Kömür, katmanlı
tortul çökellerin arasında bulunan katı, koyu renkli ve
karbon bakımında zengin
kayaçtır. Kömür torkugillerden gelmiştir.
Dünyanın çoğu bölgesinde bulunan kömüre, Yer’in yüzeye yakın bölümlerinde ya da çeşitli derinliklerde rastlanır. Kömür çok miktarda
organik kökenli maddenin kısmi ayrışması ve kimyasal dönüşüme uğraması sonucunda oluşan birçok madde içerir. Bu oluşum sürecine kömürleşme denir.
Bataklıklarda uygun nem ve sıcaklığın oluşması, ortamın asit miktarının artması, gerekli
organik maddelerin ortamda bulunmasıyla bozunmuş, çürüyen bitkilerin su altına inmesi ve bataklığın zamanla üstünün örtülmesi gibi olaylar sonucu oluşur.
- Deltalar (en kalın kömür damarlarının oluştuğu ortamlardır)
- Göller nehirler (göl kıyıları, kalın kömür damarlarının meydana geldiği uygun bataklık ortamlardır)
- Lagünler (deniz etkisinin olduğu ince kömür damarcıklarını meydana getirirler)
- Akarsu taşma ovaları (İnce kömür damarcıklarını oluştururlar).
Jeolojik devirde iki büyük kömür oluşum çağı vardır. Bunlardan daha eski olanı
Karbonifer (345-280 milyon yıl önce) ve
Permiyen (280-225) dönemlerini kapsar.
Kuzey Amerika'nın doğusu ile
Avrupadaki taşkömürü yataklarının çoğu Karbonifer döneminde;
Sibirya,
Asya’nın doğusu ve
Avustralya'daki kömür yatakları Permiyen döneminde oluşmuştur. İkinci büyük kömürleşme çağı ise
Kretase (tebeşir) Dönemi'nde başladı ve
Tersiyer dönemi sırasında sona erdi. Dünyadaki
linyitlerin ve yağsız kömürlerin çoğu bu dönemde oluşmuştur. Kömürlerin türediği bitkilerden geriye çok az iz kalmıştır. Kömür katmanlarının altında ve üstünde yer alan
kayaçlarda eğreltiotları,
kibritotları,
atkuyrukları ve birçok bitki fosiline rastlanabilir.
Kömürler yoğunluk, gözeneklilik, sertlilik ve parlaklık bakımından farklılık gösterebilir. Genellikle kömür türleri bazı
inorganik maddeler, genelliklede
killer,
sülfürler ve
klorürler içerir. Bunlar da az miktarda
civa,
titan ve
manganez gibi bazı elementler de içerir.
Kömür Bitkiler öldükten sonra, bakteriler etkisiyle değişime uğrar. Eğer su altında kalarak değişime uğrarsa, C (karbon) miktarı artarak kömürleşme başlar. C miktarı % 60 ise
turba, C miktarı % 70 ise
linyit, C miktarı % 80 – 90 ise
taş kömürü, C miktarı % 94 ise
antrasit adını alır. Türkiye de ilk
taş kömürü madenciliği
Uzun Mehmet’in
1829 yılında
Ereğli’de kömürü bulmasıyla başlamıştır. İlk fiilî üretim ise
1848 yılında "Hazine-i Hassa" tarafından havzanın
Galata sarraflarına kiralanmasıyla gerçekleşmiş ve bu idare altında çok ilkel bir çalışma ile 40–50 bin ton civarında kömür üretilmiştir.
Kırım Harbi’nin başlaması ile idare İngilizlere geçmiş, 1864 yılında ise devrin
Kaptan-ı Deryası’na devredilmiş ve bir maden nazırlığı kurulmuştur. Bu devrede havzada büyük gelişmeler olmuş, tren ve dekovil hatları döşenmiş havzanın sınırları tespit edilmiş, kok, briket, ateş tuğlası ve çimento fabrikaları gibi tüketici tesisler kurulmuş ve üretim muntazam artışlarla
1907 yılında 735.000 ton’a erişmiştir. 1. Dünya Savaşı sırasında faaliyet tekrar gerilemiş savaşın sonunda ise havza Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Bu idare altında istihsal
1920 yılında 570.000 ton’a erişmiştir.
Türkiyede antrasit içeren kömür yatağına rastlanmamıştır. En çok rastlanan kömür çeşidi ise linyittir. Türkiye linyit bakımından oldukça zengin bir ülkedir ve toplam 8,4 milyar ton linyit rezervine sahiptir. Fakat bu rezervin %68’inin ısıl değeri az olduğundan, üretilen linyitler genellikle termik santrallerde kullanılır.
Çeşitli derinliklerdeki taşkömürü yatakları ile
Ereğli, Zonguldak havzası Türkiye'nin en önemli taş kömürü havzasıdır. Taşkömürü rezervi ise toplam 1.35 milyar ton dur.
Ayrıca her ne kadar kalori değeri düşük olsa da, elektrik enerjisi alanında Türkiye'nin en büyük
linyit rezervi
Afşin-
Elbistan bölgesinde bulunmaktadır