Arama

Hayata Dair - Tek Mesaj #295

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #295
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Dair / .......

İnsanı insan yapan kendi dışındaki gerçeklere bakışındaki çeşitliliktir. Aynı maddeye bakan farklı gözler farklı şeyler görür. Mesela bir elma ağacı; bir kuş için bir yuva, bir aslan tarafından kovalanan bir sincap için kurtuluş, yumurtlama mevsimindeki bir serçe için yavrularıdır. Ne yazık ki insan dışı canlılar gerçeği o an maddi dünyasının emrettiği çerçevede görebilir; kendisi için en faydalı olanı seçmek bir yana o anki bakışının dışındaki alternatifleri değerlendirme yetisine bile sahip değildir. Yani bir de şu açıdan bakalım diyebilmek insana özgüdür.

Siz kadınla erkek arasındaki ilişkiye hangi açıdan bakıyorsunuz? Hangi senaryoyu yaşıyorsunuz? Zihninizdeki yegane korku bir aslan tarafından kovalanan sincap olmaksa gerçeğe bu senaryoyu giydirmeye çalışırken "şüphesiz bunun istisnaları var." demek zorunda kalacaksınız. Ve senaryonuz dar dikilmiş bir elbise gibi gerçeğe oturmadıkça söz konusu istisnaları hatırlatacaksınız. Nedensellilkten uzaklaşacak ve gerçeği kafa sayısına göre yapacaksınız. Elma da yuvarlaktır karpuz da deyip Aristo'nun o komik denklemini kuracaksınız. Gerçekten elmaya karpuz diyebilir miyiz? Diyebiliriz tabi; işimize öyle geliyorsa.

Bir mağdur mu arıyorduk ki? Cevap insanlık öyleyse. Bu hikayede kimse mutlu değil çünkü. Kadınla erkek birlikte çalışan iki canbaz gibi aynı ipin üstünde ve biri düşünce ötekinin dengede kalması neredeyse imkansız. Ağlama ve başarısız olma hakkı elinden alınan erkekler gibi; sürekli ezilen (en iyi konumdaki kadının bile potansiyelini hayata geçirme şansı elinden alındığından) kadınlar için de mağduriyet var. Aynı savaşta iki kurban olur mu? Her iki tarafta savaşmak zorunda bırakılan "çulsuz" erlerse olur tabi. Ve ne yazık bu erler savaşa kendini fazla kaptırıverir çoğu kez. Kraldan çok kralcı olunduğunda ise akılsız başın cezasını ömrüyle öder bilindiği gibi. Siz olmak istediğiniz noktada mısınız? Ben şimdi bunu neden yaptım dediğiniz olmuyor mu hiç? Neden böylesine çıkarcı bulduğunuz kadınlara istediklerini verdiniz bir düşünsenize. Ve bu tahammülü imkansız kadını. bu "işkenceyi" başka erkeğe kaptırmamak için mücadele verdiniz belki. Neden?

Hipnotize edilmiş insanlar gibi gözlerimiz uzaklara kenetli yaşıyoruz hayatı. Gerçekten ne istediğimizi soramadan "erkek" ya da "kadın" gibi davranmak zorunda kalıyoruz. Mesleğimizi doğru uygulamamız, iyi anne babalar olmamız, iyi vatandaş olmamız için bile bu kadar görevli denetmen yok. Her an her yerde bizim bir kadın ya da erkek olarak nasıl davranmamız gerektiğini bize hatırlatan birileri var. Gece dışarı çıkan bir kadın olmak, çamaşır asan bir erkek olmak, eşine olan sevgisini her şeyin üzerinde tutan bir erkek olmak, kadınları elde edip gönlünü kaptırmamak, onları elde edip mutsuz olmalarına rağmen başkasına kaptırmamak gibi herkeste nedense suç duyurusunda bulunma saplantısı yaratan kanunları var bu nasıl erkek ya da kadın olunur oyununun. Ve yüzlerce gönüllü polis mutluluğunuzu değil, o büyük anayasaya uyup uymadığınızı denetler. Ve çoğu insan kendisine zorla giydirilen bu rolle hayatının çeşitli dönemlerinde çelişkiye düşer. Kaybedenleri gördükçe değil, işin sonu kendisini rahatsız ettiğinde tepkisini gösterir ancak.

Kaç yaşındasınız? Bir erkek olarak cinsellik organınız putlaştırılıp üstelik resimlere konu olduğunda neden sorgulamadınız hayatı. Kız kardeşiniz ya da arkadaşınız cinsiyeti yüzünden sınırlandırılırken neden "onun suçu ne?" diye sormadınız. Sokakta yürürken bile "bedenin istersem benim olabilir." dercesine sapık düşüncelerini sergileyen erkeklere bakarak bir anormallik olduğunu; böyle her fırsatta hayatını kontrol altına alma hakkı elinden alınan ya da bir şekilde hissettirilen kadınların neden bu durumda olduğunu düşünmediniz de şimdi bütün kadınlara ilişkin bir çıkarsamada bulunup populer bir maskeye sarıyorsunuz. Siz galiba genetik uzmanısınız. Düşündüm ki düşünceler kişiler arasında savaş aracı olarak kullanılmamalı. Çünkü onlar insanı insan yapan ve kutsal olan. Ve olayları yalnız kendi açısından değerlendirip aralara kaypak ifadeler sıkıştıran bir kişi gerçeği aramıyor da aslında kızgınlığını kusmak istiyor ve hayatının istediği çerçevede olmayışına tahammül edemiyordur. Empati kurmaktan uzak, her an başkalarını suçlamaya hazır bencil insanlara cezadır hayat. Çünkü hayatında kendine göre bir espri anlayışı var. Böyle bir erkekle yaşayan kadın ilk önce samimiyet ve iyi niyet arar. Onu bulamamışsa sözlerle sorunlarını çözememişse işte o zaman kıvrak aklını kullanır. Bir kadının kadın olarak hapsedildiği andan itibaren düşünecek çok zamanı olur. Çünkü bir erkek gibi yaşayarak tecrübe etme şansı yoktur. Namus adı altında uygulanan cendere kadını attığı her adımı önceden düşünmeye olasılıkları araştırmaya ve kararsız görüntüsü verecek kadar farklı alternetif üzerinde düşünmeye sürükler.Çünkü hata yapmaya hakkı yoktur. Hayat kadına istemeyi değil istediklerini almayı öğretir. Susarak konuşmayı, sürekli egolarını tatmin etme hevesindeki bir insan gurubundan yok sayılan ihtiyaçlarını almayı.

Kadının kadın oluşu evde başlar, her kadın kişilğinde annesini yansıttığı kadar babasını da yansıtır. Şekillenişinin annesinden kaynaklandığı sanılır; eve ekmek parası getirmekten başka sorumluluğu olmadığını düşünen ve eşini yalnızca bir hizmetçi, bir çocuk doğurma makinesi, aklı kıt ya da kötülüklerin anası olarak gören bir babanın evladı bütün erkeklerin böyle olduğunu sanır, çünkü önündeki tek örnek budur... Zihnindeki bu yanılgıyı aşmasına neden olacak bir etken olmadıkça erkekler onun için babası gibi olacaktır. Ve o da istekleri ve beklentileri yok sayılan annesi gibi davranacaktır. Kimi kez sinsi, kimi kez içten pazarlıklı ve çoğu kez güçlüden yana ve ne yazık hayattaki yegane gücü cinselliği olan. Çünkü bir mucize olup Einstein’i gölgede bırakan buluşlar yapabilse bile bunu kayda alacak kimseyi bulamayacaktır. Yıllarca böyle yaşanmış ve doğruları eğrilerden oluşmuş bu dünya ne yazık kendini her doğumla yeniden üretir. Ve zihni bu iğrenç safsatalarla kirletilmiş kadın zamanla sevgiye olan iştahını yitirip bu dişe diş oyunda kendine bir yer açma çabasına girer. İsteklerini her zaman yaptırabilmeyi, erkeğe ve onun iradesine rağmen kendi isteklerine ulaşmayı meziyet sayar. Kendisine de yıllarca bu yapılmamış mıdır? Yeterince güç topladığında yıllardır diş bilediği bu iğrenç yaşam biçiminin yegane temsilcisi olur. Çünkü yıllar önce kaybettikleri için kendisine vaad edilen budur.

Kim iyidir kim kötüdür karışıverir. Kim mutludur kim mağdurdur? Yaşam savaşında ezilen kullanıldığını düşünen erkek de, insan oluşu kadınlığına indirgenen kadın da mutsuzdur ama yine de günü geliverse rolünü hakkıyla verebilmek için uğraşır durur. Kadın cinselliğini "yani erkeğin çiftleşmeye her an müsait halini, güç gösterme kompleksini, hayatta her istediğine ulaşabileceği hissine neden olan davranış bozukluğunu" kullanarak isteklerine ulaşır. Erkekse her fırsatta elinin hamurunu hatırlatır kadına ve onu erkekler dünyasında görmek istemez. Kadın namuslu bir kadın olarak kollarına atılmak istediği erkeğe cilve yapar. Erkekse bu gerçeği bildiği hatta arkadaş sohbetlerinde ifade ettiği halde; dürüst davranmayan bu kişiyle evlenir. Kadın dürüst ve samimi bir insan olarak "seni seviyorum seninle birlikte olmak istiyorum" deyiverse evlenmeyeceği halde...

Bu hayat böyle yaşanmaz yaşanmasına. Fakat istemeyiz öyle olmasını; çünkü bu kolay olandır. Ve kolayı seçen bizler için bu düzen, bu insanı sevgiden koparan, aile kurumu diye bize yutturulan kukla fabrikalarına mahkum eden bu büyük yalan revadır. Bir kadın için bir erkek bir erkek için de bir kadın en büyük cezadır.