız, birikimimizi göstermeyeceğiz. Velhasıl varsa maaşımızı alacağız, dilimizi tutacağız, ağzımızı kapatacağız, işimize bakacağız.

Yanlış bir adım atarsak da, ellerini omzumuzda, nefeslerini ensemizde hissedeceğiz!

Bu mu istediğimiz Dünya?

Ben çocukların güldüğünü okul pencerelerinden duyduğum, yeni doğmuşların açlıktan ölmediği, herkesin öğrenebildiği, herkesin çalışabileceği, sofrasından yemeği eksilmeyecek bir dünya istiyorum. Bir Dünya istiyorum, ki herkesin suratından gülümseme eksik olmasın, bir dünya istiyorum herkesi eğitsin, herkese iş versin. Bir Dünya istiyorum, hapishaneler boşalsın, harislik yok olsun. Bir Dünya istiyorum, artık silahlar patlamasın, insanlar bir hiç uğruna ölmesin.

Bir Dünya istiyorum, zengini fakiri olmasın, ama farklılıklar olabilsin. Öyle bir dünya olsun ki hepimize yetsin. Fazlası olsun. Herkes çalışsın. Herkes gülsün.

Ütopya! Bu bir Ütopya.

Ama neden olmasın? Olamaz mı? Herkes kendinden bir şeyler verse, katsa olamayacak bir şey mi bu Ütopya dediğim?

Belki bu kadar radikal değil ama sanıyorum ki insanların anlaşmalarını sağlayabilecek bir ortam yaratılabilir. Ülkelerin, devletlerin, anlaşabilecekleri ortamlar yaratılabilir.

Bir düşünün, bir araba imalatçısı, bir Avrupa ülkesinde fabrikasını ekonomik nedenler paravanı arkasında kapatıyor, milyarlarca dolarlık yatırımı bir anda sıfırlıyor. Sonra bu prodüksiyonu, bir başka ülkeye taşıyor. İlk ülkede 4000 kişi doğrudan işsiz kalıyor. Bu kapatma kararı, bu fabrikaya mal veren yan sanayiyi de etkiliyor ve burada da 2500 işsiz ortaya çıkıyor. Uzun seneler boyunca “Just In Time” adı altında çalışmakta olan depoculuk ve taşımacılık işleri duruyor, bu da 1500 kişinin işine mal oluyor. Ekleri ile birlikte 10.000 kişilik bir işsizlik ordusu oluşuyor ve diğer işsizlere katılıyor.

Aradan üç ay geçmeden bu prodüksiyon bir başka ülkede başlıyor. Burada da yeni yatırımlar ve yeni kuruluşlar oluşuyor. Yeni yan sanayiler gelişiyor. Bir 10.000 kişilik işsiz ordusu iş sahibi oluyor. Bu ülkede el emeği ucuz. Bu ülkede gençler çok ve bir iş sahibi olabilmek için nerede ise sokakta dövüşecekler.

Arabanın maliyeti 7500 dolardan 6000 dolara iniyor. Ama satış fiyatı hep aynı, ve hatta taşınmadan dolayı belki de biraz daha fazla... Terk ettikleri ülkede işsiz kalan insanların alım güçleri işsizlik parasına indirgenirken, yeni geldikleri ülkedeki işsizler, çalışıyorlar ama bu yeni iş sahiplerinin alım güçleri ne? Bu arabadan alabilecekler mi? Öteki ülkede işsiz kalanlar çalıştıkları sürede her 4 senede bir araba değiştiriyorlardı. Şimdi yapabiliyorlar mı?

Şirket ne kazandı? Maliyetinde düşüş, satış fiyatında artış. Başka? Pay sahipleri kazandılar. Hiç kimseye bir faydaları oldu mu? Pek tabii ki. Aç olan 10 bin kişi iş buldu. Yeni ülke’ye döviz girişi oluyor. Ama bu mu benim istediğim dünya? Birinin elinden al diğerine ver.

Uluslararası taşımacılık gelişsin, denizlerimiz, yollarımız kirlensin, çevremiz yıkılsın. Bu mu yaşamak istediğimiz dünya?

Ben artık istemiyorum. Eski dünyamı geri verin.