Duygularımın dörtte biri
Dünyadan koptuğum, kelimelerin kifayetsiz kaldığı günlerdeyim.
Rüyada olsam... uyansam!!
Meğer varlığı canımmış. Meğer dünya onun sorularıyla, baskılarıyla, istekleriyle, güzelmiş. Meğer dünya o’ymuş..
Geç kalmış olmaktan korkuyorum. Son on yıldır korktuğum gibi. Yine...
Daha fazla sarılmalıydım.
Daha fazla öpmeliydim onu.
Daha fazla seni seviyorum demeliydim. Ve daha fazla dinlemeliydim tüm sözlerini. Canımı... Canıma can katanımı. Oturup karşılıklı sohbetler etmeliydim. Asık suratındaki asabiyet görüntüsünün, kişiliği olmadığını bilerek, mizacına kalbinin ne kadar ters düştüğünü şakalarla anlatmalıydım. Ama en çok gözlerinin taa içine bakarak gülen gözlerini daha çok güldürmeliydim. Öpmeliydim... Öpmeliydim...
“Huyları aynı ben, kopartıyor” dediğini oturup çekiştirmeliydim onunla. Hatta kızdırmalıydım sinsice... Sonra boynuna sarılıp kızgın gözlerine gülümsemeleri serpmeliydim “haklısın” diyerek, öperek...
Geç kalmış olmaktan korkuyorum.
Tüm iyi niyetlerimle: sırtımı yasladığım tek insanı, tek erkeği, bitmeyecek aşkımı, beni anlayan nadir kişiyi, kusursuzu geri istiyorum. Dualarımı yolluyorum evrene onun için.
Mutluluk kavramı anlam değiştirdi bu atmosferde. Artık acıların kıyısından geçiyor mutluluk anlayışım...
“Bu günkü gibi bir gün olur” dediğin günü erteleyelim... Uzaklaşsın... Lütfen biraz daha diren, lütfen.
Zaman bir bakışla, ruha dokunan bir lafla durabilir. Buna kabilim. Ama zaman, boş bir bakışla ve yıllarca tanıdığın bildiğin bir insanın “kimsin” demesiyle biter mi? Biter! Bitiyor. Canım acıyarak bitiyor!
Bütün enerjimi sana yolluyorum, bütün yaşama isteğim senin olsun Babam...
Biraz daha diren seninle yaşayacaklarım bitmedi henüz.
Sana bu hastane sandalyesinde yazdıklarımı gülerek okumak ümidiyle yaşıyorum.
Direnmeni istiyorum Babam