Arama

Ankara - Tek Mesaj #4

perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
11 Eylül 2012       Mesaj #4
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  harita_ankara.jpg
Gösterim: 2075
Boyut:  41.3 KB

Kentleşme


Ankara’nın başkent olması, bir yandan gelişen altyapı sisteminin ona ekonomik üstünlükler sağlayacak biçimde gerçekleşmesine yol açarken, bir yandan da ekonomik etkinliklerin niteliğini belirlemiştir. Ankara’da istihdamın temel kaynağını başkentlik işlevleri oluşturur. Devlet bürokrasisi ve kamu iktisadi kuruluşlarının yönetim merkezleri ile siyasal partilerin, meslek kuruluşlarının, sosyal güvenlik örgütlerinin merkezleri ve karar organları Ankara’da toplanmıştır. Türkiye’de yönetimin merkezî yapısı bu toplanmayı daha da artırmaktadır. Ankara’nın başkent olmasının yanı sıra hızla büyümesi de yüksek öğretim, sağlık, bankacılık ve kentsel hizmetler gibi pek çok hizmet alanının burada yoğunlaşmasına yol açmıştır.
Kent ekonomisini belirleyen temel etmenin başkentlik işlevleri olmasına karşılık, özellikle 1970’lerden sonra sanayide de küçümsenmeyecek bir gelişme izlenmiştir. Makine Kimya Endüstri Kurumu’na (MKE) ait gaz maskesi, fişek, kapsül, dokuma ve makine fabrikaları ile çimento fabrikası, traktör fabrikası, tarım araçları ve madeni eşya yapan, orman ürünlerini işleyen fabrikalar kentin önemli sanayi kuruluşları arasında sayılabilir.

Ankara başkent olduktan sonra bütün Türkiye’den, özellikle de İç Anadolu illerinden gelen göçlerle 1975’e değin yılda yaklaşık yüzde 6 düzeyinde sürekli bir büyüme gösterdi. 1975 sonrasında büyüme hızında bir düşme görüldü. Ankara’nın büyümesi 1950’ye değin, Türkiye’nin kentleşme hızının iki katıydı. 1950-75 döneminde ise, Türkiye’nin kentleşmesi de hızlandığı için, büyüme hızı ülke kentleşme hızının biraz üstünde ilerledi. Ankara kentinde 1927’de 74.553 kişi yaşıyor, bu sayı ülke nüfusunun binde 5’ini oluşturuyordu. 1985’te nüfusu 2.235.035’e, ülke nüfusu içindeki payı yüzde 4,4’e yükselen Ankara, bir metropoliten kent haline geldi. 1990’da bu oran yüzde 4,5’e çıktı. Ankara’nın böyle hızlı bir büyüme dinamiğine kavuşup İstanbul’un yarısına yakın büyüklükte bir metropol haline gelmesi, Türkiye’yi (gelişmekte olan birçok ülkede gözlenen) bir tek egemen kentin bulunduğu, dengesiz bir yerleşme sisteminden kurtardı.

1917’de büyük bir yangın geçirmiş olan Ankara, başkent olduğunda harap bir kasaba görünümündeydi. Kentin eski başkent İstanbul’la yarışacak bir biçimde imar edilmesi ve Cumhuriyet’in öngördüğü yaşam biçiminin yaratılabilmesi, rejimin başarısıyla özdeşleşmişti. İlk yıllardaki imar hareketleri bir plana bağlı olmadan, daha çok pragmatik bir tutumla yönlendi. 1924’te Ankara Şehremaneti Kanunu çıkarılarak kent İstanbul’a benzer bir yönetime kavuşturuldu. Haydar Bey’in şehreminliği zamanında, kentin hızla büyümesi ve imarı için gerekli yapı malzemesini sağlamak üzere tuğla, kiremit, kireç, çimento ve kereste fabrikaları kuruldu. Kente ilk kez elektrik verildi. Gelişme alanı olarak Yenişehir’de 400 hektarlık bir arazi kamulaştırıldı. Atatürk 1.500 hektarlık Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) toprağını satın alırken hem kente büyük bir yeşil alan kazandırmayı, hem de kentin belli gıda gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyordu.

Bu ilk yıllar içinde kentin gelişme yönleri de belirdi. Kale çevresinde kümelenmiş eski kent batıdaki İstasyon’a doğru uzandı; Atatürk’ün Çankaya’da oturmaya başlaması da güneye doğru gelişme eğilimini doğurdu. AOÇ’nin batıda kurulması bu yöndeki gelişmeyi sınırlarken, Yenişehir için yapılan kamulaştırmanın kentin güneyinde olması bu yöndeki gelişmeyi hızlandırdı. Ankara bu dönemden sonra, 1970’lere değin kuzey- güney ekseni boyunca büyüdü.

Yönetsel kararlarla kent ancak plansız olarak biçimleniyordu. 1925’te eski Ankara için Heussler firmasına, 1927’de de yeni kent için Kari Lörch’e yaptırılan plan, kenti yönlendirmekte başarılı olamamıştı. 1928’de İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir Ankara İmar Müdürlüğü kurularak güçlü uygulama yetkileriyle donatıldı. Aynı yıl H. Jansen, Leon Jausseley ve M. Brix arasında açılan kent planlama yarışmasını H. Jansen kazandı. Jansen hem kentin tarihini göz önünde tutan, hem de düşük yoğunluklu bahçeli evlerin ve geniş yeşil alanların bulunduğu, gösterişli yatırımlardan kaçman bir plan öneriyordu. Yönetim Jansen’den, planını 50 yıl sonra kent nüfusunun 300 bine ulaşacağını varsayarak hazırlamasını istemişti. Hazırlanan plan 1932’de onaylanarak yürürlüğe kondu ve kentin büyümesini 1950’lere değin önemli ölçede yönlendirdi.

Yenişehir ve Cebeci konut bölgeleri, Bakanlıklar, TBMM, yükseköğretim kurumlarının bir bölümü Gençlik Parkı, 19 Mayıs Spor Sitesi ve Hipodrom bu plana göre gelişti. Ama planın onanmasıyla birlikte yükselen arsa değerleri, orta sınıfın kentte konut sahibi olmasını güçleştirdi; böylece plan dışına çıkma eğilimi doğdu. Türkiye’deki ilk toplu konut kooperatifi olan, üst düzey bürokratların oluşturduğu Bahçelievler Yapı Kooperatifi ile plan dışı gelişmeler başladı. Bu tür gelişmeler çoğalınca plan 1937’de yeniden gözden geçirilerek kent planına kuzey-güney gelişme ekseninin yanı sıra bir doğu- batı gelişme ekseni eklendi. Uygulamada süregelen çatışmalar 1939’de Jansen’in görevine son verilmesiyle sonuçlandı. ( Jansen Planı.) Jansen Planı'nın uygulanmasıyla çağdaş bir kent görüntüsü elde edilmeye başlanmakla birlikte, hızla artan kentli nüfusu barındıracak yeterli sayıda ve ucuzlukta konut üretecek bir düzen kurulamamıştı.

1935’lerden sonra gelişen konut kooperatifleri de, II. Dünya Savaşı’nın son günlerinde gerçekleştirilen ve üst düzey bürokratlara kiralanacak lojmanlardan oluşan Saraçoğlu Mahallesi de, bu sorunu çözmekten uzaktı. Bu nedenle 1930’larda ortaya çıkmaya başlayan gecekondular, II. Dünya Savaşı yıllarında büyük bir hızla çoğaldı ve savaş sonrasında yasal olarak da (1949’da çıkarılan 5218 ve 5228 sayılı yasalar) kabul edilen bir olgu haline geldi. Yenimahalle gibi planlı bir konut yerleşiminin kurulmasına karşın gecekondulaşma sürdü ve gecekonduların toplandığı Altındağ semti 1953’te ilçe merkezi yapıldı.

1955’te kent nüfusu 450 bine ulaşarak Jansen Planı’nın öngördüğü sınırı aşınca, yeni bir imar planı için uluslararası bir yarışma açıldı. Yarışmayı Nihat Yücel ile Raşit Uybadin’in önerisi kazandı. 2000 yılında kent nüfusunun 750 bine ulaşacağı varsayımıyla hazırlanan yeni imar planı 1957’de onaylanarak uygulamaya girdi.

Jansen Planı'na göre daha yüksek yoğunluklu, oldukça homojen dokuda bir kent tasarlayan bu plan üzerinde 1961’de önemli bir değişiklik yapılarak yapıların kat adedi iki üç misli artırıldı. Bu değişiklik yapsatçılık yoluyla konut yapımını kârlı hale getiriyordu. Öngördüğü nüfus hedefinin daha 1965’te aşılmasına karşın, kentin imarlı büyümesi 1970’lerin ortalarına değin Yücel Uybadin Planı uyarınca yönlendirildi.

Bu planın hazırlandığı tarihe değin Ankara’daki iş merkezi Ulus’ta odaklanmıştı. 1960’ların başlarında Kızılay ikinci bir iş merkezi olarak ortaya çıktı. Elçiliklerden ve kentin güneyinde toplanan yüksek gelirli kesimin konut alanlarından ulaşmanın kolay olmasının da etkisiyle hızla büyüyen Kızılay zamanla Ulus’un birçok işlevini de bünyesinde topladı. Ulus ile Kızılay arasında bulunan demiryolu, çeşitli eğitim kurumlan, devlet yapıları ve Gençlik Parkı bir kesiklik oluşturarak, 1960’ların başında kentte biri modern, öbürü geleneksel etkinliklere dönük iki merkezin bulunduğu izlenimini uyandırıyordu. Ama Kızılay merkezinin gelişerek Tandoğan Meydanı ve Cebeci yönündeki uzantılarının zamanla Ulus merkezinin uzantılarıyla birleşmesi sonucunda 1970’lerde kent yeniden tek merkezli bir hale geldi.

Merkezî iş bölgesinin böyle bir değişme gösterdiği bu dönemde küçük üreticiler ve esnaf, yönetimin öncülüğünde merkezin hemen çevresine çıktı ve Konya-Samsun çevre yolu üstünde Yeni Sanayi Çarşısı (1950), Büyük Sanayi ve Ata Sanayi çarşıları (1953), Demir Sanayi Çarşısı (1954), Keresteciler Sitesi (1959) gibi küçük sanayi siteleri kurdu.

Ad:  Ankara-Anitkabir-.jpg
Gösterim: 1686
Boyut:  70.4 KB
Yücel-Uybadin Planı’nda yapılan değişiklikle Jansen Planı döneminin az katlı konutları yıkılmaya, bunların yerini yüksek katlı apartmanlar almaya başladı. Bu sürecin başlaması kent içi arazi spekülasyonunu artırdı, yeni yapılanmaya açılan alanlar da apartmanlaşmak durumunda kaldı. Bunun sonucunda kent içindeki yoğunluğun artması, kentin bir topografik çanak içindeki konumu, İç Anadolu’nun kara ikliminin ortaya çıkardığı evritim olgusu ve ısıtmanın düşük kaliteli linyitle yapılması bir araya gelince, önemli bir hava kirliliği sorunu doğdu. 1960’larda başlayan hava kirliliği 1970’lerden sonra çok üst düzeylere ulaştı. Kış mevsiminde Ankara hava kirliliği bakımından dünyada en ön sırayı alan kentlerden biri haline geldi. Ama yakıt olarak önce yüksek nitelikli kömür ve 1980’lerin sonunda da doğal gaz kullanımının yaygınlaşması sonucunda hava kirliliği büyük ölçüde ortadan kalktı (1992). Kentin imarlı kesiminde çok katlı konut gelişmesi olurken gecekonduların artışı sürdü. Ankara nüfusunun yüzde 60’ından çoğu kenti dört bir yandan kuşatan gecekondularda yaşıyordu.

1969’da Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu kuruldu. 1970’te nüfusu 1.230.000 olan kent artık metropoliten boyutlara ulaşmıştı. Bu büro 1990’da Ankara’nın 3,6 milyon nüfusa ulaşacağını öngören bir plan hazırladı. Planın temel özelliği, o döneme değin kuzey-güney doğrultusunda süregiden gelişmeyi, batıya doğru yönlendirmek ve böylece hava kirliliğinin daha az olacağı alanları yerleşime açmaktı. Gerçekten de Nazım Plan Bürosu 1970 sonrasında büyük konut ve sanayi bölgelerinin kentin batısında yerleşmesini sağlayarak bu yönde bir gelişme dinamiği başlatabildi. Gene bu büronun çabaları sonucunda, 1980 sonrasında kent çevresinde bir yeşil kuşak oluşturulmaya başlandı.

Gelişmeyi batıya doğru yönlendirmek için önemli adımlar atılırken, kent merkezi güneye doğru gelişmesini sürdürdü. Önceleri bir semt merkezi olan Tunalı Hilmi, Kızılay merkeziyle bütünleşti. Bu bütünleşmeyle birlikte Gazi Osman Paşa ve Çankaya’nın anayollarındaki konutlar büro binalarına dönüşmeye başladı ve uluslararası büro işlevleri burada yoğunlaştı.

Küçük üreticilerin, kent merkezinden koparak küçük sanayi sitelerinde bir araya gelme eğilimleri 1970 sonrasında da sürdü. Aynı dönemde gerek devletin gerek özel sektörün sanayi kuruluşları İstanbul, Eskişehir, Konya ve Çubuk karayolları üstünde, gittikçe kentten daha uzak bölgelerde yerleşmeye başladılar.

Konut alanında 1970’lerden sonra görülen en önemli gelişme, Türkiye’de otomobil üretimine geçilmesi ve özel otomobil sahiplerinin artması sonucunda banliyöleşme (alt kentleşme) eğiliminin ortaya çıkmaya başlaması oldu. 1970’lerin ikinci yarısında büyük konut şirketleri eliyle kurulan ORAN Sitesi ve MESA Batı Sitesi banliyöleşmenin ilk örnekleriydi. Bu dönemin en önemli girişimi Ankara Belediyesi ve Kent Koop işbirliğiyle gelişen Batıkent Toplu Konut Yerleşmesi’ydi. 1980 sonrasında uygulanan devletin lojman yaptırma politikası da Çankaya- ORAN yolu boyunca yapılan Askeri Konut Sitesi, milletvekili lojmanları, Devlet Mahallesi, Gölbaşı TEK lojmanları vb ile bu olguya yardımcı oldu.

Bu arada gecekondu sayısındaki artış da sürdü. 1985 sonunda Ankara’da gecekondu sayısı 290 bine ulaştı. Gecekondu mahallelerinde apartmanlaşma eğilimi ortaya çıktı. Demetevler örneğinde olduğu gibi bütünüyle apartmanlardan oluşan imardışı mahalleler ortaya çıktı.

Ankara’nın metropoliten bir kent olması dolayısıyla 1983 sonrasında yeni bir yönetim düzenlemesine gidildi. Daha çok metropoliten ölçekteki kent yönetimi sorunlarıyla uğraşmak üzere Ankara Büyük Şehir Belediyesi ve bunun sınırları içinde beş ilçe belediyesi (Çankaya, Altındağ, Yenimahalle, Mamak, Keçiören) kuruldu. Daha sonra bunlara Etimesgut ve Sincan da katıldı. Ankara ilinin Merkez ilçesi yoktur; Ankara metropoliten alanı bütün bu ilçelerin merkezlerinden oluşur.

Kenti çevreleyen bu halkadaki gelişmeleri yönlendirmek amacıyla 1986’da Örta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Şehir Planlama Bölümü’nden bir planlama ekibine, 2015 yılında bu alanda 5 milyon nüfusun yaşayacağı öngörüsüne göre, yapısal bir plan hazırlatılmıştır.

Tarihsel yapılar


Ankara tarihsel yapılar yönünden çok zengindir. Bunların başında, tarihi Hititler dönemine değin götürülebilen Ankara Kalesi gelir. Kale bugünkü görünümüne yüzyıllar boyunca yapılan çeşitli eklerle ulaşmıştır. Bugün kent içinde ayakta kalmış antik kalıntıların tümü Roma dönemi ve sonrasına tarihlenir. Birçok kalıntı ise modern kent yapılarının altındadır (örneğin Ulus-Dışkapı yolundaki Kıraner Han’ın altındaki nymphaion, Posta Caddesi’ndeki Telefon Baş Müdürlüğü’nün altındaki hamam yapısı). Roma dönemine ait en önemli kalıntılar Roma ve Augustus Tapınağı ile Caracalla Hamamı’dır. Roma ve Augustus Tapınağı, Hacı Bayram Camisi yanındadır. Bu tapınak Galatların, temeli dine dayalı “Konion” kuruluşunun toplantı merkezidir. Galatların üç kolunun temsilcileri burada toplanır ve eyalet yönetimi buradan yönlendirilirdi. Ulus’ta Maliye Bakanlığı önünde yer alan ye Julian Sütunu diye anılan sütunun 362’de İmparator Julianus’un Ankara’yı ziyareti nedeniyle dikildiği sanılır. Kentteki tiyatro 1983’ten bu yana Anadolu Medeniyetleri Müzesi uzmanlarınca kazılmaktadır. Tiyatro 2. yüzyılın ilk yarısında yapılmış, skene ve proskerıion bölümleri büyük bir olasılıkla daha sonra, 5-6. yüzyıllarda eklenmiştir.

Bazı yazıtlardan kentin ilk kez Roma döneminde surlarla çevrelendiği anlaşılır. Ama bu surlar ortaçağda yok olmuştur. Ankara Adliyesi’nin kuzey yanındaki duvar St. Clemens Kilisesi’ne aittir. Yapı bazı kaynaklarda Roma (3. yy), bazı kaynaklardaysa Bizans (9. yy) dönemine ait olarak geçer.

Ankara’daki en eski Türk yapısı, iç kaledeki Alaeddin Camisi’dir. Minberi 1197/98 tarihli olan cami sonraki dönemlerde büyük ölçüde değiştirilerek özgün biçimini kaybetmiştir. 13. yüzyılın başında yapılıp bugünkü görünümünü 1289/90’da alan Arslanhane ya da Ahi Şerafettin Camisi ise kentin en önemli Selçuklu anıtıdır. Bunların dışında, 13. yüzyılda yapıldığı bilinen yapılar Saraç Sinan Mescidi (1288) ile Akköprü’dür (1222).

15. yüzyılda kentte yapım etkinlikleri hızlanmış, bazısı bugün de ayakta duran pek çok cami, mescit ve han yapılmıştır. Buna karşılık, Ahi Elvan Camisi (14. yy sonu) dışında 14. yüzyılda yapıldığı kesinlikle bilinen hemen hemen hiçbir yapı yoktur. Pek çok mescidin yazıtı bulunmadığından, 14 ya da 15. yüzyılda yapıldıkları konusunda kesin yargıya varmak zordur. Karacabey Camisi, Hamamı ve Türbesi (1440), Hacı Bayram Camisi ve Türbesi ile Kurşunlu Han (15. yy’m sonu) ve belki de Mahmut Paşa Bedesteni gibi en önemli eski Ankara yapıları 15. yüzyılda inşa edilmiştir. 16. yüzyılda yapılan en önemli mimarlık anıtıysa, Sinan’a ait olduğu bilinen Cenabı Ahmet Paşa Cami ve Türbesi’dir (1565/66).

16. ve 17. yüzyıllarda kentin öneminin artmasının bir sonucu olarak çok sayıda han yapıldığı bilinmekteyse de, bunlardan yalnızca Çengel Han (1522/23), Haşan Paşa Hanı ve Çukur Han varlıklarını koruyabilmiştir. Sonraki yüzyıllarda Ankara’da yoğun bir mimarlık etkinliği olmamıştır. Kentin üretim ve ticaret gücünün azaldığı bu dönemin en ilginç mimarlık ürünleri, birkaçı 18. çoğu ise 19. yüzyıla tarihlenen konut yapılarıdır. Osmanlı döneminde gerçekleştirilen son yapı, Vedat Tek tarafından tasarlanan Halk Fırkası Kulübü’dür (bitmesi 1924). Yapı sonradan İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası olarak kullanılmıştır.

Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte, bu işlevin gerektirdiği yapıların gerçekleştirilmesi de zorunlu hale gelmiştir. Kentin, Cumhuriyet Türkiyesi için bir tür mimarlık müzesi ve laboratuvarına dönüşmesi bu zorunluluktan kaynaklanır.

1920’den bu yana Türkiye’de geçerli olan her mimarlık anlayışı ya da üslubunun en ilginç ve başarılı örnekleri Ankara’da verilmiştir. I. Ulusal Mimarlık akımının en önemli örnekleri Ankara Palas (Vedat Tek, 1928), Etnografya Müzesi (Arif Hikmet Koyunoğlu, 1926), Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü (G. Mongeri, 1929), Gazi Eğitim Enstitüsü (Kemaleddin Bey, 1928), bugünkü Gümrükler Genel Müdürlüğü (Arif Hikmet Koyunoğlu, 1927), bugünkü Ankara Devfet Resim ve Heykel Müzesi (Arif Hikmet Koyunoğlu, 1930), İş Bankası Genel Müdürlüğü (G. Mongeri, 1928) gibi yapılardır.

Yaklaşık 1930’dan 1940’a değin süren Akılcı-Işlevci Mimarlık döneminde, Ankara yabancı mimarların yoğun biçimde ürünler verdiği bir kente dönüşmüştür. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılılaşma politikası mimarlık alanında bu yapılarla somutlaşmıştır. 1930’ların en ilginç yapıları arasında Sayıştay (E. Egli, 1930), ismet Paşa Kız Enstitüsü (E.Egli,1930),Cumhurbaşkanlığı Köşkü (C. Holzmeister, 1932), Bakanlıklar Sitesi (C. Holzmeister, 1932-34), Sergi Evi (Ş. Balmumcu, 1935, sonradan Büyük Tiyatro), eski Başbakanlık (S. H. Eldem, 1937), Hariciye Köşkü (S. Arkan, 1935), Sümerbank Genel Müdürlüğü (M. Elsaesser, 1936), İller Bankası (S. Arkan, 1937), ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (B. Taut, 1940) sayılabilir.

1940’larda, bütün Türkiye’de olduğu gibi Ankara’da da II. Ulusal Mimarlık akımı egemen olmuştur. Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü (B. Uçar, 1941), Anıtkabir (E. Onat ve O. Arda, 1953), Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi (S. H. Eldem ve E. Onat, 1947), Saraçoğlu Mahallesi (P. Bonatz, 1945) bu anlayış doğrultusunda tasarlanmış yapılardır.

1950’den sonra Türkiye’de modern mimarlık etkileri yeniden güçlenmeye başlamıştır. Devletin yapı gereksinimi, başkent Ankara’nın Türk mimarlığı içinde ayrıcalıklı konumunu sürdürmesini sağlamıştır. Aralarından birçoğu devlet kurumlarmı barındıran çeşitli yapılar, Türkiye genelinde en başarılı ve özenli örnekler olmuştur. 1950’lerden günümüze değin Ankara’da gerçekleştirilmiş yapılardan bazıları şunlardır: Ulus İşhanı ve Çarşısı (O. Bolak, G. Beken, O. Bozkurt, 1955), Emniyet Genel Müdürlüğü (E. Onat, 1959), Büyük Ankara Oteli (M. J. Saugey, 1958-65), Kızılay Emek işhanı (E. Tokay, I. Tayman, 1959), Türk Standartları Enstitüsü (V. Dalokay, 1959), DSİ Genel Müdürlüğü (E. Tokay, B. Çinici, T. Doruk, 1959), ODTÜ Mimarlık Fakültesi (A. ve B. Çinici, 1962-63), Milli Eğitim Bakanlığı (Y. Sanlı, Y. Tuncer, 1962-67), Milli Savunma Bakanlığı Öğrenci Yurdu (Ş. Vanlı, E. Gömleksizoğlu, 1965), Hindistan Büyükelçiliği (S. H. Eldem, O. Çakmakçıoğlu, 1965), Anadolu Kulübü (E. Yener, 1965), Türk Tarih Kurumu (T.Cansever, E. Yener, 1966), ORAN Toplu Konut Yerleşmesi (Ş. Vanlı, 1968), Maden Tetkik Arama Enstitüsü (R. Bediz, D. Kamçıl, 1968), Karayolları Genel Müdürlüğü (F. Cankut, A. Okan, 1970), MESA Toplu Konut Yerleşmesi (Aykut Mutlu, 1970), Türk Dil Kurumu (C. Bektaş, 1972- 78), Danıştay (D. Tekeli, S. Sisa, 1974), İş Bankası Genel Müdürlüğü (A. Böke, Y. Sargın, 1977).

Eğitim ve sağlık kurumları, kültürel yaşam

Ad:  ankara gölbaşı.jpg
Gösterim: 1698
Boyut:  92.8 KB

Çok sayıda ilk ye orta öğretim kurumundan başka Ankara Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi olmak üzere Türkiye’deki üniversitelerden beşi Ankara’dadır. Ayrıca Gülhane Askeri Tıp Akademisi ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) ve Türkiye Bilimsel, ve Teknik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) merkezleri de Ankara’dadır.

Kent, sağlık hizmetleri yetersiz olan çevre bölgelere hizmet verir. Genel ve uzman sağlık hizmeti veren birçok hastane vardır. Hastanelere başvuran hastaların yüzde 70’i Ankara dışından gelmektedir. Numune Hastanesi, Doktor Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Atatürk Sanatoryumu, Doğum ve Çocuk Bakımevi, Onkoloji Hastanesi, SSK Ankara Hastanesi, İbni Sina Hastanesi, Gülhane Askeri Hastanesi ve Hacettepe Hastanesi başlıca sağlık kuruluşlarıdır.

Çevresindeki baraj gölleri ile Mogan Gölü ve yakınındaki Emir Gölü, ayrıca içindeki hayvanat bahçesiyle Atatürk Orman Çiftliği, Ankara’nın başlıca dinlence alanlarıdır. Kent içindeki parklar da yeşil alan gereksinimine bir ölçüde karşılık yermektedir. Ankara ilindeki önemli eğlence ve dinlenme alanlarından biri de Kızılcahamam yakınlarındaki Soğuksu Milli Parkı’dır.

Kültür ye sanat kurumlan bakımından Ankara, İstanbul’un hemen arkasından gelir. Türkiye’de çıkan tüm yayınların toplandığı Milli Kütüphane, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, çeşitli özel tiyatrolar, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü bunların başlıcalarıdır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ankara Entoğrafya Müzesi’nde değerli yapıtlar sergilenir. Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nde bulunan Tabiat Tarihi Müzesi de (1968) görülmeye değer yerler arasındadır. Nüfus (1990) il, 3.236.626; kent, 2.559.471.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 3 Kasım 2016 16:19