Arama

Sabır ve Sabrın Önemi - Tek Mesaj #4

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Temmuz 2011       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Müminler nelere sabrederler?
- 1 -
Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır. (Hud Suresi, 11)
Önceki bölümlerde Kuran'da sabrın nasıl tarif edildiğini, iman eden insanlar ile dinden uzak olan insanların sahip oldukları sabır anlayışının farklılığını tarif ettik. Bu bölümde ise müminlerin nelere sabır gösterdiklerini, iman etmeyen kişilerin olaylar karşısındaki tahammülsüzlükleriyle kıyaslayarak anlatacağız.
Ancak bu konuyu detaylandırmadan önce önemle üzerinde durulması gereken bir nokta vardır: Allah dünyada dilediği zaman dilediği kuluna dilediği kadar zorluk vererek imtihan eder. Bu, bir anlık bir deneme de olabilir, uzun süreli bir deneme de olabilir. Bu konuda takdir Allah'ındır. Ancak kesin olan bir şey vardır ki, ahirette olduğu gibi dünyada da içinde bulundukları şartlar nasıl olursa olsun, en güzel hayat müminlerindir. Allah bu durumu bir ayette şöyle bildirmektedir:
"Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97)
Müminler Allah'ın kendilerini denemek için yarattığı zorluklara karşı sabrederler ve bunun sonucunda da Allah bu zorlukları giderir. Kendisine iman edenlerin işlerini kolaylaştırır ve onları yardımıyla destekler. Kuran'da Allah'ın iman eden kullarına olan bu yardımı şöyle bildirilmiştir:
"Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır." (Hac Suresi, 40)
İlerleyen sayfalarda Allah'ın yardımıyla desteklediği müminlerin yaşamları boyunca sabır gösterdikleri ana konulardan bahsedilecektir.

1. Hayatlarının sonuna kadar vicdanlarını kullanmakta sabır gösterirler
Allah insanın içinde her ne olursa olsun asla şaşmadan ve yanılmadan doğruyu söyleyen bir güç olarak vicdanı yaratmıştır. Vicdan, insanları, Allah'ın beğeneceği şekilde düşünmeye ve Allah'ın razı olacağı şekilde davranmaya çağırır. Her insanın içinde doğruyu söyleyen vicdanının yanı sıra bir de onu istek ve tutkularına yöneltmeye çalışan nefsi vardır. Ancak iman edenler yaşamları boyunca karşılarına çıkan tüm olaylarda nefislerine uymama ve vicdanlarına uyma konusunda kesin bir kararlılık gösterirler. Nefislerinin kendilerini çağırdığı şey daha çekici görünse ve hoşlarına gitse bile sabreder, doğru olanın vicdanlarının sözü olduğunu bildikleri için mutlaka ona uyarlar.
Müminler hayatları boyunca her an içlerinde bu yargılamayı yapar ve en doğru olan tavrı seçerler. Bu duruma günlük hayattan örnekler vermek mümkündür. Sözgelimi kimi zaman insanın nefsi onu bencilce davranmaya çağırırken, vicdanı da fedakarca bir tavır sergilemeye çağırabilir. İnsanın önemli bir işi varken ya da en yorgun olduğu anda daha acil ihtiyaç içerisinde bulunan bir kimseye yardım etmesi gerekebilir. Yine aynı şekilde, kendi ihtiyaç duyduğu bir şeyi daha fazla ihtiyacı olan biriyle paylaşması, hatta elindekilerin tamamını o kişiye vermesi gerekebilir. Vicdanına uyan insan hiç tereddüt etmeden güzel olan tavrı gösterir, yani ihtiyaç içindeki kişilere elinden geldiğince yardım eder. Kuran'da Peygamberimiz (sav) döneminde yaşayan Müslümanların gösterdiği bu ahlakın bir örneği şöyle verilmiştir:
"Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9)
İşte müminlerin Kuran'da örnek verilen bu tavrı, vicdana uyma konusunda gösterdikleri üstün sabrın bir sonucudur.

2. Şeytanın kışkırtmalarına kulak vermemekte sabır gösterirler
Allah ilk insanı, yani Hz. Adem'i yarattığında tüm meleklerden ona secde etmelerini istemiş, ancak bir tek İblis Allah'ın bu emrine başkaldırarak secde etmeyi reddetmiştir.
Şeytanın bu şekilde büyüklenmesine karşılık Allah onu cennetten çıkartmış ve din gününe kadar lanetlendiğini bildirmiştir. Ancak şeytan insanların diriltileceği hesap gününe kadar Allah'tan süre istemiş ve bu vakte kadar insanları kışkırtarak onları dünya hayatının süsleriyle oyalamaya çalışacağını söylemiştir. Allah şeytana bu konuda din gününe kadar izin vermiş ancak "muhlis", yani samimi olan kulları üzerinde hiçbir zorlayıcı gücünün olamayacağını da belirtmiştir:
"Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna." (Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur." "Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur." (Hicr Suresi, 39-42)
Görüldüğü gibi şeytan, Hz. Adem'in yaratılışıyla birlikte, insanlara karşı bir mücadele içerisine girmiş, onları kışkırtmak ve Allah yolundan saptırmak için çaba harcamaya yemin etmiştir. İşte insanın sabır göstermekle yükümlü olduğu konulardan biri de, şeytanın kurduğu bu tuzaklara karşı sonuna kadar uyanık olmak ve ondan gelen kışkırtmalara hiçbir şekilde aldırış etmemektir.
Şeytan, din gününe kadar yaşayacak olan tüm insanlara çeşitli kuruntularla ve vesveselerle yaklaşmaya çalışır. İnsanlar günlük hayat içinde şeytanın bu etkileriyle sık sık karşılaşabilirler. Çünkü şeytan ummadıkları yerlerden onlara yaklaşır; boş kuruntular, korkular verir, unutkanlığa, üşengeçliğe, hayırlı işleri ertelemeye yönelik olarak insanlara telkinde bulunur. Örneğin bir insan Allah rızası için fakirlere yardım etmenin yollarını ararken, şeytan onu fakirlikle korkutabilir. "Sen elindekileri bu işe harcarsan sonra zor duruma düşersin" gibi telkinlerle bu hayrı engellemeye çalışabilir. Veya dine, Müslümanlara fayda getirecek bir işi yapmasını unutturmaya çalışabilir. Ancak unutmamak gerekir ki ayette bildirildiği gibi,
"Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır." (Nisa Suresi, 76)
Rabbimize tevekkül etmekte sabır gösterenler üzerinde şeytanın hiçbir etkisi olamayacaktır. Çünkü Allah şeytanın ancak kendisi gibi inkar eden kimseleri şaşırtıp saptırabileceğini bildirmiştir. Kuran'da haber verdiği,
"Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir." (Araf Suresi, 200)
ayetiyle ise iman edenleri şeytanın kışkırtmalarından sakınmaları için Kendisine sığınmaya çağırmıştır.
Allah'ın bu emrine uyan müminler hayatlarının sonuna kadar sabırla şeytanın oyunlarına, hilelerine karşı mücadele ederler. Onun hiç ara vermeden insanları cehenneme sürüklemek için faaliyet gösterdiğini asla akıllarından çıkarmazlar. Eğer hayır getirecek bir işi yapmaları gerekirken içlerinde bir "üşenme" hissederlerse hemen Allah'a sığınır, bunun şeytanın bir vesvesesi olduğunu bilir ve daha büyük bir şevkle o işi yapmaya koyulurlar. Allah onların Allah'a sığındıklarında, şeytanın fısıltılarının boş bir kuruntudan ibaret olduğunu hemen anladıklarını şöyle ifade etmiştir:
"(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir." (Araf Suresi, 201)
"Allah'ın "Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 153)
tavsiyesine uyarak sabırla şeytandan sakınmak için Rabbimizden yardım diler ve şeytanın kışkırtmalarından yüz çevirirler:
"Ve de ki: "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım."
"Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim." (Müminun Suresi, 97-98)
3. Güzel ahlakı yaşamakta sabır gösterirler
Allah tüm insanları Kuran'a uymak, onda tarif edilen güzel ahlakı yaşamakla sorumlu kılmıştır. Dolayısıyla insanların hesap günü sorgulanacakları konulardan biri de, Kuran ahlakını yaşayıp yaşamadıkları olacaktır. Dünya üzerinde gelmiş geçmiş insanların tümü bu konuda uyarılmış ve Allah'ın hoşnut olacağı ahlakı yaşamaya davet edilmişlerdir. Fakat Allah'ın bu çağrısına uyan kişiler yalnızca iman sahipleridir.
Dinden uzak toplumlarda da Kuran'da tarif edilen güzel ahlakın bazı yönlerini yaşayan insanlar olabilir. Bu insanlar yeri geldiğinde fedakar, yumuşak huylu, merhametli, adaletli, yardımsever bir tavır gösterebilirler. Ancak söz konusu kişiler her ne kadar güzel ahlaklı olduklarını iddia etseler de bu ahlakta sabır gösteremedikleri anlar mutlaka oluşur. Örneğin acil bir iş toplantısına yetişmesi gereken bir kimse sabah saati bozulduğu için uyuyakalabilir. Ardından uyanıp büyük bir telaşla işe yetişmeye çalışırken çok sıkışık bir trafiğe girebilir. İşe geç kaldığını haber vermek için telefon etmek isterken bir türlü telefon hattını düşüremeyebilir. İşte tam bu sırada yanındaki arkadaşı kendisine bir soru sorduğunda, o kişiye karşı ters bir ses tonuyla cevap verir. Hatta hiç cevap vermeden ters bir bakışla bakar. Söz edilen bu kişi kendince her zaman yardımsever ve anlayışlı görünen bir insan olduğunu iddia ettiği halde, böyle bir ortamda artık "sabrının tükendiğini" söyleyerek aksi ve insaniyetsiz bir tavır gösterir.
Kuran ahlakını yaşamayan insanların gün içinde bazı olaylar karşısında zaman zaman gereksiz bir öfkeye kapılırlar. Örneğin sekreteri kendisine çok önemli bir mesajı iletmeyi unutabilir, çocuğu evindeki en kıymetli eşyayı kırabilir, eşi yıllarca sahip olmak istediği yepyeni arabasıyla kaza yapabilir, bir akrabası çok yoğun işi olduğu bir dönemde onu ziyaret etmek isteyebilir. Kuşkusuz burada verilen örnek günlük hayatta insanların pek çok kez değişik şekilleriyle karşılaşabildikleri olaylardır. Ve Kuran ahlakını yaşamayan insanlar bu tarz durumların tümünde ya da bazılarında son derece çirkin davranışlar sergilerler. İşte tüm bunların sebebi, bu kişilerin Allah'ın emrettiği ahlakı yaşamakta sabır gösterememeleridir.
Kuran'ın emrettiği güzel ahlakı ise ancak sabır gösterebilen insanlar yaşayabilir. Bu insanların en önemli özelliklerinden biri kişilere, ortamlara, şartlara göre değişmemeleridir. Örneğin bir insan genel olarak çabuk öfkelenen bir karaktere sahip olabilir. Ama Allah'ın müminler için buyurduğu,
"öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir." (Al-i İmran Suresi, 134)
ayetini öğrendiği anda, karşısına öfkelendirecek bir olay da çıksa bağışlayıcı bir yapı gösterir. Hatta hayatı boyunca üst üste en kızdırıcı davranışlarla da karşılaşsa bu tutumunu değiştirmez. Her ne olursa olsun iman eden kişi sabreder, güzel söz söylemekten, hoşgörülü olmaktan, öfkesini yenmekten ve Kuran'da emredilen diğer güzel ahlak özelliklerini göstermekten taviz vermez.
Nitekim insanın ahlakını asıl güzel hale getiren de onun bu ahlakını yaşamakta gösterdiği süreklilik ve sabırdır. Müminler yalnızca bağışlayıcılıkta değil, ihtiyaç içerisindeyken fedakarlıkta bulunmakta, tevazuda, merhamette, yumuşak başlılıkta, hoşgörüde, adalette, sevgide, saygıda, cesarette, irade kullanmakta hayatlarının sonuna kadar süreklilik göstermeye çalışırlar. Çünkü Allah,
"Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol..." (Meryem Suresi, 65)
ayetiyle müminlere ibadetlerinde kararlı davranmalarını emretmiştir. Allah'ın bir başka emri de kötülüklere güzellikle cevap vermektir. Nitekim Kuran'da müminlerin gösterdikleri sabır sayesinde kötülükleri en güzel şekilde uzaklaştırdıklarına da dikkat çekilmiştir:
"İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz." (Fussilet Suresi, 34-35)
Müminlerin güzel ahlaklarında gösterdikleri bu sabır ve kararlılığın sonunda ise Allah onları yaptıklarının en güzeliyle mükafatlandıracak ve cennetine sokacaktır. Bunu haber veren ayette şöyle buyrulur:
"Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz." (Nahl Suresi, 96)
4. Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmamakta sabır gösterirler
Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü kavrayamamış olan insanlar, yeryüzündeki canlı cansız herşeyden korku duymaya açıktırlar. Kimileri insanlardan korkarken, kimileri de karanlığın, sayıların ya da renklerin müstakil bir gücü olduğuna inanarak korku duyarlar.
Müminler ise gücün tek sahibinin Allah olduğunu ve O'nun izni olmadan kimsenin kimseye zarar veya yarar sağlayamayacağını bilirler. İnsanların ya da diğer varlıkların hiçbirinin Allah'tan bağımsız müstakil güçleri olamayacağını, her birinin Allah'ın kontrolü ile hayat bulduğunu unutmazlar. Eğer herhangi bir zorlukla karşılaşırlarsa, bunu ancak Rabbimizin giderebileceğine gönülden iman ederler. Bu nedenle de Allah'tan başka hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmazlar. Allah bir ayetinde müminleri Kendisinden başka hiçbir şeyden korkmamaları için şöyle uyarmıştır:
"İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Benden korkun." (Al-i İmran Suresi, 175)
Allah'a olan güçlü imanlarından ve O'na karşı duydukları güvenden dolayı da karşılarına çıkan korkutucu ve yıldırıcı olayların hiçbirinde gevşekliğe kapılmazlar. İnsanlardan gelebilecek baskılar ya da kısıtlamalar onları Allah için yaşamak ve O'nun rızasını kazanmak için çaba harcamaktan hiçbir şekilde alıkoyamaz. Kuran'da müminlerin bu özellikleri şöyle anlatılmıştır:
"Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)
Yukarıdaki ayette de dikkat çekildiği gibi, müminler zorlukla karşılaşsalar da, korkunun her ne türüyle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar Allah'tan başkasından korkmayan ve imanlarından dönmeyip sabır gösterenlerdir. Allah gerçekten iman edenlerle imanı zayıf olanların veya iman etmeyenlerin ayırt edilebilmesi için insanları korkuyla imtihan edeceğini bildirmiştir. Buna karşılık imanlarında sabır gösterenleri ise şöyle müjdelemiştir:
"Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155)
5. Mallarına herhangi bir zarar geldiğinde sabır gösterirler
Allah dünya hayatını çok çeşitli güzelliklerle süslemiş ve insanı da tüm bunlardan zevk alacak bir yapıda yaratmıştır. İnsandan istenilen ise, kendisine verilen nimetleri en güzel şekilde kullanması, ancak hiçbir zaman kendisini bu güzelliklere tutkuyla kaptırmamasıdır. Çünkü dünya hayatında kazanılanlar yine bu dünyada kalacak ve insanlar Rabbimizin huzurunda bu nimetleri ne şekilde kullandıklarına dair hesap vereceklerdir. Tüm bunların Allah'ın kendilerine lütfu olduğunu bilerek O'na şükredenler kazançlı çıkacak, ahireti unutarak bu nimetleri elde etmek için hırs yapanlar ise hüsrana uğrayacaklardır.
Allah Kuran'da insanlara verilen bu nimetlerden bazılarını şöyle sıralamıştır:
"Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır." (Al-i İmran Suresi, 14)
İşte müminler Allah'ın kendilerine verdiği bu nimetleri en güzel şekilde kullanır, ama hiçbir zaman için bunlara bağlanmazlar. Dünyadaki herşey gibi insanlara verilen mal ve mülkün onların denenmesi için yaratılan imtihan ortamının bir parçası olduğunu bilirler. Tüm bunların geçici olduğunu ve asıl kaybolmayacak nimetlerin yerinin ahiret olduğunu düşünerek dünyaya yönelik bir hırs yaşamazlar.
Müminler dünya malına karşı bir hırs ya da tutku hissetmedikleri için, bu konuda karşılarına çıkabilecek olan zorluklarda da kolaylıkla sabır gösterebilirler. Sahip oldukları malları kaybettiklerinde veya bunlarda bir azalma olduğunda üzüntüye ya da sıkıntıya düşmezler. Bir insan yıllarca çalışıp pek çok mal elde etmiş olabilir. Sonra bir gün hiç beklemediği şekilde elindeki bu malları kaybedebilir; doğal bir afetle evi yıkılabilir, bağı, bahçesi bozulabilir. Veya yine ummadığı bir şekilde işleri kötüye gidip iflas edebilir. Bunlar dünya hayatında insanların sık sık karşılaşabildikleri olaylardır. İşte bu tip durumlarla karşılaşan iman sahibi bir insan, başına gelen her olayda sabır göstererek Allah'a yönelir. Bunun Allah'ın sabır göstermesi ve tevekkül etmesi için özel olarak yarattığı bir deneme olduğunu bilir. Allah'ın kendisine mutlaka bir kolaylık vereceğini, yeni bir yol açacağını, mutlaka hayırla sonuçlandıracağını ve ahirette de sabrının karşılığını daha güzeliyle vereceğini bilmenin sağladığı rahatlığı yaşar.
Dünya hayatına tutkuyla bağlanan insanlar ise yıllarca emek vererek biriktirdikleri mallarına herhangi bir zarar gelmesi durumunda tevekkül edemez ve isyankar bir tavır sergilerler. Bu kimseler malın gerçek sahibinin Allah olduğunu, dilerse onlardan aldığından çok daha hayırlısını kendilerine geri verebileceğini unutmuşlardır. Bu nedenle Allah'ın kendilerini denemek için yarattığı bu olayda bir hayır olduğunu göremez ve bu duruma sabır gösteremezler. İşte Allah'ın Kuran'da,
"Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz..." (Al-i İmran Suresi, 186)
ayetiyle haber verdiği bu durum neticesinde Allah için sabır gösteren müminler ile dünya hayatına ve mal hırsına kapılıp ahireti unutanlar arasındaki fark ortaya çıkar. Müminler mallarına gelen kayıptan dolayı üzülmezler çünkü onlar maddi manevi sahip oldukları herşeyi Allah'ın rızasını kazanmak için kullanmaya niyet etmiş ve tüm bunları zaten Allah'a adamışlardır. Müminlerin Allah'a gösterdikleri bu sadakatin karşılığı ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
"Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur." (Tevbe Suresi, 111)
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!