Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
12:07, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Çarşamba, 17 Aralık 2025 - 12:07
Arama
MaviKaranlık Forum
Cenaze Nedir?
-
Tek Mesaj #18
asla_asla_deme
VIP
Never Say Never Agaın
15 Eylül 2010
Mesaj
#18
VIP
Never Say Never Agaın
a. Ölüm
al) Tıbbî Açıdan Ölüm (Beyin Ölümü)
Beyin ölümü; beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak kaybolmasıdır. Beyin ölümü gerçekleşen kişide; solunum ve dolaşım ancak yoğun bakım koşullarında ventilatör gibi solunum destek makineleriyle sürdürülebilir. Kalp atımları ve solunum, yapay olarak sürdürülebilirken beyin fonksiyonları yapay olarak sürdürülemez. Bu nedenle kişi, beyni öldüğü zaman tıbben ölü kabul edilir.
Yoğun bakım ünitelerinde beyin ölümü saptanan hastalarda, verilen tüm tıbbî desteğe rağmen ortalama 24-36 saat sonra beyin dışındaki organlar da fonksiyonlarını kaybederler.
Beyin ölümü tanısı almış kişilerin hayata dönmesi mümkün değildir. Beyin ölümü gerçekleşmeden kadavradan organ nakli yapılamaz.
Beyin ölümünün gerçekleşmesinden sonra bu kişiler kadavra donör adayı olarak adlandırılır. Bu donör adaylarının organları bağışlanırsa, organlar hayati fonksiyonlarını kaybetmeden en kısa sürede alınarak bekleyen hastalara nakledilmelidir.
a2) Hukukî Bakımdan Ölüm
insan hayatının tamamen tükenmesi olan ölümle hukuki şahsiyet sona erer. Ölen kimse herhangi bir borç altına giremez ve hak sahibi olamaz. Ölen kimseye karşı veya onun adına dava açılamaz. Usul olarak ölümün ispatı, nüfus sicilindeki kayıtlarla yapılır.
Bir kimse nüfus sicilinde ölü görünüyorsa, bunu ileri süren tarafın sırf bu kayıtları delil olarak göstermesini adlî makamlar yeterli görür. Aksini iddia eden kimse çeşitli delillerle iddiasını ispat etme hakkına da sahiptir.
Ölüm sicilleri nüfus memurluklarınca tutulur. Ölen her kimsenin ölüm sicilinin tutulması için en geç on gün içinde nüfus memurluğuna bildirilmesi lazımdır. Bundan başka hakim tarafından gaip kararı verilmiş veya ölme ihtimali çok yüksek bir tehlike içinde kaybolan ve ölüsü bulunmayan kimse de mahallin en büyük mülkiye amirinin emriyle, ölüm siciline ölü olarak kaydedilir.
a3) Dinî Anlamda Ölüm
Tıbben ölü olduğuna hükmedilen, başka bir ifadeyle, beyin ölümü gerçekleşen kişi, yeniden hayata dönme imkanı bulunmadığından dolayı dinen de ölü sayılır.
b. Organ Nakli
Tedavisi mümkün olmayan hastalıklar nedeniyle görev yapamayacak derecede hasta ve hatta vücuda zararlı hale gelen bir organın yerine, canlı veya ölüden/kadavradan alınan sağlam bir organın konularak hastanın tedavi edilmesine organ nakli denir. Bu işlem tıpta organ transplantasyonu olarak adlandırılır. Organ ve doku nakli, canlıdan ve kadavradan olmak üzere iki şekilde yapılabilmektedir.
bl) Kadavra Donör/Beyin Ölümü Gerçekleşen Verici
Trafik kazası, kurşunlanma, beyin kanaması, ağır travma vb. nedenlerle yoğun bakımda tedavisi devam ederken, beyin ölümü denilen geri dönüşümsüz beyin hasarı gelişmiş hastanın organları bağışlandığı takdirde bunlar kadavra donör olarak adlandırılmaktadır. Böbrek, karaciğer, pankreas, kalp, kalp kapakları, kornea kadavradan nakillerde kullanılmaktadır.
b2) Canlı Donör/Canlı Verici
Organ nakli gereken hastanın eşi, çocukları, anne- babası veya dördüncü dereceye kadar yakın akrabaları, doku ve kan grubu gibi uyumların varlığına bağlı olarak organ bağışında bulunabilmektedir. Bunlar canlı donör olarak tanımlanmaktadır. Böbrek ve karaciğer canlıdan nakil yapılan organlardır.
b3) Organ Nakli ile İlgili Dini Hükümler
Kur'an ve Sünnet'te, organ ve doku nakli konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. ilk müçtehit ve fakihler, kendi devirlerinde böyle bir problem söz konusu olmadığı için organ naklinin hükmünü geniş bir şekilde açıklamamıştır. Ancak islam'da Kur'an ve Sünnet'in delaletlerinden çıkarılmış umumî hükümler ve kaideler de vardır.
Kitap ve Sünnet'te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni meselelerin hükümleri, fakihler tarafından bu umumi kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku naklinin hükmünü tayinde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.
Bilindiği üzere insan mükerrem bir varlıktır. Yaratılanlar içinde Allah insanı seçkin kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, fakihlerce caiz görülmemiştir. Ancak zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.
Fakihler, zaruretlerin bir ölçüde dinen yasaklanmış şeyleri mübah kıldığı ve zaruret halinde sadece ayetlerde açıklanan yasakların değil, zaruret halinin giderilmesi için yapılması zorunlu ve başka bir çare olmayan bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna varmışlardır. O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için;
-Zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığının,
-Hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayılmayacağının/haram ile tedavinin hükmü,
-Organ ve doku nakli caiz ise hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir.
-Fakihler, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına, Başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemiklerin nakline, Bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle ölülere nispetle daha çok şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına fetva vermişler. Canlı bir kimseyi kurtarmak için ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. Nitekim Müşavere ve Dini Eserleri inceleme Kurulu'nun 16.4.1952 tarih ve 211 sayılı kararında özetle;
"...âmmenin menfaat ve maslahatı göz önünde tutularak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir hale gelmesi, hastalığın bilinmemesinden doğacak âmme zararının önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin sağlanması gibi maslahat ve şer'î hikmetlerin meydana gelmesini temin için yakınlarının rızası alınarak, ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu gibi sebepler dolayısıyla ölüye gösterilmesi gereken hürmet ve tekrimin zevaline katlanmanın, İslami hükümlerin bir gereği olduğu..." ifade olunmuştur.
Fakihler, açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymıştır. Başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli ile tedavi yapılabilmektedir. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir. Nitekim Müşavere ve Dinî Eserleri inceleme Kurulu'nun 25.10.1960 tarih ve 492 sayılı kararında "tedavileri için kan nakline zaruret bulunan hasta ve yaralılara başka kimselerden kan naklinin, başka kimselerden alınacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde, hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu durumdaki kimselere takılmalarının caiz olacağı..." beyan edilmiştir.
Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 19.01.1968 gün ve 3 sayılı gerekçeli kararında ise "yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbî ve hukukî kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp naklinin de caiz olacağı..." ifade olunmuştur.
Yurdumuz dışında, çeşitli İslâm ülkelerinin yetkili kişilerince de aynı yolda fetvalar verildiği bilinmektedir.
Din İşleri Yüksek Kurulumuzca 03.03.1980 tarihli kararla da aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku naklinin caiz olacağı sonucuna varılmıştır:
2- Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının, meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir tabip tarafından tespit edilmesi,
3- Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine tabibin zann-ı galibinin bulunması,
4- Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması,
5- Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması,
6- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,
7- Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.
MsXLabs.org & DİB
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar...
.
Cevapla
Kapat
Saat: 12:07
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...