Arama

Nazım Hikmet Ran - Tek Mesaj #11

tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
13 Aralık 2010       Mesaj #11
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''

NAZIM HİKMET'İN PİRAYE İÇİN YAZDIĞI ŞİİRLER


Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni :

bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin

ve saçlarında

vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...

İçimde ikinci bir insan gibidir

seni sevmek saadeti...

Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,

güneşli bir rahatlık

ve etin daveti :

kıpkızıl çizgilerle bölünmüş

sıcak

koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,

yazmak sana dair,

hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :

filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,

kendisi değil

edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.

Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :

bir çekmece

bir yüzük,

ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.

Ve hemen

fırlayarak yerimden

penceremde demirlere yapışarak

hürriyetin sütbeyaz maviliğine

sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni :

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken...


20 Eylül 1945


Bu geç vakit

bu sonbahar gecesinde

kelimelerinle doluyum;

zaman gibi, madde gibi ebedî,

göz gibi çıplak,

el gibi ağır

ve yıldızlar gibi pırıl pırıl

kelimeler.

Kelimelerin geldiler bana,

yüreğinden, kafandan, etindendiler.

Kelimelerin getirdiler seni,

onlar : ana,

onlar : kadın

ve yoldaş olan...

Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,

kelimelerin insandılar...


21 Eylül 1945


Oğlumuz hasta,

babası hapiste,

senin yorgun ellerinde ağır başın,

dünyanın hali gibi halimiz...
İnsanlar, daha güzel günlere insanları taşır,
oğlumuz iyileşir,

babası çıkar hapisten,

güler senin altın gözlerinin içi,

dünyanın hali gibi halimiz...


25 Eylül 1945


Saat 21.

Meydan yerinde kampana vurdu,

nerdeyse koğuşların kapıları kapanır.

Bu sefer hapislik uzun sürdü biraz :

8 yıl...

Yaşamak : ümitli bir iştir, sevgilim,

yaşamak :

seni sevmek gibi ciddî bir iştir...


26 Eylül 1945


Bizi esir ettiler,

bizi hapse attılar :

beni duvarların içinde,

seni duvarların dışında.
Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü :

bilerek, bilmeyerek

hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması...

İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş,

namuslu, çalışkan, iyi insanlar

ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık...


2 Ekim 1945


Rüzgâr akar gider,

aynı kiraz dalı bir kere bile sallanmaz aynı rüzgârla.

Ağaçta kuşlar cıvıldaşır :

kanatlar uçmak ister.

Kapı kapalı :

zorlayıp açmak ister.

Ben seni isterim :

senin gibi güzel,

dost

ve sevgili olsun hayat...

Biliyorum henüz bitmedi

sefaletin ziyafeti...

Bitecek fakat...


5 Ekim 1945


İkimiz de biliyoruz, sevgilim,

öğrettiler :

aç kalmayı, üşümeyi,

yorgunluğu ölesiye

ve birbirimizden ayrı düşmeyi.

Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık

ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.
İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğretebiliriz :

dövüşmeyi insanlarımız için

ve her gün biraz daha candan

biraz daha iyi

sevmeyi...


7 Ekim 1945


İnsan çığlıkları geçti geceleyin açık denizleri

rüzgâr-

-larla.

Dolaşmak tehlikeli hâlâ

geceleyin açık denizleri...

Altı yıldır sürülmedi bu tarla,

duruyor olduğu gibi tank paletlerinin izleri.

Tank paletlerinin izleri

kapanır bu kış karla.
Ah, gözümün nuru, gözümün nuru,
yine yalan söylüyor antenler :

alın teri tacirleri kapatabilsin diye defteri yüzde yüz kârla.

Fakat Ezrailin sofrasından dönenler

döndüler verilmiş kararlarla...


8 Ekim 1945


Çekilmez bir adam oldum yine :

uykusuz, aksi, nâlet.

Bir bakıyorsun ki

ana avrat söver gibi, azgın bir hayvanı döver gibi bugün çalışıyorum,

sonra bir de bakıyorsun ki

ağzımda sönük bir cıgara gibi tembel bir türkü

sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün.

Ve beni çileden çıkartıyor büsbütün

kendime karşı duyduğum nefret

ve merhamet...
Çekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.

Yine her seferki gibi haksızım.

Sebep yok,

olması da imkânsız.

Bu yaptığım iş ayıp

rezalet.

Fakat elimde değil

seni kıskanıyorum

beni affet...


9 Ekim 1945


Dün gece rüyama girdin :

dizimin dibinde oturuyormuşun.

Başını kaldırdın, kocaman, sarı gözlerini bana çevirdin.

Bir şeyler soruyormuşun.

Islak dudakların kapanıp açılıyor,

sesini duymuyorum ama.

Gecenin içinde bir yerlerde aydınlık bir haber gibi saat çalıyor.

Havada fısıltısı başsızlığın ve sonsuzluğun.

Kırmızı kafesinde, kanaryamın : «Memo»mun türküsü,

sürülmüş bir tarlada toprağı itip yükselen tohumların çıtırdısı

ve bir kalabalığın haklı ve muzaffer uğultusu geliyor kulağıma.

Senin ıslak dudakların hep öyle açılıp kapanıyor

sesini duymuyorum ama...
Kahrederek uyandım.
Kitabın üstünde uyuyakalmışım meğer.

Düşünüyorum :

yoksa senin miydi bütün o sesler?
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 28 Mart 2017 20:10