Dişiliğimi öne çıkarmama gerek yok...

Üçüncü albümünün ismi Konuşmadığımız Şeyler Var,Sıla'nın bir dönüm noktasına da işaret ediyor;O artık 30'larında daha olgun bir kadın,bu yaş dönümü albüme de şarkılara da yansımış.Sıla'ya yeni şarkılarını,sözleri yazarken beslendiği kaynakları,aşka bakışını konuştuk Röportaj fotoğrafların ise yakın arkadaşı Kemal Doğulu çekti.




-En çok kadın hayranınız var farkında mısınız?

-Evet kadınlar beni sever.Üstelik her türlü sever.Türbanlısı da , genci de , yaşlısı da sever.Herhalde bir şekilde ortak bir yön yakalıyoruz.Ciddi anlamda bir sosyal sorumluluk projesine girersem,bunun kadınlarla ilgili olmasını çok istemişimdir hep.Çünkü kadınların iki ayağının yere basması beni çok ilgilendiriyor.Ben de çok uğraştım,çok mücadele ettim iş hayatında,okul hayatında.Kadınlar tarafından bu kadar sevilerek belki de bunun karşılığını alıyorum

-Kadınlar kelimelere daha takık, sizin cümleleriniz de etkiliyor. ‘Kendi dünyamızın yalnızıydık, anlayınca çok geç oldu,’ gibi cümleler kuruyorsunuz, bununla da ilgili olabilir mi?

- Hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. Benim yaşadığım, sizin yaşadığınızdan farklı değil. Ama her zaman sözcüler çıkmıyor. Bir sözcü yakaladığınız zaman peşinden gidiyorsunuz. Ben de çok yaptım zamanında. O insanı hem etkileyen hem de teyit eden bir şey. Yani ‘ Yalnız değilim,’ duygusunu veriyor.

ARABESKE BAYILIRIM

- Bu albüm sizin tam 30 yaş döneminize denk geldi. 30’ların etkisini görüyoruz biraz galiba...

-Fark var. Söylem olarak daha olgun buluyorum. Albümdeki şarkıların hepsini 30’lu yaşlarımda yazmadım ama onların revizeleri ve çalışmaları tam o döneme denk geldi. Bir de 29’dan 30’a geçiş diye bir şey varmış. Bayağı sert geçiliyormuş, en azından bende öyle oldu. Müzikal olarak akustik bir albüm. Akustik müziğin beni daha iyi yansıttığını düşünüyorum, en azından bu aralar, çünkü değişken biriyim. Yarın ne olacağı belli olmaz, bir anda bambaşka bir şeye yükselebiliyorsunuz.

-Ne kadar değişkensiniz, yarın öbür gün müzik tarzınızı değişterecek kadar mı?

- İlk çıkış şarkım -Dan sonra, çok elektronikti, çok sivriydi ama o sivriliği istedim. Çok da kötü eleştirildim. Bir dinleyici olarak ben de aynı reaksiyonu verebilirdim. Türkü söyledim, Türk Halk Müziği korosunda görevliydim. Şan dersi aldım, sonra caz söyledim. Yani her şey olabilir, ben o zenginliğe çok inanırım.

-Fazıl Say’ın ‘Arabesk yav şaklığı’ söylemine uzaksınız yani...

- Ben arabeske bayılırım. Her müziğin kötüsü ve iyisi olduğu gibi, arabeskin de kötüsü ve iyisi var. Benim de katiyen dinleyemediğim, kulağıma sokamadığım bir sürü müzik var.

-Şöhret olunca havalara girmedim Ego yarattı mı, şan şöhret?

- Ya bir onu yaratmadı. Bir ben havalara giremedim (gülüyor). Aslında işin şakası çok memnunum bu durumdan. Ama bu işe girerken insan kestiremiyor neye döneceğini.

- Bir sürü kadın şarkıcı, güzel olmasa bile inanılmaz dişi bir imajla çıkıyor ekrana, sahneye. Siz saklıyor gibisiniz...

Eee benim şarkılarım çok güzel ya... Dişiliğimi öne çıkarmaya ihtiyaç kalmıyor. Anlatacak başka şeylerim var. Tamam gözümün rengi yeşil de, ne yani. Yaşlanınca buruş buruş olacağız, hiçbir işe yaramayacak güzellik. Ben hiçbir zaman güzilliğimden kuvvet almadım. Zaten yazıyorum, çiziyorum, benim anlatacak şeylerim var. Güzellik de var ohhh ne ala. ‘Etek giyerim daha çok yakışır,’ durumu yani.

Bir iki dize mutlaka kaçar - Edebiyata ilginiz olmalı, böyle yazabildiğinize göre.

- Okumayı severim, güzel cümlelere takık biriyim. Milan Kundera’yı çok severim, Kosinski çok okudum, Düş Kesiği diye bir kitabı okuyorum şu anda, çok acayip bir kitap. Bir sürü şair okudum, hep başucumda bir şair vardır. Cemal Süreya, Nâzım Hikmet aşığıyımdır.
Bu adam bu cümleyi nasıl kurmuş?’ diye sinirle kitabı fırlattığım çok olmuştur. Yazı yazmak demek, başka yazı yazana öykünmemek demek değil. 40 yıl düşünürsün de, bir başkasının aklına saniyesinde bir cümle gelir, hayıflanırsın, ‘Benim aklıma niye gelmedi,’ diye.

Çok huzur, iyi bir şey değil - Yazan insanı mutsuzluk mu besler?

- Sadece mutsuzluk beslemiyor ama mutsuzluğun payı büyük. Yalnızlığın, yaşanan kötü, arızalı mevzuların payı büyük. Mutlulukta da çok güzel, çiçekli, böcekli şeyler yazılıyor ama mutsuzluk kadar insanın bir tarafını dürtmüyor. Ama eski mutsuzlukları hatırlayarak, mutluluk içinde idare edip yazabilirsiniz. Bir süre idare eder yani.

Deli gibi mutlusunuz ama hiçbir şey yazamıyorsunuz, ne yaparsınız?

- Bir yerlerden arıza yaratıyorum ben. Çözdüm o işi. Başkalarının hayatına sarıyorum, bir yerlerden, bir şey çıkıyor. Dümdüz bir hayat yaşamadığımız için beslenebiliyorum. Çok huzur, iyi bir şey değil. ‘Ne bu şimdi bu kadar mutluluk?’ oluyorum.

Albüm yapmak biraz deli işi değil mi sizce?

- Kesinlikle deli işi. Aklı olan zaten yapmasın. Ama ben başka türlü de mutlu olamıyorum. Çıkar yolum yok. Çıkar yolu olan varsa hiç girmesin. Zamansız bir hayat, dağınık bir hayat, kolay yoktur tabii ama çok kalemli bir hayat, bir sürü bir şey var. Deli olmasanız da delirtiyor zaten.

PLATONİK AŞKTAN YANAYIM

Aşk tarifiniz nedir?

- Aşk, olmayan bir şey bana göre. Aşk vardır ama olmadığı zaman vardır. Bir çocuğu çok beğeniyorum diyelim, ölüyorum onun için, ‘Ayyy nasıl bakıyor, nasıl gülüyor,’ tadındayım. Fakat onunla beraber olduğum, el ele tutuştuğumuz an, hep böyle bir eksiklik. O yüzden aşk, olmadığı zaman güzel. Olduğu zaman aşklıktan çıkıp, sıradanlığa ve ne yazık ki zamana yenilmeye mahkûm bir hale geliyor. Ben biraz daha platonik yanlısıyım.

Çok aşık oldunuz mu?

- Olurdum eskiden. Aldırdım o hissimi (gülüyor). Ben nasıl aşık olayım ki, dışarı bile çıkmıyorum. Ya konser, ya stüdyo, ya ev. Hep arkadaşlarımla bir aradayım. Aşık olmak için birileriyle tanışıp, etkilenmek gerek, birilerini görmek gerek. Ben öyle şeyler yaşamadığım için, birazcık aşık olma hissim duruldu.

- Evillikle ilgili fikriniz ne?

- Evliliğin aşkla hiç ilgisi yok. Evlilikle ilgili çok sert fikirlerim vardı, hâlâ yakın durmuyorum ama bir gün çocuk sahibi olmak istersem, bunu evli olarak yapmak isterim.