Arama

Hayata Dair - Tek Mesaj #288

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Ağustos 2006       Mesaj #288
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dörtlerin Gecesi

(Ateşin ve Güneşin Çocukları)



(...)


Özlenen ateş yakılmıştı sonunda


Elden ele bütün dünyaya taşınmıştı


Kıvılcım dansıydı gözlerdeki sevinç


Kavga dağlarda bilinci kuşanmış


Zindanlarda dirence sarılmıştı


Ve haykıran dudaklar


Her ihanet vakti çöl çöl yarılmıştı



...oOo...



Bir ağıttır belki Ağrı'da Zilan deresi


Dersim'de Lac deresi bir kanlı şiir


Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi


Ve Diyarbakır zindanında


Ateşle sevişen 'dörtlerin gecesi'



Ne ki zindan - ne ki tutsak olmak


Ne ki kavga - ne ki dağlarda vurulmak


Bir sehpada idam olmak ne ki


İhanet utancıyla yaşamak var ya hani


Onursuzluğun lağım çukurunda yok olmak


Üniformalı bir Dehak önünde durmak


Ve beyninin içindekileri bir bir kusmak


Sonra bir et yığınına dönüşüp kalmak


İşte buydu Diyarbakır zindanında yaşamak



Sesler ihanete dönüşürdü her gece


Bir tas çorba - bir dilim ekmek uğruna


İhanetler acılara dönüşürdü kalleşçe


Acılar hep türkülere vururdu kendini



Etten ve kemikten insan olur mu


Beyinsiz insan ayakta durur mu


Aynı kavgaya gönlünü verenler


Dostunu ihanet ile vurur mu



O zindan ki zincir sesidir şarkısı


Her sözünde bir çığlık yükselir


Her notasında bin öfke


Her dizesinde bin isyan beslenir


İsyan şiirlere


Şiirler yüreklere seslenir


O zindan ki her yemek vakti


Tutsak ağızları kanla süslenir



Onur kaleleri yıkılırken birer birer


Yüreklerde dal budak salar ihanetler


Ve düşman kasetinde ü'ç önder


Beyinlerini kusarak düşmana sergiler


Aynı anda sıradan bir nefer


Hiç aldırmadan önderlerinin sesine


Tutsaklık içinde özgürlüğü söyler



Sus dostum sus - sözün yarıda kalsın


Özgürlük dilinde kilitli kalsın


Başlar eğilse de açılsın gözler


Konuşan önderler geride kalsın



Ne zaman umutsuzluk çökse direncin kıyısına


Bir acı saplanır yüreğin tam ortasına


Koğuşlar susar


Parmaklıklar durur


Ranzalarda küllenen umutlar ağlar


Geriye doğru atılan her adım


Yakılan ateş üstüne yağmur diye yağar



Anlatılmaz bir destandır yaşanan


Ne söze gelir ne saza


Kırbaçlar sopalara ve zincirlere karışır


Ölüler ayaklara dolanır geceleri


Kanlı battaniyelere sarılır


Her direnişte tabutlarla çıkılır dışarı


Gözyaşları zılgıt seslerine katılır


Elleri hep koynunda kalır kızların


Anaların gözleri dikenli tellere takılır


Bir acılı sessizlik sarar yürekleri


Dicle'nin suları susuzluğa çakılır


Kale burçlarındaki akbabalara


Ve üniformalar giyinmiş yeni Dehak'lara


Yalnızca zindanın mazgallarından bakılır



Bir adam çoğalır bir başına hücresinde


Yüreği Kawa'dadır gözleri Babek'te


Ateşler yanarken dağ doruklarında


İhanet zindan karanlığında kol gezmekte


Kawa'lara Babek'lere bir yandaş gerek


Bu zindan karanlığına bir ateş gerek


Çevrilen ihanet çarkını kırmak için


Ölümü göğüsleyecek bir yoldaş gerek



Bir anda yırtılır zindan karanlıkları


Sessiz bir gürültüyle sarsılır duvarlar


Patlar bir beyinde Newroz ışıkları



Ey ateşin ve güneşin çocukları


Hani bilincin sesi yüreklerimizde


Gözlerimizde inancın sancakları nerede


Bu gidişe dur demek gerekir bilirim


Hücrede her saniyeyi bir yıl eylerim


Bir ateş yaktık sönmesin diye hiçbir yerde


O ateş sönerse yaşamayı neylerim


Bu yüzden ü'ç kibrit ile Newroz günü


Yüreğimi sizlere armağan eylerim



Ü'ç kibriti bayrak diye devralan


Ki dağları delip dostlarına yol kılan


Haykırdı ölüm haberini önde gidenin


Özgürlüğü zindan karanlığında güneşleyenin



Ey bu kavgaya gönül verenler


Ser yerine sır verenler


Serden geçip de sır vermeyenler


Bu zindan karanlığı yırtılsın diye


Bu ihanet duvarları yıkılsın diye


Newroz gecesi bir önder


Ateşi bedeniyle zindanlara taşımıştır


Ölürken bile hücresinde


Bizlere kıştan baharı muştulamıştır


Ateşi saraylara - kömürlerde değil


Bir ışık uğruna yüreğinde yakmıştır



Silinmiyordu gözlerden süzülen yaşlar


Aksın diyordu herkes - aksın


Ağlamayı unutmuş gözler ağlasın


Gözyaşları alev alev harlansın


Dudaklarda tutuşup dillerde şahlansın



Ölen artık yüreklerde bir bayraktır


İhanet yolunda durulan bir duraktır


Karanlıkta bir çingi ateş


Körlere yol gösteren bir ışıktır


Atılan zılgıtlar bir başkadır o gün


Bir bayram günü ölümü sevmek


Ölümsüzlüğe duyulan bir aşkadır o gün



Dolaştı ü'ç kibrit elden ele sessizce


Hücreden hücreye


Koğuştan koğuşa gizlice


Konuşuldu uğrun uğrun


Tartışıldı geceler boyu ince ince


Zindandan dağlara vurdu şavkını


Dağlardan en kalabalık kentlere


Dallarda çiçeklere verdi rengini


Nehirlerde en coşkulu köpüklere


Dolaştı yurdunu boydan boya


Sazda kırılmayan tel


Dilde susmayan söz oldu türkülere



Zindanda yürekler yine baskıda


Eller bağlı - gövdeler askıda


Ü'ç kibritin ateşi sönsün istenir


İnançlar ihanete dönsün istenir


Düşünceler zincire


Sevgiler prangaya vurulsun istenir


Yüreklerde çağlayan özgürlük suyu


Bulana bulana durulsun istenir


Üniformalı bir Dehak'ın şahsında


Zalimin zulmü kurulsun istenir



Baskılar yetmezse itirafta bulunmalara


Yapılan itiraflar dinletilir tutsaklara


İşte biri - biri daha - biri daha


Susardı bütün koğuşlar


Dönerdi bir anda sessiz mezarlara


Ve çığlık çığlığa o sessizlik


Binlerce öfkeyi


Binlerce isyanı doldururdu bakışlara



Ü'ç kibriti dörtlemek derdi bir ses


Dört kibriti beslemek


Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek



Bir koğuş vardı koğuşlar içinde


Ü'ç kibriti dörtleyenler yatardı içinde


Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde



Teslimiyete gönül verilirken önlerinde


Ateşi çoğaltarak yakmak gerek dediler


Ölüme yaşamak diye bakmak gerek dediler


Sönüyorsa yakılan ateşler birer birer


Ateşi bedenlerde çoğaltmak gerek dediler


Oturdular her gece diz dize


Önce ölümü sevmeyi öğrendiler


Ve ölümde ölümsüzlüğün rengini gördüler


Karardan Önce yurtlarında kalanlarını


Çiçeklerinde açanlarını sordular


Düş değildi yaşayıp gördükleri


Sözlerini gelecek adına bir düş diye


Dördü bir ağızdan hayra yordular


Binlerce tutsak içinde


Ve en kanlı kudurmuşluğunda vahşetin


Ölüm cehenneminde bir cennet kurdular



Havasızlık içinde veremler yaratılırken


Gardiyan hakimler ve savcı çavuşlarla


Her gece mahkemeler kurulurken


İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken


Hangi kuş konardı zindan penceresine


Ve makatlara sigara takılıp yakılırken


İnsanlar dört ayak ile yürütülürken


Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine



Ü'ç kibriti yüreklerinde dörtleyenler


Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler


Ama hiçbir şeyin


Boyun eğmekten daha kötü olmadığını


Ve boyun eğenlerin


Yarınlara kalmadığını bildiler


Her kötülüğün daha kötüsünü tartışıp


Gözlerinde bütün korkuları sildiler


Binlerce baskıdan ve küfürden sonra


Newroz ateşi yakıp şiirler söylediler


O günün adını milat koyup


Ü'ç kibrit öncesi


Ve ü'ç kibrit sonrası dediler



Ötsün diye kendi yuvasında kuş


Açsın diye kendi dalında çiçek


Gördüler ki yepyeni kibritler gerek


Ateş olup yanmaktaysa bütün gerçek


Yanarken türkü söyleyen canlar gerek


Ateşi kanıyla tutuşturanlar gerek



Patladı zindanlarda yepyeni bir isyan seli


Ölümdür sınayan insan yiğitliğini


Ölümü bedenimizde boğmak gerek


Ölümsüzlüğe varıp ölümlerde


Dağlarda kır çiçeklerince çoğalmak gerek


Ölümü gamzelerde çiçeklemek ve gülmek


Gülmek ki yaşama bilenmek demek


İlle de insan sıcağı kokarken koğuşlar


Gülmek ki


Kurumuş derelerde sellenmek demek


Çol kuraklığında güllenmek demek


Var git dostum var git


Kendin al bu gece nöbeti


Bu gece ölmek


Sonsuz bir ölümsüzlüğe yürümek demek



Aylardan mayıs ki dallarda çiçektir


Toprakta bereket ve doğada renktir


İnançta güzellik ve zamanda gelecektir



Dört yoldaş o gün baharın koynuna girdiler


Ölümün alçaldığını gözleriyle gördüler


Gömleklerini - kalemlerini ve saatlerini


Anılsınlar diye sevdiklerine verdiler


Ve dört ağızdan ü'ç kibritin ışıklı sesini


Gök gürültüsünü çıldırtarak gürlediler



Bu ihanet girdabında boğulmadan


Şahsımızda davamız son bulmadan


Ve geriye dönüşler virus gibi çoğalmadan


Canımızla bu ihanet çarkına dur demeliyiz


Onur bayraklarını göğsümüze dikmeliyiz


Kawa'nın örsüne koyup davamızı


Yüreklerimizi körüklenen ateşlere sürmeliyiz


Bu zindanda yolumuz aydınlıktır artık


Ü'ç kibriti dörtle çarpıp bu gece


Bütün şehitlere konuk gitmeliyiz



Saat dörtte dört canın etrafı dört duvar


Duvarların ötesi mayıs gülleri ve bahar


Analar ve bacılar ağlayacakmış ne çıkar


Bu gece 'dörtlerin gecesi'


Dört göğüste yar diye yalnızca ateş yanar


Biri nöbet tutar - biri bildiri yazar


Diğerleri dört kişilik bir ateş kurar



Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar


Gökyüzünde bir anda dört yıldız kayar


Bütün dostlar uykuda


Dörtlerin gözlerinde yalnız ateş var


Dimdik başlarla


Emin ve kararlı bakışlarla


İhaneti durdurmak için ateşe yürüyorlar


Dördü de yaşamaya sevdalı


Özgürlüğe nişanlıydılar


Tutsaklık kesmişti mutluluk yollarını


Bu zindanda ölüme nikahlıydılar


Bu ölüm ki özgürlüğün ilk adımı


Tutsaklığın ve ihanetin kırılma anı



Takvimde on yedi mayıs kalkar


On sekiz mayıs dörtlere bakar


Dışarda güne hazırlanırken tomurcuklar


Dört candan başka uykudadır bütün tutsaklar


Dağ - taş ve zindan uykudadır


Yalnızca dört özgürlük yolcusu


O gece ölüme hesap sormaktadır



Yıllar boyu işkenceler içinde


İhanetler ve direnmeler içinde


Beklediler - beklediler de gelmedi ölüm


Tuttular yakasından koydular önlerine


Konuş be ölüm - konuş dediler


Biz büyürüz sen böyle küçüldükçe


Seninle kavgamız insanlık tarihiyledir


Prometheus'tan Spartakus'e


Bruna'dan Che Guewera'ya


Vr Kawa'dan bizlere dek ateş iledir


Gel de bağdaş kur soframıza ey ölüm


Senin alçaldığını görmek


Özgürlük adına sunulan canlar iledir



Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar


Dört can el ele bir demire sarıldılar


Tinerler - neftler ve boyalar


Zindanda dört can


Kazan altında betona çakılmış birer çiviydiler


Demirin beline sarılmış dört perçindiler


Ve bir potada erimeye hazır cevherdiler



Haykırdı ü'ç kibrit yolunda önde giden


Ateşi zindanlardan kentlere götüren


Tamam mıyız


Ü'ç yerine dört kibrit çıkarıp cebinden


Yaktı yüreğindeki korlanan ateşten


Tutuşan ateş


Patlayan tinerlerin ve neftlerin sesi


Dokunmasın hiç kimse


Bu gece dörtlerin özgürlük gecesi


Dört bin yılda yazılmış bir destanın


Güneş diliyle söylenmiş ilk hecesi


Böyle tutuşur - böyle yanar ancak


Uzay çağında bir zindan gecesi



...oOo...



Bir havar yükseldi zindandan kırlara


Dört ateşten dört kıvılcım düştü dağlara


Dağlar tutuşup indi bağlara


Dört ayrı ses yükseldi her ateşten


Söndürmeyin ateşi


Üfleyin korlara - üfleyin korlara



(...)


Yak artık canlarla yakılan ateşleri


Yak ki açılsın dünyanın körelmiş gözleri


Yak ki yırtılsın geceler ışığınla


Yak ki tarihi yeniden başlatsın


Kawa'nın -ü'ç kibritin ve dörtlerin sözleri


Yak ki yayılsın dünyaya


Ateşin ve güneşin ölümsüz sesi