Arama

Mısır ve Mısır Tarihi - Tek Mesaj #3

fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
17 Eylül 2010       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

İSKENDER’İN FETHİ VE PTOLEMAİOS HANEDANI


İÖ 332 sonbaharında Mısır’a giren Makedonya kralı İskender (Büyük), halk tarafından bir kurtarıcı olarak karşılandı. İÖ 331 ilkbaharında Mısır’dan ayrılmadan önce yönetimi düzenleyen İskender, geride MakedonyalIların komutasında güçlü bir ordu bıraktı. Onun ölümünden (İO 323) sonra satrap olarak Mısır’ın yönetimini üstlenen I. Ptolemaios Soter, öteki komutanlarla giriştiği aylaşım mücadelesinde Kyrenaika (Bera) ile Kıbrıs’ın yanı sıra Ege’deki bazı adalarla Anadolu ve Trakya’daki bazı kentleri de ele geçirdi. Konumunu sağlamlaştırdıktan sonra İÖ 305’te bağımsızlığını ilan ederek kral unvanı aldı. Böylece Mısır Ptolemaios hanedanı altında Helenizmin en varlıklı ve güçlü kalesi durumuna geldi.

I. Ptolemaios (hd İÖ 305-282) ile oğlu II. Ptolemaios Philadelphos (hd İÖ 282-246) Mısır’ın ekonomik ve yönetsel yapısında köklü düzenlemelere gittiler. Dev sulama tesisleri sayesinde artan ürün çeşitliliği geniş toprakların ekime açılmasını özendirdi. Başkentin Memphis’ten İskenderiye’ye taşınmasından sonra bütünüyle Makedonya-Yunan kimliğini taşıyan bir merkezî yönetim biçimlendi.

Ptolemaios İÖ y. 277’de kız kardeşi II. Arsinoe ile evlenerek hanedanın birçok kralı tarafından sürdürülen bir geleneği başlattı. II. Arsinoe devlet politikalarının belirlenmesine doğrudan karışarak yayılma amacıyla Selevkoşlara karşı girişilen I. Suriye Savaşı’nda (İÖ 274-271) önemli rol oynadı.

III. Ptolemaios Euergetes (hd İÖ 246-222) Suriye’de Selevkoslar karşısında büyük bir zafer kazanarak Mısır’ın Asya’daki topraklarını daha da genişletti. Ayrıca Perslerce alınmış olan Mısır tann heykellerini geri getirdi. Yerine .geçen oğlu IV. Ptolemaios Philopator (hd İÖ 222-205) yeni bir saldırıya geçen Selevkoslan başarıyla püskürttü. Bu savaş sırasında ilk kez çok sayıda Mısırlı asker MakedonyalI ve Yunanlı birüklerin yanında çarpıştı. Bir saray entrikası sonucunda başa geçtiği sanılan V. Ptolemaios Epiphanes’in döneminde (İÖ 205-180) güneyde baş gösteren yerel ayaklanmalar krallığın gücüne önemli bir darbe vurdu. Bu durum Selevkoslar karşısında sürekli bir gerilemeye de yol açtı. Asya’daki topraklarını yitiren Mısır, İÖ 195’te Selevkoslann himayesi altına girmek zorunda kaldı. VI. Ptolemaios Philometor döneminde (İÖ 180- 145) Selevkos baskısı daha da ağırlaştı. Mısır’ı işgal eden Selevkoslann ülkeye egemen olması ancak Roma’nm müdahalesiyle önlenebildi (İÖ 168).

Roma Doğu Akdeniz’deki çıkarlan için bir tehlike olarak görmediği Mısır’ın bağımsızlığını korumakla birlikte sürekli müdahaleci bir politika izledi. Bu nedenle kısa sürelerle birbirinin yerini alan Mısır hükümdarları giderek hızlanan çöküşün önünü alamadılar. Yaklaşık 30 yıl başta kalmayı başaran XII. Ptolemaios Auletes bile Roma’nın desteğini almak için sık sık rüşvete başvurmak zorunda kaldı. İki erkek kardeşiyle birlikte tahta çıkan XII. Ptolemaios’un luzı VII. Kleopatra (hd İÖ 51-30) Julius Caesar ve Marcus Antonius gibi güçlü Roma komutanlannı ustaca kullanarak hanedanı eski konumuna kavuşturma yönünde bazı adımlar attı. Ama Roma’nın içişlerine karışmaya varan politikaları, Octavianus (Augustus) komutasındaki Roma kuvvetlerinin Mısır’ı işgal etmesine yol açtı. Böylece Ptolemaios hanedanı yıkıldı. Ptolemaios dönemi getirdiği büyük değişikliklerle Mısır tarihinde önemli bir yer tutar. Son sülale döneminde 3-4 milyon olarak tahmin edilen Mısır nüfusunun Roma yönetiminin başlarında 7,5-8 milyona ulaşmış olması hızlı gelişmenin çarpıcı bir göstergesidir. Bu artışta IÖ 3. ve 2. yüzyıllarda Anadolu’dan ve Yunan adalarından gelen göçmenlerin ve Mısır’a sığınan Yahudilerin de önemli rol oynadığı sanılmaktadır.

Mısır’ın bu dönemde ulaştığı refahın önemli bir dayanağı ekonomik kaynaklardan yararlanmak için geliştirilen etkili yönetim sistemiydi. Hükümdara bağlı olarak çeşitli alanlardan sorumlu olan yüksek görevlilerin altında en küçük birimlere kadar inen geniş bir bürokratik ağ vardı. Çeşitli işlevleri bir arada yerine getirmeye yönelik esnek bir yapısı olan bu bürokrasi her türlü ekonomik etkinliği denetim altında tutuyordu. Sivil ve askeri görevler arasında kesin bir ayrım yoktu. Aynı zamanda kendilerine bağışlanan topraklan işleyen askerler sivil yaşamla bütünleşmişti. Bürokratik sistemdeki Yunan ağırlığına karşın, memurluk makamlan Helenleşmiş Mısırlılara da açıktı.
Ad:  2.jpg
Gösterim: 1453
Boyut:  53.8 KB

Efsanevi Mısır zenginliğinin temel kaynağı tanmdı. Kralın mülkiyeti altında sayılan arazilerin önemli bir bölümü tapmaklann, geri kalanı da yüksek görevlilerin ve kiracı çiftçilerin elindeydi. Papirüs, yağ, keten ve içki gibi önemli ürünlerin imalatı ve ticareti devletin denetimi altındaydı. Böylece krallığın hâzinesine hem tarımdan, hem de imalat ve ticaretten oldukça yüksek bir gelir akıyordu. Ülkede ilk kez kurulan düzenli para sistemi, yalnızca kraliyet sikkelerinin dolaşımına olanak veriyordu. Para ekonomisinin gelişmesini sağlayan bir etken de ticaret hacminin gösterdiği dev büyümeydi. Cam eşyaları ve mücevherleriyle ünlü İskenderiye Doğu Akdeniz ticaretinde önemli bir yer tutuyordu.

Ptolemaios hükümdarları Mısır’ın dinsel kurumlarını ayakta tutmanın yanı sıra tapınak yapımına ve onarımma da büyük önem verdiler. Öte yandan Mısır tanrılarını Yunan tanrılarıyla özdeşleştirdiler ve belirli kurallara bağlanmış bir kraliyet kültü yarattılar.

Ptolemaios döneminden kalma mimari yapılar ve heykeller Mısır sanat geleneğinin canlılığını bu dönemde de sürdürdüğünü göstermektedir. Hiyeratik ve demotik yazıyla yazılan Eski Mısır dilinde birçok yapıtın verildiği bu dönemde, Yunan edebiyatı da geniş bir çevreye yayıldı. Değişik kültürlerin buluşma noktası olan İskenderiye, Yunan düşün ve bilim dünyasının en önemli merkezi durumuna geldi. Bir müzeyi de barındıran İskenderiye Kütüphanesi, Antik Çağın en ünlü kütüphanesiydi. İskenderiye uzun yıllar büyük bilginleri ve şairleri çeken bir merkez olarak kaldı.

ROMA YÖNETİMİ


Roma’ya bir eyalet olarak bağlanan Mısır, imparatorluğu besleyen bir tahıl ambarı olması nedeniyle askeri savunma açısından hemen güvenceye alındı. Roma senatörlerinin bile imparatorluk izni olmadan Mısır’a girmesi yasaklandı. Öte yandan Mısır Roma’nm doğu ve güney yönündeki yayılması için bir üs durumuna getirildi. Arabistan’ın alınmasıyla Süveyş suyolu yeniden açıldı. Güneydeki Roma işgali ile Nil’in Birinci Çağlayanının güneyine kadar ulaşıldı.

Mısır genelde Roma’daki siyasal mücadelelerin dışında kaldıysa da, birkaç kez zorla tahtı ele geçirmeye çalışan komutanların ayaklanmalarına sahne oldu. Bu girişimlerden ancak Vespasianus’un ayaklanması (İS 69) kalıcı bir başarıya ulaşabildi. Roma’nın karışıklıklar içinde olduğu 3. yüzyılda Suriye’deki Palmyra kentini yöneten hanedanın müdahalesi sonunda, Mısır 270’ten 272’ye değin imparatorluktan koptu. Bu arada yerli halkın ve özellikle Yahudilerin çeşitli dönemlerde yönetime karşı giriştiği ayaklanmalar fazla büyümeden bastırıldı.

Romalılar Mısır’ı ele geçirdikten sonra gelirleri artırmak amacıyla öncelikle maliye ve vergi işlerini düzenlemeye ağırlık verdiler. Bu alanda getirilen en kapsamlı değişiklik kentlerde oluşturulan özerk yönetim birimleri aracılığıyla vergi ödemelerinin kolaylaştırılmasıydı. Bu sistem aynı zamanda merkezi yönetimin yerel işlerin yükünden kurtulmasını sağlıyordu. Öte yandan Romalıların getirdiği çok sayıda yeni vergi daha karmaşık bir sistemin oluşmasına yol açtı. Aynı dönemde tarım, ticaret ve imalatta daha geniş bir serbestliğin uygulanmasıyla özel girişimciliğin ekonomideki rolü de artırıldı. Bu durum kiracı çiftçiler üzerindeki sömürünün ağırlaşması sonucunu doğurdu. Para ekonomisinin kırsal kesim üzerindeki etkisi daha da belirginleşti. 3. yüzyıl sonlarında paranın değerinin hızla düşmesi ve askeri harcamalar için gelişigüzel vergilere başvurulması ciddi ekonomik sorunlar yarattı.
Roma yönetimiyle birlikte toplum içindeki sınıflaşma eğilimi daha açık bir biçim aldı. Yunan kökenliler elde ettikleri ayrıcalıklarla bir kent aristokrasisi niteliğini kazandılar.

Sınıf aynmları bütün imparatorluk uyruklarına yurttaşlık hakkının fiilen tanındığı 212’den sonra da silinmedi.
Yunan kültürünün Mısır’daki açık üstünlüğü Roma yönetimi altında da sürdü. Bununla birlikte geleneksel Mısır kültürü de varlığını korudu. Yunan kültürünün odağı olarak kalan İskenderiye felsefe ve ilahiyatın öne çıkmasıyla çeşitli öğretilere beşiklik etti. Romalılar yerel Mısır kültlerine hoşgörü gösterirken 2. yüzyılın ikinci çeyreğinde yayılmaya başlayan Hıristiyanlığa karşı sert önlemlere başvurdular.

BİZANS YÖNETİMİ


Mısır’ın tarihinde önemli bir dönüm noktası sayılan 4. yüzyılın ilk yansı önemli değişikliklere sahne oldu. İmparator I. Constantinus’un 313’te Hıristiyanlar üzerindeki baskıya son vermesiyle sağlanan barış ve istikrar yeni bir refah döneminin yolunu açtı. Öte yandan Konstantinopolis’in (İstanbul) 330’da başkent ilan edilmesinden sonra, İskenderiye’nin Doğu Roma’daki konumu ikinci plana düştü. Yeni başkentle siyasal ve ekonomik bağlann güçlenmesi Mısır’ı yeniden Doğu Akdeniz’in yörüngesine soktu. Sonuçta Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölündüğü 395’te Mısır Doğu Roma’ya (Bizans) bağlandı.

Özgürlük ortamında Mısır’da büyük bir dinsel güç kazanan Hıristiyanlık, çok geçmeden dindışı alanda da etkili bir konuma ulaştı. Mısır Kilisesi’nin başı durumunda olan İskenderiye patriği ülkenin önde gelen güç odaklarından biri durumuna geldi. Ülkenin yönetsel amaçlarla daha küçük birimlere bölünmesi kilisenin gücünü artıran bir başka etkendi. Ama İskenderiye patriklerinin bu konumlarını koruyabilmeleri bir yandan Konstantinopolis ile ilişkileri iyi tutmalarına, bir yandan da içerideki desteklerini sürdürebilmek için Konstantinopolis’ten denetim girişimlerine karşı koymalarına bağlıydı. Bu iki eğilimi bağdaştırmanın güçlüğü sonunda İskenderiye ile Mısır’ın geri kalan bölümü arasında toplumsal, siyasal ve kültürel bir uçurumun doğmasına, buna koşut olarak Helenizm ile yerli Mısır kültürünün çatışma içine girmesine yol açtı. Böylece ortaya çıkan Bizans’tan kopma eğilimi Kopt Hıristiyanlığının doğmasıyla sonuçlandı. Khalkedon (Kadıköy) Konsili’nin (451) Koptlarca savunulan Monofizit öğretiyi reddetmesiyle Kopt Kilisesi bağımsızlaşma sürecine girdi.

Mısır yoğun din kavgalarına ve güneydeki düşman kabilelerin sürekli saldırılarına karşın Bizans İmparatorluğu’nun kilit eyaletlerinden biri olarak kaldı. Herakleios 610’da İmparator Phokas’ın baskıcı yönetimine son vermek amacıyla giriştiği ayaklanmada Mısır’ı elinde tutmanın sağladığı üstünlükten yararlandı. Daha sonra savunmasız bırakılan Mısır, Sasanilerin saldırısına uğrayarak 619’da işgal altına girdi. Geniş çaplı bir kıyım ve yağmaya girişen Sasaniler ancak 628’de imzalanan barış antlaşmasıyla Mısır’dan çekildiler.

Bu dönemde İslamm yayılmasıyla birlikte Arapların giriştiği fetihler Mısır’ı da tehdit etmeye başladı. Mısır üzerine 639’da yürüyen Amr bin As komutasındaki Arap kuvvetleri delta bölgesinin doğusundaki direnişi kırarak 641’de Bizanslılan barış yapmaya zorladı. Bizans kuvvetlerinin gemilerle boşaltılmasından sonra 642’de İskenderiye Arapların eline geçti.
Mısır’ın kolayca düşmesinin başlıca nedeni halkın Bizans yönetimine karşı duyduğu derin hoşnutsuzluktu. Bunun temelinde yatan başlıca etkenler kilisenin gücünü dengelemek amacıyla 6. yüzyılda sivil ve askeri yetkileri tek elde toplayacak biçimde düzenlenen bürokrasinin ağır baskısı, zorla vergi toplama uygulaması, giderek güçlenen toprak sahiplerinin acımasız sömürüsü ve dinsel baskı politikasıydı. Arap yönetiminin kolayca benimsenmesini sağlayan bu koşullara karşın, Kopt dili aracılığıyla geniş kesimlere ulaşma olanağını bulan ve yaygın kilise ve manastır örgütlenmesiyle toplumda önemli bir ağırlık kazanmış olan Hıristiyanlık varlığını koruyabildi.

İSLAM VE ARAP KİMLİĞİNİN GELİŞMESİ


Arap ve Türk valiler dönemi


Mısır’ı kısa sürede fetheden Araplar, başlangıçta kurulu düzeni bozmaktan kaçınarak vergi ödeme karşılığında Hıristiyanlara dinsel özgürlük tanıdılar. Ayrıca Bizans vergi sistemine dokunmayarak vergi toplama işini merkezileştirmekle yetindiler. Bu doğrultuda tarım arazileri de Mısırlıların elinde bırakıldı. İlk Arap yerleşmesi olarak Nil’in doğu kıyısında kurulan el-Fustat (bugünkü Kahire yakınlarında) uzun süre tek Müslüman merkezi olarak kaldı. Araplaştırmanın ağır bir süreç izlemesi nedeniyle Arapça resmi dil olarak Yunancamn yerini ancak 706’da alabildi. Öte yandan el-Fustat’a bağlı karayolu ulaşımının ve Kızıldeniz suyolunun öne çıkmasıyla İskenderiye ikincil bir deniz limanı durumuna düştü.

Mısır, Emevi ve Abbasi halifeleri döneminde 200 yılı aşkın bir süre valiler aracılığıyla yönetildi. Geçmiş yabancı yönetimler altında olduğu gibi bu dönemde de Mısır’a gösterilen ilginin odağı vergiler ve tahıldı. Arap valilerin genelde ölçülü davranmasına karşın, 8. yüzyılda vergi ödemeye karşı artan direniş özellikle ekonomik bunalımlar sırasında açık ayaklanmalara dönüşmeye başladı. Vergilerin asıl kaynağını Hıristiyanlar oluşturduğundan Müslümanlaştırma çabalarında fazla ileri gidilmiyordu. Ama Koptlara karşı uygulanan ayrımcı politikalar, zaman zaman da olsa karışıklıklara yol açıyordu.

Mısır aynı dönemde Arapların kara ve deniz yoluyla giriştiği yayılma savaşlarında önemli bir üs görevi gördü. Mısır donanması 649-669 arasında Rodos, Kıbrıs ve Sicilya’ya düzenlenen çeşitli seferlere katıldı. Nübye daha 651-652 yıllarında işgal edilerek vergiye bağlandı. Kuzey Afrika’ya yönelik akınlarda Arap orduları 670’e değin Mısır’ı merkez üs olarak kullandı. Sonraki yıllarda Mısır üzerinden Kuzey Afrika’daki yeni topraklara giden Arap kabilelerinden bazıları Nil Vadisine yerleştirildi. Arap nüfusun artmasıyla birlikte Müslümanlar arasındaki siyasal çekişmeler Mısır’a da yansımaya başladı. Hariciler 8. yüzyıl ortalarında Mısır’da sık sık ayaklanmalar çıkardılar. Halife Memun Arap kabilelerin ve Koptlann bir ayaklanmasını bastırmak için kendisi Mısır’a bir sefer düzenlemek zorunda kaldı. Koptlann sert biçimde bastınlması (829-830) aynı zamanda İslamın yayılmasında önemli bir dönüm noktası oldu.

Bağdat’taki halifelik merkezinden Mısır’ı yönetme güçlüğü sonraki yıllarda sık sık vali değişikliğine başvurmaya yol açtı. Bu arada ikta sistemine geçilmesi üzerine, Arap kabileler arasındaki çekişmeleri önleme düşüncesinin de etkisiyle Mısır’a vali olarak Türk komutanlar atanmaya başladı. Düzeni sağlamada karşılaşılan güçlükler de ancak Türk kökenli Ahmed bin Tolun’un yönetimi sırasında aşılabildi.

Tolunıler


Mısır valiliğine atanan babasının vekili olarak 868’de göreve başlayan Ahmed bin Tolun, öncelikle kendine bağlı güçlü bir ordu oluşturdu. Abbasi otoritesinin sarsılmasından yararlanarak kısa sürede yarı bağımsız bir yönetim oluşturdu. Bu arada mali işlerden sorumlu âmil (vali) olarak önemli bir güç kazanmış olan el-Müdebbir’i görevden uzaklaştırarak mali yönetimi de üstlendi. Suriye’nin yönetimine getirilen el-Müdebbir’le çatışmanın şiddetlenmesi üzerine 877’de Suriye’yi ele geçirdi. Ardından Mısır’da toplanan vergilerin büyük bölümünü kendi yönetimine ayırmaya başladı. Bağımsızlığını halifeye kabul ettirme girişimlerinden sonuç alamamakla birlikte, halifenin kardeşi Muvaffak’ın kendisini devirmeye yönelik çabalarını boşa çıkardı. Ekonomik gelişmeye de önem vererek tarımda verimliliği artırmak amacıyla su-kanallarını yeniletti. Öldüğünde (884) oğlu Humareveyh’e güçlü bir devlet ve zengin bir hazine bıraktı.

Mısır’ın askeri gücünü korumayı başaran Humareveyh, Suriye ve Mezopotamya’da kazandığı çarpışmalarla halifeyi baskı altına aldı. Sonunda diplomatik yöntemler de kullanarak çatışmaya son verdi ve halifelikçe resmen bağımsız bir hükümdar olarak tanındı. Bu arada yüklü bir çeyiz karşılığında kızını Halife Mutezid’le evlendirdi. Ama aşın savurganlığı devlet kaynaklannı büyük ölçüde tüketti. 896’da öldürüldüğünde yerine geçen 14 yaşındaki oğlu asker ücretlerini ödeyemediğinden orduyu ayakta tutamadı. Mısır ve Suriye’de baş gösteren kanşıklıklar halifelik ordusunun denetimi sağladığı 905’e değin sürdü.

Ihşidiler


Abbasilerin Mısır’a atadığı valiler merkezî otoriteyi yeniden kurmada pek başanlı olamadılar. Bu dönemde Mısır Fatımilerin çeşitli saldırılanna hedef oldu. Sonunda 935’te valiliğe getirilen Ferganalı Muhammed bin Tuğc, iki yıl sonra aldığı ihşid (Eski Farsçada “hükümdar”) unvanı altında düzeni sağlamayı başardı. Ordu ve mâliyeyi yeniden örgütledi, Suriye’yi kendisine bağladı. Onun oğulları döneminde fiilen yönetimi eline alan Ebu’l-Misk Kâfur, Hamdani ve Fatımi saldırılarına karşı İhşidi topraklarını başanyla savundu. Ayrıca bilim ve sanat koruyucusu olarak büyük ün yaptı. Kâfur’un ölümü (968) üzerine tahta hanedanın çocuk yaştaki bir üyesi geçti. Bu durumdan yararlanan Fatımiler ertesi yıl bir Berberi ordusuyla Mısır’ı işgal ettiler.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 1 Ağustos 2017 14:04