Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mayıs 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ancak köpekbalıklarının yüzme kesesi yoktur. Onlar su içinde devamlı hareket etmek zorundadırlar. Ama onlar da yüzerken uyurlar. Nasıl oluyor diye soruyorsanız hemen söyleyelim. Tıpkı uyur gezerler gibi köpekbalıkları da birer uyur yüzerdir.



Böcekler, kelebekler ve diğerleri ise, daha basit bir uyuma tarzına sahiptirler: Hareketsiz kal yeter!



‘Hayvanlarda uyku’ deyince akla hemen meşhur ‘kış uykusu’ gelir. Kimbilir belki de, bütün bir kışı uyuyarak geçirmek bazılarımıza çok çekici geliyordur. Kış uykusu denilince de hemen ayıları hatırlarız. En meşhur kış uyuyucusu onlardır çünkü. Ancak kış uykusuna yatan tek hayvan ayılar değildir.



Meselâ biraz önce göz kapakları olmadığı için uyuyup uyumadığını anla****yacağımız yılanlar da, tıpkı ayılar gibi kış uykusuna yatarlar. İşte o zaman uyuduğunu anlayabiliriz. Çünkü normal bir uyku sırasında yılanın dili dışarıda olur ve uyanık olduğu zamanlardaki gibi havayı koklar. Kış uykusuna yattığında ise bunu yapmaz. Ancak yılanlar yüzlercesi hatta binlercesi bir arada uyurlar. Yani uyusun uyumasın, yılanlardan uzak durun!



Ayıların kış uykusu konusundaki şöhretleri boşuna değildir. Alaska’da yaşayan Grizzly ayıları—bu sırada doğum yapan dişileri hariç—neredeyse hiç kesintisiz yedi ay boyunca uyurlar. Bir insan aynı koşullarda uyumaya kalksa bir kaç hafta içinde açlıktan susuzluktan ya da vücudunda zehirli madde birikmesinden dolayı ölür. Ancak ayılar, vücut atıklarını bırakmadan böyle uzun bir zaman uyurlar ve hayatta kalırlar.



Normal koşullarda insan ya da başka bir memeli yemeden içmeden ve boşaltım yapmadan bu kadar uzun bir zaman kalsa, hücrelerinde oluşan atık maddeler organizmasını zehirler. Normalde üreye dönüşüp idrarla atılan bu zararlı maddeler, ayıların vücutlarında yedi aylık bir uyku sırasında ne olur? Bunu araştıran bilim adamları ilginç sonuçlarla karşılaştılar:



Araştırma sonuçlarına göre, ayıların bedenlerinde üretilen üre, derhal yeniden kullanılabilir hâle dönüştürülür. Böylece ayının bedeninde üre birikmez. Ayrıca geri emilen üredeki azot tekrar protein yapımında kullanılır.



Ayılar bu uzun uykuları sırasında enerji kazanmak için yağ yakarlar. Yakılan yağ, ayının vücudu için gerekli enerjiyi temin ettiği gibi, kandaki su oranını sabit tutacak miktarda sıvının teminini de sağlar.



Bir ilginç nokta da şudur ki, ayılar onca zaman hareketsiz kaldıkları halde kas erimesi gibi bir problemle karşılaşmazlar. Aslında ayılar tamamen hareketsiz kalmazlar. Uykuları sırasında belli aralıklarla titrerler. Araştırmacılar bu titremenin ayıların kas güçlerini tazelediğini tahmin ediyor.



Ayılar aynı zamanda kemik erimesi gibi bir problemle de karşılaşmazlar. Uzun kış uykuları sırasında hemen hemen hiç hareket etmeyen ayılarda kemik yıkımı görülmesine rağmen, yaşlı insanlarda görülen kemik yoğunluğunda azalma görülmüyor. Eğer ayıların uykuda geçirdiği süreyi bir insan yatakta geçirecek olsaydı, kemikleri bir kraker gibi ufalanmaya başlardı. Araştırmacılara göre, ayılardaki kemik üretimi uyku sırasında durmuyor.



Boşaltım sisteminin durmuş olmasına rağmen, ayıların vücudundaki kalsiyum döngüsünün nasıl oluştuğu ve kemik üretiminin nasıl devam ettiği bilim adamları için hâlâ bir meçhul! Eğer bu sır çözülebilirse, kemik erimesi hastalığı için yeni ve çok etkili bir tedavi şekli bulunabilir.



ALZHEİMER VE KIŞ UYKUSU



Leipzig Üniversitesi’nde görevli bir bilim adamı olan Thomas Arendt, “Şimdiye kadar zararlı olarak gördüğümüz ve mücadele etmeye çalıştığımız şeyin, hayvanlar âleminde koruyucu bir mekanizma olduğunu tespit ettik” diyor.



Arendt’ın araştırmaları sonunda kış uykusuna yatan hayvanlarda ve Alzheimer hastalarında ‘tau’ proteini benzer şekilde değişiyor ve beynin belli bir bölgesi bu değişimden etkilenip faaliyetini durduruyor.




Ancak uykudan uyanan hayvanların beyinlerinde etkilenen bölge, uyandıktan birkaç gün sonra normale dönerken, insanlar için bu söz konusu olmuyor.



Bu durumun hayvanları hücre ölümünden koruduğunu belirten Arendt, insanlarda muhtemelen bir şeylerin ters gittiğini ve ciddi bir hastalığın geliştiğini kaydetti.



Akdenizde yaşayan bir kemirgen üzerinde araştırmalarını sürdüren Thomas Arendt, Alaska ayıları üzerinde inceleme yapan bilim adamlarıyla sıkı bir temasa geçmiş.



“Ayılar ve insanların beyinleri çok sayıda benzerlik gösteriyor. Eğer bizim sonucumuz yeni araştırmayla doğrulanırsa, bu Alzheimer hastalığının tedavisi konusunda yeni olanakların açılacağı anlamına gelir” diyen Arendt, şimdiye kadar hastalığın ilerlemesinin yavaşlatılabildiğini, fakat iyileştirilemediği söylüyor.




Anlaşılan o ki, hayvanlara uyumak düşüyor, biz insanlara ise gözlerimizi dört açarak çalışmak!



Çünkü her şeyde, ama her şeyde aklımızı ve hayalimizi hayrette bırakacak öyle hikmetler ve yaratılış mucizeleri gizlidir ki, çoğunu görmeden, bilmeden geçer gideriz. Theodor Storm “İnsanın ancak iki gözü var, fakat görmek için yüz tane lâzım!” sözünü boşuna dememiş olsa gerek!... Haydi kolay gelsin .