Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
27 Temmuz 2011       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Zekât
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi


İslam'ın beş esasından biri zekâttır. Zekâtın sözlük anlamı, temizlik, bereket, artma demektir. Din terimi olarak zekât, dince zengin sayılan bir Müslüman'ın, her yıl mal veya parasından kırkta birini yoksullara, daha doğru bir deyimle dinin gösterdiği yerlere vermesidir. Bir kimseye zekâtın farz olması için, o kimsenin Müs­lüman, hür, akıllı ve ergin olması, havâic-i asliyesinden (zorunlu ihtiyaç maddesi olarak sahip olduğu mal ve eşyadan) ve borcundan ayrı olarak ni­sap miktarı veya daha fazla bir mal veya paraya sahip bulunması ve bu­nun üzerinden de bir yıl geçmiş olması lazımdır. Zekâtın farz olması için ge­rekli olan bu şartlarda iki ifade açıklanmaya muhtaçtır. Bunlardan biri "Havâic-ı asliye" (aslî ihtiyaçlar) ifa­desidir. Buna göre, bir kimsenin otur­duğu ev, bu ev için gerekli eşya (bu­gün için her türlü mobilya, buzdola­bı, çamaşır makinesi, televizyon, mut­fak eşyası vb.), otomobil makul ölçü­de elbise ve çamaşır, yine makul bir süre (bir ay gibi) yetecek gıda mad­desi, mesleki araç, gereç, dükkân atölye bu ifadenin kapsamına girmek­tedir. Bunların hepsi havâic-i asliye­dendir.
Ad:  zekat.jpg
Gösterim: 1673
Boyut:  52.6 KB
Açıklanmaya muhtaç ikinci ifade "nisap miktarı"dır. Nisap, herhangi bir şey, bir konu hakkında dinin koy­duğu, belirlediği, ölçü demektir. Ze­kâtın nisabı 80 gr. altındır. Bir kimsenin zorunlu erzak ve eşyasından ve borcundan başka 80 gr. veya daha fazla altını veya bu değerde nakit parası veya malı varsa, o kimse dince zengin ve zekât için mükellef sayılır.
Bir kimse, dinin zekât için koydu­ğu bu ölçüde zenginliğe sahip olduğu anda zekâtla mükellef olmaz. O zen­ginliğin üzerinden bir yıl geçmiş olması gerekir. Zekâtın oranı kırkta bir veya yüzde iki buçuktur.

Zekât malî bir ibadettir. Ancak zengin bir kimse, içinde yaşadığı top­lumun fertleriyle ilişkiler kurmak, alışverişte bulunmak sayesinde zen­gin olmuştur. Bir dağ başında, ıssız bir yerde tek başına yaşayan birinin zengin olması mümkün değildir. Zen­ginlik için toplumsal bir hayat, karşılıklı ilişki şarttır. Durum bu olunca, yoksulların içinde bulundukları top­lumun zenginlerinde bir hakları, bir alacakları doğar. İşte bu zekât keyfi bir yardım değil, dinî bir zorunluluk­tur. Layık olan yoksul, zekâtı ezile büzüle değil, alnı ak olarak alabilir.
Zekâtı verilen servet de temizlenmiş, gerçek anlamda helallik kazanmış olur. Zekât, insanın servet ve zenginliğe karşı hırsını söndürür. Allah'a bağlılığını arttırır.


Zekâtın, meşru yollardan, helal olarak kazanılmış servetten verilme­si gerektiğini şüphesiz herkes bilir. Gayri meşru yollardan elde edilmiş, haram karışmış servetten zekât veril­mez. Dinin öngördüğü esaslara uygun olarak yerine getirilen bir zekât görevi hem veren, hem de verilen için kur­tarıcıdır ve hayırlara vesiledir.
Zekât, Kur'ân'da yirmi yedi yer­de namazla birlikte, üç yerde de ba­ğımsız olmak üzere toplam otuz yer­de anılmıştır. Kur'ân'da zekâttan ço­ğunlukla namazla birlikte bahsedil­mesi amaçsız değildir. Namaz nasıl bedeni ibadetlerin en üstünü ve makbulü ise, zekât da mali ibadetlerin en makbulüdür. Büyük bir veliye ait olan şu söz buna işaret etmektedir: "Bir kimsenin bir liralık zekâtını vermesi, bir milyon lira sadaka vermesinden daha değerlidir." çünkü zekât farz­dır, sadaka ise isteğe bağlıdır. Zekât­ta Rabbin, sadakada nefsin rızası (hoşnutluğu) vardır.

Kur'an'da iyi mü'minin nitelikle­rinin başında "Namazını kılması, zekâtını vermesi" gelmektedir.
Zekâtın sıhhatinin en önemli şar­tı niyettir.
Zekât, dinimizin çok ince, çok gi­rift konuları olan bir esasıdır. İslâm bilginleri çeşitli zekât problemleri üze­rinde durmuşlar, çeşitli ihtimallere açıklık getirmişlerdir.
"Bir kimse, ihtiyacından fazla olarak sahip olduğu daire, dükkân, arsa… gibi taşınmaz malların ticare­tini yapmıyorsa zekâtı bunların geli­ri üzerinden verir. Satma hürriyetini de korur. Ama bunların ticaretini ya­pıyorsa zekâtı tamamının değeri üze­rinden hesaplar. Kırk gemisi olan bir armatör, zekâtını bunların geliri üze­rinden verir. Ama gemi ticareti yapı­yorsa bunların değerce kırkta birini zekât olarak verecektir.
Her türlü makina, fabrika, ev eş­yası, kitap alınıp satılma konusu ol­madıkça zekât dışıdır."

Çeşitli ihtimaller üzerine birkaç örnek:


Zengin, tanımadığı birine zekâtı­nı verse, peşinden onun Müslüman ol­madığını öğrense, parayı geri almak gerekir mi, verdiği zekât yerine geçer mi?
Cevap: Gerekmez, geçer.

Fakir zanniyle zekât verilen biri­nin fakir olmadığı anlaşılsa zekât ge­çerli olur mu? Cevap: Olur.

Zekâta tabi olmayan bir şey için (konut, oto vb.) para biriktiren biri­ne, biriktirdiği para nisâbi aşar da üzerinden bir yıl geçerse zekât vermek gerekir.
Yoksullara verilen paralar ilerde zekâta sayılmak niyetiyle verilirse ge­çerlidir.
Alacaklı, fakir borçlusundan ala­cağını zekâtına sayabilir.

Zekât kimlere verilir?


Kur'an-ı Kerim'de zekâtın farzıyetini bildiren âyet de zekâtın verile­ceği sekiz yer sayılmıştır. Bunlar ara­sında Fakirler, miskinler, zekât top­lamaya memur olanlar, kalbleri İs­lâm'a ısındırılmak istenenler, kölelik­ten azad edilecekler, ağır borç altına girmişler. Allah yolunda çalışanlar ve yolcular bulunmaktadır. Zekât bugün genellikle ilk iki maddede yer alan fa­kirlere ve miskinlere verilmektedir. Zekât aslında devlet eliyle toplanıp dağıtılması gereken bir ibadettir. Ama zamanımızda bu yapılmadığı için ki­şiden kişiye verilip alınmaktadır.

Zekât âyetini yorumlayanlar ayet­te geçen fakirleri, az çok bir geliri olan ama bu gelirle geçinmesi müm­kün olmayanlar; miskinleri ise az ve­ya çok hiçbir geliri olmayanlar olaras değerlendirmişlerdir (Muhammed Hamîdullah, Sabahattin Zâim bun­lardandır). Buna göre bugün bir işi bulunup çalıştığı, bir gelir elde ettiği halde bununla geçinemeyen Müslü­manlara zekât verilebilir. Bu cümle­den olarak işçi ve memurların bir ke­simi zekât alabilecekler dâhildir. El­bette hiçbir geliri olmayanlar birinci planda düşünülmesi gerekenlerdir.

Usul ve fürua zekât verilmez. Yani bir kimse anne babasına, büyük an­ne ve büyük babasına, oğluna kızına ve bunların çocuklarına zekât vere­mez.
Zekât vermeye muhtaç olan ya­kınlardan başlamak yerinde bir dav­ranıştır. Muhtaç olan erkek ve kız kardeşlere, bunların çocuklarına, amca­lara, halalara, dayılara, teyzelere ve bunların çocuklarına zekât verilmesi uygundur. Bunların dışında malı ni­sap sınırına ulaşmamış her Müslümana zekât verilebilir. Bir kimsenin be­lirli bir geliri olmasına rağmen (aylı­ğı, emekli aylığı vb.), geçim zorluğu çekiyorsa ona zekât verilebilir.

Zekâtın bulunulan yerdeki yoksul­lara verilmesi daha yerindedir. Buna da komşulardan ve meslektaşlardan başlamak tercih edilmelidir.
Zekât verenin buna niyet etmesi gereklidir, önemli olan kalben niyet­tir. Dil ile söylenmesi şart değildir. Ze­kât verilen kimse bunun zekât oldu­ğunu bilmese de olur. Bir para yok­sula hibe, yardım veya borç diye ve­rilse bile, veren zekât olarak verdiy­se, içinden böyle niyet ettiyse bu zekâttır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 22 Aralık 2016 19:07
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!