Arama


Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
31 Mayıs 2011       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

bakır madeni nasıl çıkartılır?lütfen yazarmısın

Madeni bulmak için işlem yapılan alana ".... madeni yatağı" denir. Hangi maden aranıyorsa öyle adlandırılır. Demir madeni yatağı,bakır madeni yataşı ... gibi

Bakır: Bakır madeni yatakları genellikle çinko ve kurşun yataklarıyla birlikte bulunur. Elektrik ve elektronik sanayisinde kullanılır. Bakır mutfak eşya yapımına kullanılır.
Bakırdan yapılanlar
çeşitli alet, avadanlık, silah ve sanat ürünleri yapılması.” Ansiklopediler bakırcılığı böyle tanımlıyor. Bakırın bulunması Tarihöncesine uzanıyor ve alet, silah yapımında
kullanılan ilk maden olduğu da biliniyor.

Maddelerin Serüveni
Bilim adamları son yıllarda altın, gümüş, demir, bakır gibi maden filizlerinin niçin dağınık halde değil de, damarlar ve rezerv halinde bulunduğunu anlamaya çalışıyorlar.
Son çalışmalar, maden filizlerinin meydana gelişinin ve depolanmalarının, yerkabuğunun teşekkül tarzına, şekillenmesine, mağma hareketlerine ve çeşitli çevre faktörlerine bağlı olduğunu göstermektedir.

Maden ocakları, araştırmacılar için, hem ilmi araştırmaların ucuza yapıldığı hem de jeokimyevi hadiselerin tarihinin sergilendiği tabii araştırma laboratuvarlarıdır.
Maden filizlerinin yaratılması ve yeryüzüne yakın noktalara yerleştirilmeleri uygun çevre şartlarında belli bir sıra içerisinde fiziki ve kimyevi hadiselerin meydana gelmesi neticesinde oluşmuştur. İnsanı hayrete düşüren husus; arz kabuğunda metallerin yüksek konsantrasyonlarda nasıl depolanıp günümüze kadar korunduğudur?
Yaklaşık 5 milyar yaşındaki dünyanın jeolojik tarihinde maden filizlerinin varlığa erişi, yerkabuğunun teşekkülü ile başladı.
Dünyamızın maden depoları bir bakıma fizikokimyevi sistem olan yerkürenin iki ana tabakasında bulunur. Birisi en dışda ince ve arz yüzeyine yakın ve son derece reaktif yerküresi tabakasıdır. Bunlar, atmosfer, biyosfer, hidrosfer, litosfer ve astenosfer (okyanus ve kıta levhalarının hareket ettiği kısım)dan müteşekkildir. Bu çok tabakalı yer küresinin altında, mağma ve mantodan oluşan diğer kısım yer alır.
Arzın yaratılışından beri, hemen hemen bütün metaller yapı ve miktar olarak aynı kalmıştır. Ama günümüze gelinceye kadar bir yerden başka bir yere devamlı taşınmışlardır. Yukarıda bahsedilen iki yer küre tabakaları arasında cereyan eden kompleks kimyevi ve ısı (thermal) etkileşimleri, metal ve ametal elementlerin yeniden dağılmasına sebep olmuştur. H. Brian Mason'a göre, arzımızın ilk yapısı, yaratılışının ilk dönemlerinde adeta bir meteoriti andırmaktaydı. Bu meteorit yapının farklılaşarak bugünkü halini aldığı ve her bir tabakasına da farklı metallerin yerleştirildiği düşünülmektedir. Meselâ, demir kümecikleri, mantodan ayrılıp aşağı doğru çökerek pıhtılaştılar ve metalik yapıdaki mağmayı oluşturdular. Nikel, kobalt, altın, platin gibi elementler de demir gibi davranmışlardır. Mantoda yoğunlaşan elementler ise, litofilik (kayaseven) grupdandır. Silikon, magnezyum ve kalsiyum gibi elementlerin herbiri, oksijenle birleşip manto ve kabuk içinde silikatler olarak bilinen mineralleri meydana getirdiler. Arzın kabuğunda kayaseven elementlerden sonra en bol bulunan maden filizleri geniş çapta kalsiyum veya kükürt seven metallerdir. Bakır ve çinko yanında, buharlaşabilir klor ve kükürt bunlara misâl verilebilir. Mantoya nazaran akışkan ve üstte hareketli durumda olan mağmadan yukarıya doğru çıkış esnasında karşılaştıkları maddelere veya çevre şartlarına bağlı olarak bu metalik elementler ya işletilebilen metaller haline gelirler veya kullanışsız kayalar halinde seyahatlerini noktalarlar.

Meselâ, yukarı doğru çıkarken bir metal, kükürtle karşılaşmışsa, bir kaya parçası olmaktan kurtulmuştur. Büyük miktarlarda kükürtle karşılaşan metalik elementler zengin kükürt mineralleri halinde çökerler. Bu kükürt mineralleri çok fazla metal ihtiva ettiğinden, yüksek yoğunlukları gibi nadir fiziki hususiyetleriyle çevrelerindeki kaya parçalarından ayırt edilebilir ve kolayca toplanabilirler. Yeterli miktarda kükürt bulunmaması halinde; kaya yapıcı minerallerle, metaller, çok cüzi nisbetlerde (milyonda bir veya daha az) birleşebilir ve kayalarda dağınık halde bulunurlar. Bu da onları yeryüzünde metal yönünden fakir olan ve cevher olarak kullanılmaz haldeki taşlar durumuna getirir.

Arz kabuğuna metallerin sokulması ve dağılımı için muazzam bir güce ihtiyaç vardır. Bu aktivitenin büyüklüğü, Şili'deki La escondida gibi geniş bakır madeni rezervlerinde görülür. Bu rezervler; 1.8 milyar ton maden filizi ihtiva eder. Böyle bir bakır yoğunluğu ise, günümüzdeki arz kabuğunda bulunan milyonda 55 nisbetinde bakırdan, 300 defa daha büyüktür. 1.8 milyar ton maden filizinden yaklaşık 30 milyar kg. da İşlenebilir bakır elde edilir. Bunun para değeri de 60 milyar dolardan daha fazladır.

Araştırmalar, arz kabuğunun belli kısımlarındaki metallerin yoğunlaştırılıp zenginleştirilmesinin, arzın tarihinde çok erken dönemlerde başladığını göstermektedir. Arz yüzeyine yakın yerlerde oluşan metalce zengin kayaların erozyondan korunması da hususî önem arzeder. Madenlerin bugüne kadar korunarak gelebilmeleri; onların çevre şartlarının jeolojik devirler boyunca oldukça kararlı kaldığını ve erozyon dahil arz yüzeyine doğru yükselme hareketlerinin tesirlerinin en düşük seviyede tutulduğunu gösterir.

Maden filizleri, uzun ömürlü arz kabuğu içine girebilirse, korunma ve depolanmaları mümkün olur. Bundan dolayıdır ki, bütün bilinen maden filizlerinin hepsi, kıta kabuğundaki kaya kuşaklarında veya kıta kabuğuna dahil olmuş okyanus kabuğu parçalarında bulunurlar. Okyanus kabuğunda bu maden filizleri saklansaydı, biz onları bugün kullanamazdık. Çünkü, okyanus kabuğunun ömrü genellikle çok kısadır. Mağma, sürekli bir dönme hareketi içinde olduğundan, yayılan deniz tabanı dolma-batma hatlarında, kıta kabuğunun altına dolana kadar, mağma tarafından taşınır. En son deniz tabanı yayılması bundan 200 milyon yıl önce başladı ve kıta ve okyanusların bugünkü şeklini almasına sebeb oldu. Bugün, o zamanki yayılmayla teşekkül eden deniz kabuğunun, 1/100.000'inden daha azı mevcuttur. Robert C. Coleman'a göre; deniz kabuğunun diğer kısmı, manto içine batmak suretiyle kaybolmuştur.

Yoğun metal filizleri sedimenter (tortul) ve volkanik kayalarda depolanmıştır. Bu (kabuk üstü) çevreler maden filizlerinin depolanıp korunmaları için gerekli faktörlere de sahiptir.
İnsanoğluna gösterilen diğer bir merhamet de, bu maden filizlerinin ulaşılabilir derinliklerde korunup depolanmasıdır. Şüphesiz bu şekilde maden filizlerinin hazırlanmasında bazı sebebler hikmetli şekilde perde olarak vazife almışlardır. Meselâ, biri arz kabuğunun fiziko-kimyevi şartlarındaki bariz farklılıklardır. Zira arz yüzeyi, katı arz, atmosfer ve hidrosfer arasındaki yegane etkileşim yeridir. Bilhassa aniden artan termal gradient (tedrici değişen sıcaklık), maden filizi olabilecek minerallerin, mağmanın soğuması sırasında, hydrothermal solusyonlarda (sıcak su eriyiklerinde) çökmesine sebeb olur. Ayrıca yüzeye yakın kayaların derin kıta kabuğundaki ve mantodaki kayalara kıyasen, eşsiz fiziki özelliklere sahiptir. Derinlerde basınç yüksek olduğundan, kayadaki açık yarıklar nisbeten azdır. Fakat satha yakın yerlerde veya satıhda yarıklı-kırıklı kayalar çoğunluktadır. Ve buralardaki düşük sıcaklık ve basınç kayaların aniden tektonik ve mevziî stresler altında kırılmasına sebep olur. Tam tersine olarak, arzın diplerindeki yüksek sıcaklık ve basınç ise kayaların daha yavaş şekilde kademeli olarak gerilimleri sindirmelerine sebep olur ve neticede daha az geçirgen hale gelirler.

Çatlaklar, mağmatik ve akışkan sıvıların hızlı dolaşımına ve geçişine müsade ederler. Meselâ, silikat mağma, metalleri taşıyan birkaç sıvıdan biridir. Elementler yüzeye yakın noktalara geldiğinde, silikat mağmanın yerini başka taşıyıcı sıvılar alır. Bunlara misâl olarak, mağmadan kaçan su; buhar, deniz suyu ve taban suları verilebilir. Kimyevî olarak çok reaktif olan bu sıvılar aynı zamanda son derece hareketlidirler. Bu hususiyetleride, tuzlar, asidler ve bazlar için onları mükemmel çözücü yapmıştır. Bilindiği üzere, asid, baz ve tuzlar da metalleri etkin şekilde çözebilirler.

Çatlaklardan oluşan yarıklar desenleri boyunca taban suyu veya deniz suyu arz sathının altında oluşan kayalara kolayca erişebilir. Kayaların dış yüzeyine temas eden bu sıvılar, çeşitli kimyevî reaksiyonlara sebeb olarak, hem kayaların hem de kendilerinin terkiblerini karşılıklı olarak değiştirirler. Tabii olarak maden filizlerini taşıyan sıvının terkibi değişirse, metalleri taşıma kapasitesi de azalır. Meselâ, taşıyıcı sıvı kayalar boyunca seyahat ederken asitleri oksitleyen sıvılar nötr hale gelir ve indirgenirler.

Oksidasyon - redüksiyon ve hidroliz reaksiyonları, madenfilizi-metal sülfür çökeltilerinin sebepleridir. Bu sıvılar, bir yandan çeşitli kimyevî reaksiyonlarla kısımlara ayrılabilirler veya çeşitli fazlara distile (arınma) edilirler.
Biyosfer ve atmosferin tesirlerinin yanında, farklı tektonik çevrelerin de ortaya çıkması, kayaların, minerallerin ve sıvıların terkibini değiştirmiştir.
Son düzenleyen Safi; 22 Mayıs 2018 02:42
Sen sadece aynasin...