Arama

Cenaze Nedir? - Tek Mesaj #18

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Eylül 2010       Mesaj #18
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
a. Ölüm

al) Tıbbî Açıdan Ölüm (Beyin Ölümü)

Beyin ölümü; beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak kaybolmasıdır. Beyin ölü­mü gerçekleşen kişide; solunum ve dolaşım ancak yoğun bakım koşullarında ventilatör gi­bi solunum destek makineleriyle sürdürülebi­lir. Kalp atımları ve solunum, yapay olarak sürdürülebilirken beyin fonksiyonları yapay olarak sürdürülemez. Bu nedenle kişi, beyni öldüğü zaman tıbben ölü kabul edilir.

Yoğun bakım ünitelerinde beyin ölümü saptanan hastalarda, verilen tüm tıbbî deste­ğe rağmen ortalama 24-36 saat sonra beyin dışındaki organlar da fonksiyonlarını kaybe­derler.

Beyin ölümü tanısı almış kişilerin hayata dön­mesi mümkün değildir. Beyin ölümü gerçekleş­meden kadavradan organ nakli yapılamaz.

Beyin ölümünün gerçekleşmesinden sonra bu kişiler kadavra donör adayı olarak adlandı­rılır. Bu donör adaylarının organları bağışla­nırsa, organlar hayati fonksiyonlarını kaybet­meden en kısa sürede alınarak bekleyen has­talara nakledilmelidir.

a2) Hukukî Bakımdan Ölüm

insan hayatının tamamen tükenmesi olan ölümle hukuki şahsiyet sona erer. Ölen kimse herhangi bir borç altına giremez ve hak sahi­bi olamaz. Ölen kimseye karşı veya onun adı­na dava açılamaz. Usul olarak ölümün ispatı, nüfus sicilindeki kayıtlarla yapılır.

Bir kimse nüfus sicilinde ölü görünüyorsa, bunu ileri süren tarafın sırf bu kayıtları delil olarak göstermesini adlî makamlar yeterli gö­rür. Aksini iddia eden kimse çeşitli delillerle id­diasını ispat etme hakkına da sahiptir.

Ölüm sicilleri nüfus memurluklarınca tutu­lur. Ölen her kimsenin ölüm sicilinin tutulma­sı için en geç on gün içinde nüfus memurluğu­na bildirilmesi lazımdır. Bundan başka hakim tarafından gaip kararı verilmiş veya ölme ihti­mali çok yüksek bir tehlike içinde kaybolan ve ölüsü bulunmayan kimse de mahallin en bü­yük mülkiye amirinin emriyle, ölüm siciline ölü olarak kaydedilir.

a3) Dinî Anlamda Ölüm

Tıbben ölü olduğuna hükmedilen, başka bir ifadeyle, beyin ölümü gerçekleşen kişi, yeniden hayata dönme imkanı bulunmadığından dolayı dinen de ölü sayılır.

b. Organ Nakli

Tedavisi mümkün olmayan hastalıklar nede­niyle görev yapamayacak derecede hasta ve hatta vücuda zararlı hale gelen bir organın ye­rine, canlı veya ölüden/kadavradan alınan sağ­lam bir organın konularak hastanın tedavi edil­mesine organ nakli denir. Bu işlem tıpta organ transplantasyonu olarak adlandırılır. Organ ve doku nakli, canlıdan ve kadavradan olmak üze­re iki şekilde yapılabilmektedir.

bl) Kadavra Donör/Beyin Ölümü Gerçek­leşen Verici

Trafik kazası, kurşunlanma, beyin kanaması, ağır travma vb. nedenlerle yoğun bakımda te­davisi devam ederken, beyin ölümü denilen ge­ri dönüşümsüz beyin hasarı gelişmiş hastanın organları bağışlandığı takdirde bunlar kadavra donör olarak adlandırılmaktadır. Böbrek, kara­ciğer, pankreas, kalp, kalp kapakları, kornea kadavradan nakillerde kullanılmaktadır.

b2) Canlı Donör/Canlı Verici

Organ nakli gereken hastanın eşi, çocukla­rı, anne- babası veya dördüncü dereceye ka­dar yakın akrabaları, doku ve kan grubu gibi uyumların varlığına bağlı olarak organ bağı­şında bulunabilmektedir. Bunlar canlı donör olarak tanımlanmaktadır. Böbrek ve karaciğer canlıdan nakil yapılan organlardır.

b3) Organ Nakli ile İlgili Dini Hükümler

Kur'an ve Sünnet'te, organ ve doku nakli konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. ilk müçtehit ve fakihler, kendi devirlerinde böyle bir problem söz konusu olmadığı için organ naklinin hükmünü geniş bir şekilde açıklamamıştır. Ancak islam'da Kur'an ve Sünnet'in delaletlerinden çıkarılmış umumî hükümler ve kaideler de vardır.

Kitap ve Sünnet'te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni meselelerin hükümleri, fakihler tarafından bu umumi ka­ideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kı­yas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku naklinin hük­münü tayinde de aynı yola başvurulması uy­gun olacaktır.

Bilindiği üzere insan mükerrem bir varlıktır. Yaratılanlar içinde Allah insanı seçkin kılmış­tır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan fay­dalanılması, insanın hürmet ve kerametine ay­kırı görüldüğünden, fakihlerce caiz görülme­miştir. Ancak zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değiş­mektedir.

Fakihler, zaruretlerin bir ölçüde dinen ya­saklanmış şeyleri mübah kıldığı ve zaruret ha­linde sadece ayetlerde açıklanan yasakların değil, zaruret halinin giderilmesi için yapılma­sı zorunlu ve başka bir çare olmayan bütün ya­sakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna varmışlardır. O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya ya­ralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için;

-Zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığının,

-Hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayıl­mayacağının/haram ile tedavinin hükmü,

-Organ ve doku nakli caiz ise hangi şartlar­la caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

-Fakihler, karnında canlı halde bulunan ço­cuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına, Başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemiklerin nakline, Bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve ha­yatta bulunmaları sebebiyle ölülere nispetle da­ha çok şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavile­rinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapıl­masının caiz olacağına fetva vermişler. Canlı bir kimseyi kurtarmak için ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. Nitekim Müşave­re ve Dini Eserleri inceleme Kurulu'nun 16.4.1952 tarih ve 211 sayılı kararında özetle;

"...âmmenin menfaat ve maslahatı göz önün­de tutularak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir ha­le gelmesi, hastalığın bilinmemesinden doğacak âmme zararının önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin sağlanması gibi maslahat ve şer'î hikmetlerin meydana gelmesini temin için ya­kınlarının rızası alınarak, ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu gibi sebepler dola­yısıyla ölüye gösterilmesi gereken hürmet ve tekrimin zevaline katlanmanın, İslami hükümle­rin bir gereği olduğu..." ifade olunmuştur.

Fakihler, açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymıştır. Başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavile­rini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli ile tedavi yapılabilmektedir. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir. Nitekim Müşavere ve Dinî Eserleri incele­me Kurulu'nun 25.10.1960 tarih ve 492 sa­yılı kararında "tedavileri için kan nakline za­ruret bulunan hasta ve yaralılara başka kim­selerden kan naklinin, başka kimselerden alı­nacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde, hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu du­rumdaki kimselere takılmalarının caiz olaca­ğı..." beyan edilmiştir.

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 19.01.1968 gün ve 3 sayılı gerekçeli kararında ise "yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbî ve hu­kukî kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp naklinin de caiz olacağı..." ifade olunmuştur.

Yurdumuz dışında, çeşitli İslâm ülkelerinin yetkili kişilerince de aynı yolda fetvalar veril­diği bilinmektedir.

Din İşleri Yüksek Kurulumuzca 03.03.1980 tarihli kararla da aşağıdaki şart­lara uyularak yapılacak organ ve doku nakli­nin caiz olacağı sonucuna varılmıştır:
2- Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının, mesle­kî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir tabip tarafından tespit edilmesi,

3- Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceği­ne tabibin zann-ı galibinin bulunması,

4- Organ veya dokusu alınan kişinin, bu iş­lemin yapıldığı esnada ölmüş olması,

5- Toplumun huzur ve düzeninin bozulma­ması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızası­nın sağlanması,

6- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,

7- Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.

MsXLabs.org & DİB

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....