Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
14:32, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cuma, 05 Aralık 2025 - 14:33
Arama
MaviKaranlık Forum
Türkiye'deki Çocuk Mahkemeleri
-
Tek Mesaj #5
_Yağmur_
VIP
VIP Üye
5 Kasım 2010
Mesaj
#5
VIP
VIP Üye
III- Hukuk Devletinin İlkeleri Açısından Çocuk Suçluluğunun Değerlendirilmesi
A- Genel olarak
“Hukuk Devleti” devlet ve hukuk terimlerinin sıkı bir biçimde bir birine bağlar. Hukuk, ”ide”si olan adalet’i gerçekleştirmede,”dava” yoluyla toplumsal ilişkileri düzenlemede veya normatif gücünü uygulamaya geçirmede, devlete başvurur. Öte yandan devlette hukuka gereksinir. Devlet hukuk kalıbında yoğrulmuştur. Bu hukuksallaştırma (juridicisation) siyasal örgütlenme biçimi olarak devletin ayırtedici çizgilerinden biridir. Hukuk devleti hukuka saygı sağlar,ancak buna karşılık iktidarın otoritesini, yani kullanmakta olduğu maddi gücü meşrulaştırır. Aksi takdirde bu güç kaba güç olmaktan kurtulamaz, devletin çeteden farkı kalmaz
Devlet-hukuk ilişkisi, “hukuk devleti” başlığı altında ele alındığında genel olarak kabul gören şu ilkeleri içermek zorundadır;
Devletin, hukuk devleti olduğundan sözedebilmek için öncelikle normlar hiyerarşisini benimsemiş olmalıdır. Normlar hiyerarşisi, normlar arasında bir kademelenmeyi ve mantıksal bir bütünlüğü ifade ettiği kadar, temel adalet anlayışına giderekde hukukun genel ilkelerine, üst hukuk anlamında adalet kavramına ulaşır.
Belirli bir düzenle kademelenmiş olan bu normlara uyulmada hukuksal denetimin sağlanması ikinci önemli kademeyi oluşturmaktadır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi, yetkilerin bölünmesi, güçlü devlet karşısında bireyin korunmasını sağlamaya yaradığı kadar, güçler arası dengelerle işlevlerin denetlenmesi ve gerçekleşmesi konusunda bir destek oluşturur.
Yargının ve yargıcın bağımsızlığı ilkesi, Yargıç hukuk düzenine saygıyı güvence altına alma işlevi görür. Yargıç, teknik bir adam olarak normlar hiyararşisinden hareket etmektedir. Bunu yaparken devlet iktidarının doğrudan kullanılmasını değil hukukun uygulanmasını gerçekleştirecektir. Böylece iktidardan farklılaşır, yargının üstünlüğü ile anlatılmak istenen, hukukun üstünlüğüdür. Gerçekten yargıcın bağımsızlığı, politika karşısında hukukun üstünlüğünü sağlamak içindir.
Bir başka ilkede hukuk devleti kavramının içerik açısından bir değerler bütününe dayanmasıdır. Bu da liberalizimdir, belirli bir özgürlük ve devlet anlayışının, demokrasi anlayışının ifadesidir. Özgürlük anlayışı, bireyin üstünlüğüne,demokrasi anlayışı çoğulculuğa, devlet anlayışı ise kural olarak müdahale etmeme ve serbesti sağlamaya yöneliktir. Bu devlete uygun düşen toplum “sivil toplum” dur.
Bu ilkelerle tipikleşen hukuk devleti, konumuz açısından yani belli bir suç kategorisini gerçekleştiren gurup açısından nasıl anlamlandırılır. Burada asıl sorun somut olay adaleti açısından hukuk devleti kavramının ölçü alınmasıdır.
C-Hukuk Devleti ve Çağdaş Ceza Hukuku İlkeleri Açısından Çocuk Suçluluğu
Çocuk suçluluğu kavramı,hukuk devleti üst başlığı altında ele alındığında, hukuk devletinde ceza hukuku ilkelerinin nasıl olması gerektiği sorusununda cevaplandırılmasını gerektirir. Burada da karşımıza bellirli ilkeler çıkmaktadır.
Bunlar;
İnsan haysiyetinin dokunulmazlığı
Kanunilik ilkesi
Kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesidir.
Bu ilkeler üzerine kurulu çağdaş ceza hukukları , önemli ilkelere götürücü temel bir ilkeyi -ki bu ilke hukuk felsefesininde en temel konusunu oluşturmaktadır- “irade özgürlüğü” ilkesinin kabulü anlamına gelmektedir. Çağdaş ceza hukuku temel yapısında olan pozitiflik ilkesinin bir gereği olarak “irade özgürlüğü “ kavramını tartışmasız olarak kabul etmek durumundadır. Çağdaş ceza hukukunun temel özelliklerinden olan yoruma dayalı uzlaşmacı eğilimler bir taraftan “manevi sorumluluk” esasını kabul ederken diğer taraftanda “emniyet tedbirleri” ilkesi anlayışına dayanan bir görüşü benimsemektedirler. Çok farklı açılardan konuyu ele alan bu iki yaklaşımın tek potada eritilmeye çalışılması ceza hukukunda bir çok uyum probleminin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. İnsan haysiyetinin dokunulmazlığı ve kanunilik ilkesi hukuk devleti kavramı içinde net olarak yerini alırken özellikle kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesinin çocuc suçluluğu açısından özel olarak irdelenmesi gerekir.
Suç genel teorisinde, suç; ”kusur yeteneği olan bir kimsenin kanuni unsura uygun, hukuka aykırı, kusurlu davranış” şeklinde tanımlanmaktadır. kusurlu davranma yeteneği bulunmayan bir kimsenin cezalandırılması hukuk devleti ilkesine ve insan haysiyetinin dokunulmazlığı ilkesine de aykırıdır. Burada davranışa konumuz açısından bir sınırlandırma getirmek gerekir. Bu sınırlandırma da çocuk suçluluğunun faili olarak çocuktur.
İşlediği fiilden dolayı kişiyi kovuşturabilmek için, öncelikle failin sözkonusu fiilin suç olduğunu bilmesi gerekir. Buna ceza hukukunda “hukuka aykırılık bilinci” (Unrechtsbewustsein) denilmektedir. Ancak, buradaki bilinç kasta yönelik bir bilinç olmayıp fiilin haksızlık olduğuna ilişkindir. Bu noktada karşımıza iki kavram çıkmaktadır;
İdrak edebilme
İrade
Birbiri ile çok yakın ilişki içinde bulunan bu iki kavram, her zaman kolaylıkla bir birinden ayır edilemez. İdrak edebilme eylemin hukuk normlarına bir aykırılık oluşturduğunun bilincinde olma anlamındadır. Bu “hukuka aykırılık bilincidir”. İrade ise, belli bir davranışa ilişkin plan, bu davranışa ilişkin önceden tasarlanan nedensel oluşum serisi hakkındaki bilgiye ilişkindir. Konumuz açısından gerek irade gerekse idrak edebilme , kusur yeteneğinin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Kusur yeteneği üzerinde etkili olan faktörlerin başında yaş küçüklüğü gelmektedir. Ceza hukuku açısından hiç bir yaş kategorisi belirlenmeden, tamamen normatif olarak yaş küçüklüğünün kusur üzerinde etkili bir faktör olduğundan sözedilebilir.
Çocuk, gerek biyolojik ve psikolojik gerekse toplumsal yapı göz önüne alındığında kusur yeteneği açısından özenle ele alınmalıdır. Gerçi normatif düzenle, sosyal düzenin farklılığı açıktır, ancak normatif düzen, hukuk düzeni, içten onama ve yürürlük kazana bilme açısından sosyal gerçekliklere gözlerini kapatamaz. Bu nedenle insan onuruna yakışır hukuk, suç ve kusur arasında bir dengenin bulunması, cezanın iyleştirici ve topluma yeniden kazandırıcı işlev taşıması gibi ilkeler yasa koyuculara yol gösterir.
Olması gereken hukuka ilişkin bu ilkeler bizi pozitif hukuk düzenlemelerinden ayırmamalıdır. Varolan hukuk düzenlemelerinin ele alınmasındada bu ilkelerin elden geldiğince göz önünde tutulmaı yargıçların en önemli işlevlerindendir. Türk pozitif hukuku bu konudaki asıl düzenlemeyi Çocuk Mahkemeleri Yasası ile getirmiştir. Bu yasaya ilişkin detaylı açıklamalara geçmeden önce uluslararası alanda çocuk yargılamasına ilişkin kabul edilmiş olan iki önemli andlaşmanın, çocuk yargılamasına ilişkin önemli genel ilklererine değinelim;
C-Türkiye’de Çocuk Suçluluğu Nasıl Ele Alınmaktadır Pozitif Hukuk Değerlendirmesi
1 - Uluslararası İlkeler Açısından
Bu belgelerden birincisi, 1985 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen çocukları yargılayan organların yönetimine ilişkin asgari standart kurallarıdır. Beijing Kuralları olarak anılan bu kurallar, 1960”lı yıllardan sonra çocuk yargısı alanında görülen hızlı değişmeyi önemli ölçüde yansıtmaktadır. Sözkonusu değişmeyi yansıtan ilkelerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz;
Çocuğun gereksinimlerinin, temel haklarının korunması da sağlanarak karşılanması (2.md).
Çocuğun gereksinimleri yanında, toplumun gereksinimlerinin karşılanmasına da özen gösterilmesi (2.md).
Suçlu çocuklara gösterilecek tepkinin (uygulanacak yaptırımın) fiilleri kadar, kişilikleri ve içinde bulundukları koşullar dikkate alınarak belirlenmesi.
Çocukların çok farklı gereksinmeleri olduğu dikkate alınarak, bu gereksinimlerin karşılanmasına olanak verecek çeşitli önlemlerin mevzuatta yer alması ve yargılamanın her aşamasında, yetkililere bu önlemler arasında seçim yapabilme olanağı veren takdir yetkisi tanınması (6.md)
Takdir yetkisinin kötüye kullanılmasını önlemek ve çocuğun ve ailenin haklarını güvence altına almak amacıyla, bu yetkiyi kullanacakların özel olarak eğitilmesi (6.md).
Yargılamanın her aşamasında, çocuğun;
Hakkındaki iddiayı öğrenme hakkı, susma hakkı, masumiyet karinesi, savunma hakkı, tanık gösterme hakkı, ana-baba ya da yasal temsilcisini yanında bulundurma hakkı, özel hayatın gizliliğine saygı ilkesinden yararlanma hakkı, temyiz hakkı, gibi temel hakların güvence altına alınması (7-8 md).
Özğürlüğü bağlayıcı ceza veya önlemin en son başvurulacak çare olması (17 md).
Çocuk suçluluğu ve Çocuk Mahkemeleri konusundaki gelişmeleri yansıtan ikinci belge ise 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Çocuk Hakları ona dair Sözleşmedir. Beijing Kuralları”nda yer alan ilkelerin hemen hemen hepsi bu sözleşmede de yer almaktadır (37-40 md). Sözleşmede ayrıca;
Çocuk hakkında alınacak tüm kararlarda ve yürütülecek tüm etkinliklerde çocuğun yararının ön planda tutulması (3 md).
Ana-baba veya çocuktan sorumlu kişilerin haklarına saygı gösterilmesi (5 md)
Çocuğun zorunlu haller dışında ailesinden ayrılmaması (9 md).
Aynı zamanda çocuğun bakımından ve korunmasından sorumlu olan kurumların, güvenlik, sağlık, nitelikli personel ve yönetim açısından yeterli ve uygun olmasının zorunluluğu gibi esasları içermektedir . Çocuk Mahkemeleri yanlız suçlu çocukları yargılayan mahkemeler olmayıp, aynı zamanda korunmaya muhtaç çocuklar hakkında önlem alan mahkemeler oldukları için genel nitelikteki ilkeler söz konusu mahkemeler açısından önemi böyüktür. Bu ilkelerin bir bölümü Ceza Kanununda, Ceza Mahkemeleri Usulü kanununda, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kanununda ve halen yürürlükte olan Çocuk Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve yargılama Usulleri Hakkında Kanunda yer almaktadır.
Ancak, Mevzuatımızın yukarıda sözü edilen uluslararası belgede yer alan ilkelerle uyumlu hale getirilmesi için, başta çocuk mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri hakkındaki yasa olmak üzere, bir çok değişiklik yapılması gerekir.
2- Ceza Hukuku ve Çocuk Mahkemeleri Kanunu Açısından
Türk hukukununda, yetişkin için suç oluşturan davranışlar çocuklar için de suç oluşturur. Buna ek olarak çocukta suç işleme eyilimlerini arttıracak olan evden kaçma, okuldan kaçma içki içmek vb gibi davranışlar suç kavramı dışında tutulmaktadır. Ancak, 1979 tarihli 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 14. maddesinde yer alan bir ifade, bu konuya işaret etmekte ve korunmaya muhtaç çocuklar kavramından hareketle “ebeveynine karşı vahim itaatsizlikte bulunan küçükler için de tedbir uygulamasına” gidebilme olanağı tanımaktadır.
Suç oluşturan davranışlar açısından çocuk ve yetişkin arasında yapılmayan ayrım, ceza sorumluluğu açısından yapılmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 53.md ile “ fiili işlediği zaman 11 yaşını bitirmemiş olanlar hakkında kovuşturma yapılamıyacağı ve ceza verilemeyeceği” belirtilmiştir. Ancak, suça konu olan davranış bir yıldan çok hapis cezasını veya daha ağır bir cezayı gerektiriyorsa, çocuğun devlet yönetimi ya da denetimindeki bir kuruma, tekrar suç işlemesi halinde kendilerinden para cezası alınacağı uyarısıyla anababa veya vasiye teslim edileceği belirtilmektedir. Türkiye’de 11 yaşından küçüklerin suç oluşturan davranışlarına ilişkin hiç bir düzenleme yoktur.
Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 11. maddesi Türk Ceza Kanunu’nun 53.md. sinden farklı olarak 11 yaşını birtirmemiş, ancak bir yıldan çok hapis cezasını gerektiren bir suç işlemiş küçük için, yasanın 10. maddesinde yazılı tedbirler uygulanır denilmektedir.
Bu tedbirler, ”veliye, vasiye ya da bakıp gözetmeyi üstüne alan akrabalarından birine teslim”.
Çocuğun ihtiyaçları doğrultusunda “bir çocuk bakım yurduna ya da devlet ya da özel sektöre bağlı fabrika, kurum, ziraat işletmeleri içinde bir iş yeri” ya da ”bir tedavi veya eğitimi güç çocuklar kurumu”na yerleştirilmesi şeklindedir. Aynı yasanın 29. md. ile de uygulanan bu tedbirlerin 3 sene boyunca denetlenmesine olanak tanımaktadır. Bu duruma karar verildiğinde denetim delegesi, çevrede gözetim süresince çocuğun aile çevresi, ilgili kurumlar ve kendisiyle çalışarak yasalara uyma alışkanlığı kazanmasında ona yardımcı olur.
Türk Ceza Kanunu’na göre cezalandırma açısından ikinci bir kategori 54. md. ile düzenlenmiştir; ”fiili işlediği zaman on bir yaşını bitirmiş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar farik ve mümmeyiz olmadıkları surette haklarında hiç bir ceza tertip olunmaz”.11-15 yaşları arasındaki çocuk işlediği fiilin suç olduğunu bilmiyorsa (yani temyiz kudreti yoksa) ona hiç bir ceza verilmez. Ancak, suç fiili bir yıldan çok hapis cezasını gerektiriyorsa, aynı yasanın 53. mad.si hükmü burada da geçerlidir. Türk Ceza Kanunu’nun 54. md’sinin ikinci fıkrası;
“... işlediği fiilin bir suç olduğunu fark ve temyiz ile hareket etmiş” çocuğun suçunun cezasının indirim biçimlerini açıklamaktadır. Buna göre, 11-15 yaş arasında işlediği fiilin suç olduğunu bilen çocuklara, ”idam cezası” yerine “onbeş yıldan az olmamak üzere geçici ağır hapis cezası”, “müebbet ağır hapis cezası” yerine” on yıldan on beş yıla kadar ağır hapis cezası” verilir. ayrıca diğer cezalar da yarıya indirilir.
Cocuk Mahkemeleri Kanunu. 12. md. si Türk Ceza Kanunu’nun 54. md. bu düzenlemeden farklı olarak sadece, çocuk hakkında bir ön inceleme yapılmasını öngörmektedir. Bu inceleme Cocuk Mahkemeleri Kanununun 20 md. çerçevesinde “ küçüğün, aile, terbiye, okul durumu, gidişatı, içinde yetiştiği ve bulunduğu şartlar veya bunlar gibi gerekli görülen sair hususlar...” gözönünde tutularak yapılacaktır. Bu inceleme Çocuk Mahkemesi tarafından görevlendirilen sosyal hizmet uzmanı, pedegok,psikolog ve psikiyatrlar tarafından yapılır. Bu incelemenın sonucunda çocuğa aynı yasanın 12.md. belirtilen cezalar uygulanır. Bu da Türk Ceza Kanunu’nun 54.md. gösterilen düzenlemenin aynısıdır.
Türk Ceza Kanunu’nun 55. maddesi “fiili işlediği zaman 15 yaşını bitirmiş olupta 18 yaşını bitirmemiş olan” ların cezaları belirli oranlarda indirileceğini hükme bağlamıştır. Bu indirim idam cezalarının yirmi yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezalarına, müebbet ağır hapis cezalarının, on beş yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis cezalarına, diğer cezalarında üçte bir oranına indirileceğine ilişkindir.
Çocuk Mahkemeleri Kanunun da 41.madde ”küçük, suçu işlediği tarihte henüz 15 yaşını bitirmemiş olan kimsedir” tanımını verirken 15-18 yaş arasındaki küçükleri kapsam dışında bırakmıştır, daha sonra bu eksiklik, 2552 sayılı 1981 değişikliği ile 15 ve 16 madde de yaptığı düzenlemelerle küçükler hakkında uygulanacak tedbirlerin 18 yaşın bitimi ile sona ereceğini düzenleyerek 15- 18 yaş arası küçükleri kapsam içine almıştır.
Türk hukuk sisteminde çocuk, temyiz kudreti, yaş ve suçun ağırlığına bağlı olarak cezalandırılmaktadır.
3- İnfaz Uygulamaları Açısından
Türk Ceza Kanunu’nun 54. madde ile,11-15 yaş arası çocukların cocuk ıslah evinde, 55. madde ise 15-18 yaş arası küçüklerin çocuk cezaevlerinde cezalarını çekeceklerini hükme bağlamıştır. Bu böyle olmakla birlikte adli sistemimizdeki aksaklıklar oldukça uzun süren bir yargılama sürecinde bu küçüklerin nerede muhafaza edilecekleri önem taşımaktadır.
Türkiye’de suç işleyen çocuğun ilk karşılaştığı ve tutuklama aşamasına kadar sık sık birlikte olduğu resmi görevli çocuğun yaşadığı yerleşme birimine göre- kentte polis, kırsal yörede jandarma olmaktadır. Polis ve jandarma, suç haberini alır almaz suç işleyen çocuğun kimliğini saptar ve daha sonra hazırlık soruşturmasına temel olan ifadeleri alır. Suçu işlediğinde11-15 yaş arasındaki çocukların suçun anlamı ve sonuçlarını kavrayabilme yönünden “bedeni, ruhi ve akli” durumlarını uzman kişilerce saptanması işi de “Cumhuriyet Savcısının isteği doğrultusunda-polis ve jandarma tarafından yürütülür. Hazırlık soruşturması sonunda cumhuriyet savcılığı kamu davası açılmasına gerek görmediği takdirde takipsizlik kararı verir. Kamu davası açıldığı takdirde çocuk, işlediği suçun türüne göre, tutuklu ya da tutuksuz olarak yargılanma süreci içine girer.
Çocuk, işlediği suçun türüne göre, tutuklu ya da tutuksuz olarak yargılanır. Tutuklanan çocuklar bulunduğu ilin veya ilçenin cezaevine, yetişkin tutuklu ya da hükümlülerle bir araya, eğer varsa o ceza evindeki çocuk kovuşuna yerleştirilir. Bu uygulamanın, Türkiye’de çocuklara ilişkin islah sisteminde, suçlu çocuğun yeniden toplumsallaşmasını olumsuz yönden faktörlerin en başında geldiği söylenebilir.
Uygulamanın en çok eleştirilen yanlarından biri, bu yolla tutuklu ve hükümlü çocukların yetişkin suçlularla ilişki kurabilmesine olanak tanınmış olmasıdır. Araştırmalar, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü çocukların en az yarısının, ayrı bir koğuş olmadığından gece gündüz yetişkinlerle bir arada bulunduklarını, diğer yarısının ise çocuk koğuşunda kaldıkları halde, koğuşlarda, bahçede, iş yerinde, görüş sırasında, kantinde ya da her hangi bir sosyal etkinlikte yetişkinlerle karşılıklı görüştüklerini göstermektedir
. Her ne kadar çocukların bir bölümü (%21-8) yetişkin hükümlülerden cezaevi kurallarını öğrendiklerini ve onlardan maddi-moral yardım aldıklarını belirtmekte ise de, %12.3 oranında bir çocuk gurubunun “ yetişkin mahkümların kendilerine kötü gözle baktıklarını ve onları cinsel ilişkide bulunmaya zorladıkları” açıkça bildirmeleri, çocukların yetişkin suçluların bulunduğu ceza evlerinde yerleştirilmesinin ne ölçüde sakıncalı olduğu verilerle desteklenmektedir. Cezaevi infaz ve koruma memurlarına göre, yetişkin hükümlüler çocukları sadece cinsel alanda istismar etmekle kalmayıp, onları başka suçlar işlemek üzere hazırlamakta, siyasi yönden kendi tarafına çekmekte, sigara v.b. gibi kötü alışkanlıklar edinmelerinde etkili olmakta ve görevlilere karşı kışkırtmaktadırlar.
Suçlu çocukların cezaevlerine yerleştirme uygulamasının bir diğer sakıncalı yanı cezaevlerinde çocuklar için ayrı bir tretman proğramının olmayışı ve çocuk tutuklu ve hükümlülerin yetişkinlerle aynı işlemlere tabi tutulmasıdır. Örneğin, çocuklar cezaevlerinden mahkemelere kelepçeli olarak götürülmektedir. Tutuklu çocukların çoğunluğu 21-50 gün arasında ilk mahkemelerine çıkmaktadır. İkinci ve üçüncü duruşma arasındaki süre de gözönüne alındığında, yargılama süresinin en az altı ayı bulduğu, sonuç olarak çocukların en az bu süre kadar cezaevlerinde tutuklu kaldıkları anlaşılmaktadır. Bu kurumlarda, tüm tutuklu ve hükümlülerin yaş ve eğitim düzeyine bakılmaksızın katıldıkları sosyoloji, psikoloji, tarih, türkçe ve sanat tarihi gibi derslerin dışında, çocukların yeniden toplumsallaşması amacına yönelik, sistemli bir rehabilitasyon programından söz etmek mümkün değildir. Genellikle cezaevinin temizlik, bakım ve onarım işlerinde çalışarak, bazı spor etkinliklerine katılarak ve televizyon seyrederek günlerini geçiren bu çocuklar, kapalı cezaevi ortamında sıkı bir kontrol altında yaşamalarına karşın profesyonel bakım ve yardımdan yoksun oldukları için bir anlamda “gözden ırak” düşmekte, gerek kendi aralarında, gerekse infaz ve koruma memurları ve yetişkin suçlularla kurdukları yetersiz- olumsuz ilişki sisteminin zararlı etkilerine sürekli açık bulunmaktadırlar. Sonuç olarak, cezaevinde geçirilen bu dönem, çocuğun kendisine saygısının iyice azaldığı, ailesiyle ilişkisinin bozulduğu, yeni suçlar için “eğitildiği” ve topluma karşı düşmanlık duygularının pekiştiği bir süreç haline dönüşmektedir.
Çocuk mahkemelerine ilişkin yasanın 37. maddesi, çocuk tutukluların “küçüklere mahsusu cezaevlerine konulacaklarını” ancak, “küçüklere mahsus cezaevlerine bulunmayan yerlerde büyüklere ait cezaevleri ayrı kesimlerinede bulundurulacaklarını” hükme bağlamıştır. Böylece, çocuk mahkemeleri yasası da “ çocuk tutukevleri” konusunda bugünkü uygulamayı değiştirmeye yönelik açık ve kesin bir yenilik ortaya koyamamıştır. Ancak, 2253 sayılı çocuk mahkemeleri yasasının 3412 sayılı ve 1988 tarihli yasayla değiştirilen 19. md. gereği “... aşağı haddi 3 yılı aşmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı mültezim fiillerden dolayı, kovuşturma ve yargılama safhasında küçükler hakkında tutuklama kararı verilemez” hükmü getirilmiştir. Böylece yasa koyucu, bir gurup çocuğu cezaevlerinin olumsuz etkilerinden korumak istemiştir. Bu, tutuklanarak cezaevine konulacak çocukların sayısını azaltacağı için yerinde bir değişiklik olmuştur. Çocuk içinde yaşadığı toplumdan kopmadan, evinden, okulundan ya da işyerinden uzaklaşmaksızın, kovuşturma ve yargılama aşamalarını geçirerek, hüküm giydiği taktirde çocuk ıslah kurumuna doğrudan gelecektir. Ancak, öyle çocuklar vardır ki, aileleri tarafından ihmal ve istismar edildiği ya da aile parçalandığı ve tek başına kaldıkları için suç işlemişlerdir ve tutuksuz olarak yargılanırken onları suça yönelten bu koşullar sürecektir. Bu durumda olan çocuklara, çocuk mahkemeleri yasası çerçevesinde, korumaya muhtaç çocuk olarak değerlendirmesi ve gereken önlemler alındıktan sonra, tutuksuz olarak yargılanmaları uygun olacaktır.
Bugünkü Türk hukuk sisteminde suçlu çocukların çocuk mahkemeleri yasası çerçevesinde yargılamaları zorunludur. Yasada yargılama ve hüküm verme aşamasının en can alıcı noktası ise, çocuk hakkında bir “psiko-sosyal inceleme raporu”nun hazırlanması gereğidir.
Çocuk mahkemeleri yasasının 2252 sayılı ve 1981 tarihli yasayla değiştirilmiş 20. nmaddesi uyarınca, ceza ve tedbirlerin uygulanmasından önce “... küçüğün işlediği suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilme yönünden bedeni, akli ve ruhi durumu uzman kimselere tesbit ettirilir” ve “.. gerekirse küçüğün aile, terbiye, okul durumu, gidişatı, içinde yetiştiği ve bulunduğu şartlar veya bunlar gibi gerekli görünen sair hususlar”, çocuk mahkemelerinde görevlendirilmiş sosyal hizmet uzmanı, pedegok, psikolog veya psikyatristler tarafından araştırılır. Bu araştırmanın bir rapor biçiminde sonuçlandırılması gereği, yasanın işlerliğini sağlamak üzere hazırlanmış 1982 tarihli Çocuk Mahkemeleri kanununa ilişkin yönetmelik “inceleme raporu” tanımı olarak, “sosyal hizmet uzmanı, sosyal hizmet uzmanı yardımcısı, pedegok, psikolog ve psikyatr ... ayrı ayrı yapacakları inceleme ve sosyal araştırma sonucunda elde edecekleri verilere dayanarak birlikte hazırlayacakları ve ... küçüklerin psikolojik özelliklerini, içinde bulundukları çevre şartlarını ve uygulanması gereken tedbirlere ilişkin önerileri kapsayan belgeyi” ifade etmektedir.
Yargılama aşamasının sonunda hüküm giyen ve hürriyeti bağlayıcı ceza alan çocuklar, Türkiye’de bulunan dört çocuk islah kurumundan birine gönderilir Şimdiki durumda tutuksuz olarak yargılanıp doğrudan çocuk ıslah kurumuna gelen çocuk hükümlülerin oranı çok düşüktür. Bunun yanında tutuklu olarak yargılanarak hüküm giyen çocukların bir gurubu da, ceza süresinin kısalığı, ıslah evlerinin az sayıda oluşu ve kapasitelerinin sınırlılığı gibi nedenlerle ıslahevlerine gönderilmeyerek ceza evlerinde bırakılmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, 1980-1985 yılları arasında cezaevlerine giren 11-18 yaş arası çocukların sayısı 1267 iken, çocuk ıslah kurumlarına kabul edilen hükümlü çocuk sayısı 4485’te kalmıştır (Türkiye İstatistik Yıllığı 1987:137).
Çocuk suçluluğunun en aza indirgenmesi için gerekli sistem modellerinin oluşturulması politika ve stratejilerinin belirlenmesi, ölçümlenmesinin doğru yapılmasına bağlıdır. Dolayısıyla ölçümleme, sorunun tedavisine direkt yardımcı olacak teşhisin konması açısından oldukça önem arzetmektedir.
Çocuk suçluluğunun ölçümlenmesinde suç-çevre, suçluluk trendi, suç-yaş ve suç- eğitim gibi kombinasyonların analiz ve ilişkileri, belirleyici faktörlerdir.
kaynak
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Cevapla
Kapat
Saat: 14:33
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...