Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2011       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BOĞAZİÇİ
"Bu asrın ilk yıllarında Boğaziçi en çok hatıra getirdiği eski Venedik gibi sanki bir göl tarzında kendi üstüne kapanmış ve kendine mahsus adetleri ve zevkleri olan büsbütün hususi bir alemdi. Barındırdığı bir çok an'aneler kendine has tabiatının hususiyetlerine katılarak ona, bazı kısımlarıyle eş bulunduğu İstanbul medeniyetinden bile aynlan, hususi bir medeniyet kurmuş oluyordu.
Her sene, zamanı gelince, İstanbul'un birçok semtlerinden Boğaz'ın mahallelerine göçler başlardı. Boğaziçi'nin kenarlarına yapılmış ve hala kısmen olsun eski erkan sedirleri, kerevetler üstünde şilteler ve halılar üstünde yer minderleri gibi eski eşyalarla döşenmiş geniş gönüllü yalılara taşınılırdı.
Boğaziçi'nde bilhassa sularla ışıkların oyunları esrarlı bir canlılıktadır. Yalıların Boğaz'ı seyretmeye ayrılmış ön odalarında sulara çarpan ışıkların içeriye sıçramış akisleriyle birdenbire oda duvarının bir parçası bir vücudun derisi gibi ürpermeğe ve başınızın üstünde, tavanın bir parçası, bir nehrin altın sulariyle akmağa başlar. Karada temelleri üstünde sabit duran yalılar sularda, baş aşağı,temelleri havada, yüzmeğe koyulurlar. Yosun kokulu kayıkhaneler denizin mırıldanan sularını yalının, bir zemin kat odasının ta altına getirirler.