Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Haziran 2011       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

BALTIK KURTULUŞ SAVAŞI VE BAĞIMSIZLIK DÖNEMİ.


Rusya’da çarlık rejimini yıkan Şubat 1917 Devrimi Baltık ülkeleri için kısa bir özerklik dönemi getirdi. 12 Nisan’da Rusya geçici hükümeti Estonya illerinin birleşmesine izin verdi ve haziranda Estonya Ulusal Konseyi (Maapaev) için seçimlere gidildi. Ekim Devrimi’nin ardından Maapaev Rusya’dan ayrılma karan aldıysa da Bolşevikler Estonya’da bir Sovyet hükümeti kurdular. Henüz bir banş antlaşması imzalanmadan Sovyetler’in I. Dünya Savaşı’ndan çekildiğini açıklaması üzerine Alman ordulan Estonya’ya girdi.

Komünistler başkent Tallinn’i terk ettiler ve 24 Şubat 1918’de Maapaev Estonya’nm bağımsızlığını ilan etti. Ama ertesi gün Tallinn Almanların eline geçti. 3 Mart’ta imzalanan Brest-Litovsk Barışı’yla, Sovyetler Baltık ülkeleri üzerindeki egemenliğini Almanya’ya devretti. 11 Kasım 1918’de Almanya’nın silahlarını bırakmasıyla Estonya geçici hükümeti yeniden yönetimi ele aldı. Letonya’da Geçici Ulusal Konsey Kasım 1917’de Letonya’nın özerkliğini, bir yıl sonra da Letonya Halk Konseyi bağımsızlığını ilan etmişti. Bunun ardından Çiftçi Partisi önderi Kârlis Ulmanis başkanlığında bir hükümet kuruldu. Buna karşılık Sovyet Rusya, Letonya Sovyet hükümetini kurdurdu.

I. Dünya Savaşı sırasında Almanya Litvanya topraklarının büyük bir bölümünü işgal etmişti. 11 Aralık 1917’de Litvanya Ulusal Konseyi’nin (Taryba) bağımsız Litvanya devletini yeniden kurmasına Almanya ses çıkarmadı. Bununla birlikte Litvanya’mn tam anlamıyla bağımsız hareket etmesine de olanak sağlamadı. Bunun üzerine Litvanya Şubat 1918’de Almanya’yla ilişkilerini kopararak yeniden bağımsızlığını ilan etti. Kasım 1918’de de Augustinas Voldemaras başkanlığında bir cumhuriyet hükümeti kuruldu. Aralık 1918’de ise Sovyetler bunun yanı sıra Litvanya Sovyet hükümetini kurdurdu. Almanların savaşı bırakmasının ardından Almanya’da sosyalist bir devrim gerçekleştirmek amacıyla Baltık ülkeleri üzerinden ilerlemeyi uman Sovyetler, Kasım 1918’de ordularını harekete geçirdi ve aynı yılın sonuna değin Estonya topraklarının dörtte üçünü işgal etti. Ocak 1919’da Kızıl Ordu Letonya ve Litvanya başkentlerini ele geçirdi. Letonya’da Venta Irmağına kadar ilerledi; Litvanya’nın kuzey ve batısını işgal etti. Müttefiklerden silah, İngilizlerden donanma desteği ve Finlandiya’dan gönüllü asker sağlayan Estonyalılar, Bolşevik ilerlemesini durdurmayı başardılar ve 3 Ocak 1919’da bir karşı saldırıyla Kızıl Ordu’yu Estonya topraklarından çıkardılar.

Ama Letonya ve Litvanya, yalnızca Bolşevikleri sürmekle yetinmeyen, aynı zamanda bölgede kendi egemenliğini kurmak isteyen Almanlara bağımlı kaldı. Almanya, Letonya ve Litvanya hükümetlerinin kendi düzenli ordularını kurmasını engelledi. Buna karşılık, Litvanyalı gönüllülerin Şubat 1919’da Sovyet ilerlemesini durdurmasına yardım etti; ardından da Litvanyalılarm Sovyet ordusunu yavaş yavaş da olsa geriletmesine askeri destek sağladı. Ayrıca Sovyetlerle savaşta olan Polonya, Mart 1919’da Litvanya’ya girdi ve nisanda Vilnius’u Bolşeviklerden aldı.

Letonya’daki Alman birliklerinin komutanı General Rüdiger von der Goltz Letonya’ yı antikomünist Alman ve Rus kuvvetlerinin üssü haline getirmeye ve Baltık ülkelerinde eski Alman İmparatorluğu’na ve çarlığa sadık yönetimler kurmaya çalıştı. Von der Goltz’un birlikleri 22 Mayıs 1919’da Riga’yı Kızıl Ordu’dan aldı, ama, Estonya ordusu ve 2 bin kişilik bir Litvanya birliği tarafından durdurularak burayı bırakmaya zorlandı. Özerk Letonya hükümeti, yönetimi yeniden ele geçirdi. Kurland’a çekilen von der Goltz, bir kez daha Baltık bölgesini ele geçirmek umuduyla temmuzda kuvvetlerini Albay Pavel Bermondt-Avalov komutasındaki antikomünist Batı Rusya ordusuyla birleştirdi ve Avalov’un Riga ile Litvanya’nın kuzeybatısına düzenlediği saldırılara katıldı. Bermondt’un seferleri başarısızlıkla sonuçlandı; Alman kuvvetleri 15 Aralık’ta Letonya ve Litvanya’dan çekilmişti.

Baltık kuvvetleri Almanları yenerken, Bolşevik tehdidi de sürüyordu. Ağustos 1919’da Litvanyalılar, Sovyet ordusunu Litvanya’nın kuzeybatısından çıkardılar. Kasım ve aralık aylarında da Estonyalılar, Estonya topraklarına yeniden girerek Bolşevik karşıtı bir Rus kuvvetini Estonya içlerine kadar kovalayan Kızıl Ordu’yu geri püskürttüler. PolonyalIların yardımıyla Letonyalılar da Bolşevikleri Letonya’nın güneydoğusundan sürünce, Sovyetler, Baltık devletlerinin bağımsızlığını tanıyan Tartu (2 Şubat 1920), Moskova (12 Temmuz 1920) ve Riga (11 Ağustos 1920) antlaşmalarını imzaladı. Baltık hükümetleriyle imzalanan bu antlaşmalar öncesinde daha önce bu ülkelerde kurulmuş olan Sovyet hükümetleri de dağıtıldı.

1915-17 arasında Alman ordularını durdurmayı başaran sekiz Letonya tüfek alayı, Alman işgalinden sonra Rusya topraklarına çekilmiş ve Lenin’in muhafız alayları durumuna gelmişlerdi. Letonya ve Estonya alayları İç Savaş sırasında çar yanlısı güçlere karşı çarpışmalarda önemli görevler yüklendiler. Daha sonra bu alaylardan 12 bin asker Letonya’ya geri döndü. Sovyetler’de kalan binlerce Baltıklı komünist, yönetimde, orduda ve ekonomik yaşamda önemli görevlere yükseldilerse de bunların hemen hemen tümü Stalin döneminde tasfiye edildi.

Reform hareketleri.


Savaş sonrası dönemde her üç Baltık cumhuriyeti de yarı feodal toplum yapısının değişimi, anayasal düzenlemeler ve ekonominin yeni koşullara uyarlanması gibi ciddi sorunlarla karşı karşıyaydı. Estonya ve Letonya’da hükümetler, büyük toprak sahiplerinin tümünün arazilerini on binlerce topraksız köylüye dağıtarak hem Baltık ülkelerindeki Germen soylularının ekonomik ve siyasi gücünü kırdılar, hem de komünist hareketi baltalamış oldular. Litvanya’da toprak reformu daha az radikal oldu. Polonya kökenli ve Litvan aristokratların ellerindeki büyük arazilere dokunulmadı. Buna karşılık tarım ürünlerinin hükümetçe desteklenen kooperatifler aracılığıyla pazarlanmasma gidildi.

Anayasal düzenlemeler ise her üç ülkede parlamenter rejimi kesin biçimde kurumlaştırmaya yönelikti. Yasamanın yürütme karşısında tartışmasız üstünlüğü sağlandı. Seçimlere pek çok sayıda partinin katılması doğal hale geldi. Estonya ve Letonya’da Sosyal Demokratlar, çiftçi örgütleri ve bazı Milliyetçi ve Liberal gruplar siyaset sahnesinde öne çıktılar. Litvanya’da ise güçlü bir muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Parti ortaya çıktı. Yasadışı ilan edilmiş olan komünist partiler ise varlık gösterme olanağı bulamadılar.

Rusya’dan kopmakla ekonomik hinterlandını kaybetmiş olan Baltık ülkeleri, savaş sırasında sanayi tesislerinin yıkıma uğraması, tarımsal üretimin düşmesi ve savaş borçları yüzünden büyük güçlüklerle karşı karşıya kaldılar. Bu güçlüklerin aşılmasında yardımcı olan temel etkenler arasında Estonya’da zengin petrollü şeyi yataklarının üretime açılması, buna bağlı olarak yeni sanayilerin kurulması, kereste ve orman sanayilerinin gittikçe artan önemi, ayrıca gıda sanayi ve ihracatının da gelişmesi sayılabilir.

1920 ve 1930’larda siyasal eğilimler.


Baltık cumhuriyetleri Eylül 1921’de Milletler Cemiyeti’ne üye oldular. Bölgesel savunma paktları kurma projeleri, Baltık ülkelerince desteklenmekle!birlikte, Almanya, Polonya ve SSCB’nin böyle bir pakta katılma konusundaki isteksizlikleri ve İngiltere’yle Fransa’nın çekimserliği yüzünden gerçekleşemedi.

Aralık 1926’da Litvanya’da otoriter bir başkanlık rejimine geçildi. Estonya ve Letonya’da siyasal partilerin sayıca çokluğu istikrarlı hükümetlerin kurulmasını engellemekte ve sık sık hükümet bunalımlarına yol açmaktaydı. 1929 Büyük Bunalımı ile artan mali güçlükler ve işsizlik sorunları siyasal istikrar gereğini vurguluyordu. Bazı küçük gruplar Faşist İtalya ve Nazi etkisi altına girdiler. Estonya’da bu hareketin başını Özgürlük Savaşçıları Birliği (Vabadussöjalaste Liit-Vaps) çekiyordu. Antikomünist ve antiparlamenter bir kitle hareketi durumuna gelen Vaps’m anayasal reform önerisi Ekim 1933’te yapılan referandumda yüzde 72,7 oranında destek aldı. Cumhurbaşkanı vekili Konstantin Pâts’in yeni cumhurbaşkanlığı seçimine gitmesi beklenirken, 12 Mart 1934’te olağanüstü durum ilan edildi. Vaps örgütü dağıtıldı, önderleri tutuklandı, bir süre sonra da parlamento lağvedildi. Pâts 1938’e değin ülkeyi kanun kuvvetinde kararnamelerle yönetti.

Letonya’da buna benzer bir gelişme 15 Mayıs 1934’te ortaya çıktı. Anayasal reform çabalarının sonuç vermemesi ve siyasal yaşamın gittikçe aşırı sağ ve aşırı sol arasındaki çekişmelere sahne olması üzerine Başbakan Ulmanis olağanüstü durum ilan etti; büyük partilerin katıldığı bir milli birlik hükümeti kurdu ve ülkeyi parlamentosuz yönetmeye başladı. Parlamenter hükümetlerin yerlerini otoriter rejimlere bırakması ne Estonya’da ne de Letonya’da önemli tepki doğurdu. Yeni rejimler, varlıklı köylüler, ordu ve milislerce desteklendi. İki ülkede de yöneticiler hükümet darbelerini dış müdahaleleri önleme amacını ileri sürerek meşrulaştırmaya çalıştılar ve toplumu Faşist İtalya modeli doğrultusunda meslek gruplarının temsiline dayalı korpo- ratist bir örgütlenme düzenine soktular. Litvanya’da ortaya çıkan milliyetçi tek parti rejimi, Cumhurbaşkanı Antanas Smetona’nın, 1929’da, diktatörce eğilimleri tepki doğuran Başbakan Voldemaras’ı görevden alması ve kendini “halkın önderi” ilan etmesiyle iyice otoriter bir biçim aldı. Ordu, milisler ve devletin denetimindeki gençlik örgütü Genç Litvanya tarafından desteklenen bu rejim de İtalyan Faşizmini örnek almıştı.

Bağımsızlığın sonu.


Baltık ülkeleri bağımsızlıklarını Rusya ve Almanya’nın savaşta yenilgiye uğradıkları bir dönemde kazanmışlardı. Bu iki gücün zayıf kaldığı sürece de bağımsız kaldılar. Durumlarını korumak amacıyla Finlandiya ve Polonya’yla yakınlaşma çabaları bu ülkelerin isteksizliği yüzünden sonuçsuz kaldı. Estonya ve Letonya arasında 1923’te kurulan savunma ittifakı, 1934’te Litvanya’nın da katılmasıyla Baltık Antantı adını aldı. Her üç Baltık devleti de Sovyetler ve Almanya’yla saldırmazlık paktları imzalamış ve Avrupa güç mücadelesi içinde tarafsız kalmaya çalışmışlardı. Buna karşın Ağustos 1939’da imzalanan Sovyet-Alman paktına eklenen gizli bir protokolle Estonya ve Letonya’nın Sovyet etki alanında kalması kabul edilmiş, Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı yenilgiye uğratmasından sonra Litvanya da aynı konuma sokulmuştu.

Sovyetler Birliği bu gelişmelerin ardından Baltık devletlerinden karşılıklı yardım anlaşmaları imzalamalarını ve topraklarında Sovyet askeri üsleri kurulmasına izin vermelerini istedi. Uluslararası alanda kendilerine destek bulamayan Baltık hükümetleri bu talepleri kabul etmek zorunda kaldılar. 14 Haziran 1940’ta Alman ordularının Paris’i işgal etmesinin hemen ardından Stalin, Baltık devletlerinden, topraklarında daha yüksek sayıda Sovyet askeri birliğinin üslenmesini ve Sovyetler yanlısı rejimler kurulmasını istedi. 14-15 Temmuzda yalnızca SSCB’nin desteklediği adayların katılabildiği seçimlerden sonra kurulan parlamentolar Sovyetler Birliği’ne katılma kararı aldılar. SSCB Yüksek Sovyet’i Ağustos 1940’ta bu istekleri onayladı ve Estonya, Letonya ve Litvanya Sovyetler Birliği’nin cumhuriyetleri arasına girdiler.

Litvanya’daki başkaldırı hareketi ve Almanya’nın Baltık ülkelerini işgali ile Temmuz 1941’de, Baltık toprakları ve Beyaz Rusya, daha sonra Üçüncü Reich’la birleşmek üzere, Ostland bölgesine katıldı; Bal- tık ülkeleri de Nazi baskısı altına girdi. Sovyetler üst sınıfları yok etmek istemiş, Naziler ise bölgedeki “istenmeyen kesimler’ hedef almıştı. Geçici hükümetler kurarak yeraltı etkinliklerine yönelen Baltık halkları Naziler tarafından acımasızca ezildiler. Baltık ülkeleri bir kez daha yıkıma uğramıştı: I. Dünya Savaşı’nda 650 bin kayıp veren Letonya, II. Dünya Savaşı’nda 450 bin kişi daha kaybetti. Estonya’nm kaybı 200 bine, Litvanya’nmki ise 473 bine ulaştı.

1944 sonbahannda Almanlar çekilip Sovyet orduları Baltık ülkelerine girdiğinde yaklaşık 200 bin kişi sürüldü ya da ülkeyi terk etti. Sosyalist rejimler yeniden kurulunca üç ülke de 195l’e değin süren gerilla savaşlanna sahne oldu. Hükümetlerin özel mülkiyete dayalı ekonominin son kalıntılarını da yok etme girişimleri kırsal kesimlerde büyük tepkilere yol açtı ve bunu yeni sürgünler izledi. 1941-49 döneminde Baltık ülkelerinden sürülenlerin sayısı 570 bin dolayında tahmin edilmektedir. Bunların yaklaşık yüzde 25-30’u Stalin’in ölümünden ve 1955’teki genel aftan sonra ülkelerine geri dönmüştür.

SOVYETLER BİRLİĞİ İÇİNDE BALTIK ÜLKELERİ.


Baltık ülkelerinde kolektifleşmeye direniş kırıldıktan sonra toprak sahibi köylülük ortadan kalktı; kırsal yerleşimlerde sığır yetiştiriciliği ve mandıracılığa yönelindi. 1950 ve 1960’larda Estonya ve Letonya süt verimliliğinde Sovyet cumhuriyetleri arasında ilk sıraları paylaşıyorlardı. Baltık cumhuriyetlerinin Sovyet planlı ekonomisine katılmasıyla bölgede yatırımlar ve sanayi üretimi büyük ölçüde arttı. Estonya’da petrol ve doğal gaz sanayisi gelişti. Beş dev elektrik santralı kuruldu. Sanayi tesisleri, dokuma, sentetik elyaf, otomotiv, elektrikli tren, elektronik ve dayanıklı ev eşyaları üretiminde Sovyetler Birliği ve dış ülkelerin gereksinimlerini karşılar hale geldi. Büyük bir deniz ürünleri ve konserve sanayisi kuruldu. Yaşam standardı çok yüksek olmamakla birlikte genelde SSCB ortalamasının üzerindeydi. Savaş sonrası tanm ve ekonomi politikaları Baltık ülkelerinin toplumsal yapılarında da önemli değişikliklere yol açtı. Kentleşme oranları yükseldi. Bu arada Sovyetler Birliği’nin öbür cumhuriyetlerinden gelenlerle demografik yapı da değişti; toplam nüfus içinde Baltık halklarından olmayanların oranı arttı.

Eğitim ve kültür alanlarında “biçimde ulusal, özde sosyalist” politikalar benimsendi. Yerel dil ve edebiyat, sanatlar, gelenek, görenek ve ulusal tarih çokuluslu Sovyet kültürü kapsamında geliştirildi. 1980’lerin başında Baltık devletlerinin SSCB’ye katılması ABD ve bazı başka ülkelerce hâlâ tanınmamıştı. Savaş öncesi Baltık hükümetlerinin temsilcileri de Washington ve başka birkaç Batı başkentinde etkinliklerini sürdürüyordu.

BAĞIMSIZLIĞIN YENİDEN KAZANILMASI.


1980’lerin ikinci yansında SSCB önderi Mi- hail Gorbaçov bir liberal reform politikasını uygulamaya koydu. Geniş ekonomik ve siyasal özgürlükler tanıyan bu politikanın bütün Sovyet cumhuriyetleri üzerinde tarihsel etkileri oldu.

Reformlar, ekonomik bunahmın şiddetlendiği bir dönemde uygulamaya kondu. Koşullar kötüye giderken birlik içinde merkezî otorite zayıflamaya başladı. Cumhuriyetlerde daha fazla özerklik kazanmaya yönelik hareketler çok çabuk yayıldı. Öteden beri SSCB tarafından hukuka aykın olarak işgal edildiklerini savunan Baltık ülkelerinde bu hareket daha da hızh gelişti. Mart 1990’da Litvanya ve Estonya bağımsızlıklarını ilan ettiler; Letonya mayısta onlan izledi. SSCB, ve uluslararası kurumlar bu girişimleri tanımadı. Gorbaçov cumhuriyetleri bağımsızlık kararlannı ertelemeye zorlayacak siyasal ve askeri baskı uyguladı. Sovyetler’in bütün çabalarına karşın bağımsızlık hareketi giderek güçlendi. SSCB Litvanya’nın petrol ve doğal gaz ithalatını engellemek için abluka uyguladı. İletişim merkezlerine saldınlması, önemli resmî binaların Sovyet birlikleri ve Siyah Bereliler denen yan-askeri polislerce işgal edilmesi gibi güç gösterileri, direnişi daha da güçlendirmekten başka işe yaramadı.

Gorbaçov’u devirmek ve reform girişimlerini durdurmak için düzenlenen darbe başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra, Ağustos 1991’de üç Baltık ülkesi bağımsızlık isteklerini yineledi. SSCB karışıklık içindeyken, aralarında ABD’nin de bulunduğu dünyanın büyük devletleri eylül başlannda Balkan ülkelerinin bağımsızlıklarını tanımıştı. Üç ülke SSCB’den ayrılışlarım güvenceye almak amacıyla hemen Birleşmiş Milletler’e üyelik için başvurdu. Yeni Sovyet parlamentosu 6 Eylül’de ilk karar olarak, Baltık ülkelerinin bağımsızlığını kabul etti. Ardından da Estonya, Letonya ve Litvanya BM üyeliğine kabul edildiler.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 19 Ağustos 2016 00:59
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....