Şemâil-i Şerife
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in fiziki ve ruhi özelliklerini, tavır ve davranışlarındaki hususiyetleri ifâde eden bir sözdür. Her insan için şemail söz konusudur. Şemâil-i Şerife dendiğinde kastedilen sadece Hz. Muhammed (SAV)'in şemailidir. Peygamberimizin şemaili hakkında birçok haber ve bilgi bize ulaşmıştır. Bunlara dayanılarak Şemâil-i Şerife'ler yazılmıştır. Şemâil-i Şerife ile ilgili kitaplar bulunduğu gibi çerçevelemeye elverişli levhaları vardır.
Hz. Muhammed'in Şemaili
Hz. Muhammed (SAV) orta boylu idi. Bununla beraber, insana saygı telkin eden bir vücut yapısı ve görünüşü vardı. Teni, buğday renginden biraz daha açık ve parlaktı. Siyah, gür ve hafif dalgalı saçlarını ortadan iki yana tarar ve çok temiz tutardı. Son derece güzel ve nurlu yüzü, çevresindekilere mutluluk ve emniyet telkin ederdi. Hz. Ebubekir bir şiirinde bu mübarek yüzü, dolunayın berraklığına benzetmişti. Alnı geniş, hilâl şeklindeki kaşlarının arası açıktı. Siyah ve iri gözlü, uzun kirpikli idi. Burnu orta büyüklükte, dişleri seyrekçe ve inci gibi parlak, dudakları ince idi; son derece hoş bir teşebbüsümü vardı. Gür sakalını uzatır, bıyığını kısaltırdı. Göğsü ve sırtı geniş, omuzları geniş ve yüksekti. Bu sebeple kendisinden iri yapılı olanlardan daha haşmetli gözükürdü . İki kürek kemiğinin arasında "Peygambelik mührü" taşırdı. İpek gibi yumuşak olan elleri daima mis gibi kokardı. Vücut âzası son derece güzel olduğu gibi, bu uzuvlar arasındaki tenasüp de aynı derecede mükemmel idi. Resülullah, bir defasında bizzat kendisini şöyle tanıtmıştı: "Rabbimin katında benim on ismim var: Ben Muhammed'im; ben Ahmed'im; ben Mâhi'yim, yani Allah benim vasıtamla inkarcılığı mahvedecektir; ben Âkıb'im, yani artık benden sonra peygamber olmayacaktır; ben Haşir'im, yani Allah, kullarını benim izimde toplayacaktır; ben Rahmet Peygamberiyim; Tövbe Peygamberiyim; Kahramanlık Peygamberiyim; Mukaffı'yim, yani bütün insanları Allah yoluna yöneltenim; nihayet ben (insanlığı) kemâle erdirenim."
Hz. Muhammed (SAV) son derece fasih konuşurdu. Çeşitli bölgelerin lehçelerini bilir ve oralardan gelenlere kendi lehçeleri ile konuşurdu. Kelimeleri çok iyi seçer, lüzumsuz ve yersiz konuşmaktan sakınırdı. En ağır konuları, kusursuz bir edebi üslubla, fakat en bilgilisinden en câhiline kadar herkesi tatmin edecek şekilde mükemmel izah ederdi. Bütün hayatı boyunca sırf gerçeği söylemiş ve söylediklerini bizzat kendisi de mükemmelen yaşamıştır. Daima güler yüzlü ve toleranslı olmuş, bununla berbaber her dediğini saygı ile dinletmeyi ve yaşatmayı başarmıştır. Toplulukla yemek yemeyi severdi. Yemeğe Besmele ve kısa bir duâ ile başlar, sağ eliyle yer, yemeği çok sıcak veya çok soğuk yememeye dikkat eder, tıka-basa doymadan sofradan kalkar, mutlaka ellerini yıkardı. Sağlığa zararlı ve dinen haram olan veya kokusuyla çevresindekileri rahatsız edenler dışında hiçbir yemek için "sevmiyorum" demezdi. Suyu yudum yudum içerdi. Sofra muaşeretine titizlikle uyar ve bu konuda etrafındakileri sabır ve nezâketle eğitirdi. Yeşil ve beyaz renkli elbise giymekten hoşlanırdı. İpekli elbise giymez, altın yüzük takmazdı. Giyimde temizliği ve sadeliği sever, pejmürdelikten hoşlanmaz; böyle birini gördüğünde, bu kimse varlıklı ise onu ikaz eder, fakir ise buna da kendisi elbise temin ederdi. Temizliği "imanın yarısı" sayar; bizzat kendisi temizliğe titizlikle riâyet ettiği gibi, bu alışkanlığı çevresindekilere de yerleştirmeye çalışır; ahlâki ve ruhi temizliğin öneminden dahi, bedeni temizliğin faydalarından misaller vererek bahseder, böylece bedeni temizliğe alâkayı canlı tutmak isterdi. Lüks ve ihtişama önem vermez; geçici sıkıntıları tasa etmez; çevresindekilere de azla yetinmeyi, hayata iyimser bakmayı telkin ederdi. Son düzenleyen Safi; 12 Haziran 2016 03:06
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!