OLMAK YADA OLMAMAK
20 nci yy. ‘da Avrupa’da yeni bir kuram gelişmiştir. Bu kuramın adı varoluşçuluktur. Ekonomik bunalımın çaresizliği içerisinde çırpınan küçük burjuva aydınlar dinsel-gizemsel varsayımlara yapışmışlar ve bunu bir felsefeye dönüştürmeye çalışmışlardır. 16 ncı yy.’ da William Shakspeare ünlü trajedyasında prens Hamletin ağzından şöyle demiştir; “olmak yada olmamak...” İşte sorun 20 ...nci yy. varoluşçuluğu bu düşünce temeline dayanmaktadır.
İnsan her an ölümle karşı karşıya olduğunu duymalıdır. Ancak böylelikle bilimden amaçlardan, ideallerden vb. kurtulur ve her anının değerini bilir. Görüldüğü gibi varoluşçuluk bilim karşıtı bir öğretidir.
İNSAN UZAYIN DERİNLİKLERİNDE
Ünlü fizikçi Albert Einstein özel ve genel bağıntılık kuramlarını ortaya koymuş, maddeci felsefenin hemen hemen bütün varsayımlarını doğrulayarak çağdaş felsefesel düşünceye yön vermiştir. Einstein özel bağıntılık kuramı göstermiştir ki iki olayın eşit zaman olduğunu söylemenin ancak başka bir koordinat sistemine oranla anlamı vardır Özel bağıntılık kuramının en önemli sonuçlarından biride; kitlenin sakımı ilkesi bağımsızlığını yitirerek enerjinin sakımı ilkesiyle kaynaşmıştır.
Genel bağıntılıkta ise; uzay, zaman, devim ve madde bir ve aynı şeydir. Madde kitlesini atar ve ışık hızında yol alırsa enerji olur, buna karşı enerji donar ve bir biçim alırsa madde olur.
EVREN KIRMIZIYA KAYIYOR
Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi evreninde bir başlangıcı vardır. Fizikçiler yaptıkları araştırmalarda galaksilerin hareketlerini incelemişlerdir. Bizden uzaklaşan bir trenin düdüğünün sesi zamanla titreşir. Buna benzer bir özellik galaksilerde gözlenmiştir. Bu da bize galaksilerin bizden uzaklaştığını ve dolayısıyla evrenin genişlediğini anlatır.
Madde vardan yok, yoktan var olamaz. Bu demektir ki evren şu an varsa, hep var olmuştur ve hep var olmaya devam edecektir. İnsanoğlu, güneşin yaşlılık çağına ulaşmadan önce, bilgisini şimdiden düşünemeyeceğimiz bir düzeye çıkaracak ve sonsuz saman yolunda kendine yaşayabileceği yeni yerler bulacaktır.
ÖĞÜT DİNLEMEYEN İNSAN
20nci yy. insanı kafesindeki kuşu mavi görebilmek için gözlerini zorlamayı bir yana bırakıp gerçekten mavi bir kuş elde ederek yitirilmiş insanlığını yeniden kazanma yoluna gitmiştir.
Çağdaş insan; yüzyıldan beri, öğüt dinlemeyen insandır.