Zekât
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi İslam'ın beş esasından biri zekâttır. Zekâtın sözlük anlamı, temizlik, bereket, artma demektir. Din terimi olarak zekât, dince zengin sayılan bir Müslüman'ın, her yıl mal veya parasından kırkta birini yoksullara, daha doğru bir deyimle dinin gösterdiği yerlere vermesidir. Bir kimseye zekâtın farz olması için, o kimsenin Müslüman, hür, akıllı ve ergin olması, havâic-i asliyesinden (zorunlu ihtiyaç maddesi olarak sahip olduğu mal ve eşyadan) ve borcundan ayrı olarak nisap miktarı veya daha fazla bir mal veya paraya sahip bulunması ve bunun üzerinden de bir yıl geçmiş olması lazımdır. Zekâtın farz olması için gerekli olan bu şartlarda iki ifade açıklanmaya muhtaçtır. Bunlardan biri "Havâic-ı asliye" (aslî ihtiyaçlar) ifadesidir. Buna göre, bir kimsenin oturduğu ev, bu ev için gerekli eşya (bugün için her türlü mobilya, buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, mutfak eşyası vb.), otomobil makul ölçüde elbise ve çamaşır, yine makul bir süre (bir ay gibi) yetecek gıda maddesi, mesleki araç, gereç, dükkân atölye bu ifadenin kapsamına girmektedir. Bunların hepsi havâic-i asliyedendir. Açıklanmaya muhtaç ikinci ifade "nisap miktarı"dır. Nisap, herhangi bir şey, bir konu hakkında dinin koyduğu, belirlediği, ölçü demektir. Zekâtın nisabı 80 gr. altındır. Bir kimsenin zorunlu erzak ve eşyasından ve borcundan başka 80 gr. veya daha fazla altını veya bu değerde nakit parası veya malı varsa, o kimse dince zengin ve zekât için mükellef sayılır. Bir kimse, dinin zekât için koyduğu bu ölçüde zenginliğe sahip olduğu anda zekâtla mükellef olmaz. O zenginliğin üzerinden bir yıl geçmiş olması gerekir. Zekâtın oranı kırkta bir veya yüzde iki buçuktur.
Zekât malî bir ibadettir. Ancak zengin bir kimse, içinde yaşadığı toplumun fertleriyle ilişkiler kurmak, alışverişte bulunmak sayesinde zengin olmuştur. Bir dağ başında, ıssız bir yerde tek başına yaşayan birinin zengin olması mümkün değildir. Zenginlik için toplumsal bir hayat, karşılıklı ilişki şarttır. Durum bu olunca, yoksulların içinde bulundukları toplumun zenginlerinde bir hakları, bir alacakları doğar. İşte bu zekât keyfi bir yardım değil, dinî bir zorunluluktur. Layık olan yoksul, zekâtı ezile büzüle değil, alnı ak olarak alabilir.
Zekâtı verilen servet de temizlenmiş, gerçek anlamda helallik kazanmış olur. Zekât, insanın servet ve zenginliğe karşı hırsını söndürür. Allah'a bağlılığını arttırır. Zekâtın, meşru yollardan, helal olarak kazanılmış servetten verilmesi gerektiğini şüphesiz herkes bilir. Gayri meşru yollardan elde edilmiş, haram karışmış servetten zekât verilmez. Dinin öngördüğü esaslara uygun olarak yerine getirilen bir zekât görevi hem veren, hem de verilen için kurtarıcıdır ve hayırlara vesiledir. Zekât, Kur'ân'da yirmi yedi yerde namazla birlikte, üç yerde de bağımsız olmak üzere toplam otuz yerde anılmıştır. Kur'ân'da zekâttan çoğunlukla namazla birlikte bahsedilmesi amaçsız değildir. Namaz nasıl bedeni ibadetlerin en üstünü ve makbulü ise, zekât da mali ibadetlerin en makbulüdür. Büyük bir veliye ait olan şu söz buna işaret etmektedir: "Bir kimsenin bir liralık zekâtını vermesi, bir milyon lira sadaka vermesinden daha değerlidir." çünkü zekât farzdır, sadaka ise isteğe bağlıdır. Zekâtta Rabbin, sadakada nefsin rızası (hoşnutluğu) vardır.
Kur'an'da iyi mü'minin niteliklerinin başında "Namazını kılması, zekâtını vermesi" gelmektedir. Zekâtın sıhhatinin en önemli şartı niyettir. Zekât, dinimizin çok ince, çok girift konuları olan bir esasıdır. İslâm bilginleri çeşitli zekât problemleri üzerinde durmuşlar, çeşitli ihtimallere açıklık getirmişlerdir."Bir kimse, ihtiyacından fazla olarak sahip olduğu daire, dükkân, arsa… gibi taşınmaz malların ticaretini yapmıyorsa zekâtı bunların geliri üzerinden verir. Satma hürriyetini de korur. Ama bunların ticaretini yapıyorsa zekâtı tamamının değeri üzerinden hesaplar. Kırk gemisi olan bir armatör, zekâtını bunların geliri üzerinden verir. Ama gemi ticareti yapıyorsa bunların değerce kırkta birini zekât olarak verecektir.
Her türlü makina, fabrika, ev eşyası, kitap alınıp satılma konusu olmadıkça zekât dışıdır."
Çeşitli ihtimaller üzerine birkaç örnek:
Zengin, tanımadığı birine zekâtını verse, peşinden onun Müslüman olmadığını öğrense, parayı geri almak gerekir mi, verdiği zekât yerine geçer mi?
Cevap: Gerekmez, geçer.
Fakir zanniyle zekât verilen birinin fakir olmadığı anlaşılsa zekât geçerli olur mu? Cevap: Olur.
Zekâta tabi olmayan bir şey için (konut, oto vb.) para biriktiren birine, biriktirdiği para nisâbi aşar da üzerinden bir yıl geçerse zekât vermek gerekir. Yoksullara verilen paralar ilerde zekâta sayılmak niyetiyle verilirse geçerlidir. Alacaklı, fakir borçlusundan alacağını zekâtına sayabilir.
Zekât kimlere verilir?
Kur'an-ı Kerim'de zekâtın farzıyetini bildiren âyet de zekâtın verileceği sekiz yer sayılmıştır. Bunlar arasında Fakirler, miskinler, zekât toplamaya memur olanlar, kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenenler, kölelikten azad edilecekler, ağır borç altına girmişler. Allah yolunda çalışanlar ve yolcular bulunmaktadır. Zekât bugün genellikle ilk iki maddede yer alan fakirlere ve miskinlere verilmektedir. Zekât aslında devlet eliyle toplanıp dağıtılması gereken bir ibadettir. Ama zamanımızda bu yapılmadığı için kişiden kişiye verilip alınmaktadır.
Zekât âyetini yorumlayanlar ayette geçen fakirleri, az çok bir geliri olan ama bu gelirle geçinmesi mümkün olmayanlar; miskinleri ise az veya çok hiçbir geliri olmayanlar olaras değerlendirmişlerdir (Muhammed Hamîdullah, Sabahattin Zâim bunlardandır). Buna göre bugün bir işi bulunup çalıştığı, bir gelir elde ettiği halde bununla geçinemeyen Müslümanlara zekât verilebilir. Bu cümleden olarak işçi ve memurların bir kesimi zekât alabilecekler dâhildir. Elbette hiçbir geliri olmayanlar birinci planda düşünülmesi gerekenlerdir.
Usul ve fürua zekât verilmez. Yani bir kimse anne babasına, büyük anne ve büyük babasına, oğluna kızına ve bunların çocuklarına zekât veremez. Zekât vermeye muhtaç olan yakınlardan başlamak yerinde bir davranıştır. Muhtaç olan erkek ve kız kardeşlere, bunların çocuklarına, amcalara, halalara, dayılara, teyzelere ve bunların çocuklarına zekât verilmesi uygundur. Bunların dışında malı nisap sınırına ulaşmamış her Müslümana zekât verilebilir. Bir kimsenin belirli bir geliri olmasına rağmen (aylığı, emekli aylığı vb.), geçim zorluğu çekiyorsa ona zekât verilebilir.
Zekâtın bulunulan yerdeki yoksullara verilmesi daha yerindedir. Buna da komşulardan ve meslektaşlardan başlamak tercih edilmelidir. Zekât verenin buna niyet etmesi gereklidir, önemli olan kalben niyettir. Dil ile söylenmesi şart değildir. Zekât verilen kimse bunun zekât olduğunu bilmese de olur. Bir para yoksula hibe, yardım veya borç diye verilse bile, veren zekât olarak verdiyse, içinden böyle niyet ettiyse bu zekâttır.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 19:07
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!