Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Ağustos 2010       Mesaj #34
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
1. ALLAH’A ORTAK KOŞMALARI

Medyenliler, Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı.
Gerçekte Medyenoğulları, İsrail kavmi gibi aslında müslümandılar. Fakat Şuayb (a.s.) kendilerine peygamber olarak gönderildiği zaman onların inançları bozulmuş idi, tıpkı, Hz. Musa'nın (a.s.) geldiğinde İsrailoğulları'nın saf inançlarının bozulmuş olduğu gibi. Benî İsrail, Hz. İbrahim'den (a.s.) sonraki yaklaşık altı asır süresince müşriklerle ihtilaf ederek şirke ve ahlâksızlığa düçar olmalarına rağmen, hâlâ "mümin" olduklarını ve bundan gurur duyduklarını iddia ediyorlardı.
“Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum."
Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."[4]
Yani “Ey Şuayb!” dediler. “Babalarımızın taptıkları putları bırakmamızı yahut mallarımız-da eksik veya fazla verme hususunda, dilediğimiz sahtekarlığı yapmamızı ter-ketmeyi, sana namazın mı emrediyor?[5]
Kitabı Mukaddes'in ilk kitaplarına göre, bunlar Baal-peo'a taparlardı. İsrailoğulları Mısır'dan çıkıp da bunların bölgelerine girince, aynı putperestlik ve zina hastalığından etkilenmişlerdi.[6]
Eyka halkı Eyke adında büyük bir ağaca taparlardı. Eyke ağacına taptıkları için, Eyke ashabı diye de isimlendirilmiştir.[7]

2. İNKAR ETMELERİ

“O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim andolsun, size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Şimdi ben, küfre sapan bir topluluğa karşı nasıl üzülebilirim?" Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz. Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: "Atalarımıza da (bazan) şiddetli sıkıntılar (bazan da) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine, biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak-yakalayıverdik.Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.”[8]
Kavminin önde gelenlerinden küfre sapanlar, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz."[9]

3. PEYGAMBERLE MÜCADELE ETMELERİ

a. Peygamberi yalanlamaları

Medyan halkı Hz. Şuayb’ı ve onun peygamberliğini ve tebliğ ettiği dinini yalanlıyordu.[10]
“Şuayb'ı yalanlamakta olanlar, sanki orda 'hiç refah içinde yaşamamışlar' gibi oldular; Şuayb'ı yalanlamakta olanlar, asıl büyük hüsrana uğrayanlar oldular.”[11]
“Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.”[12]
"Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; kuşku yok, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizlerle birlikte gözetleyeceğim."[13]
Sonunda onu (Şuayb’ı) yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.[14]
“Fakat Medyenliler Şuayb'ı yalanladılar. Bunun üzerine ani bir yer sarsıntısına tutuldular da oldukları yerde yığılıp kalıverdiler.”[15]
“Eyke'liler ve Tübba kavmi de yalanladı. Bunların hepsi (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar. Bu yüzden tehdidim (azabım) (onlara) hak oldu.”[16]
(Onlar Şuayb’a) “Ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanmaktayız." (dediler.)[17]
“Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.”[18]

b. Peygamberin büyülenmiş olduğunu iddia etmeleri

"(Şuayb (as) kavmine) “Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan korkup-sakının.” (dedi. Onlar da) Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin."[19]

c. Peygamberi alalade bir insan olarak görmeleri

"Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin?”[20]

d. Peygamberle alay etmeleri

Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."[21]
Ey Şu'ayb, dediler atalarımızın taptığı şeyleri terketmemizi, veya mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Aslında sen hakikaten çok yumuşak huylu, çok akıllı ve dirayetli bir adamsın. Şu'ayb Aleyhisselam çok namaz kılardı ve öyle tanınıyordu. İbadetler içinde dinin direği olan namaz ise "Gerçekten de namaz Allah'a saygılı olanların dışındakilere ağır gelir."[22] âyeti gereğince huşu ehlinden olmayanlara pek ağır gelen, Allah'dan başkasını bir yana bıkarıp, Allah huzurunda divan durmanın, secdelere varmanın zevk ve ulviyyetini idrak edemeyenlere boş ve faydasız bir uğraş gibi geldiğinden, namaz kılanlarla alay edip eğlenmek küfrün gereği ve azgın kâfirlerin ötedenberi âdetleridir. Bundan dolayı Şu'ayb Aleyhisselam'ın kavmi de onun tevhid inancına, hukuk ve ahlâka ilişkin bildirilerini doğrudan doğruya red ve inkâr edemedikleri için, özellikle dolaylı yoldan değersiz göstermek üzere bütün bunları onun kıldığı namaza bağlayarak, geçersiz ve değersiz göstermeye çalışıyorlar, onun peygamberliğiyle alay etmek üzere namazıyla alay ediyorlar.
Yalnızca Allah'a ibadet edip, türlü türlü mabudlara kul olmaktan kurtulmayı ve ticaretle siyasette hukuk ve ahlâk kurallarına riayet etmeyi, hürriyete engel ya da budalalık sayıyorlardı.
"Malımızda dilediğimiz gibi tasarruf etmekten vazgeçmemizi bu kıldığın namaz mı emrediyor? Sofu sen ne akıllı adamsın be!" gibi demagojilerle söz dokundurmaya ve alaya yelteniyorlardı. İşte böyle bir taraftan putlara tapıyor, bir taraftan da Allah'a karşı kibir ve gurur taslayıp namazı hor görüyorlardı. Bir başka taraftan da hürriyet ve ticaret adı altında hilekârlık, haklara saygısızlık, terbiyesizlik ve küstahlık ediyorlardı.[23]

e. Peygamberi taşlamakla tehdit etmeleri

"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf da görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten biz seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin."[24]
Biz senin söylediklerinin çoğundan bir şey anlamıyoruz", "sen ne demek istiyorsun?" "Ben neye güvenip de bizi böyle tehdit ediyorsun?" Kesinlikle biz seni kendi içimizde zayıf biri olarak görüyoruz, eğer rahtın (yani hısım akrabandan, saygı duyduğumuz yakınlarından beş on kişi) olmasaydı muhakkak ki seni recmederdik, taşa tutar, öldürürdük. Sen bize karşı güçlü biri değilsin, aziz değilsin. Yani bizim gözümüzde şahsen senin bir değerin, bir önemin yoktur, bize göre sen hatırı sayılan, kıymet verilen biri değilsin. Yani sana saygımızdan dolayı değil, senin yakınlarından olup da bizimle beraber olan, sana uymayıp bizim dinimizde bulunan bir kaç hısım akraban var ki, işte biz onların hatırı için şimdiye kadar sana dokunmadık.[25]

f. Sürgün etmekle tehdit etmeleri

Hz. Şuayb’ın emirlerine itaat etmedikleri gibi kavmi onu ve iman edenleri İslamdan dönmek ve ülkelerinden kovmak ve taşlamakla tehdit etmişti.
“Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." (Şuayb "Biz istemesek de mi?" dedi.”[26]

4. İNSANLARI ALLAH YOLUNDAN ENGELLEMELERİ

Medyenliler insanların yollarını keserek onların iman etmelerine engel oluyorlardı. İman edenleri şüphe ve tereddütlere düşürmeye çalışıyorlar hatta onları tehdit ediyorlardı. Hz. Şuauyb bu kötü davranışlarından dolayı onları uyardı.
“(Ey Kavmim) Bütün yol başlarında pusu kurup inananları tehditle Allah yolundan alıkoymayınız, bu yolu eğri göstermeye yeltenmeyiniz. Sayıca azken, Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayınız. Görünüz, bozguncuların sonu nasıl oldu?”[27]
“Kavminin önde gelenlerinden küfre sapanlar, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz."Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da, kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar. Şuayb'ı yalanlamakta olanlar, sanki orda 'hiç refah içinde yaşamamışlar' gibi oldular; Şuayb'ı yalanlamakta olanlar, asıl büyük hüsrana uğrayanlar oldular.[28]
Medayin'in ileri gelenleri ve şefleri şöyle söyleyerek halkı bu hususta kandırmak istediler: "Dürüstlük, doğruluk, ahlâk ve iyilik gibi hususları temel ilkeler kabul eder ve uygularsak, biz o zaman tümüyle mahvoluruz. Biz ticaret ve alışverişimizde doğruluk ve dürüstlüğe uyar ve mesleğimizi bunlara göre sürdürürsek, ticaretimiz kesinlikle büyüyemez, serpilemez. Bunun yanında, en önemli kervanların, güzergahlarının kesiştiği bölgede yer alan şu coğrafi konumumuzdan yararlanamaz, bu yörenin uslu vatandaşları olur ve kervanların geçip gitmelerine birşeyler yapmadan seyirci kalırsak işte o zaman bu stratejik durumun sağlamakta olduğu bütün siyasî ve ticarî avantajlarımız bitti demektir. Bu da, komşu ülkelere karşı olan hakimiyetimiz ve etkinliğimizin de bir sonu demektir".[29]

5. KİBİRLENMELERİ

Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." (Şuayb "Biz istemesek de mi?" dedi.”[30]

6. YERYÜZÜNDE FESAT ÇIKARMALARI

“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"[31]
“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe ümit bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık (fesat) çıkarmayın!" dedi.”[32]
Kur'an'a göre, dünyadaki karışıklık ve düzensizliğin ana kaynağı, insanın Allah'a ibadetten ayrılıp başkalarına ve nefsine kulluk etmesi, Allah'ın yol gösterici hidayetini bırakıp ahlâkî, içtimaî ve kültürel yapısını inşa etmesi için başkalarının kılavuzluğu altına girmesidir.
Bu durum fesad ve ona bağlı diğer kargaşa ve düzensizlikleri doğurduğu için bunun kökünden kazılıp atılmasını amaçlar. Aynı zamanda, bu düzensizlik ve kargaşanın dünyanın kendi tabiatından olmadığını, arızî olduğunu ve dolayısıyla da yeniden düzen ve huzur haline inkılab ettirilebileceğine de dikkat çeker. Çünkü, insanın cehaleti ve inkârının bir ürünü olarak, dünya için kurulmuş nizam, nizamsızlık ve kargaşaya yenilmiştir. Yani, insan dünya hayatına; cehalet, barbarlık, şirk, isyan ve ahlâkî anarşî içinde başlamamıştır ki, daha sonra derece derece bunları kaldıracak reformlara girişilmiş olsun. İnsan dünya hayatına, huzur ve nizam içerisinde başlamıştır. Daha sonra bu huzur, günahkârların, kötülerin, delilikleri ve fitne-fesatlarıyla bozulmuştur. Sonra Allah o fesadı, düzensizliği gidermek ve hayatı ilk, orijinal şekline tekrar döndürmek için peygamberler göndermiştir. Onlar insanlığı, ilk huzur ve düzen halini korumaya ve kargaşayı yaymaktan kaçınmaya davet etmişlerdir.
Kur'an'ın bu mesele hakkındaki görüşünün, insanın karanlıklardan aydınlanmaya doğru çıktığı ve hayatın kademe kademe reformlar ile daha da düzenlileştiği görüşünde olan evrimcilerinkinden çok farklı olduğunu söylemek gerekir. Onların aksine, Kur'an, Allah'ın insanı yeryüzünde aydınlatmış olarak yerleştirdiğini ve hayata huzur ve nizama dayalı bir yapı içerisinde başladığını vurgular. Bilahere insan, mütemadiyen şeytanın rehberliğini izlemiş ve karanlıklara, zulmete gark olmuşlardır. Orijinal, doğru ve düzenli sistemi bozdular. Sonra Allah, tekrar tekrar elçilerini göndererek insanları karanlıktan zulmetten aydınlığa, ışığa, nura çıkmaya, fesattan kaçınmaya davet etmektedir.[33]

7. ZULÜM YAPMALARI

“Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şu'ayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar. Sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. Dikkat edin, Semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse Medyen de öyle yok olup gitti.[34]
“Eyke halkı da, hiç kuşkusuz zalim kimselerdi. Bu yüzden onlardan da öç aldık; bu beldelerin her ikisi de işlek bir yol üzerindedirler.[35]

8. İŞLEDİKLERİ GÜNAHLAR

“Âd'ı ve Semûd'u da (yıkıma uğrattık). Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden size (durumları) belli olmaktadır. Kendi yapmakta olduklarını şeytan onlara süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi. Karûn'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak onlar yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azabtan kurtulup) geçecek değillerdi.
Nitekim onlardan herbirini günahları sebebiyle suç üstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.”[36]

9. KENDİ AĞIZLARIYLA AZABI İSTEMELERİ

(Kavmi Hz. Şuayb’ şöyle dedi) "Eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver." (Şuayb ise onlara) dedi ki: "Rabbim, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilmektedir. Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.”[37]

10. TİCARETTEKİ AHLAKSIZLIKLARI

Medyen şehri kervan yolları üzerinde bulunduğu için burada ticaret gelişmişti. Medyenliler yaptıkları alışverişte muhakkak hile yaparlardı. Ticarette emniyet kalmamıştı. Çlçü ve tartıda dürüst muamele unutulkmuştu. Medyenliler alışveriş yaptıkları şahıslardan parayı tartı ile alıyorlar kenarından kırptıktan sonra tane ile başkasına veriyorlardı. O zamanlar para, ya tane ile sayılarak yada tartılarak işlem görüyordu.
Medyenliler ölçü ve tartı için iki değişik alet ve ağırlıkları vardı. Birini kendileri satın alırken, diğerini de başkalarına bir şey satarken kullanıyorlardı. Alırken çok tartıyorlar, satarken eksik tartıyorlar ve böylece alışverişte hile yaparak insanları aldatıyorlar ve onların mallarını haksızca elde ediyorlardı.[38]
Medyen toprakları, Hicaz'ın kuzeybatısında, oradan Kızıldeniz'in doğu sahiline, güney Filistin'e, Akebe Körfezi'ne ve Sina Yarımadası'nın bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alır. Medayinde yaşayanlar büyük tüccar idiler. Onların yerleşim merkezleri, Kızıldeniz sahilini takip eden Yemen-Mekke ve oradan Suriye ticaret yolu güzergâhı ile Irak'tan Mısır'a giden yolun kesiştikleri mevkilerde yer alır. Bundan dolayı da onlar Araplar arasında iyi bilinirler ve helâk olmalarından sonra bile, Suriye ve Mısır'a giden ticaret kervanlarının yolları onların arkeolojik kalıntıları arasından geçmesi nedeniyle hatırlanırdı.[39]
Medyen (toplumunada) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik. Şuayb onlara Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız."[40]
Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten ben, sizi bir 'bolluk ve refah (hayır)' içinde görüyorum. Doğrusu ben, sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum."
"Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp- eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
"Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim."[41]
Şu'ayb Peygamber de diğer peygamberler gibi tevhid emriyle başlayarak:
Ey benim kavmim, dedi. Allah'a ibadet edin, O'ndan başka tanrınız yoktur. Ölçeği ve tartıyı eksik tutmayın. Bundan anlaşılır ki, Medyen halkının en önemli işleri ticarettir. Şüphesiz ben sizi bir hayır ile görüyorum. Yani nimet ve bollukiçinde görünüyorsunuz, bu da hakkınızda hayırdır. Bunun gereği haksızlık etmek değil,insanların hakkını hukukunu gözetmektir, halkın yararına hizmet etmektir ve Allah'a şükretmektir. Şu halde ölçüyü ve tartıyı noksan yapıp da hayrı berbat etmeyin. Ve ey kavmim, o günün azabına uğramamak için ölçüyü ve tartıyı adalet ile yapın ve insanların malına, eşyasına haksızlık etmeyin Doğru amma, ticarette ve siyasette biz böyle hakka, hukuka riayet ederek adaletle hareket ettiğimiz takdirde, doğru dürüst iş yaptığımız takdirde fazla bir şey kazanamayız, diyecek olursanız: Allah'ın bakıyyesi, haramını attıktan sonra Allah'ın helâlinden size ihsan edeceği o temiz ve helâl bakıyye, helâl kazançtan size kalan sizin için daha hayırlıdır. Müfsitlikle, haksızlıkla, eksik ölçüp yanlış tartmakla toplayacağınız haram fazlalardan netice itibariyle daha kârlı, daha faydalıdır, eğer mümin iseniz yani bunun daha hayırlı olduğuna inanıyorsanız bu böyledir. Yalnızca Allah'a ibadet edip, türlü türlü mabudlara kul olmaktan kurtulmayı ve ticaretle siyasette hukuk ve ahlâk kurallarına riayet etmeyi, hürriyete engel ya da budalalık sayıyorlardı. Hz. Şu'ayb onlara, mallarınızda istediğiniz gibi tasarruf etmeyin, demiş değildi, "İnsanların mallarına haksızlık etmeyin" demişti. Bu ise hürriyeti engellemek değildi, tam aksine hakları ve hürriyetleri tesbit ve teyid etmekti. Çünkü herkesin malları ve hakları güvence altına alınmadıkça kimse hakkından emin olamaz, mallarında dilediği gibi zaten tasarruf edemezdi. Fakat onlar insanların mallarını kendi malları imiş gibi kabul ediyor, güçlerinin yetebildiği kadar haksızlık yapmaktan geri kalmıyorlardı. Hakka, hukuka ve adalete riayet etmiyorlar, haramdan sakınmıyorlardı. Fesatçılıktan çekinmeleri gerektiği ko nusunda Şu'ayb Aleyhisselam'ın uyarılarını da kendi serbestliklerine engel sayıyorlar [42]
“Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti. Hani Şuayb onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir. Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın. Ve doğru terazi ile tartın. Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun."[43]


[1] islamic freeware, peygamberler tarihi, Hz. Şuayb

[2] Mevdudi, c.2, s.64

[3] Hud, 84

[4] Hud, 87

[5] Abdullah Parlayan, Özlü Tefsir, İQRA CD’si, Hud 87 ayetinin tefsiri

[6] Kitabı Mukaddes, Sayılar: 25/1-5, 31/16-17

[7] Abdulvahit Metin, Mufassal tefsir, İQRA CD’si, Araf-85 ayetinin tefsiri

[8] Araf, 93-96

[9] Araf, 90

[10] Muhammed b. Yusuf Ebu Hayyan El-endülüsi, Et-tefsirü’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1993, c.7, s.147

[11] Araf, 92

[12] Araf, 96

[13] Hud, 93

[14] Şuara, 189

[15] Ankebut, 37

[16] Kaf, 14

[17] Şuara, 186

[18] Şuara 176

[19] Şuara, 84-85

[20] Şuara 186

[21] Hud, 87

[22] Bakara, 45

[23] Elmalılı, c.4, s.434

[24] Hud, 91

[25] Elmalılı, c.4, s.436

[26] Araf, 88

[27] Araf, 86

[28] Araf, 90-92

[29] Mevdudi, c.2, s.68

[30] Araf, 88

[31] Araf, 85

[32] Ankebut36

[33] Mevdudi, c.2, s.44-45 ( Ayrıca bakınız. Bakara an: 230)

[34] Hud, 94-95

[35] Hicr, 78-79

[36] Ankebut, 36-40

[37] Şuara, 187-189

[38] Beydavi, tefsir, c.1, s.465-466, Ramazan Ayvalı, Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi, İhlas matbaacılık, İstanbul?, c.3, s.86

[39] Mevdudi, c.2, s.63-64

[40] Araf, 85

[41] Hud, 84-86, El-Askar, Zübdetü’t-tefsir, s.206

[42] Elmalılı, c.4, s.432-433

[43] Şuara, 176-184
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....