Hz. Muhammedin (sav) İlimle İlgili Hadisleri
03-03-2010 / Belirtilmemiş
Hz. Muhammedin (sav) İlimle İlgili Hadisleri Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vessellem) efendimizin ilimle ilgili sözleri
Yazıyı okumadan önce bir salavat getirelim ne dersiniz. İyi olmazmı.
İlim:
Bilmek, öğrenmek, anlamak ve bir şeyin hakikat ve mahiyetini kavrayıp
idrak etmek demektir. Âlim ise; kısaca, bir şeyi hakkıyla bilen
ve idrak eden kimse demektir.
Dinimiz İslâm; ilim öğrenmeyi, bilgi sahibi
olmayı ve cehaleti ortadan kaldırmayı hedefler. Kur’ân-ı Kerim’in “oku” emri
ile başlaması ve pek çok âyet ile onlarca hadiste ilmin
teşvik edilmesi Müslümanların ilim öğrenmelerine ve öğrenilen bilgilerinin aktarılması hususunda
gayret etmelerine vesile olmuştur. Böylece ilmi her şeyden önemli görmüşler,
birçok âlim yetişmiş ve âlimleri toplumun önderleri kılmışlardır. İlim elde
etmek ve Rasûl-i Ekrem’in bir tek hadisini dahi bizzat ondan
duyan kimseden işitmek için uzun yolculuklar yapan ilim ehli kişiler
olmuşlardır. Onları bu çalışmalara teşvik eden başta inançları ve bu
inancın kaynağı olan Kur’ân ve Sünnet idi. Zamanla bu azim
ve gayret ihmal edilse de günümüzde Kur’ân ve Sünnet yolunda
bu güzelliği ve üstünlüğü devam ettiren âlimlerimiz mevcuttur ve ’ın
izniyle mevcut olacaktır.
"Rasûlullah (s.a.v.): “Muhakkak ki bu ümmet için,
her yüz senenin başında, kendisine dini tecdid edecek kimseler gönderecektir”(2)
buyurarak kendinden sonra her asırda çıkacak ve bid’atlarla dinden uzaklaşmış
olan insanları tekrar İslâm’ın hakiki mecrasına sokacak olan kimseleri haber
vermektedir. Bu zatlara “müceddid” denmektedir. Bu mübarek zatların özellikleri, bid’atları
temizleyip sünneti ihyadır. Rasûlullah’tan sonra geleceği belirtilen bu şahıslar, müceddid
manasında tecdid hizmeti yaparak sünneti ihya, bid’atı imha, ilmi artırma,
amel ve düşüncede İslâm’a tekrar yönlendirme gibi işlerle insanları aydınlatacaklardır.
Konumuzun
başındaki Hadis-i Şerifte ilim ve ilim sahipleri olan âlimlerle ilgili
şu hususlar beyan edilmiştir:
İlim sahiplerine (c.c.) cennete giden yolu
kolaylaştırır; çünkü ilim öğrenmek için harcanan çaba, yolunda harcanmış
bir çabadır. İlim sahipleri Cenâb-ı Hakk’ı nasıl bilip tanıması gerekirse
öyle bilirler. saygısını ve sevgisini kalplerinde sürekli hissederler. Bir
mü’minin hakkındaki ilmi ne kadar ileri derecede ve mükemmel
olursa, ’a karşı huşusu da o kadar mükemmel olur. “’tan
kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar.”(3) Dolayısıyla ilim sahipleri
peygamberin uyarmasından hakkıyla yararlanır, maddi ve manevi kirlerden kendilerini temizler
ve kötülüklerin her çeşidinden korunurlar. Peygamber Efendimiz: “Ben sizin ’tan
en çok korkanınız ve en ileri takva sahibi olanınızım”(4) buyuruyor.
’tan korkan âlimlerin saygısı, korkusu ve sevgisi ne kadar yüksek
olursa ’a olan yakınlıkları da o kadar büyük olur. Bunun
için ’ın en çok değer verdiği kimseler âlimler olmaktadır.
Melekler, ilim
taliplerine tazim gösterirler. Onların çalışmalarını ve insanlara karşı faydalarını kolaylaştırırlar.
“Senin vesilenle Teâla’nın bir kimseyi hidayete erdirmesi, senin için
dünyadan ve dünyada olan her şeyden daha hayırlıdır”(5) Hadis-i Şerifi
mucibince ilim sahipleri insanlığın hastalığı olan cehaleti ortadan kaldırıp hidayet
yollarını açarlar. Yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan bütün hayat sahipleri, ilim
sahipleri için rahmet duası okumaktadırlar.
İlim ibadetten fevkalâde üstündür, kamerin yıldızlara
üstünlüğü gibi. El-Kâdı bu Hadisi; ibadetin kemal ve nuru âbidden
başkasına geçmez, kendinde kalır, âlimin nuru ise başkasına geçer üstünlük
bundan dolayıdır diye açıklamıştır.
Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberlik rütbesinin üstünde bir
rütbe yoktur. Peygamber olmayanlar için de bu rütbeye varis olmanın
üstünde bir rütbe mevcut değildir. İlim elde eden, dünyada elde
edilebilecek nasiblerin en ziyadesini elde etmiştir.
Peygamberlerin dirhem ve dinar bırakmayacakları
belirtilmiştir. Bunlarla dünyanın fâni olan her şeyi ifade edilmiştir. Zira
bu iki şey bir değer birimi olmaları hasebiyle bütün dünyalıkları
temsil ederler. Rasûller bu fâni dünyalıklardan ancak zaruret miktarında almışlar
ve vefatlarında da paylaşılacak herhangi bir maddi miras bırakmamışlardır.
Ebu Hureyre
(r.a) bir gün Medine’de sokağa çıktı. Halk sokakta dolaşıyordu. Onlara
şöyle seslendi:
‘Peygamberimizin mirası bölüşülüyor, siz ise burada vakit geçiriyorsunuz, gidip
o mirastan payınızı alsanız ya?’ deyince halk: ‘Nerede bölüşülüyor?’ diye
sorar. Ebu Hureyre (r.a): ‘Mescitte bölüşülüyor’ diye cevap verir. Halk
koşarak mescide gider, sonra geri dönerler. Ebu Hureyre (r.a) onların
geri geldiklerini görünce, sorar: ‘Ne oldu?’ Onlar cevap verir: ‘Biz
mescide gittik, ama sizin söylediğiniz gibi orada taksim edilen herhangi
bir şey görmedik’ derler. Ebu Hureyre (r.a) tekrar sorar: ‘Siz
mescitte hiç kimse görmediniz mi?’ Onlar: ‘Evet, bazı kimseler gördük,
bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı Kur’an okuyor, bir kısmı
da helâl ve haram gibi konular tartışıyordu’ derler. Bunun üzerine
Ebu Hureyre (r.a): ‘Yazıklar olsun size! İşte o, Peygamberin mirasıdır’
der.
Hadisin son kısmında, Rasûlullah (s.a.v.), ilmi elde etmenin fevkalâde bir
bereket, dünyalıkla ölçülemeyecek kadar fazla bir hayır olduğunu belirtmekte ve
bu bolluğa ermek isteyenleri teşvik etmiş bulunmaktadır.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Mevtul
âlimi kemevtul âlem / Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” buyuruyor.
Âlimin yaşaması nice kalplerin yeşermesini sağlar. Tüm insanlık ondan faydalanır,
can bulur. Faydasız şeylerin yok olması kimseye zarar etmez; ama
âlemi yeşerten, can veren, ölü kalplere ’ı bildiren, peygamberini tanıtan,
Ehl-i Beyti, Sahabeleri, dinimizin gereklerini, kısaca rıza-yı ilâhiyi tanıtan kimselerin
vefatı; onun için, sevgiliye vuslat olurken, bizim için bu yakınlık
ilimlerinden yoksun olmak demektir.
Tüm insanlık bir anda ölecek olsa, bu
ne kadar büyük bir felâket ise, bir âlimin ölümü de
bu derece felâkettir. Hele bir düşünün, batınî ve zahirî ilimleri
cemeden bir ilim okyanusu, ’ın yakınlık yollarını bize alıştıran, bizleri
’a yönelten bir dostu, Peygamber Efendimizi bize tanıtan ve
sevdiren bir peygamber varisi, bir anda aramızdan ayrılıyor. İşte bu
keder ve üzüntülerin en büyüğüdür. Tek teselli, gayret ve çabalarını
bıraktığı yerden alıp devam ettiren bir varis bırakmasıdır.
"Ölümümüzden sonra mezarımızı
yerde aramayın. O, Ariflerin kalbindedir"(7) kelamı misali, aramızdan ayrılsalar bile,
ismi ve ruhaniyetleri gönüllerde yaşamaya devam eden Hak dostları, kalplere
huzur ve ‘ın gürül gürül akan lütuf çeşmeleridir.
Makamları Firdevs, mekânları
Kâinatın Efendisinin yanı olsun. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki her
şeyi yaratan (c.c.); bizi Kur’ân, Sünnet ve Ehl-i Beyt
aşığı kılsın, ve Peygamber dostlarının yolundan ayırmasın. Amin.