İçki deyince içinde az veya çok oranda alkol bulunan içkileri kastedilmektedir.
İçkinin, zamanımızdaki çeşitlilikte olmasa bile, bazı türlerin çok eskilerden beri bilindiği ve kullanıldığı muhakkaktır. Bu konuda kesin bir rakam vermek mümkün değilse de Milattan çok önce yaşamış bazı kavimlerin alkollü içki yapıp kullandığı bilinmektedir. İçkilerin en eskisi olarak bilinen şarabın, efsanevi bir şahsiyeti olan İran hükümdarı Cem veya cemşid tarafından icat edildiği rivayeti yaygındır. II. yüzyılda yaşamış iranlı şair Ömer Hayyam da, şiirlerinin baş konusu şarap olduğu için Doğu'nun "mey" şairi olarak anılır. Eski Yunan'da ve Roma'da birçok şeyin tanrısı olduğu gibi şarabın da Dionisos ve Bacchus adında tanrıları bulunduğu biliniyor. İslam öncesi Arap toplumunda içki, diğer bütün kötülükler gibi bilinen ve yaygın şekilde kullanılan bir nesneydi. Gerek İslam öncesi, gerekse İslam sonrası Arap şairlerinden çoğunun şiirlerinde şaraptan, sarhoşluktan bahseden bölümlere rastlamak mümkündür. Türklerin İslam'ı kabul etmelerinden önce "kımız" diye bir içki yapıp kullandıkları bilinmektedir. Kısrak ve deve sütünden yapılan bu içkiyi Türkistan tarafında hâlâ kullananlar vardır. Türkler Müslüman olduktan sonra, her alanda olduğu gibi içki konusundaki yasağa uymakta da titizlik göstermişlerdir. Buna rağmen her devirde istisnalar olmuştur. Hem halk tabakasından hem de yönetici sınıftan içenler çıkmıştır. İçki alışkanlığı ve bunun doğurduğu zararlar bir ara öyle artmıştır ki, padişah IV. Murat (1623-1640) şiddetli bir içki yasağı koymak ve bunu amansız bir şekilde uygulamak ihtiyacını duymuştur. IV. Murat'ın içki yasağı halka şu sözlerle duyurulmuştu:: "Dengeli, sağlam nesiller yetiştirmek, halkın geleceğini güven altına almak için, kullanım arasında yaşlı, genç, kadın, erkek Müslim, Gayri-m us! i m hiç kimse rakı gibi, şarap gibi akla pusu kurup imanı avlayan; afyon gibi, esrar gibi iradeyi kıskıvrak bağlayıp hayali azdıran nesneleri ağzına koymayacak! Ve ülkemin güzel yüzünü lekeleyen meyhanelerin hepsi bu akşama dek yıkılacak! Yıkılmamış olanlar içlerinde-kilere ve sahiplerine mezar olacak! Duyduk duymadık demeyin! Sultan Murat kendisi geceleri kol geziyor." Kur'an-ı Kerim indirilmeye başlandığı zaman Araplar da içki içmek, başka birçok kötü alışkanlıklar gibi yaygındı. Hemen herkes içiyordu. Düğünlerde, eğlencelerde, panayırlarda su gibi içki içildiği bazı kesimlerin kendinden geçercesine sarhoş olduğu rivayetler arasındadır. Böyle bir ortamda inan Kur'an içkiyi bir defada değil, kademe kademe, koyacağı yasağa alıştıra alıştıra yasaklamıştır. İnsanları şiddetle alıştıkları şeylerden birden bire vazgeçirmenin zorluğu, bazen de imkânsızlığı insani deneylerle de bilinmektedir. Allah (C.C.) de kullarının bu konudaki tutumlarına uy gun bir yol izlemiş, içkiyi bir çırpıda değil, tedricen yasaklamıştır. Bu yöntem son derece başarılı olmuş, içki hakkında son inen ve içkiyi kesin olarak yasaklayan âyetle bütün Müslümanlar içkiye tevbe etmiş ve yasağı tereddütsüz benimsemişlerdir. Halbuki İslam'ın koyduğu bu yasaktan yaklaşık 14 asır sonra (I. Dünya Savaşı'-nın bitiminde) ABD'de alkollü içki yasağı konmuş fakat on yıl bile yürütülememiştir. Bunun için ünlü tıp profesörü (Hırs) "Münevver Amerika'nın on yd bile sürdürmeye muvaffak olamadığı büyük toplum hizmetini (alkol yasağım) İslam yüzyıllardan beri yapmış, nesilleri büyük bir beladan korumuştur" (2) demiştir. Kur'anda içki hakkında dört âyet vardır.
Bunlardan ilki olan "Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden de içki ve güzel bir rızık edinirsiniz" (3) mealindeki âyette içkiye ait bir kötülükten, bir zarardan söz edilmediği için kimi bilginler bu âyeti Kur'an'-daki içki yasağı ile ilgili âyetlere dahil etmezler. Bir yasak söz konusu olmadığı için mü'minlerden de dileyen içiyordu. Peygamberimiz (s.a.v.) de sesini çıkarmıyordu.
Ashabın (Peygamberimizin sadık arkadaşları) ileri gelenlerinden Hz. Ömer, muaz ve bazıları (Allah onlardan razı olsun). "Ya Resûlailah, hamr (içki) hakkında bize bir fetva ver (görüş bildir), içki aklı gideriyor" dediler. Bunun üzerine Bakara Sûresi'nin 219. âyeti indi: "Sana içki ve kumardan soruyorlar, de ki, bu ikisinde büyük günah vardır. İnsanlar için bazı faydalar vardır. Fakat günahları faydalarından daha büyüktür" (4) . Bu ayetle ilk defa içki ve kumarın kötülüğünden, günâhından bahsediliyordu. Bu ayetin gelmesi üzerine içkiyi bırakanlar oldu. Kesin bir yasak söz konusu olmadığı için devam edenler de vardı. Daha sonra bazı mü'minler içkili . bir akşam yemeği yemişler, arkasından namaza durmuşlardı; imam olan zat sarhoşluk yüzünden namaz süresini yanlış okudu. İşte bu olay üzerine içki hakkındaki üçüncü ayet olan "Siz sarhoş olduğunuz zaman ne söylediğinizi bitinceye (şuurunuz yerine gelenciye) kadar namaza yaklaşmayın" (5) anlamındaki ayet geldi. Bu ayetin gelmesi üzerine de mü'minlerin birkısmı içkiye tevbe etti. Fakat içenler yine vardı. Bir gün ashabdan İtban lbni Malik, Sa'd lbni Ebi Vakkas ve birkaç kişiyi evine davet edip ziyafet verdi. Yendi, içildi, sarhoş olundu. Sarhoşluğun tesiriyle ziyafete katılanlar arasında kavga çıktı, Sa'd lbni Ebi Vakkas kavgada yaralandı. Hz. Peygambere durumdan şikâyette bulundu. Bu olay üzerine Peygamberimiz (S.A.V.)'in "Ya Rabbi içki hakkında bizi tam bir şekilde aydınlat (kesin ve açık bir hüküm bildir)" diye dua etmesi üzerine Maide Suresi'nin "Ey iman edenler, içki, kumar, tapılmak için dikilmiş taşlar (putlar), fal oklan şeytan işi bir pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz" mealindeki ayet indi. Bu ayetin inmesi üzerine bütün mü'minler içkiye tevbe ettiler. Çünkü yasak kesindi. Tereddüt kalkmıştı. Herkes evlerindeki içkileri sokaklara döktü. Bu ayet inince Hz. Ömer'in "Tamamen vazgeçtik ya Rabbi?" Hz. Ali'nin "Bir denize bir damla şarap düşse, sonra o deniz kuruyup yerinde otlar bitse orada hayvan otlatmazdım." -Abdullah bin Ömer'in de "Bir parmağım şaraba girmiş olsa o parmak bende kalmazdı (keser atardım)" dedikleri rivayet edilmiştir (7). Bu sözler ashabın ne derece takva sahibi olduklarının da değerli ve ibretli örnekleridir. Şarap (hamr) ve diğer içkiler
Kur'an'da içki karşılığı kullanılan kelime "HAMR"dır. Bu, örtmek anlamına gelen bir kelime olup çiğ üzüm şırasından yapılan şaraba ad olmuştur. Şarap sarhoş edici niteliği ile aklı bürüyüp örter, diğer bir deyimle kafayı dumanlar ki buna "humar" denir. Hamr'ın şaraba ad oluşu hususi bir adlandırma ise de aklı karıştıran, şuuru bulandıran başka şeylere de hamr denir. Bu anlamda kullanıldığında hamrın kapsamına yalnız şarap değil sarhoşluk verici her şey girer. İmam Malik, Şafiî ve bunlardan önceki ve sonraki*birçok alim de Kur'-an'daki hamr sözünü "müskir" (sarhoşluk veren) her şeyi anlatmak için kullanmışlardır. Yine buna bağlı olarak müskir bir maddenin yalnız sarhoşluk verici miktarının değil, damlasının dahi haram oluşuna hükmetmislerdir. Ayrıca şarap ve elde edilişi şarabın aynı olan şampanya ve kaynak gibi içkilerin içilmeleri haram olduğu gibi ayn'ları (kendileri, maddeleri) de necis (pis) kabul edilmiştir. Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayan ve anlatanın Peygamberimiz (S.A.V.) olduğunda şüphe yoktur. Hz. Peygamber Kur'an'da kısa ve öz olarak bildirilen bazı konuları anlayıp, kavrayabileceğimiz hale getirecek en yetkili kişidir. O da bunu hakkıyla yapmıştır. İçki konusunda, da bu böyledir. Peygamberimiz (S.A.V.) içki konusunda tereddütleri giderici, açık ve an^ laşır beyanlarda bulunmuştur. Peygamberimizin içki ile ilgili olarak söylediği sözlerden bazıları tüm dünyada içki aleyhtarlarının dillerinden düşürmediği vecizeler haline gelmiştir: "İçki bütün kötülüklerin anasıdır", "İçki ilaç değil kendisi bir hastalıktır" gibi. Hz. Peygamber içki konusunda bütün açık kapıları kapamıştır. Tereddüde meydan bırakmamıştır. "Sarhoşluk veren her şey haramdır" . Bu kesin bir tutumdur. "Buradan sarhoşluk verici şeylerin haram olmayam yoktur" gibi bir hükme varmamız kolaydır. Buna rağmen bu hadisten "Alkollü bir içkinin sarhoşluk vermeyecek miktarı haram olmayabilir" gibi bir anlam çıkarmaya kalkışanlar olabilir. Fakat Peygamber (S. A. V.)'in şu hadisi buna asla imkân bırakmaz: "Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır" (9). Bu ölçüye vurunca içkinin damlası için dahi mazeret bulmak mümkün olmaz. Bir içki çok içildiği zaman sarhoş ediyorsa, sarhoş etmeyecek kadar az miktarı da haramdır. Ayrıca içkinin sarhoş edici miktarı kişiden kişiye değişir. Kimi bir kadeh içki ile sarhoş olurken kimi bütün bir şişeyi içse banamısın demez. Bu bakımdan alkollü içkinin herkes içiıî geçerli olacak şekilde sarhoş eden ve etmeyen miktarını belirlemek imkânı yoktur. En iyisi Hz. Peygamber (S.A.V.)'in koyduğu ölçüdür: Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır. İçkiye karşı ortaya konacak en esaslı tavır budur. Zamanımızda bunun dışında yöntemlerle alkolün zararlarını önlemeye çalışan kişi, kuruluş ve ülkelerin hepsi başarısızlığa uğramaktadır. Peygamberimiz (S.A.V.)'in bir hadisi de şudur: "İçkiden kaçının, çünkü o bütün kötülüklerin anasıdır" (20). Bir başkası da "İçki ilaç değil kendisi bir hastalıktır" (21). Bu iki hadis, içkinin yüzyıllar boyunca sebep olduğu, zamanımızda ise daha büyük bir şiddetle sebep olmaya devam ettiği kişisel ve toplumsal kötülüklerin, hastalıkların yüzyıllar öncesinden haber verilişidir. Bizim baştan beri anlatmaya çalıştığımız da zaten Hz. Pey-gamber'in şu iki cümlelik iki hadiste özetlediği durumdur. İçkinin fenalıkları her devirden çok günümüzde duyulmakta bunun için de önlenmesi hususunda büyük gayretler gösterilmektedir. Bu gayretlerin bir bölümüne yeri geldikçe temas ettik. İslam içki meselesini şöyle halletmiştir: Kur'an tedrici bir yasaklama yolunu seçmiş, konu ile ilgili son ayette yasağı kesinleştirmiş; Allah'ın Resulü de arkasından tüm tereddütleri silip atacak bir tutum ortaya koymuştur, "Kim Allah'a ve ahire! gününe inanıyorsa üzerinde içki dolaştırılan sofraya oturmasın" (12). İslam ve uyuşturucu maddeler
Daha önce belirttiğimiz gibi Kur'an'da her konuda ayrıntı bulunmamakta ancak öz olarak değinilmektedir. Baştan beri alkollü içki üzerinde duruyoruz. Kur'ân'da içki karşılığı olarak yalnız "hamr" sözü kullanılmıştır. Hamr dar anlamda şarap ve elde edilişi şaraba benzeyen içkilerin karşılığı olarak anlaşılıyordu. Halbuki şarap anlamına gelen hamnn yasak oluşu bir içki olduğu için değil, sarhoşluk verdiği içindir. Haram hükmü sarhoşluk vermesi yüzünden konmuştur. Hamnn Kur'ân'da yasaklanmasından sonraki yüzyıllarda birçok meyve ve hububattan daha önce bilinmeyen birçok içki üretilmiştir. "Kur'ân'da yalnız şarap yasaklanmıştır, Kur'an'ın indirilmesinden sonra üretilen içkilere dair bir haramlık bir yasak söz konusu olamaz!" diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz. Çünkü şaraptaki haram, sarhoşluk vermesi, aklı perdelemesi illeti üzerine konmuştur. İçinde alkol bulunan her içki sarhoş edici bir nitelik taşıdığına göre şaraba kıyasla onlar da haramdır. Şarabın haram oluşundaki illet kendilerinde mevcutur.
Peygamberimiz (S.A.V.)'in açıklamaları da bu doğrultudadır. Bu noktada bütün din bilginleri de birliktir. Bu nedenle din bilginleri Kur'ân'da bahsi geçmeyen ama alkolden bile ileri derecede uyuşturucu, insan aklını perdeleyen, şuuru körleten esrar, afyon, eroin, morfin gibi maddelerin de din açısından haram olduğuna tereddütsüz hükmetmişlerdir. Aslında alkolden daha zehirleyici ve öldürücü olan esrar, eroin, morfin gibi nesneler alkol ölçüsünde yaygın kullanılmadığı için kişisel ve toplumsal zaran ve yıkıcılığı alkolün verdiği zarar ve yıkıcılık boyutlarına ulaşmamıştır. Bunun da sebebi elde edilmesinin hem çok zor, hem çok pahalı hem de kanunen şiddetli bir şekilde yasaklanmış olmasıdır. Eğer alkollü içkilerin elde edilebildiği kolaylıkta esrar eroin gibi maddeler elde edilebilse, kanuni bir yasaklama da söz konusu olmasa bunların kulanılması yüzünden ölüm oranları o ölçüde yüksek, toplumsal zararları da aynı ölçüde tahripkâr olurdu. Bu nedenle içkinin haram oluş illetini fazlasıyla taşıyan uyuşturucu maddelerin İslam nazarında haram oluşu normal, akıl ve mantığa uygun bir durumdur. "Esrar, afyon, eroin, kokain, morfin gibi maddeler alkollü içkilerin tesirini fazlasıyla taşımaktadırlar. Zararları da bu tesir ölçüsünde fazladır. İslam'm ana kaynaklan helal ve haram olan şeylerin bir kısmını zikretmesi, geri kalanların haram ve helal kılınma illetini taşımalarına göre hükme bağlanmalarını istemiştir. Şu halde haram hükmünün illetini (sarhoş etme, uyuşturma) taşıyan bütün maddeleri vücuda almak haramdır" (13)
2) Dr. Haluk Nurbaki, a.g.e., s. 38.
3) Nahl sûresi, âyet: 67.
4) Bakara sûresi, âyet: IV.
5) Nisa suresi, ayet: 43.
6) Maide suresi, ayet: 90.
7) Elmalın Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c. 2, s. 764. 8) Müslim, Kitap el-Eşribe, 3
9) Tirmizi, Kitap el-Eşribe, 25.
10) Sünen-i Nesai.
11)» Müslim, Kitap el-Eşribe, 12. 12) Tirmizi, Katip el-Edeb.
13) Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Haramlar Helaller, s. 44.
İslam Ansiklopedisi