Arama


Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Mayıs 2010       Mesaj #8
Avatarı yok
Yasaklı

Erich Von Daniken'in Dünya Dışı Yaşamla İlgili Görüşleri


  • Yirminci yüzyılın insanı,türünün evrendeki tek örneği midir? Başka yıldızlardan gözümüzle görebileceğimiz örnekler gelmediği sürece bu soruya verilen ' evet Dünyamız üzerinde insan yaşayan tek gezegendir ' karşılığı geçerli ve inandırıcı kalacaktır. Ancak son araştırrma ve bulgulardan ortaya çıkan gerçekler dikkatle incelendiğinde soru işareti ormanının büyüdükçe büyüdüğü görülecektir.
  • Astronomlar bulutsuz bir gecede çıplak gözle 4500 yıldız görülebileceğini söylüyorlar.Küçük bir gözlem evi teleskobu bu sayıyı 2.000.000 a çikartabiliyor.Modern yansıtıcı teleskoplarsa samanyolunu oluşturan milyarlarca yıldızın ışığını gözlemciye getirmek gücünde.Ancak ,evrenin heybetli ölçüleri açısından samanyolu çok daha büyük bir yıldızlar sisteminin ufacık bir parçasıdır.Bu sistem 20 ye yakın galaksiden oluşur ve yarıçapı 1.500.000 ışık yılıdır.(bir ışık yılı,ışığın bir yılda aldığı yoldur ve 300.000 x 60 x 60 x 24 x 365 = 9.460.800.000.000 kilometreye eşittir).Ancak böylesine korkunç bir sayıyla anlatılan bu sistem bile ,elektronik teleskopların gösterdiği nebulaların büyüklüğü karşisında küçük kalır.
  • Astronom Harlow SHAPLEY teleskoplarımızın görüş alanı içinde yaklaşık olarak 1000000000000000000 (10 üzeri 20) yıldız bulunduğunu ve bunların binde birinde gezegenler sistemi bulunduğunu tahmin ediyor.Bu tahmin temelinden hareketle söz konusu yıldızların binde birinde 100000000000000000 (10 üzeri 17) hayat için gerekli kosullar olduğunu kabul edersek geriye 100000000000000 ( 10 üzeri 14 ) yıldız kalıyor.Peki bunların kaçında hayata uygun atmosfer var? Binde birindemi ?? Öyleyse 100000000000 ( 10 üzeri 11 ) yıldız hayat için gerekli atmosferi taşiyor demektir.Daha ileri giderek bunların binde birinde hayatın ortaya çiktığını düşünürsek şu anda üzerinde hayat olan 100 milyon gezegen bulunduğu anlaşılır.Bu hesaplar günümüzün tekniğiyle yapilan teleskopların gösterdiği yıldızlar temel alınarak yapılmıştır. Bu arada tekniğin hergün gelişmeler gösterdiği unutulmamalıdır.Biyokimyacı Dr. S. Miller'in varsayımını izlediğimizde hayatın ve hayat için gerekli kosulların bir takım başka gezegenlerde daha çabuk gelişmiş olabileceğini görürüz.Bu varsayımı kabul edersek 100.000 gezegende bizimkinden daha gelişmiş uygarlıkların bulunduğunu da kabul etmemiz gerekir.
  • Tanınmış bilim adamı yazar ve W. Yon Braun'un arkadaşı Prof. Dr. Willy Ley , New York taki konuşmamızda görüşlerini şöyle açıkladı. Yalnız samanyolundaki yıldızların sayısı 30 milyar kadardır.Günümüz astronomi bilginleri bunların 18 milyarında gezegenler sistemi bulunduğunu kabul ederler.Gezegen sistemleri arasindaki uzaklığın , gezegenlerin ancak %1 ine bir yıldız yörüngesine girme olanağı tanıdığını düşünelim.Bu durumda yaşamı destekleyecek güçte 180 milyon gezegenle karşı karşıya kalırız.Bunlarin %1 inde de hayatın gerçekten ortaya çıktığını düşünürsek geriye 1.800.000 gezegen kalır. Üzerinde hayat bulunan gezegenlerin yine %1 inde ¨Homo Sapiens'e eşit akıl düzeyindeki canlıların yaşadığını kabul edersek samanyolunda 18000 uygarlık olduğu ortaya çikar¨.Samanyolundaki yıldız sayısının son zamanlarda yüzmilyara çıktığı gözönünde tutulursa Prof. Ley'in dikkatle yaptığı hesaptaki uygarlık sayısı büyük çapta artar.
  • Ütopik sayıları yada bilinmeyen galaksileri katmaksızın yapılan yukarıdaki tahmini biraz daha ilerletebiliriz ve 18000 gezegenin en az %1 inde gerçekten hayat olduğunu ileri sürebiliriz.
  • Dünyaya benzer gezegenlerin var olduğu gerek hesaplar gerekse bilimsel araştırmalar sonucu kuşku tanımaz bir duruma gelmiştir.Ancak yaşamı destekleyen koşulların illede dünyadakilerle özdeş olması gerekmez.
  • Hayatın yalnız dünyadaki koşullar altında geliştiği düşüncesi tümüyle yanlıştır.Oksijen ve su olmayınca hayat da olmaz düşüncesi çoktan çürütülmüştür.Öyle ki Dünyamızda bile oksijene gerek duymayan canlılar vardır.Anaerobik bakterı adı verilen bu yaratıklara oksijen öldürücü etki yapmaktadır.Neden uzayda ayni sekilde yaşayan gelişmis türler bulunmasın.
  • Çalişmalarını pek yakın tarihlere kadar dünyamız üzerinde yoğunlaştıran araştırmacılar gezegenimizi hayat için ideal olarak nitelendirmişlerdir.Bol bol suyu ,tükenmeyen oksijeni, organik yollarla kendiliğinden yenilenen dogası ve ne çok sıcak ne çok soguk iklimiyle Dünyamiz bu niteliği hak eder görünüyordur.
  • Iyi ama ,hayatın doğuşu ve gelişmesi böylesine katı kurallarla sınırlandırıldığında ortaya çıkan şaşırtıcı durumlara ne demeli? Bilginler Düyada 2.000.000 a yakin değişik canlı türünün bulunduğunu tahmin ediyorlar;bunların 1200.000 i bilimsel olarak tanınıyor.Ancak tanınanların içinde birkaç bin türünün bugün geçerli kurallar gereğince yaşamaması gerekiyor.Bu durumda yaşam için gerekli koşulları belileryen yasaların yeni baştan ele alınıp incelenmelerinden başka çıkar yol yoktur.
  • Normal olarak yüksek radyoaktiviteli suların mikroptan arınmış olacağı düşünülebilinir.Ne var ki bir takım bakteri türleri nükleer reaktörleri çevreleyen öldürücü sularda yaşamayı başarmışlardır.Dr. Siegel'in yaptığı bir deney ise korku vericidir.
  • Siegel Jüpiterin atmosferini laboratuarında oluşturarak bir takım bakterileri burda üretmeyi denemiştir.Bilindiği gibi Jüpiterin atmosferi bizim anladığımız biçimde hayat için hiç bir uygunluk göstermemektedir.Bunlarla birlikte Siegel'in bakterileri amonyak metan ve hidrojene rağmen ölmemiş ve üremelerini sürdürmüşlerdir.Bristol Üniversitesi entomolojistlerinden (Böcekler bilimiyle ugraşan kimse) Hinton ve Blum'un deneyide aynı oranda ürkütücüdür.Bu bilim adamları bir tatarcık türünü bir kaç saat 100 santigrad ısıda kuruttuktan sonra uzay kadar soğuk olan sıvı helyuma atmışlardır.Daha sonra yüksek ısı vererek dogal hayata döndürdükleri hayvancıklar hiç bir şey olmamış gibi yaşamalarını sürdürmüşlerdir.Hatta saglıklı yavrular bile dogurmuşlardır.Bunların dışında yanardağlarda yaşayan taş yiyen,demir üreten bakteri türleride tanınmaktadır.Soru işaretleri ormanı büyüdükçe büyüyor mu??
  • Bir çok araştırma merkezinde deneyler sürdürülürken hayatın hiç bir zaman dünyamız koşullarıyla sınırlandırılamayacağının delilleri de artmaktadır.Dünya yüzyıllar boyu yerküreyi yöneten koşullar ve yasalar çevresinde dönüp duruyor.Bu inaniş alışılmış ölçü ve düşünce sistemlerini benimseyen araştırmacıların gözlerine herşeyi bulanık ve titrek gösteren bir gözlük gibi yerleşti.Uzay incelenirken de çıkarılmayan bu gözlük yüzünden çağ açan düşünürlerden Teilhard De Chardin uzayda ancak hayalin gerçek olabileceğini ileri sürdü.
  • Eğer başka gezegenlerde yaşayan akıllı yaratıklar da bizim gibi düşünüyorlarsa kendi hayatları için geçerli koşulları bütün evren için geçerli sayıyorlar demektir.Böylece bizim anladığımız biçimde bir hayat için öldürücü olan -150 ,200 derece ısıda yaşayan yaratıklar evrende hayat izi ararken -150 dereceyide birlikte arayacaklardır.Tipki bizim geçmişimizi aydınlatmaya çabalarken kullandığımız mantık gibi.
  • Şu ya da bu zamanda ortaya çıkan her atak düşünceye Ütopya gözüyle bakılır.Ama günlük gerçekler arasına giren Ütopyalar sayılamayacak kadar çoktur.Burada verilen örnekler en uzak ihtimali türden olmakla birlikte bugün kavramakta güçlük çektiğimiz bir takım kavramlar açiklanınca gerçek durumuna gireceklerdir.O zaman tüm engeller yıkılacak ve insan evrenin gizli tuttuğu bilgilere bir adım daha yaklaşacaktır.Gelecek kuşaklar evrende bugün hayal edemediğimiz ölçüde değisik türde canlilar bulacaklar.Biz orada olmasak bile evrende tek akıllı yaratık olmadıklarını hele hiçte en eski yaratık olmadıklarını kabul edeceklerdir.
  • Yaşı 8 yada 12 milyar olarak bilinen evren de, kopup gelen göktaşları mikroskoplarmızın altına organik bileşimlerin izlerini getirmektedirler.Milyonlarca yıllık bakteriler yeniden hayat kazanırken uzaydaki sayısız güneşlerden çıkan sporlar boşluğu aşarak gezegenlerin çekim alanına kapılmaktadırlar.Milyonlarca yıldır süre gelen dönemlerde yeni hayat türleri oluşturulmakta ve geliştirilmektedir.Bu arada her yandan toplanan sayısız taş örneklerinin incelenmesi Dünyamızın 4 milyar yıl önce meydana geldiğini ortaya çıkarmıştır.Ne var ki bilimin tek bildiği şey bir milyon yıl önce insanı andırır bir şeyin Dünyada yaşadığıdır.Ve dev zaman nehrine ,ağır çalışmalar ,Büyük serüvenler ve geniş çapta merak karşılığında kurduğu baraja ancak 7000 yıllık bir insanlık tarihi toplayabilmiştir.Evrenin milyarlarca yılla ölçülen geçmişi karşısında bu sayı gülünç kalmıyor mu?
  • Insanın bugünkü durumuna gelebilmesi için 400000 yıl geçmesi gerekmişti.Neden başka gezegenler bize benzeyen yada benzemeyen varlıkların gelişmesi için daha elverişli koşullar saglamamamış olsun.Neden baska bir gezegende bize eşit yada bizden üstün rakipler bulunmasin? Bir takım kestirme karşılıklarla bu sorular hasır altı edilemez.
  • Geçmişte yıkılmaz görülen yasalara bugün gülündüğü unutulmamalıdır.Sözgelişi 100 lerce kuşak Dünyanın düz olduğu inancındaydı.Binlerce yıl güneşin Dünya çevresinde döndügü ileri sürüldü.Bugün bile samanyolunun merkezinde 30000 ışık yılı uzaklıkta sıradan minicik bir gezegen olduğu ispatlandığı halde Dünyanın herşeyin merkezinde olduğuna inananlarımız var.
  • Uzay arastırmalarında elde ettiğimiz bilgiler evren karşısındaki küçüklüğümüzü ve degersizliğimizi çoktan ortaya koymuştur.Ancak geleceğimizin evrende gizli olduğu gerçeği değerinden birşey yitirmemiştir.
  • Geleceğe şöyle bir bakmadan geçmişi tarafsızlık ve içtenlikle araştırma gücünü bulabileceğimizi sanmıyorum...

Kaynak: Ufonet be(Erich von Daniken)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:30