Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2011       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Etrafımızda ki insanlara karşı bazen önyargılar oluştururuz ve bu önyargılar bazen öyle durumlarda tetiklenir ki karşımızdaki insanlarla aramızda duvarlar örülür. Bu duvarlar o andan itibaren karşımızdaki insan ile irtibatımızın kopmasına ve belli bir süre için bu kopmanın devam etmesine sebep olur. Bu kopma ise karşımızdaki insanla oturup aramızda ki diyalogsuzluğun sebeplerini konuşmadığımız sürece onarılamaz.

Önyargıları oluşturan ön önemli etkenlerden bir tanesi aslında insanların geldiği kültürlerdir. Farklı kültürlerden gelen insanlar karşılarındaki insanları birer yabancı ve çekinilmesi gereken varlıklar olarak görmeye başladığında ise artık o insanların arasına duvarlar örülmeye başlanmış ve ortada ciddi bir sorun var demektir. Bu tür bir sorunu ise ülkemizde artık normal kabul edercesine yaşamakta ve belki toplumsal olarak olmasa da bireysel olarak bu durumun sıkıntılarını içimizde hissetmekteyiz.

Belli bir kültürden gelmeyi mikro ölçekten yani çekirdek aile ölçeğinden çıkarıp biraz daha geniş anlamıyla düşündüğümüzde ise ülkemizde yine ailelerden gelen ya da zamanında aile ölçeğine kadar inmiş bir yapı ile karşılaşıyoruz. Bu yapı günümüzde farklı şekillerde adlandırılmış ikili kategorilerde ve temelinde aynı ayrılığı yaratarak karşımıza çıkmaktadır. Bunların adları; sağ-sol, laik-anti laik, Türk-Kürt, Sünni-Alevi gibidir ve daha da bu ayrılıkçı kategoriler uzatılabilir.

Prof. Dr. Anıl Çeçen’in (1996) dediği gibi, kültüre en genel anlamıyla bir toplumda meydana gelen değerler bütünü olarak baktığımızda ise aslında kategorizelendirmeye çalıştığımız kendimizde ki zenginlikleri kaçırıyor olduğumuzu fark ediyoruz (s.99). Hâlbuki yine Sayın Çeçen’in söylediği gibi, kültürel birlik ve hoşgörü ortamında, yani zenginliklerimizi kaçırmadığımız bir ortamda, bütünlüğümüzü tehlikeye sokacak girişimler ve politikalar toplumda taban bulamaz ve taban bulamayacağı içinde zengin kültürü ile Türk toplumu çağdaş dünyada kültür ve sanat merkezlerinden biri haline gelebilir ve gelmelidir (s.105).

Bu bağlamda öncelikle bizler bireysel olarak yeniden Anadolu halk kültürümüzün farkına varmalı ve onun özünde de hümanizm olduğunu hatırlayarak farklı kültürden diye düşündüğümüz insanların aslında bizlere kattıklarının bilincine varmalıyız.

Daha üst yani devlet kademelerinde çalışanların ise Halkevleri tarzında bir yapılanmanın ülkemizin her noktasında yeniden harekete geçirilmesini sağlaması ve şu an elimizde olan zenginliklerimizin buralarda sergilenmesi, insanlarımıza farklı Anadolu değerlerinin ve renklerinin katılması sağlanmalıdır. Ancak bu sayede kendimizi anlamsızca yemekten kurtarabilir; asıl hedefimiz olan çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarabiliriz. Bunları yapabilmek için düşüncelerimizi evrensel değer ve bilimsel bulgulardan uzak tutmamalıyız.

Atatürk’ün deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin kültür olduğunu hatırlamalı ve O’nun göstermiş olduğu hedefe vararak daha huzurlu bir toplum yaratmak için birlik ve beraberliğimizi korumalıyız.
Son düzenleyen Safi; 29 Mart 2017 01:03