Arama

Köşe Yazısı ve Makaleler - Tek Mesaj #167

KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #167
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Hulki CEVİZOĞLU


Boşa Konuşup, tartışıyoruz Rum kesimini çoktan tanıdık!..

Uzun zamandır, Türkiye`nin "Kıbrıs Rum Kesimi"ni diplomatik olarak tanıyıp tanımayacağını tartışıyoruz.
Kıbrıs`taki soydaşlarımıza büyük eziyetler etmiş, katliamlar yapmış, uluslararası anlaşmaları dünyanın güzü önünde (onların göz yummasıyla) çiğnemiş, Türkiye gibi güçlü bir ülkeye çıban başı olmuş, uluslararası düzlemlerde karşısına çıkmış bir "Kıbrıs Rum Kesimi" var.

TAKİYYENİN DİK ÂLASI...

Yıllardır tırnak içinde "Kıbrıs Rum Kesimi" diye hitap ettiğimiz yer, aslında Kıbrıs`taki Rum Devleti. Tıpkı, KKTC yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi. Ondan da öte. KKTC tanınmıyor, o tanınıyor.
Onlarca yıldır, bizim "diplomatik olarak tanımadığımız" Rumlar`a "devlet" olarak değil, "Kesim" olarak hitap ettik. Türkiye`yi yönetenler de, halka hep böyle yansıttılar. Ve bugünlerde de, artık AB üyesi olan Kıbrıs`taki Rum Devleti`ne hâlâ yöneticilerimiz -sözde- "Rum Kesimi" diyor. Oysa bizi aldatıyorlar...
Neymiş efendim, Rumlar`a liman ve havaalanlarımızı kullandırmıyormuşuz!..
Fakat Türkiye bir süredir Kıbrıs`taki Rum Devleti`ni tanıyor!..
Ama Hükümet bunu itiraf etse, Türk halkının tepkisini çekecek. Bunu yapmamak için bizi oyalayıp, "Kıbrıs Rum Kesimi" demeyi sürdürüyorlar.
Bildikleri ve kabul ettikleri gerçeği bizden gizliyorlar!.. Takiyyenin dik âlası yapılıyor!..
Bakınız, Rum Devleti`ni nasıl tanıdık?..
10 Ağustos 2006`da Trabzonspor Kıbrıs`a gitti ve gûya bizim "Rum Kesimi" dediğimiz, Kıbrıs "Rum Devleti"nin Apoel FC futbol takımı ile UEFA Kupası ön eleme maçı yaptı!..
Resmen tanımadığımız(!) bir ülkenin takımı ile resmi bir maç nasıl yapıldı?..
Bu uzun süredir gerçekleşiyor ve herkes üç maymunu oynuyor!..
UEFA devletler üstü mü?
AB derse, direniyoruz da(!), UEFA derse kabul mü ediyoruz?..

HAVA SAHAMIZI DEĞİL, TOP SAHAMIZI KULLANDIRIYORUZ!..

Sonuçta kim derse desin, bu oldu bittiyi kabul ediyorsunuz. Gerisi (UEFA`nın konumu, vereceği ceza, v.s., vs.) lâf.
Hepimiz de ekran başına oturup, televizyonlardan bu maçı izliyor ve bunu hiç düşünmüyoruz.
Bu son maç, başka açılardan da önemli. Biliyorsunuz, Rumlar`ın Trabzon bölgesinde Pontus emelleri var. Yunanistan`la birlikte bu konuda gizli ve açık pek çok faaliyet sürdürürken, Trabzonspor -tanımadığımız- Rumlar`la maç yapıyor. (Bunu Bekir Coşkun yazsa, herhalde çok daha mizâhi anlatırdı.) Şimdi, Rum Devleti`nin futbol takımı Trabzon`a gelecek ve bir maç daha yapılacak.
Sonuçta, Rumlar`a liman ve havaalanlarımızı kullandırmıyoruz ama top sahalarımızı kullandırıyoruz!.. Rum Kesimi`ne(!), resmi görevli göndermiyoruz ama, resmi maç için futbolcu gönderiyoruz..
Ve, biz Rumlar`ı tanimayruk!..

KODU MU OTURTMADI, DENİZE DÖKTÜ!..

Bu arada, Genelkurmay Başkanı nasıl olmalıdır, tartışması da sürüyor. Kodu mu oturtan başkanlar kadar diplomatik ve demokratik olanlar da savunuluyor.
Artık önceki Genelkurmay Başkanı diyebileceğimiz Sayın Org. Hilmi Özkök, "Herkes kendisine lâyık genelkurmay başkanı ister" demiş.
İşte o yüzden, bizler de Atatürk gibi Genelkurmay başkanları istiyoruz!
İçinden "Şimdi AB sürecinde Atatürk`ün yaptıklarını mı yapacağız?" ya da "O dönemler geçti" diye geçirip bunu yüksek sesle ifade edemeyenler, Atatürk`ü anlayamayanla ve Atatürk`ün "zamanlar üstü" olduğunu göremeyenlerdir...
Atatürk, kodu mu oturtmakla kalmıyor, bir de süngüyle dürtüp denize döküyordu. Barış zamanında dahi, Hatay için "askeri çizmelerini giyeceğini" açıklıyor; Bulgaristan`ın Varna limanına Yavuz zırhlısını gönderiyor; Çanakkale topraklarında yabancı bayrağı çekmeye yelteneceklere kelepçe takılmasını emrediyor ve daha neler neler yapıyordu.
Dün, bir köşe yazarı "Kodu mu oturtan komutanların feci olaylarını" yazmış. Biz Atatürk`ün dediğine bakarız. Büyük yol gösterici Nutuk`ta şöyle diyor:
"Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle, askerlik vazifesi yapılamaz. Kumandanlık vazife ve mesuliyetini yüklenecek kadar omuzlarında ve bilhassa dimağında (beyninde, bilincinde, zihninde) kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır." (Nutuk II, s.492)