Arama


Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
20 Ekim 2010       Mesaj #36
Avatarı yok
Yasaklı

Galakside Yalnız Değiliz


Galakside yalnız değiliz çünkü...Çok gülünç; konuşulamayan, tartışılamayan bir antroposentrik (insanın evrenin tek varlığı ve merkezi olarak kabul edilmesi) içindeyiz, ümitsizce ve boş yere üstelik bir de kendini beğenmişlik psikozuna girerek, insanlığın 100 milyon milyar yıldızın içinde, çok özel ve üstün birşey olduğuna inanıyoruz."

(Prof. Harlow Shapley-Harward Koleji Gözlemevi)
Başımızı kaldırıp baktığımız zaman, ilk önce gezegensel sistemi görürüz, güneşler ve gezegenleri vardır; aynı oluşum bizim güneş sistemimizde olduğu gibi evrensel bir formdur. Bu bize aynı zamanda da oluşumun evrenselliğini kanıtlar yani sonsuz evrenin modeli, eşdeğer temel yasalar üzerine varedilmiştir ve eğer burada yaşam varsa her hangi bir yerde de olabilir. Bunu tartışmanın dahi gereği yoktur, temel sorun böyle bir yaşam merkezinin bize olan uzaklığıdır.

Dışarının farkında olmak...
Bir gezegen sistemine sahip olduğu düşünülen bize en yakın yıldız, 4.3 ışık yılı uzaklıkta bulunan Centaurus´dur. Dünyadan bir cevap almak amacıyla gönderilen radyo dalgaları 8.5 yılda bir gidip gelmektedir. Bu soru-cevap süreci, Tau Ceti yıldız sistemi için 22 yıldır; yüzlerce ve binlerce ışık yılı uzaklıktaki yıldızlara sinyal yollayıp cevap bekleme süresi ise, insanlığın tüm yaşam süresinden uzundur, uygarlıkların varoluş-yokoluş süreciyle ölçülebilir ve gönderilen basit bir radyo sinyalinden başka birşey değildir, fiziksel bir yolculuk olasılık dahi değildir. Şu anda ve hatta uzak gelecekte yıldızlararası mega uzaklıkların aşılmasını düşünmek, buruk bir hayale benzetilebilir. Ama uzaydaki yıldız adaları arasında zeki bir yaşamı aramak evrensel misyonumuzdur. 1960´da ABD Batı Virginia Ulusal Radyo-Astronomi Gözlemevi´nden Dr. Frank Drake´nin başlattığı "Ozma Projesi" ilk adımdı. Hedef olarak, güneş tipi iki yıldız olan Tau Ceti ile Epsilon Eridani seçilmişlerdi, her iki yıldızda da yıldızlararası hidrojen ölçümleri yapılmıştı. 150 saatlik bir gözlemden sonra Mayıs 1961´de Proje iptal edildi, sonuç elde edilememişti. Bir diğer neden ise teknik ekipmanın geliştirilmesi gereğiydi ve gerekli yatırıma izin verilmemişti. Ama Ozma Projesi, ilk adımdı ve sonrası gelecekti.

İlişkiyi fark edemedik mi?
Yıldızlararası sondaj sistemi çok güç bir iştir, örneğin beş derecelik bir alanda bulunan sıfır çekim alanında her çift göksel cisim (Buna Lagrange Düğümleri denmektedir. Joseph Lagrange´in-1736-1813 adı verilmiştir) incelendiğinde cisimlerin bir yörünge çizmeden durdukları belirlenmiştir. İşte bu düğüm noktaları, uzay sondajları için idealdir, bize gerekli ayrımı sağlarlar. Yani çekim alanı ve yörünge etkisi oluşturan gök cisimleri ayırd edebiliriz. Macar astronom Zoltan Kopal, bu düğümlerin uzay platformları oluştunrmak için ideal yerler olduğunu ileri sürmüştü. Neticede, tüm araştırmalar geleceğe ve çok uzak geleceğe yöneliktir, sonuçlar orada saklıdır. Dünyadışı bir zeka ile iletişim sağlamanın henüz kesin bir yöntemi ve belli bir sonucu yoktur. Fakat bütün bunlar bize aittir yani insanlığın ulaştığı teknoloji düzeyini ve bilimsel anlayışı gösterirler. Binlerce yıldan beri dünya atmosferinde UFO´lar ve garip uçan cisimler görülmektedir, belki de başka ırklar tarafından gözleniyor veya göz altında tutuluyoruz. Bu gözlem otomatik bir programın sonucunda elektronik göz ve kulaklar şeklinde olabilir, onların teknolojik güvenliğini aşamıyor olabiliriz, hatta dünyadışı teknolojiyi bizim teknolojimiz (radarlar, uçaklar, uydular vs. gibi) algılayamamaktadır. Çok uzun bir zamandan beri bizleri test ediyor veya teknolojik gelişimimizi izliyor olabilirler.

Evrensel model bizim gibidir...
Modern bilime göre UFO fenomeni açıklanabilir, tüm bilinmezliklere rağmen yine de açıklanabilir. Hava balonları, tanınamayan uçaklar, uydular veya uyduların kalıntıları olabilirler ama bütün bunlar geçmişte, binlerce yıl öncesinde yoktular. Tüm itirazlar ve bilimsel açıklamalar güncel teknoloji düzeyindedir ve işte rahatsız edici ya da kuşku verici olan da budur. Geçen yüzyıllarda oluşan ilişkiler, gizemli ziyaretçileri göstermektedir, belki de ilişkiler zaman geçtikçe daha izole ediliyordur. Tevrat´daki Peygamber Hezekiel´in gördüğü gök cismi veya Fatima´da yaşanan göksel olay birer UFO fenomeni olabilirler. Eğer olanların en azından bir bölümünü bir an için gerçek olarak kabul edersek, geçmişteki benzer olaylar daha halka açık gibidir, günümüze yaklaştıkça UFO olaylarının artık daha izole olarak oluştuğu, ıssız yerlerde gerçekleştiği, otoriteler yerine sıradan insanlarla ilişki kurulduğu görülmektedir. Bu bir yöntem olabilir mi? Dünyadışı bir ırk, bizim bildiğimiz anladığımız bir uygarlık sürecinin çok ötesine ulaşmış olmalılar, bizim uygarlık sürecimiz onların belki de yüzbinlerce yıllık uygarlık sürecinin yanında kısa bir zaman dilimidir. Onların otomasyon gözlem sistemi, bizler için tanımlayamayacağımız bir misyon olarak düşünülebilir. Ama bizim onların ne yaptıklarını ve düşündüklerini anlamamız önemli değildir, hatta algılamamız dahi güçtür, bizden farklı ve bizden çok eski bir uygarlığın bilimsel ve sosyal uzay-mantığını anlamamız mümkün değildir asıl önemli olan dünyadışı bir ırkın varolduğu kavramıdır ve buradan bir başka olasılığa doğru yola çıkacağız. UFO´ların açıklanamayan bölümü eğer gerçekseler ve dünyadışı bir uygarlığın ürünü bir teknoloji karşımızdaysa, bu uygarlığın temsilcileri hominid yani insansıdırlar. Ve eğer bu araçlarda insanımsı canlılar varsa bize benzeyebilirler, bazı gözlemcilerin tarifleri bu doğrultudadır. Öyleyse, insan türünü yaklaşık olarak evrensel form olarak düşünebiliriz, neden olmasın?

Uzak geçmişten kalan çöpler!
Eğer insan ırkı, dünyadışı kökenliyse ve bir görüşe göre 40.000 yıl önce dünyaya gelindiyse ve sonra uygarlık çöküp, "Ana Kültür" kaybolduysa, geçmişle ilgili bilgimizi bir daha gözden geçirmekte yarar vardır. Her ne kadar 40.000 yıllık süre, dünyanın yaşam sürecinin yanında çok az görünse de, insan uygarlıklarının bildiğimiz tarih sahnesindeki yaşam sürelerinin 3.000 yılı aşmadığı da görülmektedir. Yanısıra, uygarlıkların süreci insan ömrüyle de doğru orantılı yani ilişkilidir, yaşam süresinin uzunluğu uygarlıkları da etkilemektedir. Ama yıldızlararası canlıların yaşamı çok daha uzun olabilir ve bu da daha uzun uygarlıkların göstergesidir. Belki de geçmişi simgeleyen kutsal kitaplardaki insanların çok uzun yaşadıkları iddialarının altında bu vardır. Dünyadışı köken görüşünün olasılığı sanıldığı kadar az değildir, üstelik bilim kurgu gibi görünmesi aksine destekleyicidir. 40.000 yıl tezinin ötesinde, milyonlarca yıl evvel dünyadışı uzay araçları çok yaşlı yıldızlardan gelip, binlerce yüzyıllık kendi uygarlıklarını getirmiş olabilirler. Öyleyse izler bırakmış olmalıdırlar. Elbette ki, bu düşünce şekli, üzerine ipotek konulmuş bir varsayımdır, kültürel ve fiziksel gelişimimizin temelinde uzaydan gelen başka kültürlerin bulunduğunu kabul etmemiz için bize kanıt gerekir. Peki bu kanıtlar gerçekten var mıdır?

Küp ve kap paradoksu

1885´de Silezya´da bir kömür madeninde, jeolojik bir kömür bloğunun içinde garip bir cisim bulundu. Kömür yatağının geçmişi on milyon yıl öncesine dayanıyordu yani içindeki cisim on milyon yıl önce oraya gelmiş olmalıydı. Bu cisim 67x47 mm. ölçülerinde 737 gr. ağırlığında geometrik bir cisim yani bir küptü. İki yüzü ovaldi, öteki yanında ortasına kadar ulaşan bir yarık vardı. Yapılan analizlerde, nikel-karbon karışımı bir çelik yapı belirlendi. Sülfür oranı azdı ve doğal pirit oranı yeterliydi. Bilindiği gibi çelik, doğal değildir, bir fabrika üretimidir yani kimyasal bir sonuç veya üründür. Bazı uzmanlara göre, cisim yapaydır çünkü doğada gerekli kimyasal oluşum zincirinin raslantısal olarak böyle bir sonuca ulaşması hele geometrik bir cismi ortaya çıkarması mümkün değildir. Gizemli küp, 1910 yılına kadar Salzburg Müzesi´ndeydi. Eğer bu küp, milyonlarca yıl evvel kömür yatağına gömülmüşse ve yapaysa, insanoğlu tarafından yapılmadığı anlaşılır. Acaba, bu garip cisim milyonlarca yıl önce dünyayı ziyaret eden bir uzay aracının bıraktığı bir çöp olabilir mi? Bir diğeri daha var; Çan şeklinde bir kap düşünün, 10x15 cm. boyutlarında, tabanı 5 cm. çapında, kalınlığı 31 mm. çinko renginde ve metalik bileşiminde önemli oranda gümüş bulunuyor. Bu tuhaf ve bilinmeyen kap, yüzeyin 4.5 m. altında bir pudra kayasının içinde bulundu. Bu kap da, yukardaki küp gibi doğal değil, yapaydı ve bir kayanın içinde ne işi vardı? Daha bunlar gibi neler keşfedilebilir? Kaya oluşumlarının içinde daha neler gizlidir?

8 milyon gezegende yaşam vardır..."
Görüldüğü gibi, galaksideki farklı kültürler arasındaki iletişim ve ilişkinin anlamı ana sorundur, ilişki kurulmuş olabilir veya kurulmuştur ama farkında değilizdir. Hatta öylesine belirgindir ki ama bizim algımızın ötesinde kalmaktadır. Bir diğer olasılık da, kendi çöplüğümüzde eşinirken çevreyi göremememiz olabilir. Üzerine ipotek konulmuş galaktik uygarlık modellerinin ve uzay uçuşları potansiyelimizin yaratıcıları olan fizikçiler arasında Dr. Lipp, von Hoerner ve Dr. S.S. Huang sayılabilirler. Von Hoerner galaktik uygarlıklar için şöyle diyor; "Umuyoruz ki, uygarlıkların arasındaki ilişki 200-300 parsek gibi kısa uzaklıklarda Bir parsek 3.26 ışık yılıdır), yoğundur. Ama bu da uzun zaman dilimleri gerektirir ve eğer çok büyük uzaklıklarda aktif bir ilişki varsa bunu farkedemeyebiliriz yani bizim ömrümüz yetmez. Bir diğer handikap da, gezegenimizi çevreleyen elektromanyetik radyasyon kuşaklarının yarattığı engelleyici alanlardır. " Prof. Carl Sagan, NASA´da görevliyken en yakın on dünyadışı uygarlığın en iyi olasılıkla 1000 ışık yılı uzakta olduğunu söylüyor ve olmaları gerekir, diyordu. Dr. Huang´a göre ise, galaksimizde % 3 ile 5 arasında zeki canlıların yaşadığı gezegensel sistemler vardır ve bu da yaklaşık 5 ile 8 milyon gezegende yaşam olduğu anlamına gelir.

Galaktik zeka yok olmak istemiyor;
"Life, Mind and Galaxies-Yaşam, Düşünce ve Galaksiler" adlı kitabın yazarı olan Dr. Axel Firsoff, evrenin geleneksel özelliğinde yaşamın varolduğunu yazıyor ve galakside zekalar arası ilişkinin bir yasa olduğunu ekliyordu, aynen nükleer ve biyolojik prensiplerde olduğu gibi... Belki de bilemediğimiz galaksinin çekirdeğinde, bu tür bir oluşum vardır ve elementer parçacıklar yaşamsal enerjiyi dışa yaymaktadırlar. Bu bir tür "İlahi Yaradılış" olarak düşünülebilir. Belki de, insan formu veya insandışı formlar ne olursa olsun zeki canlılar böyle oluşmuştur. Uzay yolculuklarının şu anki düzeyi, gelecek için güvencedir ve galaksimizde bu yolculuklara çok öncelerde başlamış olanlar olmalıdır çünkü galakside bizim dışımızda yaşamın varolduğu bilimsel bir gerçektir. Bu yolculukları yapanlar uygun gezegenlerden, bir başka uygun gezegene geçerek yaşamı taşıyabilirler. Kendi aralarından bazılarını bir gezegende bırakarak bir tür galaktik döllenmeyi uyguluyor veya zekasal devamlılığı sürdürüyor olabilirler. Bir diğer olasılık da, güneşlerin yaşam süresinin sona ermesi nedeniyle, yıldızlararası göçtür, bir gün bizim güneşimiz de insanlığın yaşamını sürdürmesi için yeterli ve yararlı olmayacak, kritik sıcaklık düzeyini aşarak, iç gezegenleri yok edecektir ve dünyamız da iç gezegenlerin üçüncüsüdür (Merkür, Venüs ve Mars gibi). O zaman, yaşam dış gezegenlere taşınmış olacaktır, insanlık buna yaşamını sürdürebilmek için mecburdur

Yeni bir güneşin arayışı içinde olacağız...
Jüpiter ve Satürn gibi gezegenlerin atmosferi, büyük hacimlerine karşın düşük yoğunlukta olmaları yasamsal değildir ama milyonlarca yıl sonra güneşin artacak olan ısısı sonucunda buharlaşarak yoğunlukları artabilir. Ve insan yaşamının genetik olarak çevreye uyum sağlaması gerçeği gözden kaçırılamaz ve uygarlık yapay olarak kendini koruyacak çevreyi de yaratabilir. Çok uzun bir zaman sonra ise, güneşimiz maksimum büyüklüğe ulaşacak ve soğuma dönemi başlayacaktır, ısısını yitirerek içine doğru büzülen güneş kızıl bir cüce olacak ve dış gezegenler tamamiyle donacaktır. Buraya gelinmeden çok önce insanlık, yaşamını sürdürebilmek için yeni ve genç bir güneşi bulmuş olacaktır, bunlara G tipi yıldızlar denir ve milyonlarca yıllık dengeli yaşamları vardır. Öyleyse ihtiyaç olduğunda, zeka varlığını korumak için kendini bir başka yere taşıyacaktır ve de taşımıştır. Yaşamın devamlılığı kavramı ve galaktik göç modeli ya da örneği galakside yeni birşey olamaz. Tsiolkovsky, kolonileşmenin sadece evrim için olmadığını, ana nedenin yaşamın galakside bir yerden bir yere sıçraması olduğunu söylüyordu; bu amaç yaşamın ve zekanın yayılması olarak düşünülebilir ama sonuçta yaşamın ve zekanın temel karakteri veya özüdür. Eğer zeki canlılar yeni dünyalara göç ediyorlarsa yanlarında bitki tohumları, çeşitle hayvanlar bulunmaktadır, böylece temel tarım başlatılacaktır. Böyle bir göçte, gidilen gezegende yaşamsal ortam hazırlanabilecektir ama bu geçiş yani göç aynen şehirlinin köye göç etmesine benzetilebilir yani kentin uygar ortamı kırsal kesimde olmayacaktır. Zaman içinde, baştan başlanacak ve teknolojik gelişim sağlanacaktır ama uzun bir zaman sonra da geçmiş unutulacak ve efsanelere dönüşecektir. Az ve öz bir sonuç olarak insanlığın bu dünyada varedildiği doğru değildir, insanlık bir başka dünyada varolmuş denebilir. Dini metinler, mitler çok uzak geçmişin hatta atalarımızın ötesinin anıları olarak düşünülebilir. Örneğin "Tufan" olayı ve Nuh´un Gemisi bir başka gezegende yaşanan kıtaların sular altında kalma olayını ve bir uzay aracını simgeliyor olabilirler. Adem ile Havva, Şeytan ve elma veya cennetten kovulma öykülerinde olduğu gibi...

Evrene dikkatle bir göz atarsak, devamlılığın uzun dönemli gelişimlerle sağlandığını görürüz, başka canlılar galaksi içinde oradan oraya gidiyor olabilirler, bizler henüz yarım yüzyıldır galaksinin farkındayız ve daha ancak uydumuza gidebildik. UFO´ların bazıları dünyadışı otomasyon gözlem araçları olabilirler, birileri bizi ve daha birçok yeri sistematik olarak izliyor, kendilerinde denetliyor da olabilirler. Çok uzak geçmişte kolonileşen bu gezegenin evriminden sorumlu da olabilirler. Öyleyse şöyle veya böyle bizler geçmişimize veya uzak atalarımıza karşı sorumluyuz. Anavatanımızın özlemini çarpıtılmış da olsa, belki de dinsel platformda arıyor veya gideriyor olabiliriz. Ama unutmayalım ki, şu an yaşadığımız gezegen, çok uzak torunlarımızın anavatanı olacaktır...
"İnsanlığın birkaç bin yıldan beri varolması ne garip bir iddiadır; ya birkaç milyon yıldan beri varolduysak? Ve oralarda ne yaptığımızı bilmiyorsak? Bu bir olasılık kuramıdır ve bize gezegenler arası konumumuzu gösterebilir."

Kaynak:Bilinmeyenler Forumu
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:55