Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
14 Mayıs 2010       Mesaj #32
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
1. ALLAH’I İNKAR ETMELERİ

“Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım." "Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar."Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç. Sonra geride kalanları yerle bir ettik. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.”[1]
Bu, su yağmuru değil, taş yağmuruydu. Kur'an'ın başka yerlerinde verilen ayrıntılara göre, Hz. Lut (a.s) gecenin son saatlerinde ehliyle birlikte memleketinden ayrılınca, şafak vakti korkunç bir patlama ve şiddetli bir deprem olmuş, şerli kavmin tüm evlerinin altını üstüne getirdikten sonra, volkanik patlama ve rüzgarın etkisiyle pişmiş çamurdan oluşan taşlar yağmur gibi lanetli şehrin üzerine inmeye başlamıştır.
[2]

2. PEYGAMBERLE MÜCADELE ETMELERİ


a. Peygamberi yalanlama


“Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.”
[3]
“Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı. Ad, Firavun ve Lût'un kardeşleri, Eyke'liler ve Tübba kavmi de yalanladı. Bunların hepsi (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar. Bu yüzden tehdidim (azabım) (onlara) hak oldu.”
[4]
Her ne kadar her millet sadece kendilerine gönderilen peygamberi yalanladıysa da, bütün peygamberlerin hepsinin ortaklaşa verdikleri haberi yalanlamalarından dolayı bir tek peygamberi yalanlamak, aslında bütün peygamberleri yalanlamak demektir. Ayrıca bu milletlerden herbiri sadece kendilerine gelen peygamberin peygamberliğini reddetmedi, aksine onlar insanlara doğru yol göstermek için Allah tarafından bir insanın gönderilebileceğini kabul etmeye hiçbir zaman yanaşmıyorlardı. Bu bakımdan onlar peygamberliğin kendisini inkar ediyorlar, dolayısıyla, milletlerden hiçbirinin suçu da sadece bir peygamberi yalanlamaktan ibaret değildir.
[5]
“Lût kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lût ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk onları seher vakti kurtardık. Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.”[6]

b. Peygamberi sürgünle tehdit etmeleri


“Hani Lut da kavmine şöyle demişti. "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı.”[7]
“Dediler ki: "Ey Lût, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım. Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar." Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç. Sonra geride kalanları yerle bir ettik. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.”
[8]
Yani, "Biliyorsun ki, kim bize karşı söz etmiş, yaptıklarımıza karşı çıkmış, ya da şu veya bu şekilde bize muhalefet etmişse memleketimizin dışına sürülmüştür. Eğer sen de böyle davranırsan, sana da aynısı yapılacaktır"
[9]
"Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz." 56 Onun kavminin cevabı: "Lût ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı. Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik. Ve onlar üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kadar kötüdür.”[10]

3. KİBİRLENMELERİ


“Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) kentinizden çıkarın, çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış! "demelerinden başka bir şey olmadı.”
[11]
Ayetteki Lut kavminin “Çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış!" demelerini Razi şöyle tefsir eder. “Kafirlerin bu sözü, inananlarla alay etmek ve kötülük ve fuhşiyattan temiz ve uzak duruşlarıyla istihza etmek için söylemişlerdir. Bu tıpkı kendilerine salih bir kimse öğüt ve tavsiyede bulunduğunda, günahkar insanların “Bizden şu dindarlık taslayan adamı uzaklaştırın ve bizi zahidlik taslayan şu adamdan kurtarın” demesi gibidir.”
[12]

4. HADDİ AŞMALARI


“Hani onlara kardeşleri Lût: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. Siz insanlardan (cinsel arzuyla sadece) erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen haddi aşan bir kavimsiniz.”[13]
“İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi. Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik. Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız. O taşlardan her birinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler. Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık. Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık. Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.”[14]
Ayetteki “li’l- müsrifin” ifadesini Elmalılı “O taşların her biri cürümde fasıklıkta ve günahta haddini aşmış, aşırıya kaçmış azgınlar için alametleriyle tertib edilmiş, hazırlanmıştır.” olarak tefsir eder.
[15]
Mevdudi ise bu ayeti şöyle açıklar. “Yani teker teker her taşa, Rabbin tarafından hangi günahkara ceza verileceği işaret edilmiştir. Hûd ve Hicr Sureleri'nde onların şehirlerinin altüst edileceği ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırılacağı bildirilerek azabın teferruatı anlatılmıştır. Şiddetli yer sarsıntısının tesiriyle bütün bölgenin altüst edildiği, depremden kurtularak kaçan insanları ateş saçan maddeden yapılmış taş yağmurunun yok ettiğini bu ayetten dolayı kafamızda canlandırabiliriz.”
[16]

5. BÜYÜK GAFLET İÇİNDE OLMALARI


“Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz."[17]
'Cehalet' kelimesi burada, ahmaklık ve budalalık anlamında kullanılmıştır. Fakat, cahillik ve ilimden yoksunluk anlamında alınsa bile, şu mânâyı ifade eder: " Siz hareketlerinizin kötü sonuçlarını kestiremezsiniz. Siz sadece şehevî arzuları sürdürmeyi bilirsiniz. Fakat siz haince ve ceza gerektiren bu şehvet tutkusunun, nasıl bir cezayı gerektirdiğini bilemezsiniz. Allah'ın cezası başınıza inmeye hazır, fakat siz bunu hissetmeyecek kadar gafil ve bu pis eğlenceye dalmış durumdasınız."
[18]

6. YOL KESİCİLİK YAPMALARI


"(Bu ilâhî ikazdan sonra) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?"
[19]

7. FASIK VE GÜNAHKAR BİR KAVİM OLMALARI


“Elçilerimiz Lût'a geldikleri zaman, o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve bunlar dolayısıyla içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni de, aileni de muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalacak olanlardandır. Şüphesiz biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab indireceğiz. Andolsun, biz akledebilecek bir kavim için oradan apaçık bir ayet bırakmışızdır.”[20]
“Nitekim onlardan her birini günahları sebebiyle suç üstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.”[21]
“(İbrahim) Dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?" Dediler ki: "Gerçek şu ki biz, suçlu-günahkâr bir kavme gönderildik." "Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için. (ki bu taşların her biri,) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir." Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık. Ne var ki, orda müslümanlardan olan bir evden başkasını da bulmadık. Ve orada, acıklı bir azabdan korkanlar için bir ayet bıraktık.”[22]
“Yani bütün kavmi içinde ve onların yaşadığı topraklarda iman ve İslam ışığının bulunduğu bir tek ev vardı. O da sadece Lut'un (a.s) evi idi. Gerisi, bütün topluluk olarak azgınlık, sapıklık ve fısku fücur içinde idi. Baştan başa memleketleri pislikle dolu idi. Bu bakımdan Allah Teala, o tek evin insanlarını çıkararak kurtardı, ondan sonra da o günahkar kavmin hiçbir ferdinin kurtulamadığı felaketi o memlekete indirdi.
Bu ayetle üç önemli konu açıklanmaktadır:
1) Allah Teala'nın ceza kanunu bir topluluk içerisinde az miktarda da olsa iyilik bulunduğu müddetçe o topluluğun tamamen imhasına hükmetmez. Kötü insanların çoğunluğu karşısında kötülüğü durdurmaya iyilik yoluna çağırmaya çalışan küçük bir topluluk bulunduğu müddetçe Allah Teala o kavme yaşama fırsatı verir ve hayırdan tamamen kopmadıkları için yaşama mühletini uzatır; ama bir toplum, içinde tuz kadar bile iyilik ve hayır kalmamış hale gelmişse, bu durumda Allah'ın kanunu şudur: Birkaç iyi insan memleketlerindeki kötülüğe karşı uğraşa uğraşa yorularak aciz ve güçsüz kalmışlarsa onları her nasıl olurlarsa olsun, Allah kendi kudreti ile çıkararak kurtarır ve diğer insanlara da akıllı bir mal sahibinin kirlenmiş ve çürümüş meyvelerine yaptığını yapar.
2) "Müslüman" sadece Hz. Muhammed'e tabi olan ümmetin adı değildir. Ondan önceki bütün peygamberler ve onlara tabi olanlar da müslümandı. Onların dini, İbrahim dini, Musa dini, İsa dini gibi ayrı ayrı değildi. Onların hepsi Müslüman idi, dinleri de İslam'dı. Kur'an-ı Kerim'de bu gerçek hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde yer yer açıkça anlatılmıştır.
[23]
3) "Mü'min" ve "Müslim" kelimeleri bu ayette tamamen aynı mânâda kullanılmıştır. Bu ayet Hucurat Suresi'nin 14. ayetiyle bir arada okunursa "Mü'min" ve "Müslim" Kur'an-ı Kerim'in iki ayrı deyimidir, diye iddia eden ve her yerde kendi ayrı mânâlarında kullanıldığını "Müslüman" kelimesinin iman etmeden sadece dış görünüşü ile İslam dairesi içine giren kişiye dendiğini savunan kimselerin hataları apaçık görülmektedir.”
[24]

8. YERYÜZÜNDE FESAT ÇIKARMALARI


“(Lut "Ey Rabbim! Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle" dedi.”[25] Yani "Rabbim, fesat çıkarmakta olan (bu) kavme karşı bana yardım et." anlamındadır.

9. ZULMETMELERİ


“Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkama uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular."[26]
“İşte biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.”[27]

10. HOMOSEKSÜEL BİR TOPLUM OLMALARI


Lut kavmi homaseksüel bir kavimdi.
[28] Bu hayasızlığı o kadar ileri safhaya vardı ki peygamberin kapısına dayanarak misafirlerini kendilerine vermesini dahi istediler. Bir peygamberden istedikleri şey sadece buydu. Onun tebliğ ettiği dini hakikatleri istemek yerine nefislerini tatmin etmek için peygamberden istedikleri şey misafirleriydi. Fakat cinsel arzu duydukları misafirlerin ne melekler olduklarının ne de kendilerine azab getirdiklerinin farkındaydılar. Onlar nefsi arzularından başka bir şey düşünmüyordu.
“Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan kormaz mısınız? Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Gelin artık, All ah'tan korkun ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!"
[29]
“Lût da; hani kavmine demişti ki: "Siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız? Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz."[30]
"Siz, açıkça gördüğünüz halde” ifadesinin çeşitli mânâları olabilir ve muhtemelen hepsi de şu hususlara işaret eder: 1) " Siz bu fiilin işlenişinin kötü olduğunun farkındasınız ve fakat buna rağmen siz onu, öyle bir iş olması niyetiyle bile bile yapıyorsunuz. "; 2) " Siz erkeğin cinsi arzusunu tatmin için erkeğin değil, kadının yaratılmış olduğunun da farkındasınız. Kadın ile erkek arasındaki fark, sizin anlamayacağınız kadar müphem değildir. Fakat bu çirkin işi siz göz göre göre yapıyorsunuz. " 3) "Siz bu hayasızlığı, hiçbir şeye aldırmayarak, halkın gözü önünde açıkça icra ediyorsunuz. "[31] Nitekim Ankebut Suresi'de bu husus şöyle ifade edilmiştir: "....ve siz, toplantılarınızda (erkekler arası seks partilerinde) hayasızca şeyler yapıyorsunuz. "[32]
“Andolsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi. Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce, tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar da "Korkma, biz Lut'un kavmine gönderildik." dediler.
İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u müjdeledik.
"Vay başıma gelene!" dedi, "Ben bir kocakarıyım, kocam da yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!"
Dediler: "Sen Allah' ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur)."
İbrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti. Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.
Melekler: "Ey İbrahim! Bu konuda bizimle tartışmaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.
Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunların gelişleri yüzünden Lut fenalaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve "Bu gün çetin bir gündür." dedi.
Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl harıl koşup geldiler. Lut onlara: "Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?" dedi.
Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun." dediler.
Lut dedi: "Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı, ya da çok sarp bir yere sığınabilseydim."
Melekler dediler: "Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kısmı olunca ailenle birlikte hemen buradan çık git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın, eşin başka. Çünkü ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun, hel â k zamanları sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil mi?"
Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne getirdik ve üzerlerine istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık. Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar zalimlerden uzak şeyler değildir.
[33]
“Andolsun ki, gerçekten de elçilikle görevlendirilmiş olan meleklerimiz İbrahim'e müjde ile vardılar.” Ayetinde elçi meleklerden maksat Cebrail ile diğer iki melek diye rivayet edilmiştir. Bu iki meleğin de Mikail ve İsrafil oldukları da ayrıca nakledilmiştir.
Muhammed b. Kâ'b'den gelen rivayette bu meleklerin toplam Cebrail ile birlikte yedi tane olduğu nakledilmiştir.
Dahhak'tan gelen bir rivayette dokuz, Suddi'den gelen bir rivayette, yüzleri parlak genç oğlanlar suretinde onbir, Mukatil'den gelen bir rivayette ise oniki oldukları söylenmiştir. Görülüyor ki, bu kıssanın başında ifadenin üslubu değişmiştir. Zira bu kıssaların anlatılış sebebi helâk olan kavimlerin durumunu bildirmektir. Bu kıssada anlatılan da helâk olmuş olan Lut kavmidir. Halbuki Lut aleyhisselam Hz. İbrahim'in yakın akrabasından ve onun şeriatı üzere gönderilmiş olan bir peygamberdi. Bundan dolayı olay Hz. İbrahim'i de ilgilendireceğinden önce İbrahim'in durumuyla ilgili bir kıssa ile konuya giriş yapılmıştır. Peygamberler ata sı olan Hz. İbrahim anlatılınca da O'nun Allah katındaki değerinin yüceliğini belirtmek için kıssa, ta yukarıdaki cümlesinin benzeri olan bir cümle ile diye başlamıştır. Nitekim Musa kıssası da böyledir. Burada söz konusu elçi melekler Lut kavmine gönderilmiş olduklarından, Hz. İbrahim'e gelişleri, dolayısıyla bir geliş demek olduğundan buyurulmuştur ki, selamet ve evlat müjdesi için gelmişlerdi.
[34]
“İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?" ayetini Beğavi üç farklı şekilde tefsir eder. Birincisi “Aklı başında bir adam yok mu?” iikincisi İkrime’nin de benimsediği “İçinizde Lailahe illallah diyen birisi yok mu?”, üçüncüsü ise İbni İshak’ın naklettiği “İçinizde iyiliği emreden kötülüğü yasaklayan birisi yok mu?”
[35]
Hz. İbrahim’in misafirlerine kızartılmış buzağı getirmesi kendisine gelen meleklerin insan kılığında geldiklerini ve kimliklerini gizlediklerini göstermektedir. Bu yüzden Hz. İbrahim (a.s) onları yabancı misafir olarak değerlendirdi ve ağırlamak için de önlerine kızartılmış dana eti koydu.
Bazı müfessirlere göre, Hz. İbrahim'in (a.s) korkusu, onların ete elini uzatmamalarından kaynaklanmaktadır. Onlara göre, Hz. İbrahim (a.s) misafirlerin et yemediklerini görünce kötü bir niyetle geldikleri sonucuna varmıştır. Çünkü Arap geleneğine göre eğer bir yabancı, ağırlanmayı reddediyorsa, bu misafir olarak değil, yağmacı olarak geldiği anlamı taşırdı. Fakat bu görüş müteakip ayetle desteklenmemektedir.
Misafirlerin cevaplarından anlaşıldığına göre Hz. İbrahim (a.s) yemeği reddetmelerinden onların melek olduklarını anlamıştı. Korkusu ziyaretlerindendi. Çünkü meleklerin insan kılığında gelmesi hayra alamet değildi; bunu biliyordu. Korkmuştu çünkü melekler ailesinden yahut hemşehrilerinden birinin veyahut da bizzat kendisinin işlediği bir kusurun hesabını sormaya gelmiş olabilirlerdi. Eğer mesele söz konusu müfessirlerin zannettiği gibi olsaydı, meleklerin cevabı şöyle olurdu: "Bizden korkma! Çünkü biz Rabbinden gelen melekleriz". Ancak korkusunu gidermek için verdikleri cevabın "Herhangi bir korkuya kapılma! Biz (sana değil) Lut kavmine gönderildik" şeklinde olması, Hz. İbrahim'in (a.s) onların melek olduklarını anladığını fakat insan şeklindeki ziyaretlerinin onu korkuya sevkettiğini göstermektedir. Zira melekler ya bir kimseyi sert bir şekilde hesaba çekmek yahut da bir suçtan ötürü şiddetle cezalandırmak için geldiklerinde, insan kılığında gelirlerdi.
“Bizimle tartışmaya koyuldu.." ifadesi meveddet ve muhabbet dolu bir ifadedir. Ve Hz. İbrahim'in (a.s) Rabbıyla olan yakın ilişkisini gösterir. Bu ilişkiyi anlamak kulun, Lut kavminin akıbetiyle ilgili nasıl istirhamda bulunabildiğini kavramaya yardım edecektir. Hz. İbrahim (a.s) durmadan "Rabbim, yaklaşan azabı Lut kavmi üzerinden çevir" diye yalvarmaktaydı. Rabb cevapladı: "Bu kavim, içlerinde hiçbir hayır unsuru kalmayacak denli ahlaken çöktü, günahları hiçbir merhamet duygusuna layık olmayacak denli tiksindirici bir hal aldı". Fakat kul diretiyordu: "Rabbim, biraz daha mühlet ver onlara, evet belki içlerinde hayır adına pek az bir şey kaldı fakat belki de bu hayır çiçeklenir, meyve verir" Bu muhavere Kitab-ı Mukaddes'te daha ayrıntılı anlatılmıştır, fakat Kur'an'daki kısa anlatım çok daha anlamlıdır.
[36]
Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, Hz. İbrahim'in bulunduğu kasabaya dört fersah uzaklıkta olan ve Lut kavminin bulunduğu bölgenin en büyük şehri olan bu kasabanın adı "Sedum" veya "Sodom"dur.
Melekler Hz. Lut'a gayet güzel yüzlü gençler şeklinde gelmişlerdi. Onun için âyette Lut onların gelişinden fena halde sıkıldı, ve eli, ayağı dolaştı, telaşa kapıldı.
Kavmi de ona harıl harıl koşup geldiler. Rivayet olunduğuna göre, karısı o azgınlara haber göndermiş. Ve onlar daha önceden kötülük yapıyorlardı. Yani utanıp sıkılmıyorlardı, çirkin işler yapageliyorlardı, buna alışmışlardı. Utanma duyguları silinmişti, hayaları kalmamıştı. Onun için hiç utanmadan ve arlanmadan fenalık niyetiyle koşup Lut'a kadar gelmişlerdi. Hz. Lut onlara:
“İşte şunlar kızlarım. Bunlar sizin için gayet temizdirler. Yani onlardan istediğinizi nikah edip güzel güzel alırsınız, pisliğe ve günaha bulaşmazsınız.” der. Katade, "kızlarım" tabirinden maksat Hz. Lut'un kendi öz kızları olduğunu söylemiş ise de, Mücahid ve Said b. Cübeyr'den rivayet olunduğu üzere, kavmin kızlarıdır, muhtar olan görüş de budur. Bir peygamber ümmetinin babası durumunda olduğundan sevgi ve şefkatten dolayı kızlarım, demiştir. Nitekim "Peygamberin hanımları ümmetin analarıdır."
[37] buyurulmuştur.
Ne zaman ki, emrimiz geldi, yani azap vakti gelip çattığında o ülkenin üstünü altına çevirdik ve üzerlerine taş yağdırdık. Öyle taşlar ki, siccildendir. Yani kil taşından, yani kumla, çamurdan yapılmış dondurulmuş, cehennemde pişirilmiş ve taşlaşmış, Rabbin katında damgalanarak istif edilmiştir. Yani, her taşın kime ve nereye isabet edeceği ezelde takdir edilmiş, suretine nakşedilip işlenmiş idi. Ve bunu Allah'tan başka bilen yoktu. Yaratılışta böylece yapılmış, kendi özel yerlerine istif edilmiş, hazırlanmıştı. Yani bu gibi olayları tesadüfen meydana gel m iş, durup dururken kendiliğinden meydana gelmiş bir tabiat olayı gözüyle görüp geçmemek gerekir. Çünkü gerçekte tesadüf diye bir şey yoktur. Âlemleri yaratan yüce kudretin tasarrufu vardır.
“Ve bunlar zalimlerden uzak değildir.” ayeti “Böyle taşlar, genellikle, zalim olan kimselerden, özellikle de sûrenin başında geçtiği üzere haktan göğüs büken ve yüz çeviren, sıkışınca "Bu bir sihir" diyen, "peki o azabı engelleyen nedir?" diyerek küstahlık eden Mekke müşrikleri içindeki zalimlerden ve kıyamete kadar gelecek olan öteki zalimlerden uzak değildir.” anlamındadır.
[38]
“Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden de haber ver. Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti. Melekler: "Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler. İbrahim dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?" Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!" dediler. İbrahim dedi ki: "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser? Ey elçiler! Başka ne işiniz var?" dedi. Melekler şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik. Ancak Lût ailes i müstesnâdır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız. Yalnız Lût'un karısı müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok edilmesini takdir ettik. Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince, Lût dedi ki: "Doğrusu siz ürkülecek bir kavimsiniz." Elçiler dediler ki: "Bilakis biz sana onların şüphe ettiği azabı getirdik. Sana gerçeği getirdik; biz elbette doğru söylüyoruz. Gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından yürü ve sizden kimse ardına bakmasın; istenen yere gidin." Biz, Lût'a şu kesin emri vahyettik: "Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır." Şehir halkı, insan şeklindeki güzel yüzlü melekleri görünce, onlara iğrenç işlerini yapabileceklerini düşünüp sevinerek geldiler. Lût, kavmine şöyle dedi: "Bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin. Allah'tan korkun! Beni mahcub etmeyin." Lût kavmi şöyle dedi: "Biz sana kimsenin koruyuculuğunu yapmamanı söylememiş miydik?" Lût şöyle dedi: "İşte kızlarım! Düşündüğünüzü yapacaksanız (onlarla evlenin). Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakaladı. Biz, onların şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. Gerçekten bunda, düşünen keskin anlayışlılar için ibretler vardır.
[39]
“Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. "İşte azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın.” Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp-bastırıverdi. Şimdi azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın. Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp-düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
[40] “Altı üstüne getirilmiş şehirleri devirip yıktı. Onları neler kapladı neler! O halde Rabbinin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun.”[41]

[1] Şuara 174

[2] mevdudi, c.4, s.60-61

[3] Şuara, 160

[4] Kaf, 12-14

[5] Mevdudi, c.5, s.477

[6] Kamer, 33-36

[7] Araf, 80-84

[8] Şuara, 166-175

[9] Mevdudi, c.4, s.59

[10] Neml, c.56-58

[11] Araf, 82

[12] Fahreddin Razi, tesir, c.10, s.500

[13] Şuara, 165

[14] Zariyat, 31-37

[15] Elmalılı, c.6, s.587

[16] Mevdudi, c.5, s.511

[17] Neml, 55

[18] Mevdudi, c.4, s.127

[19] Ankebut, 29

[20] Ankebut, 33-35

[21] Ankebut, 40

[22] Zariyat, 31-37

[23] Bakara: 128, 131, 132, 133, Al-i İmran: 67, Maide: 44, 111, Yunus: 72, 84, Yusuf: 101, A'raf: 126 ve Neml: 31, 42, 44.

[24] Mevdudi, c. 5, s.512-513

[25] Ankebut, 30

[26] Ankebut, 31

[27] Ankebut, 40

[28] Beydavi, tefsir, c.1, s.532-533, Feyruzabadi, Et-Tenvir, s.381, El-Askar, Zübdetü^t-tefsir, s.205

[29] Şuara, 160-164

[30] Neml, 54. Lut kavminin yaptığı bu ahlaksızlık hakkında hz. Peygamber şöyle demiştir. “Bu çirkin fiili yapanı da yapılanıda öldürün” başka rivayetlerde hz. Peygamber bu ahlaksızlığı yapanların lanetlenmiş olduğunu haber verir. Ebu Bekir Abdurrezzak b. Hemmam Es-San’ani, El-Musannef, Mektebetü’l-İslamiyye, Beyrut 1983, c1, s.12, M. Ali Sabuni, Ahkam Tefsiri, Şamil yay. İstanbul 1984, c.2, s.165-166

[31] Mevdudi, c.4, s.127

[32] Ankebut, 29

[33] Hud, 69-83, İslam alimleri bu fiilin tahriminde ve yapanlarının lanetleneceği hususunda ittifak etmişlerdir. Cezası konusunda ihtilaf olmuştur. Bu konuda üç farklı görüş ortaya konmuştur. 1.bunu yapan mutlak öldürülmelidir. 2. Zina cezası gibi değerlendirilmelidir. 3. Tazir cezası verilmelidir. Ayrıntı için bakınız Muhammed b. Ali b. Muhammed Şevkani, Neylü’l-Evtar, Daru’l-Marife, Beyrut 1998, c.7, s.145-148

[34] Elmalılı, c., s.428

[35] El- Beğavi, Mealimü’t-Tenzil, c.3, s.230

[36] Mevdudi, c.2, s.409 Ayrıcakarşılaştırma için bkz. Tekvin 18: 23-32


[37] Ahzab, 6

[38] Elmalılı, c.4, s.428-429

[39] Hicr51-75

[40] Kamer, 38-40

[41] Necm, 53, 55
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....