Salvador Dali
Salvador Domingo Felipe Jacinto Dali Domenech
(d. 11 Mayıs 1904, Figueras - ö. 23 Ocak 1989, Figueras, İspanya),
gerçeküstücülüğünü en önde gelen temsilcilerinden İspanyol ressam ve özgün baskı sanatçısı.
Madrid Güzel Sanatlar Okulu’nda eğitim gördüğü sıralarda metafizik resmin öncülerinden de Chirico ve Carra’nın etkisi altında kaldı. Aynı dönemde On-Raffaellocularm ayrıntılı gerçekçiliğine ve Ernest Meissonier gibi 19. yüzyıl ressamlarının yapıtlarına da derin bir ilgi duydu. 1927’de Madrid’de İber Sanatçılar Derneği’nin sergilerine katılmaya başladı, ayrıca Barselona’da Dalmau Galerisi’nde sergiler açtı. Şair Federico Garcıa Lorca ve sinema yönetmeni Luis Bunuel ile bu sıralarda arkadaş oldu. 1928’de iki kez Paris’e gitti, Picasso ve Mıro ile tanıştı. Ertesi yıl Goemans Galerisi’nde yapıtlarını sergiledi ve gerçeküstücülük akımına katıldı.
Aynı yıl şair Paul Eluard’ın eski karısı Gala ile evlendi. Dalı’nin yaşamında her zaman önemli bir yeri olan Gala onun gerçeküstücülükle bütünleşebilmesinde de önemli bir rol oynadı. Dalı, Bunuel ile 1928’de Un chien andalou (Bir Endülüs Köpeği), 1930’da da L’Âge d’or'u (Altın Çağ) çevirdi. 1934’te Lautreamont’un Les chants de Maldoror (1869; Maldoror’un Şarkıları) adlı kitabını resimledi. 1937’de İtalya’ya bir gezi yaptı. II. Dünya Savaşı nedeniyle 1940’ta birçok Avrupalı sanatçı gibi ABD’ye gitti, 1941’de New York kentindeki Modern Sanat Müzesi’nde bir retrospektif sergi açtı. Aynı yıl La vie secrete de Salvador Dalı (Salvador Dalı’nin Gizli Yaşamı) adlı otobiyografisini kaleme aldı. Bu kitapta, çocukluğunda şiddetli isteri krizleri geçirdiğini belirtiyordu. Okulda öğrencileri ayaklanmaya kışkırttığından cezalandırılmış, 1926’da da okuldan uzaklaştırılmıştı. Dalı yaşamı boyunca olağandışı tavırları ve gösterişçi yanıyla da ününü sürdürdü.
Dalı’ye göre insan, klinik paranoya olayında olduğu gibi, gerçek bir düş dünyası yaratmalı, ama bunu yaparken de usun denetim altında tutulup iradenin bilinçli olarak bir süre askıya alındığını da unutmamalıydı. Bu yöntemin sanatsal yaratının yanı sıra, günülük yaşamda da benimsenmesini savunan Dalı, hem yapıtlarına, hem de yaşamına bu doğrultuda yön verdi. 1936’da Londra’daki Uluslararası Gerçeküstücülük Sergisi’nin açılışına dalgıç giysileri içinde ve tasmalarından tuttuğu iki tazıyla gelmesi bu tür davranışlarının bir örneğiydi.
Dalı, Siğmund Freud’un bilinçaltı imgelerin erotik çağrışımları üzerine yazdıklarından ve Paris gerçeküstücülerinin bilinçaltını ortaya çıkarma eğilimlerinden büyük ölçüde etkilenmişti. Gerçeküstücülükte düşüncenin herhangi bir mantık çizgisi izlemeden akmasını temel alan otomatizm kavramını benimsediyse de, bunu öbür gerçeküstücülerden daha iyimser bir bakış açısıyla işledi ve bu eğilime “eleştirel paranoya” adını verdi. Yapıtlarında yarattığı düşsel gerçekçilik (büyülü gerçekçilik), betimlediği gerçekdışı düşsel mekân ve garip düşsel imgelem ile bir karşıtlık oluşturuyordu. Bu yapıtlarda düşle gerçeği ayırmak neredeyse olanaksızdı. Dah’nin amacı günlük uğraşları alaycı bir tavırla düşsel hale getirmekti.

Çoğu kez karanlık bir Katalan manzarası içine yerleştirilmiş, vücudundan yarı açık çekmeceler çıkan insan figürleriyle (“Yanan Zürafa”, 1936-37, Sanat Müzesi, Basel) sanki balmumundan yapılmış ve güneş ısısıyla eğrilip bükülmüş saatler (“Belleğin Israrı”, 1931, Modern Sanat Müzesi, New York) en sık kullandığı temalardı. Veriştik gerçeküstücülük olarak da anılan bu eğilim içinde Dalı birbiriyle ilişkisiz düşsel imgeleri gerçekçi bir yaklaşımla ve otomatizm yöntemini kullanarak bir araya getirmişti. “Aydınlatılmış Hazlar” (1929, Modem Sanat Müzesi, New York), “Delfli Vermeer’in Bir Masa Olarak Kullanılabilen Hayaleti” (1934, Salvador Dalı Müzesi, Cleveland, Ohio) ve “İç Savaş Sezgisi” (1936, Sanat Müzesi, Philadelphia) onun bu doğrultuda ki önemli yapıtlarıdır.
Dalı 1937’deki İtalya gezisinde Raffaello ile İtalyan barok ressamlarının etkisi altına girdi ve kendine özgü bir çağdaş klasikçilik arayışına yöneldi. 1939’da Andre Breton tarafından gerçeküstücüler grubundan çıkartılan Dalı, II. Dünya Savaşı sonrasında mistik bir anlayışa yönelmekle birlikte, gerçeküstücü öğelerden bütünüyle uzaklaşmadı. “Son Yemek” (1955, Ulusal Sanat Galerisi, Washington, D. C.), “Diriliş” (1961, Bruno Pagliali Koleksiyonu, Mexico) ve “Dalfye Bakan Gala” (1965, Andre François Petit Galerisi, Paris) geç dönem yapıtlarına örnektir.
kaynak: Ana Britannica